Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Anayasal Düzen konuları
Üniter ve Laik devlet yapımız sasılıyor mu ? (14)
Yeni Anayasa çalışmalarının hedefi sizce nedir? (21)
Demokratik yapımız demokratik mi? Neler yapılmalıdır? (8)
Anayasa hakkında diğer konular (111)


Anayasal Düzen - Anayasa hakkında diğer konular konusu hakkında görüşler
Hayrettin ÇAKMAK - (Ziyaretci) 17.10.2023 22:55:34

27 Mayıs Vesayet Prangası

Geçen haftaki yazımızda 12 Eylül’ün nasıl bir vesayet prangası olduğunu yazmıştık. Bugün de Besim Tibuk’un ifadesiyle “Dünya tarihinde bundan daha büyük bir alçaklık yoktur” dediği 27 Mayıs 1960 darbesinin; Milletimize siyasi ve hukuki açıdan nasıl bir vesayet prangası vurduğuna bakalım.

27 Mayıs tarihi Türkiye’de askeri vesayeti kurumsallaştıran bir darbe olmuştur. Her şeyden önce Askerin devletin sahibi olduğunun tescili yapılmıştır. Bu hal öyle bir noktaya geldi ki; “Onlar ağa halk maraba mesabesindedir” 1960 darbe bildirisinde “memleketin idaresini ele almıştır” ifadesiyle konumunu siyasetin üzerinde bir noktaya taşımıştır. Bu ifade; ülkeyi yönetme yetkisi verilenler beceriksiz çıktı. “köyün ağası olarak iş başa düştü” demekten farksızdır.

12 Mart 1971 muhtırasında “Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti`ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır” cümlesi, yukarıdaki ele alma ile benzerlik taşırken; 1980 darbesinde vurgu değişir ve ülke yönetimine bütünüyle el konulmuştur ifadesi vardır. 28 Şubatta ise dönemin apoletlileri “durumdan vazife çıkartmak” gibi bir bahane uydurmuştur. Kısaca devleti bir şirket gibi düşünün, şirketlerde hisse çoğunluğu kimdeyse onun sözü geçer. Bu yapı içinde de siyaset kurumu vesayet mekanizmasının gölgesinde yürümek zorunda kalmıştır.

Bu nedenle 27 Mayıs darbesi (1909 ve 1925’te) liberal, muhafazakâr, sosyalist ve sair özgürlükçü akımları boğan İttihat ve Terakki ideolojisinin iktidarı üçüncü defa ele geçirme hareketinin adıdır. O hareket partidir, yargıdır, üniversitedir, medyadır, sermayedir. 1950’ye kadar devlete egemen olan tek partici siyasal elitlerin, zamanı, zemini ve şartları olgunlaştırdıktan sonra yeniden, “hürriyet, hukuk devleti” gibi maskelerle iktidarı ele geçirme hamlesidir. Ve bu başarılmıştır. (Prof Dr Osman Can)

1961 Anayasası

Cemal Gürsel, T.C.Resmi Gazetede tebliğ yayınlıyor, şu dile bakınız! Böyle bir resmi dil, böyle bir devlet dili olur mu? Böyle bir dil ancak Yeşilçam filmlerinde mahalle kabadayılarının racon kesme sahnelerinde olabilir. (Tebliğ no:13 madde: 2)

” Yeni Anayasa’nın hazırlanması vazifesi Sayın Rektör Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki profesörlerden mürekkep yüksek bir ilim ve hukuk heyetine tevdi edilmiştir. Yeni Anayasa ilan ve tatbik mevkiine girinceye kadar bütün siyasi partilerin faaliyetini men ediyorum. Aksi hareketleri çok şiddetle cezalandıracağım. Vatandaşların verilen tebliğlere riayet etmelerini bilhassa rica ederim. ”

Anayasa hazırlamakla grevli profesörler darbecilere yaltaklanarak ” Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz? Diye sorarlar. (1924 anayasası iptal edilir. 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren, Kurucu Meclisin toplandığı 6 Ocak 1961 tarihine kadar Yasama ve Yürütme görevini kullanmış olan darbecilerin yaptıkları eylemler yasal güvenceye alınarak sorgulanamaz zırhıyla kaplanmıştır. Aynı zırha 12 Eylül darbecileri de bürünmüştü. 2010 referandumu ile bu zırh kaldırılmıştır. 12 Eylül darbecilerinden o tarihte hayatta olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargılanmıştır.

1961 Anayasası; Anayasa Mahkemesini getirmiştir. Anayasa mahkemesi siyasi kararlar alabilen bir mahkemedir. (üyelerinin tamamı hukukçu değildir.) Yukarıda sözünü ettiğimiz İttihat ve Terakki (İT) ideolojisi bu mahkeme ile Meclisi (TBMM) kontrol altına almıştır. Yetkisi olmayan konularda yetki aşımı yapıp kararlar aldığı iddia edilen bir mahkemedir. Ayrıca kararları herkesi bağlayıcı olup, temyizi yoktur.

Bu anayasa ile Meclisimiz ikili bir yapıya dönüştürülmüş, 1980 darbesine kadar ihdas edilen “senatörlük” uygulanmıştır. Fikir babası da İsmet İnönü’dür. İnönü, 27 Mayıs darbecilerinden söz ederek “Bu çocukların durumu ne olacak, artık orduya dönemezler, iktidarı devrettikten sonra ne yaparlar, bu meseleyi düşünmeliyiz” telkininde bulununca; profesörlerimiz de senatörlük formülünü bulmuştur.

MBK (Milli Birlik Komitesi) üyelerine ömür boyu (tabii) senatörlük, Cemal Gürsel’e de Cumhurbaşkanlığı vaat edilmiştir. Tabii senatörlük MBK ve eski Cumhurbaşkanlarına tanınmıştır. (İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk belli bir süre bu görevde bulunmuştur) Eski Cumhurbaşkanı Bayar’a da 1974`te tabii senatörlük teklif edilmiş, ancak Bayar "Ben ömrüm boyunca demokrasi için mücadele ettim. Demokrasilerde tabii senatörlük yoktur" diyerek reddetmiştir.

İsmet Paşa’nın darbeciler için çözüm aramasını, çabucak seçime gitme isteğine bağlarlar. Zira DP kapatılmıştır, yeni bir parti derlenip toparlanmadan seçime gidilecek olursa CHP iktidara gelecektir. Aslında büyük bir seçim zaferi bekliyorlardı ama umduklarını bulamadılar. Bütün baskılara rağmen 1961 anayasası ancak yüzde 61,7 oyla kabul edilmiştir. CHP seçimde 450 sandalyeli mecliste 173, AP ise 158 Osman Bölükbaşı’nın CKMP’ si 54 Ekrem Alican’ın YTP (Yeni Türkiye partisi) 65 milletvekili çıkarmıştır. CHP dışındaki üç parti, sağ-liberal –milliyetçi partilerdir. Seçim sonucu için Menderes’in ölüsü bile seçimi kazandı sözleri asker içinde sıkıntı yarattı. Bu sefer Silahlı Kuvvetler Birliği olarak yeni bir cunta darbe için harekete geçer. Cumhurbaşkanlığına aday olan Fuat Köprülü asker kökenli bakanlar Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından başbakanlıkta tehdit edilir adaylıktan çekilmesi sağlanır.

24 Ekim günü de Çankaya’da, Devlet Başkanı Cemal Gürsel başkanlığında siyasi parti genel başkanları ve kuvvet komutanlarının yaptığı toplantı sonucunda, TBMM’nin açılışını güvence altına alan bir protokol/taahhütname siyasi parti liderleri tarafından imzalandı. Siyasi parti liderlerine imzalatılan protokolün ilk maddesi "Partiler, cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyecekler. Gürsel’e oy verilmesi, için elden gelen gayreti gruplarında sarf edeceklerdir" şeklinde idi. (seçimler yapılmış, vesayeti temsil eden dönemin CHP’si itibar görmeyince; asker seçim sonucunu kabul etmeyip, meclisin açılmasını darbe ile engellemeye kalkmıştır.)

Genel bir değerlendirme yaparsak İT ideolojisi 27 Mayıs sonrasını, kendisi için çok güçlü bir şekilde tahkim etmiştir. Siyasi parti olarak İktidarda olsun olmasın, bu ideoloji gücünü korumuştur. Kendi muhalefette olsa bile ideolojisi / fikri yapısı devamlı iktidarda olmuştur. İT ideolojisi yeri geldiğinde (parti, üniversite, medya, sermaye, yargı vb organlarıyla bu gücünü kullanmıştır.)

Bugün toplumun hemen her kesimi yargı kararlarından memnun değil, olamaz da, Bunun nedeni toplum renklerinden uzak tek tipçi yargı sistemimizdir. 27 Mayıs`ta inşa edilen bu sistem 12 Mart askeri müdahalesinde ve 12 Eylül darbe anayasasında çelik gibi güçlendirilmiştir. Son anayasa değişikliği ile HSK olan HSYK (Hâkimler savcılar yüksek kurulu) tam olarak ideolojik ayrıştırma/eleme makinesi gibi çalışmıştır. Danıştay’a Yargıtay’a Anayasa mahkemesine geçişler ayıklama/süzme yoluyla belirlenmiştir. İsimler değişse de fiiller değişmezdir. Nedeni de gelenlerin tek tipe uygun süzme oluşlarıdır. Bir gün Vural Savaş, ertesi gün Sabih Kanadoğlu bir sonraki gün Abdurrahman Yalçınkaya gibi isimleri görürsünüz. İşte size ortak bir nokta: Bu üç ismin üçü de Erdoğan ve siyasetiyle uğraşmıştır. Niçin uğraştılar? Bu kişilerin istekli olması kadar, sisteminde mecbur ettiği hatta uğraş diye itiklediği bir geçektir.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.