Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer SAĞLAM - (Ziyaretci) 13.06.2013 22:02:12

Allah`ın evinde çilingir sofrası kuran densizler!

Allah`ın evinde çilingir sofrası kuran densizler!

Başbakan`dan duyduk ve işittik ki; Gezi Parkı göstericileri, en sonunda Dolmabahçe`deki tarihi Bezmialem Valide Sultan Camii`ne ayakkabılarıyla girmişler! Girmekle de yetinmemişler bir de camide çilingir sofrası kurup ufaktan ufaktan demlenmişler! Kafayı bulup, koro halinde "Bu kadeh senin şerefine emmoğlu. Bu şarkıyı bir daha çal..." şarkısını söylediler mi bilmiyoruz ama vakıa böyle! Çünkü Başbakan olayı böyle aksettirdi topluma. Sosyal medya şimdi bu haberle adeta yıkılıyor...

Bizim kültürümüzde camiler kutsaldır. Camilere ayakkabı ile girilmez. Bırakın camilere ayakkabı ile girmeyi, camilerde namaz ibadeti dışında başka etkinliklere de yer verilmez. Verilse bile fazla hoş karşılanmaz. Hatta bizim camilerde dünya kelamı etmek bile yasaktır! Mesela bizim mahallenin camiinin cümle kapısında şöyle bir uyarı yazısı vardır(hem vallahi, hem billahi):

-Müslüman nereye geldin?
-Allah`ın evine geldin!
-O halde konuşma!
-Neyi?
-Dünya kelamını.

Oysa yanlış bir kabuldür bu. Çünkü İslam`da camiler, sadece uhrevi sözlerin konuşulduğu yerler değil, dünya işlerinin de konuşulduğu yerlerdir. Esasen cami, "Toplayan" demektir. Bu bir anlamda "Toplantı yeri" demektir. Arapça kökenli bir kelime olmakla birlikte Kur`an`da "Cami" kavramı geçmez. Onun yerine "Mescid" kavramı geçer ve bu kelime "Secde yapılan yer" anlamına gelir. Böyle olmasına karşın, Hz. Peygamber döneminde mescitler, namaz dışında pek çok maksatla kullanılmıştır. Örneğin Hz. Peygamber`in mescidi, aynı zamanda bir okuldur, toplantı yeri, yani meclistir, diplomatik görüşmelerin yapıldığı yerdir. Hatta sıkı durun, Hz. Peygamber döneminde mescitler, ashabın ağırbaşlı eğlenceler düzenlediği, bayram törenlerini icra ettikleri ve cahiliye dönemine ait hikayeleri anlatıp güldükleri sohbet alanı olarak da kullanılmışlardır. Yine böyle bir etkinlik sırasında Hz. Ömer, eğlenceye katılanları uyarmak ve mescitten çıkarmak istemiş, ancak Hz. Peygamber "Ey Ömer, dokunma onlara, gönüllerince eğlensinler. Zira bugünler bayram günleridir" buyurmuştur. Özetle; bizim için her alanda olduğu gibi camilerde takınacağımız tutum konusunda da örnek alacağımız dönem Hz. Peygamber`in dönemidir.

Allah`ın Evi mi? Yoksa Tayyibullah`ın Evi mi?

Camilerin, bir anlamda "Kâbe`nin şubeleri" ve dolayısıyla "Allah`ın evi" olarak nitelendirilmesi, çok daha sonraki dönemlere, belki de Emeviler devrine rastlamaktadır. Çünkü Emeviler döneminden başlayarak camiler, İslam toplumunun zapturabt altına alındığı ve siyasetin bütün ağırlığı ile hissedildiği yerler olmuştur. Siz bakmayın bugün camilere "Allah`ın Evi" denilmesine. Bu tür yakıştırmalar, türedi şeylerdir ve özellikle camilerden nemalananların uydurduğu bir kavramdır. Zira ne Allah`ın bir eve ihtiyacı vardır ne de Allah, kullarının yapacağı eve ihtiyaç duyacak kadar aciz bir varlıktır. Çünkü Allah, zamanlar ve mekanlar üstü bir varlıktır. Onun için birkaç hacı emminin, olur olmadık yerlerde birkaç kamyon tuğla, birkaç kamyon çimento ve bir o kadar çakıl ve demir kullanarak "Cami" adıyla yaptıkları yerler, asla Allah`ın evi olamaz. Buraları olsa Abdullahların(Allah`ın kullarının) ve Tayyibullahların(sözüm ona Allah`ın güzel kullarının) evi olabilirler!

Eğer camilere "Allah`ın Evi" dersek; o zaman Allah`ı (hâşâ) son derece hırslı ve dünya malına tamah eden hacı emmiler seviyesine indirmiş oluruz ki; o zaman karşımıza Allah değil, sadece İstanbul`da binlerce, Türkiye`de ise yüz bin civarında irili ufaklı evi olan bir garip yaratık çıkar! Üstelik o yaratık, İstanbul`da sahip olduğu binlerce evle yetinmemiş ilave olarak kullarından, Çamlıca Tepesi`ne ve Taksim Gezi Parkı`na iki yeni ev siparişi daha vermiş bulunmaktadır! Bu ise düpedüz Allah`a iftira ve bühtan anlamına gelir.

Kur`an`da "mescit" kavramının geçtiği ayetlere bakılacak olursa; bu ayetlerin hiç birisinde "Allah`ın evi" tabiri kullanılmamıştır(). Sadece 72. sure olan Cin Sûresi`nin 18. ayetinde şöyle denilmektedir: "Şüphesiz mescitler, Allah`ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin" Ancak buradan da mescitlerin "Allah`ın evi" olduğu anlamı çıkmamaktadır. Bilakis, mescitlerin Allah`a kulluk yeri, yani ibadethane olduğu iması vardır.

Şu halde bu durum da gösteriyor ki; camiler için kullanılan "Allah`ın Evi" kavramı, tamamıyla insan ürünü, özellikle de din ve cami gibi kavramlar üzerinden siyaset ve ticaret yapan menfaat çevrelerinin birer uydurmasıdır. Şu halde camiler ne Allah`ın evidir, ne de kullarının evi ve siyaset vasıtasıdır. Sadece Müslüman kullarının ibadethanesi ve birbirleriyle görüş alışverişinde bulundukları toplantı yerleridir.

Allah`ın Evinde Çilingir Sofrası Kuran Densizler de Kim?!

Medyaya yansıyan haber ve görüntülere göre; polisin copu ve biber gazına maruz kalan bir grup gösterici, can havliyle ve sersemlemiş bir vaziyette kendilerini en yakındaki camiye zor atmışlar. Bu esnada ayakkabılarıyla girenler olmuş camiye. Nereden geldiyse caminin içinde bir de bira kutusu bulunmuş! Başbakan işte bu olayı, miting meydanlarında sanki camide çilingir sofrası kurulmuş gibi lanse etmiştir topluma. Oysa olayın yaşandığı caminin müezzini Fuat Yıldırım, camide böyle bir olayın yaşanmadığını, bira kutusunun ise camiye nereden geldiğinin bilinmediğini ifade etmiştir. Yani bir anlamda müezzin efendi başbakanı tekzip etmiş bulunmaktadır! Bu sözleri üzerine de derhal söz konusu olaylar (elbette adı geçen müezzin) hakkında inceleme başlatılmış ve müezzin efendinin ifadesine başvurulmuştur. Hatta adı geçenin izne ayrıldığına ilişkin haberler var medyada. Müftülük görevlilerinden birisi (yanılmıyorsam İstanbul Müftü Yardımcılarından birisi), sırıtarak "Müezzin efendinin yasal iznini kullandığını" bile söylemiştir TV kameralarına. Umarız müezzinin başına kötü bir hal gelmez...

Bira kutusunun camiye nasıl girdiğine gelince; Ergenekon davası kapsamında tutuklanan bir teğmenin küçücük cep telefonuna haberi olmadan yabancı mesajların yüklenebildiği bir ülkede, küçücük bir bira kutusunun kocaman bir camiye sokulmasından daha kolay ne olabilir ki?!

Şunu da ifade edelim ki; bizim kültürümüzde camilere olduğu kadar diğer dinlerin ibadethanelerine de saygı esastır. Ancak, bu dünyada hiçbir yapı, insan hayatından daha değerli değildir. Bu sebeple, zorunlu hallerde ve gerektiğinde camiler, ibadet dışında başka ve ancak meşru maksatlarla da kullanılabilirler. Balkan Savaşları ve Milli Mücadele yıllarında camilerin askeri ve sağlık amaçlarıyla kullanıldığı bilinmektedir. Bahse konu olay sırasında da Bezmialem Valide Sultan Camii`nde, yaralanan göstericilere tıbbi yardım amacıyla bir alan oluşturulduğu söyleniyor.

Öte yandan bilmeyenler için ifade edelim: Türkiye`de camiler konusunda gösterilen hassasiyet dünyanın başka hiçbir ülkesinde gösterilmektedir. Örneğin; hacca ve umreye gidenler de bilirler ki; bugün gerek Mekke`de Kabe`yi çevreleyen Mescid-i Haram, gerekse Medine`deki Peygamber Mescidi (Mescid-i Nebevî), aynı zamanda birer otel ve dinlenme alanı gibidir. Türkler dışındaki milletlere mensup hacılar, bu kutsal mekanlarda rahatlıkla yatıp uyumaktadırlar. Hem de kutsal Kâbe`ye karşı ve başuçlarında Mushaf- Şerifler olduğu halde. Adamlar neredeyse Mushafları, kafalarının altına yastık bile yapıyorlar. Şahsen ben, Mescid-i Haram`da ve Mescid-i Nebevî`de değil ama başka mescitlerde (Örneğin: Mekke`de Şar-ı Mansur isimle cadde üzerinde bulunan Mescid-i Hayat isimli camide) postallarıyla camiye girip diğer insanlarla saf tutarak namaz kılan Suudi askerleri görmüşümdür. Hem de birçok kez.

Elbette bunlar bizim için kabul edilemez şeylerdir ama Türkiye`de camilere gereğinden fazla kutsiyet atfettiğimiz de ortadadır. Başbakanın bahse konu hadiseyi abartarak ve köpürterek konuşması da zaten bu yüzdendir. Oysa başbakandan beklenen, halkı galeyana getirecek bu tür provokasyonlardan kaçınmaktır. Ancak Başbakan bu, siyasi getirisi olsun da ne olursa olsun; mutlaka konuşur...


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.