Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10763
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2268) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (519) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (834) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (622) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3425) |

Görüş bildirebileceğiniz Anayasal Düzen konuları
Üniter ve Laik devlet yapımız sasılıyor mu ? (14)
Yeni Anayasa çalışmalarının hedefi sizce nedir? (21)
Demokratik yapımız demokratik mi? Neler yapılmalıdır? (8)
Anayasa hakkında diğer konular (111)


Anayasal Düzen - Demokratik yapımız demokratik mi? Neler yapılmalıdır? konusu hakkında görüşler
Atila Şimsek - (Ziyaretci) 13.11.2008 14:25:16

GENEL OLARAK SİYASET

GENEL OLARAK SİYASET-I

Mustafa Nevruz SINACI

Gelinen nokta itibarıyla Türkiye`de siyaset tıkanmış ve siyaset kurumları Cumhuriyet tarihi`nin en kaotik bunalımına sürüklenmiş bulunmaktadır. Burada sorun sadece iktidar veya muhalefet değil, bütünüyle siyaset hukuku ve politik kurumlardır. Zira sıkıntı, milli (medeni) siyaset geleneğinin bilinçsizce terk edilerek evrensel insanlık davası, hak-hukuk, adalet ahlâkı ve ``insanı yaşat ki devlet yaşasın´´ felsefesiyle bağdaşmayan batı eğilimli karanlık mecralara girilmesinden kaynaklanmaktadır.

SİYASETİN SORUNU:

Başka bir anlatımla sorun: &8216;Zulümle abad` meselesi olup; Devlet idaresinde millet iradesini hakim kılmaktan kaçınmak, demokratik hak, özgürlük ve güvenlik kavramlarında çelişkiye düşmek, GSMH ve refahın (adalet ve hakkaniyetle) tabana yayılmasına değil; Batıcı bir zihniyetle belirli eller ve kesimlerde toplanmasına fırsat vermektir. Ki bu evrensel hukuk, milli hars, insani boyut, bilinç toplumu ve yönetim biliminin temel ilkelerine zıt-aykırıdır.

Dolayısıyla bu ve benzer meselelerle malul Türk siyaset sisteminin çok ivedilikle ele alınarak restore edilmesi ve esasta ``Türk İnkılâbı´´ ile vâzedilen objektif ve orijinal ilkelere dönülmasi gerekir. (Atatürk ilke ve inkılâpları) Aksi takdirde 48 yıldır sürüp giden yozlaşma, çürüme, maruz kalınan dezinformasyon, psikolojik savaş, anarşi-terör ve tedhiş, telâfisi kabil olamayacak kadar büyük toplumsal travma, zarar ve hasara neden olabilecektir.

Bu nedenle ANAYASA`dan önce; Muhtemel ve müstakbel &8216;Sivil Anayasa`yı, sağlıklı, akılcı-kalıcı ve sürdürülebilir bir inanç, samimiyet, dürüstlük, insana, insan unsuruna ve millet iradesine dayalı ilke, bilim, norm ve standartlarda hazırlayıp-düzenleyebilecek hakiki-samimi ve mutlak millet temsilcilerinin seçimini sağlayacak sistemin rehabilite edilmesi zorunludur.

BU İNANÇ VE AMAÇLA YAPILMASI GEREKENLER:

1. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarının Değiştirilmesi,

a) 2820 sayılı ``Siyasi Partiler Kanunu´´ ve ilgili mevzuat köklü bir değişikliğe tabii tutularak, Siyasi Partilerde kesinlikle Genel Başkan sultası önlenmeli; Genel Başkanlık azami iki dönem ile sınırlanmalı ve hangi dönemde olursa olsun, katıldığı Yerel ve/veya Genel Seçimde ittifak teşebbüsünde bulunan, önceki döneme göre oy kaybeden veya partisini seçimlere katmayan Genel Başkanın görevi kendiliğinden sona erecek şekilde düzenleme yapılmalı; siyasi parti üyeliği için mutlak aidat mecburiyeti konulmalı; Üç ay üst üste aidat ödemeyen üyenin önce seçilme hakkı düşürülmeli, izleyen altı ay içinde tahakkuk eden aidat ödenmez ise bu defa üyelik bağlantısı bütünüyle kesilmeli veya ``bu sebebe dayalı olarak´´ ihraç mekanizması işletilebilmelidir.

HAZİNE YARDIMI

Siyasi partilere yapılmakta olan hazine yardımı halkın rıza ve muvafakatine aykırıdır. Haksız, yolsuz, keyfi, tek taraflı ve antidemokratik bir tasarruftur. İnsan hakları, adalet ve hukuk nizamının tahakkuk ve demokrasinin tesis ve tedavülü (kurumlaşabilmesi) bakımından derhal ve bütünüyle kaldırılması bir zorunluluktur.

Aksi takdirde gerici, statükocu, yalancı-talancı, şirket görüntüsünde ``antidemokratik vesayet-emanet, sahip ve sulta partileri´´ (diktatörlükler) yerine ``halka-millete ait, (milli irade kaynaklı) atılımcı, açılımcı, katılımcı, adalet ve hukuka saygılı, ilmi zihniyete dayalı, ilkeli, namuslu, dürüst ve demokrat´´ kitle partileri kurulamaz. Bir şekilde kurulsa da yaşama şansı olamaz. Siyasi partiler; millete dayalı olmak, milletten güç-kuvvet almak, gündemi milletçe belirlenmek, kayıtlı üyelerce denetlenmek, parti içi demokrasiyi tam anlamıyla yaşamak, yaşatmak ve milletin nabzını ve iradesini mutlaka yansıtmak zorundadır.

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ:

Bu bağlamda, Parti içi demokrasi kesin ilke ve kurallara bağlanmalı, mevcut zorunlu organlara ilâveten ``Denetleme Kurulları´´ kurulmalı, her tür kongre organ seçimi hür irade ve tercihli çarşaf (genel seçimlerde uygulanan) liste ile yapılmalı, kulis yapanlar ve anahtar liste çıkaranların ihracına ilişkin kanun vazedilmeli ve tüzüklere kesin hükümler konulmalıdır.

Ayrıca, seçime katılma hakkı bulunan bütün siyasi partiler halka yapacakları vaatler ve taahhüt ettikleri projeleri Yüksek Seçim Kurulu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına beyan ve tescil ettirmek; Vaat ve projelerinden dolayı müruru zaman kaydı olmaksızın (iktidar veya muhalefette) her halde tam ve yasal mükellefiyeti mucip olarak sorumlu tutulmak zorunda ve durumunda bırakılmalıdırlar.

Bu uygulama siyete onur, ilke, saydamlık ve sorumluluk getirecek, tolumsal-bilimsel bilinç kazandıracak ve siyasetin kalitesini olumlu yönde geliştirecektir. Kaldı ki bu yöntemin batı demokrasilerinde olduğu gibi, insan hakları, adalet ve hukuk sisteminin gelişmesine de çok büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır.

VAATLER VE PROJELER:

İktidar ve/veya koalisyon ortağı oldukları takdirde, uygulamadıkları her proje ve yerine getirmedikleri vaatlerden dolayı haklarında tazminat, icrai takip ve kapatma davası dahil her türlü yasal önlem alınabilmeli, bu konuda fert-fert vatandaşlar dahil, muhatap kurum ve kuruluşlarca açılacak dava ve takipler mutlaka ücretsiz olmalı, adaylar ve Partilerince açıklanan her husus Cumhuriyet Savcıları, mülki idare ve mahalli güvenlik kurumları tarafından belgelenip, tescil edilerek takibe konulmalıdır.

DAVA İKAMESİ:

Ayrıca, siyasi partilerin kendi içlerinde vaki olaylar, ihlal ve ihtilâflar ile bunlara karşı açılacak davaları ``süre kaydı olmaksızın´´ derhal takip ve karara bağlamakla görevli ``özel ihtisas mahkemeleri´´ kurularak faaliyete geçirilmelidir. Mevcut siyasi partiler yönünden, en acil ihtiyaç ve sıkıntılardan biri de budur.

SEÇİM KANUNLARI:

b) 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun ile 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu; Bütün usul, esas, ruh ve ilkeleri ile bütünüyle değiştirilerek ``temsilde adalet, yönetimde ilmi, insani ve demokratik istikrar´´ ilkesi esas alınmak suretiyle; İki Turlu ve Dar Bölge sistemi esas alınmalı, her bölge bir Milletvekili çıkaracak şekilde düzenlenmeli, Bakanlık sayısı; İçişleri, Dışişleri, Adalet ve Milli Savunma olmak üzere dörde indirilip Başkanlık sistemine geçişin alt kalıcı ve sağlıklı alt yapısı mutlaka oluşturulmalıdır.

YEDEK MİLLETVEKİLLİĞİ:

Sistemin yapılanmasında mutlaka ``Yedek Milletvekilliği´´ ihdas edilerek; Ölen, yüz kızartıcı cürüm işleyen, istifa eden ve Parti değiştiren Milletvekilinin yerine derhal Meclisle ilişiğinin kesilerek yedeğinin davet olunup, Parti değiştirmenin Milletvekilliğinden düşme nedeni sayılacağı tarzda ciddi, kokuşmuşluğa ve dejenerasyona karşı radikal önlemler alınmalı ve çok düşük alt varlıklar ile din tüccarı, siyaset simsarı ve ihanet şebekelerince oluşturulan ``ahlâksız vekil pazarları´´ dönemi ebediyyen kapatılmalıdır.

Böylece, ara ve erken seçim sorunu ortadan kalkar. Çok büyük ölçüde ekonomik maddi ve manevi tasarruf sağlanır. Ülke gerçek anlamda istikrar, barış, huzur ve umur-u devletle tanışır. Kemali basiret, adalet-hukuk ve insaniyet bu şekilde hakim olur. Aşamalı olarak tam başkanlık sistemine geçilmesi halinde; Milletvekillerinin Yasama ve Denetleme-Araştırma-Soruşturma görevi hariç olmak üzere, Bakanlık görevi dahil yürütme de yer almaları mümkün olamaz. Bakanlık isteyenin ve Bakan olanın Milletvekilliği sona erer.



















GENEL OLARAK SİYASET-II

Mustafa Nevruz SINACI

AYRICALIK VE DOKUNULMAZLIKLAR:

Kürsü masuniyeti hariç, var olan-cari bütün ayrıcalık dokunulmazlık ve imtiyazların tamamına son verilmesi ile ``namuslu-dürüst-ilkeli-kaliteli ve demokrat´´ bir rejim imkân ve ortamı yakalanabilir. Dahası, TBMM kadrosu beher 10 Vekile bir Sekreter düşecek şekilde yeniden düzenlenmeli ve Meclisin bahçe işçileri ve güvenlik dahil bütün çalışan sayısı vekil sayısı ile sınırlandırılmalıdır.

Ayrıca, Milletvekili maaşı asgari ücrete endekslenmeli "milletvekilleri asgari ücretin brüt miktarının 4 katından daha fazla maaş alamaz, emeklilik ve özlük hakları SGK`ya tabii normal vatandaştan fazla-farklı olamaz" hükmü ``değiştirilemez bir kural´´ olarak ilgili yasa, iç tüzük ve Anayasa` ya konulmalıdır. Sosyal adaletin sağlanması ve reel ücretler arasında denge politikasının uygulanabilmesi için bu kriterin konulması Türkiye için zorunludur.

Buna paralel olarak yapılacak bir ekleme ve düzenleme ile de; Milletvekillerinin kamu kurum ve kuruluşları üzerinde cari tasallut, takip ve tahakkümlerine son verilmeli, vekillerin rüşvet yahut iltimasa yeltenmeleri dahi suç sayılmalıdır. Zira, asiller için suç teşkil eden her fiil vekiller için ``ağırlaştırılmış bir suç´´ olmazsa adaletin sağlanması ve hukuk devletinin sağlıklı-kalıcı kılınması kabil değildir. Siyasette ve siyaset kurumlarında kalite, onur, ilke ve erdemi yakalamanın başkaca yolu yoktur.

c) Yerel Yönetimlere İlişkin Seçim Kanunları :

Program ve proje hedefi olan Tam Başkanlık Sistemi doğrultusunda; İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi üyeliği "Mahalle Muhtarlığı" ile birleştirilerek ve Belediyeler siyasetten soyutlanarak (seçimler) iki turlu hale getirilmelidir.

YEPYENİ BİR SEÇİM USULÜ:

Buna göre: Birinci turda Köy ve Mahalle Muhtarları ile Bağımsız Belediye Başkan adayları seçime giremeli, bu turda muhtarlar seçilmeli, ikinci turda ise en fazla oy alan iki Belediye Başkan adayı yarışmalı aynı zamanda birinci turda seçilmiş olan Köy ve Mahalle Muhtarları arasından Belediye Meclisi ve İl Genel Meclisi üye seçimleri yapılmadır. Hedef: Yerel Yönetimlerde katılımcı demokrasi ve yaygın-etkin hizmettir. Bütün mevzuat bu doğrultuda yeniden ve yerinden yönetim ilkesi ile bireysel sorumluluk ve hukukun üstünlüğü esas alınarak yapılandırmaktır.

Bu taktirde, kalite yönetime taşınacak, yönetim kalitesi artacak, yerel imkân, kaynak ve potansiyel maksimize edilecek ve bu güne değin Belediyeler tarafından yapılan haksızlık, yolsuzluk ve su istimaller kökünden önlenebilecektir. Aynı zamanda, katılımcı demokrasi, demokratik karar alma ve sorumlulukla uygulama ve doğrudan takip ve denetlenme süreci başlatılabilecektir. Milletvekilliği için geçerli ilişik kesme ve yedekten çağrı sistemi bu düzeyde de geçerli olmalıdır.

Seçim Kanunlarında hedef, evrensel demokrasinin norm ilke, standart ve kriterlerine ulaşıp, kurumlaştırmak suretiyle bir daha kesinlikle değiştirilmesini önleyecek tedbirler almak ve uygulamayı insan onuruna yakışır biçimde ve en adaletli şekilde (kalıcı ve sürekli olarak) sağlamaktır.

2- TBMM İç Tüzük Değişikliği;

Meclis asli, hususi ve tarihi görevine çekilmeli, yasama ve denetleme hariç bütün görevlerine son verimeli ve kuvvetler ayrılığı ilkesi bu bağlamda tam olarak uygulanacak biçimde yeni ve ileri-çağdaş bir düzenleme yapılmalıdır. Bu bağlamda bütün Milletvekilleri için "sorumsuzluk" ilkesi kaldırılmalı "yaptığı, katıldığı ve/veya &8216;evet` oyu verdiği yasadan dolayı şahsi ve sürekli sorumluluk ilkesi" (bütün devlet memurları, sözleşmeli kamu personeli ve her düzey ve derece asker kişiler dahil) olmak üzere mutlaka getirilmelidir. Ayrıca, Komisyonlar yeniden düzenlenmeli, Araştırma-inceleme ve soruşturma Komisyonları biçiminde yeniden tanzim ve tertiple; Araştırma ve Soruşturma komisyonu üyelerine Cumhuriyet Savcısı yetkisi, takip ve tutuklama hakkı tanınmalı ve fakat verdikleri kararlardan sorumlu olmaları cezai müeyyide dahil hükme bağlanmalıdır.

Buna göre, Kamu Kurum ve Kuruluşu hesap iş ve işlemlerinde saptanan yolsuzluk ve usulsüzlüklerde gereğini yapmayan Milletvekili &8216;nin millet vekilliğine derhal sona ermeli ve bu durumda tazminat ve yargı yolu açık tutulacak şekilde düzenleme yapılmalıdır.Buna paralel olarak bütün kamu çalışanları bazında dokunulmazlık, muafiyet ve ``izin´´ şartı kaldırılmalıdır. Ki, devletin ``denetleyici rolü´´ hayata geçebilsin.

3- Bütün Milletvekili ayrıcalık ve imtiyazları mutlaka kaldırılmak zorundadır:

Milletvekilleri de, diğer tüm vatandaşların tabi ve muhatap olduğu yargı hüküm ve yargılama usullerine tabi olmak, cürmü meşhut, (suç üstü) halinde sıfatları derhal düşmek, milletvekilliğine engel başkaca bir suç işledikleri Yargı kararı ile sabit olduğu an kararla birlikte görevleri sona ermek durumunda ve zorundadır. Bu konulara ilişkin oylama yapılmamalı ve TBMM bir aklanma vasıtası olmaktan çıkartılmalıdır. Suçu sabit olan hiç kimse Meclis tarafından aklanamamalı, vekillerce istifalar verildiği andan itibaren derhal geçerli olmalıdır. İstifaların oylanması gibi hukuk, ahlâk ve mantık dışı komik bir uygulamaya derhal ve mutlaka son verilmelidir.

4- Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin Yeniden Düzenlenmesi:

Her ne kadar Anayasa da düzenlenmiş olsa da, ülkemizde ``kuvvetler ayrılığı´´ ilkesinin var olmadığı ve var olan biçimiyle de işlemediği 2007-2008 yıllarında net biçimde ortaya çıkmış ve sarahaten anlaşılmıştır. Bu kronik bir sorundur. Mutlaka yeniden ele alınması ve Anayasa da değil; İlgili kanunlarda yapılacak düzenlemelerle aşılması gerekir.

Yargı, Yasama ve Yürütme, evrensel demokrasi, adalet, hukuk ve insan hakları kriterleri ile AB ve dünya standartları baz alınmak suretiyle birbirinden ayrılmak suretiyle; bütün sektörler ve kamuda yozlaşma ve siyasallaşmanın mutlaka önüne geçilmelidir. Ayrıca, şeffaf ve saydam devlet ilkesi esas alınmalı, bütünüyle devlet ve özellikle Hükümetlerin bütün iş, işlem ve icraatları halka açık tutulmalıdır. Başta AB gibi köklü-esasa taalluk eden kararlarda sıkça referanduma gidilmeli ve önemli konularda halk desteği ve demokratik katılım aranmalı, doğrudan halkı ilgilendiren konular Meclise rağmen mutlaka ve behemahal halka sorulmalıdır.

Bunun yanı sıra "sorumluluk ve hesap verme" olgusu yasal bir mecburiyet haline getirilmeli, ``çok dar bir istisna dışında devlet sırrı´´ ve ``istisnasız olarak Ticari sır´´ kavramları kesinlikle kaldırılmalı; resmi ve özel bütün sektörler dahil olmak üzere rüşvet, iltimas, yolsuzluk ve hırsızlığa kesinlikle meydan verilmeyecek biçimde; Başta Memurin Muhakemat Kanunu olmak üzere ``dahili ve harici, her düzey, rütbe ve derecede devlet görevlisi asker kişiler ve diğer kamu personelinin korunmasına ilişkin´´ bütün kanun, tüzük ve yönetmelikler bütünüyle yürürlükten kaldırılmalıdır.

Diğer bir anlamda, halihazır AB (Şengen, Kopenhag ve Maestrich) kriterlerinde olduğu gibi: ``Her yetkili, görevli; (Sivil-Asker-Özel Sözleşmeli-Resmi-bilumum personel dahil) Doğrudan ve/veya dolaylı olarak yol açtığı maddi-manevi zarar ve hasarlardan şahsen sorumlu tutulmalıdır´´ Alınan bütün tedbirlere rağmen devlette hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve su istimalin önlenememesi halinde ilgili kurum Genel Müdürü ve bağlı olduğu Bakan Meclis tarafından derhal azil işlemine tabi tutularak Yüce Divana sevk edilmelidir. (bitti)



















TÜRKİYE İÇİN BAŞKANLIK SİSTEMİ

Mustafa Nevruz SINACI

İçinde bulunduğumuz konjonktür, her kesin ve her kesimin &8216;eğri otursa bile` doğru konuşmasını zorunlu kılmaktadır. Zira Türkiye 48 yıldır sistematik olarak sürdürülen çürüme, çürütme ve yozlaştırma politikaları sonucu siyaseten çökmüş, ekonomik ve sosyal bağlamda ise fevkalade büyük bir tahribata uğratılmıştır.

Bu erozyon sürecinde en çok tartışılan konuysa siyasettir.

Zira siyaset geleneksel ve doğal sınırlarından sapmış, reddimiras etmiş, tarihi temelleri sarsılmış, dengeleri bozulmuştur. Şimdi yeniden yapılanma, medeni siyasete dönme ve tarihi, kadim temeller üzerine tekrar oturma zamanıdır.

Gerçek şu ki; Aslında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu güne değin uygulanan sistem de-facto (örtülü) başkanlık sistemidir. Merhum ve müstesna Mustafa Kemal Atatürk de zaman zaman ``ben Türkiye Cumhuriyetinin Başkanıyım´´ gibi sözlerle bu hususu teyid eden ifadeler kullanmıştır. (AOÇ, Amerika Büyükelçisiyle görüşme) İnönü, Cumhurbaşkanlığı süresince despotluk ve diktatörlük derecesinde hükümran olmuş; Celal Bayar Menderes`in etki alanında kalmış; 1960`dan sonra ise giderek Başbakanlığın ağırlığı artmıştır.

Değişen ve dönüşen dünya düzeni de bunu gerekli kılmaktadır.

Örneğin: Bu gün için AB kralları veya Cumhurbaşkanları sadece semboliktir. İstisnai durumlar hariç bu kral ve cumhurbaşkanlarının her hangibir ağırlığı, etkinliği ve belirleyiciliği kalmamıştır. Şu kadar ki; Sağlam ve sağlıklı bir başkanlık sisteminin bizdeki temelini teşkil eden &8216;bağımsız yargı` ve &8216;bağımsız yasama´´ ayaklarının güçlü, onurlu ve sağlıklı bir biçimde oluşması zorunludur. Bu güne kadar kamuoyunda vaki sistemle ilgili tartışmalar ise, ABD başkanlık usulünü baz aldığı cihetle ilmi olmaktan uzak, duygusal ve spekülâtiftir.

BİZE UYAN SİSTEM:

Devlet Başkanının iki dereceli olarak (birinci turda 50`den yukarı en fazla oy alan; ikinci turda asgari 50 + 1 oy almak şartıyla) halk tarafından doğrudan seçileceği, kuvvetler ayrılığı ilkesinde "yürütmeyi" temsil ve ilzam edecek ve güçlü, kararlı ve istikrarlı bir sisteme kısa sürede geçilmesi; İnsan hakları, adalet, hukuk, çevre şart ve emsalleri ile kamu yararı ve halk menfaatleri yönünden gerekli ve zorunludur. Zaten Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak yapılan Anayasa değişikliğide bunu muciptir. Sistem üzerinde kesinlikle yozlaşma ve dejenerasyona kapalı ``soylu´´ bir model oluşturulmalıdır. Seçilen model yine de halkın bilgi ve tasvibine sunulmalı ve en geniş anlamda tartışıldıktan sonra bir Anayasa değişikliği ile yürürlüğe konulmalıdır.

Burada tek, vazgeçilmez ve ödün verilmez amaç: Adalet ahlakı ilkesi ve demokrasi esaslarının mükemmel bir biçimde uygulanması ve millet iradesinin devlet idaresinde en etkin biçimde yansımak suretiyle temsil edilmesidir. Bu amaçla tek çare olan ve farklı bir modeli ABD`de de uygulanan "milli delege sistemi" ihdas olunarak; Siyasi Parti, diğer siyaset kurumları ve Sivil takip, kontrol ve denetim unsurlarının (STK-Enciyo) yozlaşması-dejenere olması ve katılımcı demokrasi" nin önünün kapanması yasal düzenlemelerle önlenmeli ve yargı erk` i buna göre hukuken tahkim edilmelidir.

Zira, halkın rıza, muvafakat ve iradesine dayanmayan, kahir ekseriyetin özgür iradesi ile samimi katkı ve katılımını yansıtmayan, demokratik olmayan, adalet, ahlâk ve hukuk normlarına uymayan hiçbir uygulama meşru değildir. Halka rağmen, geniş halk kitlelerini ve ülkenin geleceğini ilgilendiren konu, konum ve alanlarda tasarrufta bulunan kurum, kuruluş ve hükümetler de asla meşru olamazlar. Bu sınırların çok net ve belirgin olarak çizilebilmesi ve uygulanabilmesi için; Mustafa Kemal ATATÜRK` ün ``kuvvetler birliği anlamında´´ tanımladığı ve fakat mutlak surette ``kuvvetler ayrılığını ifade eden´´ esas ve ilkesi hayata geçirilmeli, bu usul, esas ve ilkeler muvacehesinde: Öncelikle, mutlaka ve acilen ``Adalet ve Hukukun´´ bağımsızlık ve tarafsızlığını teminen gerekli düzenlemeler birinci aşama olarak derhal yapılmalıdır. Aksi takdirde, üç kâğıtçılar denen (Borsa-Döviz-Faiz) ile şer ve şeytan üçgeni olarak adlandırılan (Medya-Mafya-Siyaset) sultası kırılamaz.

Bünyesinde rüşvet, iltimas, hırsız, yolsuz, su istimal erbabı, sahtekâr, anarşist, terörist, alçak, namussuz ve nesebi gayri sahih dönme ve ihanet şebekeleri barındıran; Özgürlük ve güvenlik sorunu yaşayan bir toplum asla ``devlet´´ olamaz. Demokrasiyi kuramaz. Yaşatamaz. Hak, adalet ve objektif hukuku hakim kılamaz. Çürüme ve yozlaşma önlenmedikçe başkanlık sistemine geçemez, devlet denetimi, adalet-hukuk, liberal (serbest piyasa) ekonomisi, dürüst rekabete dayalı ``demokrasiyle özdeş´´ ekonomik, sosyal ve siyasal kurumları hayata geçirip, gerçekleştiremez. Bu aşamada ilk yapılması gereken icraat: Temizeller operasyonudur.

Başkanlık sistemine ilişkin altyapının oluşturulup, geliştirilmesine paralel olarak; Devlet asli görevlerine çekilmeli, Maliye, Adalet, İç ve Dış Güvenlik-Savunma-Denetleme ve Düzenleme dışında yer alan diğer alan ve sektörlerden sür` atle çekilmelidir. Esas itibarıyla bunun alt yapısı yıllar önce bizzat Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından ``geleneksel çizgide´´ hazırlanmıştır. Buna göre: Orijinali 1. Celâl BAYAR Hükümeti (1936) ve Aziz ATATÜRK` e ait Parti Programında, (1946-1960) Devletin içinde bulunduğu durum ve halkın çektiği sıkıntı ve mahrumiyetler dikkate alınarak; Özel sektörün muktedir olamadığı ve giremediği alanlarda, "Vakti zamanı gelince özelleştirilmek ve kamu yararına hizmet üretmek" amacıyla kamu kurum ve kuruluşu niteliğinde iktisadi teşebbüsler ve işletmeler teşkil edilmiş; bunların pek çoğu bizzat Atatürk (Sümerbank, Etibank v.d.) bir bölümü de DP tarafından kurulmuştur. Bu meyanda ve program gereği ilk özelleştirme de yine DP tarafından yapılmıştır. 1960 darbesi olmasa idi, DP` nin niyeti en geç 1963-1970 arası özelleştirmeyi tamamlamaktı. Dolayısıyla, Atatürk ve Milli Mücadele (gelenek) çizgisinin ``çağ ötesi bir basiret ve beka eseri olarak terekküp ve teşekkül eden politikalar bağlamında´´ tek siyaset kurumu olan DP, devletin "çok zorunlu alanlar dışında" ticaret, sanayi ve üretim sektöründe rol almasına tarihen karşıdır. Bu nedenle: DEVLET; Asli fonksiyon ve unsurları olan Adalet, İçişleri, Dışişleri, Güvenlik, Denetim ve Kamu Maliyesi ile "Sosyal Devlet İlkesinin zorunlu kıldığı" alanlar dışında hareket etmeyecek ve kesinlikle faaliyet gösteremeyecektir. Yani, tüccarlık yapamayacak; iyi bir düzenleme, destekleme ve denetleme (3D) mekanizması teşkil ederek namussuz, ahlâksız, dessas ve halk düşmanı, çok standartlı, spekülâtör, sansasyonel, stokçu ve sömürücü, kan emici, (bazı) tüccar nam insanlık düşmanlarına da asla fırsat vermeyecektir. Yurt içi Tekelleşme ve tröstleşmenin kesin olarak önüne geçecek ve ``serbest rekabeti´´ üretici- tüketici lehine; Aracı, tefeci, stokçu, fırsatçı, sömürgen ve komisyoncu aleyhine, sektörleri ``namuslu-dürüst, temiz ve şeffaf´´ olmaya mecbur eden bir sistem kurarark yürütmek zorunda olacaktır. Ancak, dengeleyici, düzenleyici, denetleyici ve haksız rekabet karşısında "en aziz varlığımız olan insan unsurunu koruyucu" müdahale hakkı saklı tutulacaktır. Örnek: Eğitim, Sağlık ve Sosyal Güvenlik. Çok sıkı takip, kontrol ve denetim her alanda esastır.

``Kimsesizlerin kimsesi ve sahipsizlerin sahibi devlettir´´ ilkesiyle devlet Türk halkının onur, erdem ve insanlık davasına yakışan, vahşi kapitalizme karşı çıkan bir usul ve esasa oturtulmak zorundadır. Başkanlık sisteminden amaç, her adım ve evrede ``insani boyut ve bilinç toplumunun´´ asla göz ardı edilmemesidir. Dünyadaki aykırı örneklerin aksine Türkiye devleti insan odaklıdır. Her insan bir devlettir felsefesi temelinde yükselir. Devlet, insana hizmet, güvenlik, zenginlik, mutluluk, sosyal şart, eşitlik adalet ve hukuk´´ için vardır. (bitti)




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.