Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer SAĞLAM - (Ziyaretci) 18.02.2012 10:38:18

ARABİZM`İN DORUKLARINDA BİR YAZAR

Arabizm`in doruklarında bir yazar
&8230;
Bütün bunlara rağmen, şahsım ve kitabım hakkında söyledikleri, büyük ölçüde itham ve iftira niteliğinde olsa da ilk ve tek münekkidim yine de Hakan Albayrak olmuştur. Kitabım hakkında yazmış olduğu yazıdan MEB Eski Müsteşarı da olan hocam Prof. Dr. İhsan Sezal vasıtasıyla haberdar olduktan sonra, kendisiyle elektronik ortamda haberleştiğimizde Hakan Albayrak, Arapların İslama yapmış olduğu üstün hizmetlerden ve Arap kahramanlığından uzun uzun bahsettikten sonra nihai tepkisi şöyle olmuştur; ``Ağabey, bakın bugün Suriye ile Türkiye sanki tek devlet haline geldiler. Böyle bir zamanda bu şekilde bir kitabın yayınlanmasına gerek var mıydı? Elhamdulillah Müslümanım. Ve ben, sizden farklı olarak, Arap kardeşlerime can-ı gönülden bağlıyım. Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; siz can-ı gönülden bağlı değilsiniz, değil mi?´´.

Oysa o da gayet iyi biliyordu ki; Suriye ile Türkiye`nin tek devlet filan olduğu yoktu. Olan şey, Sovyetlerin dağılmasından sonra hamisiz kalan, ayrıca ABD ve İsrail`in tehditlerinden bunalan Suriye`nin, Türkiye`nin kucağına oturmak zorunda kalmasıydı(1). Mesajından da anlaşılacağı gibi Hakan Albayrak, Arabizm`in ve Arap hayranlığının doruklarında geziyordu ve bu hayranlık, daha sonraki yıllarda kendisini sözüm ona Gazze`ye yardım götürme adı altında Mavi Marmara Gemisi`nin kahraman süvarileri arasında yer almaya kadar götürecekti. Hani şu İsrail`in her türlü ``Göndermeyin, vururuz´´ çağrılarına rağmen, Türkiye`den yola çıkan ve Akdeniz`de İsrail askerlerince el konulan ve 9 Türk`ün canına mal olan Mavi Marmara Gemisi`nden bahsediyorum.

Yanlış hatırlamıyorsam Hakan Albayrak, dizi oyuncusu olan kardeşi Sinan Albayrak`la birlikte Gazze`ye yardım götürürken İsrail askerlerince saldırıya maruz bırakılan ve 9 Türk`ün katledildiği ``Mavi Marmara´´ isimli geminin yolcuları arasında da bulunmuştur. Bu sebeple kendisine 2004 yılında şu anlamda bir cevap verdiğimi hatırlıyorum: Hayır ben Araplara can-ı gönülden bağlı değilim. Ancak Araplarla iyi ilişkiler içinde olunmasını da istiyorum. Aramızdaki mesajlaşmanın canlı şahidi ise MEB Eski Müsteşarı da olan hocam Prof. Dr. İhsan Sezal`dır. Zaten adı geçenin bahse konu yazısından da hocam sayesinde haberdar olmuştum. Çünkü İhsan Hoca, o çevrelere yakın bir isim olarak bilinmektedir.

16 Eylül 2009 günü Türkiye`yi ziyaret eden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat Başkanlığındaki Suriye heyeti ile Türk yetkililer arasında yapılan görüşmeler sonucunda, iki ülkenin karşılıklı olarak vizeyi kaldırmış olmaları ve Beşar Esat`ın Pkk içinde bulunan Suriye uyruklu teröristleri kabul edebileceklerini açıklamış olması da bu gerçeği asla değiştirmeyecektir. Bu gerçeği, ne Beşar Esat`ın söz konusu açıklaması değiştirecektir, ne de AKP hükümetinin, Türkiye`nin, dış politikada ``eksen değiştirmekle´´ ya da ``eksen kayması yaşamakla´´ itham edilecek derecede izlemekte olduğu Arap dünyasına yönelik dış politikaları...

Aslına bakarsanız, Beşar Esat`ın ``Pkk içinde bulunan Suriye uyruklu teröristleri kabul edebileceklerini açıklamış olması´´ bir nev`i itiraf niteliğindedir. Yani Beşar Esat demek istiyor ki; ``Evet, biz yıllardır Pkk içinde Suriye uyruklu kişiler olduğunu reddettik. Ancak itiraf etmeliyim ki; bu örgütün içinde çok sayıda Suriye vatandaşı da bulunmaktadır ve bunlar, yıllardır Türkiye`ye zarar vermişlerdir.´´

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 17 Eylül 2009 günü Milliyet Gazetesi yazarı Fikret Bila`ya yapmış olduğu açıklamalarda Beşar Esat`ın söyleyemediklerini söylüyor ve bir anlamda (belki de farkında olmadan) onun sözlerini tefsir ediyordu. Çünkü Cemil Çiçek`e göre Eylül/2009 ayı itibarıyla Kandil`de 4500 civarında terörist vardı ve bunların üçte birisi yabancı uyruklu idi. Çoğu da Suriye, İran ve Irak gibi komşu ülke vatandaşlarıydı(2). Beşar Esat, Cemil Çiçek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de pek ala biliyordu ki; Pkk içindeki yabancı uyruklu teröristlerin çoğunluğu Suriye uyrukludur, başlarında da Behoz Erdal kot adlı Fehman Hüseyin nam terörist bulunmaktadır.

Ancak ``Gerçek Hayat´´ isimli dergide kaleme almış olduğu, kitabım ve şahsım hakkında düşmanca ve ötekileştirici ifadelerle dolu yazısının altına ``Cem Karaca`ya öteden beri muhabbetim vardı. Bosna`da şehit düşen ilk Türkiyeli mücahit olan Selami Yurdan`ın Travnik`teki kabrini ziyaret ettiğini duyduğumda muhabbetim artmıştı. Bizden olduğunu biliyordum&8230;´´ şeklinde bir not düşerek hükümlerini gayet sığ düşüncelere dayandırdığı anlaşılan Hakan Albayrak ve fikirdaşlarının, bu gerçekleri görecek halleri yoktur(3).

Çünkü Başbakan R.Tayyip Erdoğan`ın, iyiden iyiye ``git-gel Konya altı saat´´ haline çevirip ikinci adres durumuna getirdiği Suriye`nin Başkenti Şam`da 23 Aralık 2009 günü Türkiye`yi eksen kayması yaşamakla itham eden çevrelere cevap verirken kullanmış olduğu ``Dere yatağında akar. Ne kadar farklı yerlere kaydırırsanız, er veya geç dere kendi yatağını bulur. İşte şimdi dere yatağını buldu.´´(4) şeklindeki sözlerle somutlaştırdığı anlayış ve yaklaşım tarzı, bu kabil adamlara ümit vermekte, onları ister istemez beklenti içine sokmakta, olmadık düşler görüp, boş ve tatlı hayaller kurmalarına sebep olmaktadır.

Türkiye-Suriye ilişkilerinin yakın geçmişteki durumunu ve bugün geldiği noktayı gayet güzel vurgulaması bakımından deneyimli gazeteci Fikret Bila`nın bu konudaki sözlerine kulak vermekte galiba fayda vardır. Bizim yukarıdaki satırları yazmamızdan belki de yıllar sonra kaleme almış olduğu bir makalesinde bizi adeta doğrularcasına şöyle diyor Fikret Bila;

``Türkiye ile Suriye ilişkileri tarihinde görülmemiş kadar iyi bir noktaya geldi. O kadar ki, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, vizenin kaldırılmasından öte &8216;Yapay sınırlar kalkmalı` bile dedi. Sınırdan yansıyan görüntüler, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri için söylenen &8216;iki devlet bir millet` deyişindeki gibi &8216;iki millet tek devlet` dedirtecek kadar bayram havasındaydı. Oysa çok değil 10 yıl önce Türk ordusu, Suriye sınırında konuşlanmış, iki ülke savaşın eşiğine gelmişti. Ankara, Öcalan teslim edilmez veya gönderilmezse, Suriye`nin savaşı göze alması gerekeceğini dünyaya ilan etmişti. Hafız Esad, Türkiye`nin bu kararlılığını gördükten sonradır ki, Öcalan`ı gönderdi.

Tabii, yıllardır Öcalan`ı ve PKK`yı barındıran, koruyup kollayan Şam`ın bu noktaya gelmesinde değişen dünya koşullarının payı büyüktü. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Hafız Esad zaten yeni bir arayışa girmişti. Korumasız, desteksiz kalan Suriye, Birinci Körfez Savaşı`nda Saddam`a karşı Büyük Koalisyon`la hareket ederek ABD`ye sıcak mesajlar göndermeye başlamıştı. Bu süreçte Sovyet desteğinin yerine yeni bir şemsiye koyamayan Esad, çareyi Öcalan`ı göndermekte ve Türkiye`ye yanaşmakta buldu. Şam`ın Türkiye ile yakınlaşmaya bugün dünden de fazla ihtiyacı var. ABD ile ilişkileri normalleştirme, Batı`ya açılma konusunda Türkiye`nin yakınlığı ve desteğinin önemi büyük. İran`ın etki alanından da uzaklaşma işaretleri vermesinin nedeni bu. ABD`nin hedefi olmaktan kurtulmanın köprülerinden biri Ankara ile sıcak ilişkiler. Bu konjonktür, Türkiye ile Suriye`yi savaşın eşiğinden bölgede en yakın iki ülke konumuna taşıdı&8230;´´(5).

Dolayısıyla; Arap ülkelerinde rejimler demokratikleşip şeffaflaşmadığı, halkın iradesi gerçek anlamda iktidara yansımadığı, bugünün Arap aydınları geçmişe saplanıp kaldığı ve en önemlisi de çoğu, petrol gelirlerine dayanılarak tıpkı birer balon gibi şişirilmiş monarklar iktidarda kaldığı sürece, Arabın, bırakın Arap olmayanlarla, Arabın Arapla bile kardeş ve dost olması asla mümkün değildir. Eğer Arap, Arapla kardeş olmayı becerebilseydi, bugün Filistin halkı, bu kadar sahipsiz kalmaz, bu kadar ezilmez ve İsrail`in elinde bu kadar oyuncak olmazdı. Eğer Araplar arasındaki bu kardeşlik gerçekleşmiş olsaydı, 6-7 milyon nüfuslu küçücük İsrail devleti, 400 milyonluk Arap dünyasına bu derece ferman okuyamazdı.

Araplar, namütenahi petrol gelirleri sayesinde, yağı bol bulan delinin tavrına benzer tavırlar sergileyerek; ülkelerine dünyanın en yüksek kulelerini dikmekte adeta yarış ettikçe, yapay adalar yaratmaya, batılı futbol kulüplerini satın almaya devam ettikçe, İslam`ın) haram kıldığı kumar oyununun aracı olan iskambil oynayanların resmedildiği kıytırık bir tabloya 440 milyon TL gibi uçuk bir rakamı, gözlerini bile kırpmadan ödemeye devam ettikleri sürece Arap dünyasına barış ve huzur gelmeyecektir. Düşünsenize bir, Katar Kraliyet ailesinin, Fransız ressam Paul Cezanne`nın ``Kağıt Oyuncuları´´ isimli tablosuna ödediği 158.4 milyon sterlin (yaklaşık 440 milyon TL)(6) ile değil sadece Gazze Şeridi, büsbütün Filistin ihya olurdu. Bu para, İsrail`e verilmiş olsa muhtemelen İsrail, Filistin`in bağımsızlığını tanır, İran`ı tehdit etmekten bile vazgeçerdi.
&8230;
Devam edecektir
______________
1- Suriye ile Türkiye`nin bugün için savaşın eşiğine gelmiş olması ve Suriye`ye ülkede yaşanan şiddetin derhal durdurulması konusunda çağrı yapılması için BMGK`de alınan kararın Rusya ve Çin tarafından ortaklaşa veto edilmiş olması bizim bu konudaki düşüncemizi destekler mahiyettedir(bkz. http://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/02/05/rusya-ve-cinden-tasariya-veto).
2- Fikret Bila, ``Çiçek: Kandil`in yüzde 90`ı cezasız inebilir´´ başlıklı makalesi, Milliyet, 17.09.2009. Yazımızın kaleme alındığı tarihlerde Cemil Çiçek Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü olarak görev yapmakta idi.
3- Yazının ilk bölümünün yayınından sonra tarafıma e-posta gönderen ``antigazete.com´´ editörü Sayın İlhami Yangın, Hakan Albayrak`ın, yazarlığı bırakarak dolgun bir ücret karşılığında Anadolu Ajansı`na danışman yapıldığını ve yeni Anadolu Ajansı Genel Müdürü`nün, adı geçenin arkadaşı olduğunu belirtmiştir.
4-bkz. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=931234
5- bkz. Fikret Bila, ´´Ermenistan`la İlişkiler Suriye Gibi Olur mu?´´ başlıklı makalesi, Milliyet, 15 Ekim 2009.
``Çöldeki Osmanlı´´ isimli kitabımızın ikinci baskısına önsöz olarak düşünülen bu yazı, aslında Hakan Albayrak`ın yazısını takip eden günlerde, yani 2004 yılı içinde yazılmaya başlanmış, sonraki yıllardaki gelişmelerin de in ışığında ancak 2010 yılı içinde bitirilebilmiştir.
6-http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sergi/2012/02/05/dunyanin-en-pahali-tablosu-katar-kraliyet-ailesinin-oldu.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.