Aramak ve Bulmak
Ali Rıza Temel Aramak ve Bulmak Mevlânâ; insanın değeri aradığı şeyle ölçülür, diyor. Önce neyi aradığını bilmek gerek. Aksi halde, aradığını bilmeyen bulduğunun farkına varmaz. Hayat baştan sonra bir arayıştır. Yollar, aramak ve bulmak için vardır. Üstad Necip Fazıl; Yollar ve Gökler şiirinde bunu şöyle ifade ediyor: Yollar nereye gider Ve ne düşünür gökler Göklerin bir sırrı var Onu arıyor yollar. Her arayan bulamaz, fakat bulmak için mutlaka aramak gerekir. Zira aramadan bulunmaz. Yok olan değil, kaybedilen aranır. Aramak insanın en temel görevidir. Mevlânâ ne güzel söylemiş: “Bulmadınsa niçin aranıyorsun. Buldunsa niçin coşup oynamıyorsun?” Yine Üstad N. Fazıl’a kulak verelim: “Seni aramam için beni uzağa attın Âlemi benim, beni kendin için yarattın
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış Atâullah İskenderî ne güzel söylemiş: “Seni bulan ne kaybetmiş, seni kaybeden ne bulmuştur?” Başlangıcı olmayan ilk, nihayeti olmayan son, eserleriyle zahir, hikmetleriyle bâtın olan Yüce Mevlâ’yı dış âlemden ziyade içimizde aramalıyız. Zira Kur’an ifadesiyle O, bize şah damarımızdan daha yakındır. Nerede olursak olalım O, bizimledir. Mevlânâ’nın dediği gibi; Sevgili eve gelmiş, ev sahibi aptal aptal dışarıda dolaşıyor. Hazine arayacağına içindeki gizli hazineyi araştır. Allah, zuhurunun şiddetinden ötürü gâibdir. Güneşin ışığı fazla olduğu için gözler kamaşır. Görememek yokluktan değil, varlığın şiddetinden ötürüdür. Şair bu hali şöyle belirtmiş: “Zuhuru perde olmuştur zuhura Gözü olan delil ister mi nura” “Ben bilmez idim, gizli ayan hep sen imişsin Canlarda ve tenlerde nihan hep sen imişsin Alemde nişan isterdim ben sana senden Gördüm ki bu alemde nişan hep sen imişsin” Derler ki; Allah yok gibi görünen varlık, dünya, var gibi görünen yokluktur. Yunus ne güzel demiş: “Ey beni yoktan var eden Kaldır perdeyi aradan” “Sen çekil aradan, kalsın seni yaradan.” Bu dünya ve dünya hırsı kalın bir perdedir. Gaflet perdesi yırtılmadan perdenin arkasını görmek mümkün değildir. Mevlânâ’ya kulak verelim: “Gönül sarayına girip seni görmek istiyorum. Fakat gafletinin kapıları beni içeri almıyor.” Şu dünya puthanesi hep senin yarattığın şekillerle, resimlerle dolu, şekil, nişan nerede, şekilsiz, nişansız olan nerede? Allah kuluna şah damarından daha yakındır. Fakat ondan uzak olanlara o da uzaktır. Kur’an’da: Mevlâ: “Beni anın ki, ben de sizi anayım” buyuruyor. Her şey onunla var. Onunla diri. Hikmet ehli ne güzel söylemiş: “Sen su gibisin, ben de kuru bir dereyim. Ben seninle buluşmaktan gayri ne isterim?” Dünyada biz bir hayal ve rüyadan ibaretiz. Hal böyleyken dünyalık için çırpınıp duruyoruz. Uyuyan kişi uykuda olduğunu bilseydi, rüyada gördüğünü anlasaydı hiç üzülür müydü? Allah göklere doğru bir toz dünyası meydana getirdi. Kendisi ise rüzgar gibi, çıkardığı tozun içinde gizlendi. Biz, yazan kalemi görüyoruz, tutan eli göremiyoruz. Dalgalanan bayrağı görüyoruz, rüzgarı göremiyoruz. Bedeni görüyor, ruhu göremiyoruz. Geçici olanların peşinde koşma, ebediyyen seninle olacak dostu ara. Niyazi Mısrî ne diyor: “Ben taşrada arar idim. Ol can içinde can imiş.” Aşıkların işi hayran olmak, körlerin işi ise görmedikleri için akıl yürütmektir. Asıl körlük göz körlüğü değil, gönül körlüğüdür. “Onlar hiç yeryüzünde dolaşmazlar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Doğrusu gözler kör olmaz fakat, göğüslerdeki kalpler körleşir.” (Hac, 46) Gözü kör olana, âmâya acınır. Kalbi kör olana ise gerçeği göstermek hayli zor olur. Bakar kör olmak ne büyük talihsizliktir. Derler ki; Görenedir, görene, köre nedir köre ne. Tasavvufta fenâ fillah (Allah’da yok olma) son mertebedir. Nehrin denize kavuşması, âşıkın maşukla buluşmasıdır. Dinde aslolan marifet ve mahabbettir. Gerçek anlamda tevhid ancak ruhun aşk mertebesine ermesiyle hasıl olur. Allah’a yakınlık veya onunla beraberlik bedenle, madde ile değildir, ruhladır. Kişi kimi severse kendisini ona yakın hisseder. Allah’a yakınlık iki çay bardağının birbirine yakınlığı gibi değil, fincana atılan şekerin, çayın içinde eriyip kaybolması gibidir. Yakınlık gönüldeki yakınlıktır. Mevlânâ şöyle diyor: Sen benim gönlümde oldukça, yemende de olsan benim yanımdasın, eğer gönlümdeki değilsen yanımda olsan da yemende sayılırsın. Söylendiğine göre, Mecnun Leyla’ya mektup yazmak istedi. Kalemi eline aldı ve şunları yazdı. “Adın dilimde, yâdın kalbimde, hayalin gözümden gitmiyor. Yâdın içimde yer etmiş sen ki ben de gezip dolaşıyorsun. O halde ben bu mektubu kime yazayım? dedi. Kalemi kırdı, kağıdı da yırtıp attı. (Fîhi Mâfih, sh. 26) Ruh bu sonlu ve sınırlı dünyaya, sonsuzu arayıp bulmak için gönderilmiştir. Ruh aşkla kanat çırparak sonsuzluğa doğru yol alır. Mevlânâ’nın benzetmesiyle “Kartallar ve Şahinler, kanat çırpıp yüksekler de uçarken bırak, kuzgunlar ve kargalar çöplükte leş yemeye devam etsin.” Madem ki gökyüzü damına bizim için çadır kurmuşlar. Eşeklerin yayıldığı şu yeryüzü çayırından ne diye çadırımızı sökmeyelim? Sen balçıktan yaratılan adama bakma, ona üflenen ruhu gör de, o nefse hayran ol. Melekler Hz. Adem’e değil Adem’deki cevhere (nefha-i ilahiye) secde etti. Adama baktığın zaman onun hakikatini gör. Onu İblis gibi su ve toprak görme. Toprağın ötesindeki binlerce gül bahçesini gör. İnsanın kemâli; kutlu bir yolda kutlu bir arayışla hasıl olur. Aramaya ve bulmaya değer olan kendisinde kendimizi bulduğumuz, bir daha kaybetmediğimiz ve kaybolmadığımız varlıktır. Esas varlık, daima var olana kavuşmak, onda fani olmaktır. Bu zor bir yolculuktur. Akılla beraber gönül ve aşkın rehberliğinde yürünürse menzil-i maksuda ulaşılır. Bu yolculukta neyi aradığını bilmek asıldır. Balıklar denizin içinde olduğu halde denizin farkında olmazlar. “Nerede olursanız olun. O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hadid, 4) Bütün mesele; O’nun bizimle olduğunu farketmek, O’nu dışarıda aramak yerine içimizde hissetmek, huzurda olmak, her an görüldüğümüzü düşünürsek esas duruşta olmak. Böyle olduğu takdirde O, bizim gören gözümüz, yürüyen ayağımız, tutan elimiz olur. Bu sözler, gökyüzüne merdivendir, kim bu merdiveni çıkarsa çatıya ulaşır. Mevlâ; arayan, bulan ve buluşmanın zevkiyle coşan kullarından eylesin. Amin. Kaynak: Altınoluk Dergisi Ekim 2021, Sayı:428, sayfa:18-19 -- Hasebi Av. Hasan Serdar Bilge Mersin Twitter: www.twitter.com/hasebiserdar Facebook: www.facebook.com/hasanserdarbilge
|