BİZ, BİZ VE YİNE BİZ!
BİZ, BİZ VE YİNE BİZ!
BİZ, BİZ VE YİNE BİZ! Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK
Bizim öyle bir milletiz ki: -Sofraya konulan kâğıt peçeteleri kirlenmesin diye kullanmayız. -Çoraplarımızın `kirli` olup olmadığına `koklayarak` karar veririz. -Birilerine telefon açar, kendimizi tanıtmadan `kimsiniz` diye sorarız. -Birilerine şayet birilerine kartvizit verirsek, kartın arkasını çizeriz. Ne olur ne olmaz... -Bütan gaz tüplerimizde `gaz kaçağı` olup olmadığını çakmak yakarak kontrol ederiz. -Toplu olarak yenilen yemeklerden sonra, oradakilerin yüzüne karşı kürdanla diş karıştırmakta bir sakınca görmeyiz. -Bir topluluk içinde iken, oradakilerin gözlerinin içine bakarak, parmağımızla burun karıştırır ve bundan zevk alırız. -Birilerinin evinin kapısını çalar, içeriden `kim o?` hitabına, `ben` diye cevap veririz. -Telefon elimizde iken çaldığında, hemen açmaz, birkaç defa çalmasını bekler, sonra cevap veririz. -Nerede olursak olalım, telefonla konuşurken, o kadar bağırırız ki, etrafımızda bulunanlara konuşmalarımızı muhakkak dinletiriz!
Biz öyle bir milletiz ki: -İşsizlerimiz ve iş arayanlarımız, başvurdukları her yerde, işverene yalvarırcasına, `ne olursa yaparım` derler, işe girdikten sonra iş ve maaş beğenmezler. `Aç gezer, ama kuyruğumuzu dik tutar, Marlboro içmekten geri kalmayız. `Gel asgari ücretten çalış iş var` dersiniz, `o ücrete çalışılır mı?` deyip çalışmaz ama kahvehanelerde zaman öldürürüz. -Teknolojiyi ve teknolojik gelişmeleri çok iyi takip ederiz; öyle ki, bastırdığımız kartvizitlere e-posta adresimizi yazarız; ancak, bilgisayar kullanmasını bilmeyiz. -Birileri, hasbelkader birilerini büyük (!) ve önemli (!) bir makama getirdiğinde, ülkede `kendinden önemli başkası bulunmadığı için` görev verildiğini sanır ve sonra da buna gerçekten inanır. Bilahare herkese, küçük dağları kendisinin yarattığını sanan tanrıcıklar gibi, tepeden bakmaya başlar. -Birilerini telefonla ararken, aradığımız kişinin telefon zilini o kadar çok çaldırırız ki, çok çaldırınca hemen cevap verilecek sanırız. Birkaç defa çaldırınca bakılmıyorsa `vardır bir sebebi, ya tuvalettedir, ya namazdadır, ya toplantıdadır, ya uygun bir ortamı yoktur cevap vermeye, ya da bir başka sebebi vardır. Daha sonra tekrar arayayım!` demeyiz.
Biz, öyle ilginç bazı hukukçulara sahibiz ki: -Dün verdiği `ak` karanına, bugün gönül rahatlığı ve inanarak `kara` diyebilirler. -Otomobiline bindiği insana, `ben hukukçuyum. Sen in arabayı artık ben kullanacağım` diyebilirler. -Misafir gittiği evde hangi odada kalacağına `kendisi` karar verir. Ev sahibinin `söz ve tasarruf hakkı` yoktur. - `Haksız` olduğunu bile bile aldığı bir dâvâda, müvekkilinin `haklı` olduğuna `inanmış gibi` ciddî ciddî savunurlar. -Misafir gittiği evin bir odasını, ev sahibine haber vermeden, kilitler ve kilidi de yanında taşır. Yani hukuki tabiriyle, bir nevi gasp eder. Bu davranış biçimi `hukukta uzmanlaştıkça` daha belirgin hâle gelir. `Uzmanlaşma`, yanlışlıklar `kuvvetli` ve sağlam kılıf` hazırlama demektir. -Rica minnet kendilerine emanet-geçici olarak verilen bir mekâna sığmaz, bir süre sonra ek yerler isterler, sonra da `burası bana dar geliyor, siz gidin kendinize yeni bir yer bulun!´´ diyebilirler.
Biz, öyle ilginç sürücülere sahibiz ki: -Yazın kuvvetli güneş ışıkları olduğunda bile araçlarımızın sis lambalarını yakarız. -Yolculuk esnasında araç içinde yediğimiz içtiğimizin atıklarını, hareket halinde iken, `arkadan gelen var mı yok mu` demeden camdan dışarı fırlatır, arkadan gelenlerin ettikleri küfürleri duymayız. -Aracımızın direksiyonuna geçtiğimiz andan itibaren her yerde önceliği kendimizde görürüz. -Araç içinde içtiğimiz sigaraların izmaritlerini araç küllüğünde biriktirir, şehrin tam ortasında kırmızı ışıkta durduğumuzda hemen bulunduğumuz yere dökeriz. -Aracımız, bir yerde arıza yapınca, sanki anlayacakmışız gibi, araba kaputunu açar, rast gele yerlere ve kablolara dokunuzuz. -Geceleri araçlarımızın uzun farları dâhil, ne kadar lâmbası varsa hepsini yakarız. Karşıdan gelenlerin bundan rahatsız olup olmayacakları bizleri hiç ilgilendirmez. Bize yaktığımız bol ışıkların havası yeter.
Hâsılı vel Kelam: Bizler öyle ilginç insanlarız ki; şimdi benim yaptığım gibi hemen genellemeye gider, anında hüküm veririz...
Ah benim güzel memleketimin güzel insanları! Sizler dünyanın en eğitimli, en mübarek insanlarısınız. Siz, ne yaptığınızı çok iyi bilirsiniz. Sizin gibi bir millet, yeryüzünde var mı yok mu bilmiyorum. Allah size, sonsuz ömürler versin. Mutlu olun ve hep mutlu kalın. Siz bir başkasınız, Benim güzel ülkemin, güzel insanları!
|