BİZ HEP BÖYLEYİZ
Ülkemizde devam ede gelen yanlış politikaların bir sonucu olarak devlet güvensizlik alabildiğine yaygınlaşmıştır. Bir memur yanlış yapar, başlarız; ``..böyle devletin..´´ diye, öyle değil mi? Aslında kastedilen devlet olmamakla birlikte, yanlışı yada suiistimal yapanı doğrudan hedef almak yerine, kolay yolu seçip devlete küfrederiz. Bunu da, nezaket olarak değerlendiririz. Öyle ya kişileri eleştirmek, genellikle kavga ile biter. O yüzden, ona bulaşmayız. Bu tür örnekleri daha da çoğaltılabilir, ama maksat hasıl olduğundan buna gerek yoktur sanırım. Peki, beğenmediğimiz devleti bizler oluşturmuyor muyuz? Yani biz memurlar devletin ta kendisiyiz. Her gelen devletin yapısıyla oynar, onu siyasetin emrine verir, devlet memurları maddi, sosyal ve yetki yönünden baskı altında tutulursa, devlet memuru diye ``onurlu ve saygın´´ bir kesim kalır mı? Tabi ki kalmaz, en iyiler, devlet sektöründen kaçar, kalite düşer, sonuçta da..´´bu devlet memurluğu bitmiştir.. bunu küçültmek özelleştirmek gerekir.´´ naraları atılmaya başlanır. Aslında her hükümet ``özelleştirmeden yana´´ görünse de, kendi hareket alanlarını sınırlandırmak istemez ve yine devlet kadrolarını seçkinleştirmek yerine, uygun olmayan atamalarla ``kadrolar şişkinleştirilir, devlet daha da hantallaştırılır.´´ Merkezi sınavla seçilmiş memurlar alınsa da, torpilliler için sıkça Resmi Gazetede istisnai kadrolara yapılan atamaları görürüz (ardından memur olarak atanırlar). Yani kanuna karşı hilelerle bu iş de zaman zaman sulandırılmıştır. Şöyle bir düşünelim. Bir şirket yada firmanın alacağı elemanı biz tayin edebilir miyiz? Tabi ki edemeyiz. İşine yarayacak elemanı son derecede titiz bir inceleme ve sorgulama sonucu seçer. Boş oturmaz, suyunu çıkarır, ama hak ettiği parayı da verir. Özelleştirmelere bakalım, özelleştirilen kurumların personeli diğer kamu kurumlarına tayin edilerek kadroları daha da şişkinleştirilmektedir. Öyle ki, gelen şoför ve işçilerin aldıkları ücretler son derecede şişkin ve memurları hayrete düşürecek derecede yüksektir. Böylece memnuniyetsizlik ve hizipleşme sürüp gidiyor. Yine devlet memurluğunda ``liyakat ve kariyer´´ sistemi benimsenmiş olmasına rağmen, buna uyan kurumlar yok denecek kadar azdır. Yani memur çalışıp çabalıyor tam bir yerlere geleceğini, yükseleceğini düşündüğü ve umutla beklediği an, bir başkası tepeden inme o kadroya getiriliyor. Bu durumda orada nasıl bir verimlilik yada işyeri huzurundan bahsedilebilir. Sonuç olarak, mevcut uygulamalarla çok devletçi olmak bir işe yaramadığı gibi, devlet kurumların yok etmeye çalışmak da kaostan başka bir işe yaramayacaktır. Peki, ``ne yapılmalı?´´ Sorusuna nasıl bir cevap verilmelidir. Bu işin içinde yer alan hemen herkes, kısaca; ``Devlet öncelikle olmazsa olmaz politikalarını belirlemeli, bunu belirlerken de, sivil toplum örgütleri, tüm siyasi partiler ve üniversitelerle işbirliği yapılmalı, diğer ülkelerin deneyimlerinden yararlanılmalı, sonra da bu politikaları, 5 ve bir yıllık planlarla detaylandırmalı, hedefleri gerçekleştirecek profesyonel yöneticileri ve personeli temin etmeli, kuralları koymalı ve bu kuralları tavizsiz uygulamalı, devlet-özel sektör uyumunu iyi organze etmeli ve denetlemeli, kimseye ayrıcalık tanınmamalı, cezalar caydırıcı olmalı´´ şeklinde cevap verecektir. Bu anlatılanlar, ``Devlet Kurumları yeniden yapılandırılmalıdır´´ tezini doğrulamakta, devlet kurumları daha fazla yıpranmadan, güvensizlik daha da yaygınlaşmadan bu ``yapılandırma´´ çalışmaları sonuca ulaştırılmalıdır. Gerçi, oldum olası bu çalışmalar hep vardır da sonuç yoktur. Ne diyelim, inşallah gelecek günler daha aydınlık olur&8230;
|