Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Nurullah AYDIN - (Ziyaretci) 4.10.2011 09:37:16

AYDIN-SİYASEYÇİ-AKADEMİSYEN-GAZETECİ KİM?

Nurullah AYDIN

4 Ekim 2011- ANKARA



AYDIN-SİYASETÇİ-AKADEMİSYEN-GAZETECİ KİM?



Siyasette, bürokraside, üniversitelerde, televizyonlarda, gazetelerde birçok kişi yer alır. Toplumun farklılaşlamış kesmini oluşturan bu kişiler, genellikle uğraştığı alanlarla tanındığı gibi bazı sıfatları da taşır. Ancak taşıdığı sıfat ne derece onun kişiliği ve yaptığı ile ilgilidir?



Kullanılan bazı kavramlar ne anlama geliyor?



Dilimize önce Kanun-u Esasi, sonra Anayasa diye aktarılan Frenkçe constitution kavramı devlet yönetimiyle değil yapısıyla ilgilidir. Dolayısıyla toplumsal koşullar değiştikçe değiştirilen yönetimle ilgili yasa ile bir ilişiği bulunmamaktadır. Laik devletler Rönesans dönemindeki kanlı savaşımlar sonunda contitution act`lerle kurulmuş, karşı devrimler contitution act`leri çiğneyerek devleti yeniden bir teokratik yapıya kavuşturmaya kalkışınca, parti kapatmak şöyle dursun, on binlerce kellenin uçurulduğu bilinen bir durumdur.



Avrupalılar için sömürgecilik unutturmuş bu kavramları. Bizimkilerin ise, galiba ne laisizm, ne demokrasi, ne de constitution kavramı üzerinde düşünmüşlükleri yok...



Bu nedenle Türkiyeli aydınlara aydın diyebilmek bile olanaksız.

Çünkü laik devletlere dek bütün toplumlarda eğitim, din kurumlarının görevidir. Kimi kral ve imparatorun bu din okullarından bazılarını korumaları altına almaları dışında teokratik devletler tarihleri boyunca halkın eğitimiyle kesinlikle ilgilenmemişlerdir.



Kilise veya cami avlusundaki bu okullardan yetişenlere de Müslümanlar ulema, Hıristiyanlar clerc demektedirler.



Osmanlı İmparatorluğu`ndaki Ali Kuşçu`nun Muallimhanesi gibi küçük özel dershaneler dışında bu ülkelerde meslek eğitimi veren bir okul bulunmadığı için de, yargıçlık, avukatlık, hekimlik, memurluk, yöneticilik, öğretmenlik gibi eğitimle edinilen meslekler de doğal olarak bu ulema ve clerc`lerin tekelinde kalmıştır bütün ortaçağ boyunca.



Osmanlılarda; müderrislik, hekimlik, Saray Hekimbaşılığı, vakıf mütevelliliği, yalnız yargıç değil, aynı anda -savcı-avukat-noter de demek olan kadılık gibi görevlere ancak ulema getirilebilmektedir. Fransızcada bu nedenle clerc sözcüğü avukat ve noter de demektir.

Keşifler, denizaşırı ticaretin gelişmesi, kentleşme gibi nedenlerle hızla artan salgın hastalıklara ve karmaşıklaşan hukuksal sorunlara clerc`ler zamanla cevap vermez hale gelir. 11. yüzyıldan itibaren Katolik kilisesi çaresiz, clerc olmayan öğretim üyelerinin de piskoposlarca atandığı, gene kiliseye bağlı tıp ve hukuk okulları açmak zorunda kalmıştır. İlk hukuk okulu 11. yüzyılda İtalya`da Bologna`da açılmış, Paris, Oxford ve Cambridge üniversiteleri de 12-13. yüzyıllarda tıpkı Bologna Üniversitesi gibi Kilisenin açtığı hukuk okullarıyla kurulmuşlardır.



Bu okulları bitirenlere de, din bilgini (clerc) olmadıklarını belirtmek için örneğin İngilizcede light sözcüğünden enlightened, Fransızcada claire`den éclaire diye yeni adlar türetilmiştir. Işık yüklenmiş / aydınlatılmış anlamındaki bu Frenkçe terim de, 1850`lerde Arapça nur kökünden münevver diye Osmanlıcalaştırılmış, 1950`lerde de güneşin ışığını yansıtan ay`dan esinlenilerek aydın diye Türkçeleştirilmiştir.



Bu okulları bitirmiş, ama Rönesans döneminde kendisine eğitimle yüklenmiş bilgiyi aktarmakla yetinmeyip dinsel düşünceye uygun, akıl ile vahiy`i birleştirmeyi amaçlayan yeni bilgiler üreten Katolik kilisesine bağlı Roger Bacon, Thomas More, Erasmus gibi aydınlara da, gene 1850`lerde mütefekkir diye Osmanlıca karşılık uydurduğumuz, 1950`lerde düşünür diye Türkçeleştirdiğimiz, İngilizce thinker, Fransızca penseur denilmeye başlanılmıştır.



Ancak, Fransız devriminden sonra insanın yalnız siyasal haklara değil, aynı anda ekonomik bağımsızlığa da kavuşarak özgürleşebileceğinin bilincine varıldığı 19. yüzyıldan itibaren aklı vahiyden ayrıştırıp, dille düşünceyi dinsellikten arındıran aydınlara, kiliseye bağlı olarak düşünmedikleri belirtmek içi thinker veya penseur değil, entelektüel denilmeğe başlanılmıştır artık. Yani, entelektüel kavramı da, bir anlamda laik kavramının türevidir.



Bu nedenle aydın derken de münevver derken de entelektüel derken de kime söylendiğine, ne amaçla ifade edildiğine bakmak gerekir.



Günün Sözü: Kendini bir şey sanma, bırak başkaları seni bir şey sansın.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.