Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer UZUN - (Ziyaretci) 5.02.2010 22:13:20

ALEVİ ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRİSİ ACABA İNTİHAL Mİ?(1)

Alevi Çalıştayı Sonuç Bildirisi Acaba İntihal mi?!

31 Ocak 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi`nde bulunan Turan Yılmaz imzalı ve ``Alevi açılımından din dersi reformu çıktı´´ başlıklı haberi okuyunca doğrusu çok şaşırdım! Bunun sebebi, sonuç bildirisinde yer alan kararların, daha önce bu aciz tarafından dile getirilen tekliflerle hemen hemen aynı olmasıydı. Dolayısıyla haberi okuyunca kafam dank etti ve ister istemez ``Allah Allah, onca koca koca adamlar âlâyı vâlâ ile çalıştay üstüne çalıştay yaptılar, lüks otellerde yiyip içtiler, sonunda da benim gibi bir acizin yazdıklarını mı derleyip toplayıp bildiri diye kamuoyuna açıkladılar´´ diye düşündüm! Tabi hemen YÖK`ün Sayın Ömer Dinçer`i profesörlükten doçentliğe indirirken kullanmış olduğu tabir geldi aklıma: İNTİHAL! Ya da Türkçe deyişle AŞIRMA!

İsterseniz öncelikle bahse konu habere göre çalıştayın sonuç bildirisinde yer alan hususlara bir göz atalım:

- Anayasa değişikliği ile zorunlu din dersi uygulaması kaldırılsın veya bu dersin içeriği değiştirilsin.

- Din içerikli bilgiler ancak velilerin onayı ile öğrencilere verilsin.

- İmar Yasası`ndaki ibadet yerleri tanımına cami, kilise ve havralarla birlikte cemevleri de eklensin,cemevlerinin yapımında öncülüğü yerel yönetimler yapsın, gerekiyorsa merkezi bütçeden de destek verilsin(Bu teklifle cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi öngörülmüş bulunmaktadır)

- Cemevlerinin elektrik ve su gibi giderleri tıpkı camiler gibi devlet tarafından karşılansın.

- Cemevlerinde görev alacak Alevi dedelerinin maaş ve sosyal güvenlik sorunları mahalli imkânlarla çözülsün.

Peki, bu konuda biz ne demişiz? İsterseniz bir de bizim dediklerimize kulak verelim. 30 Aralık 2009 tarihinde, yani yukarıdaki haberden ve elbette Kızılcahamam`da yapılan 7. Alevi Çalıştayı`ndan yaklaşık 1 ay önce yazmış olduğumuz ``Evet Cemevleri İbadethanedir´´ başlıklı yazımızda şöyle demişiz:

``Özetle; devlet, Alevilerin yoğunlukla yaşadığı yerlerde şehir imar planları yapılırken Cemevi yapılacak yerlerin belirlenmesi, eğer sağlanmakta ise Cami ve Mescitlere sağlanan ayrıcalıkların Cemevleri`ne de sağlanması, buralarda görev yapanların ücretlerinin genel bütçeden ödenmesi ve Diyanet teşkilatının Alevi vatandaşlarımıza da hizmet verecek biçimde yeniden yapılandırılması anlamında Cemevleri`ne ibadethane statüsü vermek zorundadır&8230; Bu ülkede, nasıl ki Sinagog, Havra, Kilise ve Katedral gibi başka dinlere mensup olan ve sayıları birkaç milyonu bile bulmayan azınlıkların ibadet yerleri ibadethane olarak muamele ve saygı görüyorsa, sayıları 15-20 milyonu bulan üstelik de tıpkı Sünniler gibi İslam`a inanan kendi öz yurttaşlarımızın ibadethane olarak gördükleri yerlere &8216;Hayır oralar ibadethane değildir` diyemezsiniz.´´(1)

Görüldüğü gibi onca masraf yapılarak tam 7 kere tekrarlanan meşhur Alevi Çalıştayları`nın sonunda onca bilim adamının ortak aklıyla geldikleri nokta, bu acizin tek başına olmak üzere tam bir ay önce geçmiş olduğu noktadır. Hele hele bu çalıştayların moderatörünün ve koordinatörünün Diyanet İşleri Başkanlığı`nın yönetimindeki Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Üyesi Doç. Dr. Necdet Subaşı olması ve bu çalıştaylara Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ile bazı üyelerinin de katılmış olması, olayı çok daha anlamlı hale getirmektedir. Çünkü ben eski (meyen) bir Diyanet mensubuyum ve benim okuyucularımın büyük bölümü Diyanet çalışanlarıdır. Hâşâ; bunları derken çalıştaya katılanların benden kopya çektiklerini söylemek istemiyorum. Sadece aklın yolu birdir demek istiyorum. Yani Sayın Erbakan`ın tabiriyle ``Akıl için tarik bir´´ diyorum! Demek ki; başta DİB Din İşleri Yüksek Kurulu başkan ve üyeleri olmak üzere çalıştayın katılımcıları da benim gibi düşünmeye başlamışlar demek istiyorum...

30 Aralık 2009 tarihinde kaleme aldığımız ve takip eden günlerde birçok internet sitesinde birden yayınlanan(2) ``Evet Cemevleri İbadethenedir´´ başlıklı yazımızda dile getirdiğimiz ve 29 Ocak 2010 günü yazmış olduğumuz ``Alevilikte Dedeler ve İlginç Bir Dede Portresi´´(3) başlıklı makalemizde bir kez daha tekrarladığımız üzere bizce de camiye alternatif olmamak üzere; cemevlerine ibadethane statüsü verilmelidir. Ancak bizimkisi tamamen bir kanaat ve temenniden ibarettir. Bu temenniye vücut bulduracak olan yetkili organ devlettir. İşte bu noktada devletin Alevilik ve Bektaşiliği nasıl gördüğü önem kazanmaktadır. Çünkü devlet, bugüne kadar en azından Türkiye için din deyince İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliği, ibadethane deyince de bu dinlerin ibadet yerleri olan Cami, Kilise ve Havra`yı anlamıştır.

Bu ülkede İslami Mezhepler (daha doğrusu Sünni İslam Mezhepleri) denilince de bugüne kadar en azından umum halk nazarında hep, Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbelilik anlaşılmıştır. Görüldüğü gibi böyle bir kabulde Alevilik ve Bektaşiliğin esamisi bile yoktur. Yani bu ülkede en azından Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye`de belki de hiç mensubu bulunmayan Malikilik ve Hanbelilik bile mezhep olarak kabul edilirken, mensuplarının sayısı bugün için belki de 15-20 milyona yaklaşan Alevilik-Bektaşilik, mezhep olarak kabul bile edilmemektedir. O zaman Alevilik-Bektaşilik nedir?

AKP`nin Alevi kökenli milletvekili Dr.. Hüseyin Tuğcu`ya bakarsanız Alevilik sadece bir meşreptir, yani davranış biçimi ve hayat tarzı! Adı geçen, ´´Köprü´´ dergisinin 1998 yılı ``Bahar´´ döneminde yayınlanan 62. sayısına vermiş olduğu röportajında şöyle diyor:

``Alevilik ne bir din, ne mezhep, ne de folklorik bir öğe değildir. Alevilik bir meşreptir. Ana kaynak olan Kur`an ve sünneti biraz farklı biçimde yorumlama, yararlanma, yaşama tarzıdır. Alevilerin dini İslam`dır&8230;´´(4). Aslında bu tanım, Alevilerce sürekli olarak ``Sünnî İslam`ın´´ hatta zaman zaman da sadece ``Hanefi İslam Yorumunun´´ temsilcisi olarak tenkit edilen Diyanet çevrelerinin de senelerdir kabul ettiği bir tanımdır. Çünkü onlar da Aleviliği ve Bektaşiliği en azından yakın zamanlara kadar, din, mezhep ve hatta tarikat olarak değil, hep ``Meşrep´´ olarak kabul etmişlerdir. Yani bugün Alevi Çalıştaylarına katılan temsilcileri vasıtasıyla cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi noktasına gelen Diyanet, bugüne kadar Aleviliği hep bir yaşam tarzı şeklinde mütalaa etmiş, bunun için de Alevilere yönelik özel bir hizmet verme ve Diyanet`te Aleviliği temsil eden bir birim oluşturma gibi bir kaygı ve ihtiyaç hissetmemiştir. Bu, belki de Dr. Hüseyin Tuğcu`nun dediği gibi, Alevilik ve Bektaşiliğin genel olarak Hanefiliğin içinde mütalaa edilmesinden kaynaklanan bir durumdur. Çünkü Dr. Hüseyin Tuğcu, aynı röportajında devamla şunları da söylemiştir:

``Türkiye`de yaşayan Alevi-Bektaşilerin hemen hepsi de ibadet ve yaşantılarında, ezan-abdest-namaz-oruç-hac-nikah-cenaze-bayram vs. ibadetleri başta olmak üzere tamamen Hanefi fıkhına, yani Hanefi mezhebine göre yaşarlar. Örneğin, Türkiye`de hiçbir Alevi köyündeki, mahallelerindeki camide okunan ezanda, ;Eşhedü enne Aliyyun Veliyyullah` denilmez. Zaten bu, İran`da Caferiler`in uydurmasıdır. Bid`at`tır. İmam Cafer Sadık`ın bile böyle bir içtihadı, görüşü, ezan okuyuşu kaynak kitaplarda yoktur. Hiçbir Türkiye Alevisi abdest alırken çoraplarının üzerine mesh etmez, namaz kılarken secdede alnına değecek şekilde Kerbela toprağı, Necef toprağı gibi bir bidat ve hurafeye sahip değildir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Müslüman genel olarak namazlarını çok farklı bir şekilde kılmazlarken, sadece Caferiler`de bu farklıdır. Hiçbir Alevi kendisinin Hanefi olduğunu da kabul etmez. Halbuki, bu bir bilgi eksikliğidir. Çünkü, Hanefiliğin imamı olan İmam Azam Ebu Hanife de İmam Cafer Sadık`ın öğrencisi, hatta üvey evladıdır. Dolayısıyla Hanefiler de, aslında Alevi meşreptirler. Çünkü meşrep kelimesi mezhep kelimesinden daha genel ve daha önce gelir. Günümüz Alevi ve Sünnilerin sosyal yaşantı ve düşüncelerine bakarak hüküm vermeye kalkmak yanlış olur. Dört hak mezhep diye bilinen Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli mezheplerinin imamlarının, dini önderlerinin Alevi meşrep olmadığını hiç kimse ispat edemez, Çünkü Alevi meşreptirler. Ancak, daha sonraki Şii, Caferi, Nusayri, İsmaililer`den değildirler. Esas, asıl, gerçek ilk kaynaklarda aranmalıdır. İlimsiz inanç, sakattır, aksaktır, eksiktir, yanlıştır, zararlıdır...´´(5).

Bu görüşlerin dile getirilmesinde Hanefiliğin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanife`nin, aslen Kafkasya göçmeni bir Türk ailesinin çocuğu olması ihtimali ile Alevilik ve Bektaşilik denilen inanç sistemini kuramsal hale getiren Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaşi Veli`nin kesinlikle Türk olmalarının bir alakası var mı bilmiyoruz. Ancak böyle bir kabulde, Alevilik-Bektaşilik inancının, İslam`ın bir parçası ve Hanefilik Mezhebi içinde İslam`ın özgün bir yorumu olarak görüldüğü açıktır. Böyle bir tanımdan ve İslam Dini`nin (ve elbette Hanefi Mezhebi`nin) ibadethanesinin cami-mescit olduğu gerçeğinden hareketle ``cemevlerine ibadethane denilmesi ve buralara ibadethane statüsü verilmesi acaba doğru mudur?´´ sorusu akla gelir ki; bu soru sorulması gereken bir sorudur. Bu soruya doğru cevap verebilmek için de galiba ``ibadet´´ kavramını tanımlamak gerekiyor.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.