Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2274) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ali Rıza TEMEL - (Ziyaretci) 15.10.2021 10:22:56

Aramak ve Bulmak

Ali Rıza Temel
Aramak ve Bulmak

Mevlânâ; insanın değeri aradığı şeyle ölçülür, diyor. Önce neyi
aradığını bilmek gerek. Aksi halde, aradığını bilmeyen bulduğunun
farkına varmaz.
Hayat baştan sonra bir arayıştır. Yollar, aramak ve bulmak için
vardır. Üstad Necip Fazıl; Yollar ve Gökler şiirinde bunu şöyle ifade
ediyor:
Yollar nereye gider
Ve ne düşünür gökler
Göklerin bir sırrı var
Onu arıyor yollar.

Her arayan bulamaz, fakat bulmak için mutlaka aramak gerekir. Zira
aramadan bulunmaz. Yok olan değil, kaybedilen aranır. Aramak insanın
en temel görevidir. Mevlânâ ne güzel söylemiş:
“Bulmadınsa niçin aranıyorsun. Buldunsa niçin coşup oynamıyorsun?”
Yine Üstad N. Fazıl’a kulak verelim:
“Seni aramam için beni uzağa attın
Âlemi benim, beni kendin için yarattın

Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış

Atâullah İskenderî ne güzel söylemiş:
“Seni bulan ne kaybetmiş, seni kaybeden ne bulmuştur?” Başlangıcı
olmayan ilk, nihayeti olmayan son, eserleriyle zahir, hikmetleriyle
bâtın olan Yüce Mevlâ’yı dış âlemden ziyade içimizde aramalıyız. Zira
Kur’an ifadesiyle O, bize şah damarımızdan daha yakındır. Nerede
olursak olalım O, bizimledir. Mevlânâ’nın dediği gibi; Sevgili eve
gelmiş, ev sahibi aptal aptal dışarıda dolaşıyor. Hazine arayacağına
içindeki gizli hazineyi araştır. Allah, zuhurunun şiddetinden ötürü
gâibdir. Güneşin ışığı fazla olduğu için gözler kamaşır. Görememek
yokluktan değil, varlığın şiddetinden ötürüdür. Şair bu hali şöyle
belirtmiş:
“Zuhuru perde olmuştur zuhura
Gözü olan delil ister mi nura”
“Ben bilmez idim, gizli ayan hep sen imişsin
Canlarda ve tenlerde nihan hep sen imişsin
Alemde nişan isterdim ben sana senden
Gördüm ki bu alemde nişan hep sen imişsin”

Derler ki; Allah yok gibi görünen varlık, dünya, var gibi görünen yokluktur.
Yunus ne güzel demiş:
“Ey beni yoktan var eden
Kaldır perdeyi aradan”

“Sen çekil aradan, kalsın seni yaradan.” Bu dünya ve dünya hırsı kalın
bir perdedir. Gaflet perdesi yırtılmadan perdenin arkasını görmek
mümkün değildir.
Mevlânâ’ya kulak verelim:
“Gönül sarayına girip seni görmek istiyorum. Fakat gafletinin kapıları
beni içeri almıyor.”
Şu dünya puthanesi hep senin yarattığın şekillerle, resimlerle dolu,
şekil, nişan nerede, şekilsiz, nişansız olan nerede?
Allah kuluna şah damarından daha yakındır. Fakat ondan uzak olanlara o
da uzaktır. Kur’an’da: Mevlâ: “Beni anın ki, ben de sizi anayım”
buyuruyor.
Her şey onunla var. Onunla diri. Hikmet ehli ne güzel söylemiş: “Sen
su gibisin, ben de kuru bir dereyim. Ben seninle buluşmaktan gayri ne
isterim?”
Dünyada biz bir hayal ve rüyadan ibaretiz. Hal böyleyken dünyalık için
çırpınıp duruyoruz. Uyuyan kişi uykuda olduğunu bilseydi, rüyada
gördüğünü anlasaydı hiç üzülür müydü? Allah göklere doğru bir toz
dünyası meydana getirdi. Kendisi ise rüzgar gibi, çıkardığı tozun
içinde gizlendi. Biz, yazan kalemi görüyoruz, tutan eli göremiyoruz.
Dalgalanan bayrağı görüyoruz, rüzgarı göremiyoruz. Bedeni görüyor,
ruhu göremiyoruz.
Geçici olanların peşinde koşma, ebediyyen seninle olacak dostu ara.
Niyazi Mısrî ne diyor: “Ben taşrada arar idim. Ol can içinde can imiş.”
Aşıkların işi hayran olmak, körlerin işi ise görmedikleri için akıl yürütmektir.
Asıl körlük göz körlüğü değil, gönül körlüğüdür.
“Onlar hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek
kulakları olsun. Doğrusu gözler kör olmaz fakat, göğüslerdeki kalpler
körleşir.” (Hac, 46) Gözü kör olana, âmâya acınır. Kalbi kör olana ise
gerçeği göstermek hayli zor olur. Bakar kör olmak ne büyük
talihsizliktir. Derler ki; Görenedir, görene, köre nedir köre ne.
Tasavvufta fenâ fillah (Allah’da yok olma) son mertebedir. Nehrin
denize kavuşması, âşıkın maşukla buluşmasıdır. Dinde aslolan marifet
ve mahabbettir. Gerçek anlamda tevhid ancak ruhun aşk mertebesine
ermesiyle hasıl olur. Allah’a yakınlık veya onunla beraberlik bedenle,
madde ile değildir, ruhladır. Kişi kimi severse kendisini ona yakın
hisseder. Allah’a yakınlık iki çay bardağının birbirine yakınlığı gibi
değil, fincana atılan şekerin, çayın içinde eriyip kaybolması gibidir.
Yakınlık gönüldeki yakınlıktır. Mevlânâ şöyle diyor:
Sen benim gönlümde oldukça, yemende de olsan benim yanımdasın, eğer
gönlümdeki değilsen yanımda olsan da yemende sayılırsın.
Söylendiğine göre, Mecnun Leyla’ya mektup yazmak istedi. Kalemi eline
aldı ve şunları yazdı. “Adın dilimde, yâdın kalbimde, hayalin gözümden
gitmiyor. Yâdın içimde yer etmiş sen ki ben de gezip dolaşıyorsun. O
halde ben bu mektubu kime yazayım? dedi. Kalemi kırdı, kağıdı da
yırtıp attı. (Fîhi Mâfih, sh. 26)
Ruh bu sonlu ve sınırlı dünyaya, sonsuzu arayıp bulmak için
gönderilmiştir. Ruh aşkla kanat çırparak sonsuzluğa doğru yol alır.
Mevlânâ’nın benzetmesiyle “Kartallar ve Şahinler, kanat çırpıp
yüksekler de uçarken bırak, kuzgunlar ve kargalar çöplükte leş yemeye
devam etsin.” Madem ki gökyüzü damına bizim için çadır kurmuşlar.
Eşeklerin yayıldığı şu yeryüzü çayırından ne diye çadırımızı
sökmeyelim?
Sen balçıktan yaratılan adama bakma, ona üflenen ruhu gör de, o nefse
hayran ol. Melekler Hz. Adem’e değil Adem’deki cevhere (nefha-i
ilahiye) secde etti. Adama baktığın zaman onun hakikatini gör. Onu
İblis gibi su ve toprak görme. Toprağın ötesindeki binlerce gül
bahçesini gör.
İnsanın kemâli; kutlu bir yolda kutlu bir arayışla hasıl olur. Aramaya
ve bulmaya değer olan kendisinde kendimizi bulduğumuz, bir daha
kaybetmediğimiz ve kaybolmadığımız varlıktır. Esas varlık, daima var
olana kavuşmak, onda fani olmaktır.
Bu zor bir yolculuktur. Akılla beraber gönül ve aşkın rehberliğinde
yürünürse menzil-i maksuda ulaşılır. Bu yolculukta neyi aradığını
bilmek asıldır. Balıklar denizin içinde olduğu halde denizin farkında
olmazlar. “Nerede olursanız olun. O, sizinle beraberdir. Allah
yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hadid, 4) Bütün mesele; O’nun bizimle
olduğunu farketmek, O’nu dışarıda aramak yerine içimizde hissetmek,
huzurda olmak, her an görüldüğümüzü düşünürsek esas duruşta olmak.
Böyle olduğu takdirde O, bizim gören gözümüz, yürüyen ayağımız, tutan
elimiz olur.
Bu sözler, gökyüzüne merdivendir, kim bu merdiveni çıkarsa çatıya
ulaşır. Mevlâ; arayan, bulan ve buluşmanın zevkiyle coşan kullarından
eylesin. Amin.

Kaynak: Altınoluk Dergisi Ekim 2021, Sayı:428, sayfa:18-19



--
Hasebi
Av. Hasan Serdar Bilge
Mersin
Twitter: www.twitter.com/hasebiserdar
Facebook: www.facebook.com/hasanserdarbilge


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.