Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10196
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2286) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 7.06.2010 13:14:18

BÜNYAMİN NE`TTİN YAHU VE II.NAVARİN VAK`ASI (1)

Bünyamin Ne`ttin Yahu ve II. Navarin Vak`ası



Bugünlerde milletçe burnumuzdan soluduğumuz kesin! İsrail`e karşı olan nefretimiz tavan yapmış halde! Çünkü bazılarına göre; İsrail, uzun tarihler boyunca oluşturduğumuz milli karizmamızı çok fena çizmiş durumdadır! Bunlar elbette doğru değildir. Zira ortada çizilen milli karizma diye bir şey yok. Eğer ortada çizilen bir karizma varsa o da geçen sene Davos`ta oluşturulduğu söylenen suni karizmadır. Suni karizma diyorum; çünkü Sayın Başbakan Davos`ta Şimon Peres`e karşı yapmış olduğu diklenmenin hemen akabinde ``Benim tepkim moderatöreydi´´ açıklamasını yapmıştır. Dolayısıyla Davos`ta oluşturulan herhangi bir karizma filan da yoktur. Sadece bu konuda ileri sürülen bazı iddialar vardır. 31 Mayıs 2010 günü ise bu iddialar da kökünden çürütülmüş vaziyettedir&8230;



Ortalıkta çizilen herhangi bir milli karizma filan yok ama, Türk Devleti`ni yönetenler sanki böyle bir şey varmış gibi ortalığı ayağa kaldırmış durumdalar. Ortalık toz, duman.Yapmış oldukları ısrarcı açıklamalarla, insanlarımızı sanki milli karizması çizilmiş bir milletin fertleri gibiymiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Sanırsınız ki; İsrail güvenlik güçleri sıradan bir sivil gemiye değil de Türk Donanması`na bağlı Adatepe Muhribi`ne ya da Oruç Reis Fırkateyni`ne indirme ve bindirme yaptılar! Oysa meydana gelen olay, sorumsuz ve hareketlerinin sonucunu iyi hesap edemeyen bir takım insanların, her türlü hukuk kuralını hiçe sayarak sebep oldukları türden bir olaydır. Neymiş efendim; ``Dostluğumuz ne kadar kıymetliyse düşmanlığımız da o derece şiddetlidir!´´(1). Peki, görelim bakalım bu düşmanlık ne kadar şiddetli imiş. Milletçe Sayın Başbakan`ın bu sözünün takipçisi olmak durumundayız. Eğer Sayın Başbakan bu sözünün gereğini yapmazsa bilin ki; sık sık örnek vermekten kaçınmadığı Tevrat`ta yazılı on emirden 9`uncusunun gereğini yapmıyor demektir.



İsrail Haydut Devlet midir? Yoksa Meşru Devlet mi?



Başbakan`a göre; İsrail haydut devlettir! İsrail köksüz devlettir! İsrail terörist devlettir ve devlet terörü uygulamaktadır! İsrail yalancı ve ikiyüzlü devlettir! Tamam, kabul, amenna! Evet, İsrail zaman zaman kendisine bu sıfatlarla hitap edilmeyi gerektirecek bazı densiz hareketlerde bulunmaktadır. Ancak bilinmelidir ki; İsrail en başta meşru ve egemen bir devlettir. Ve Türkiye, İsrail`in egemen ve meşru bir devlet olduğunu ta 28 Mart 1949 yılında tanımış bir ülkedir. Yani kurulduktan yaklaşık bir yıl sonra. Türkiye bu tanıma kararını geri çekmediğine göre Türkiye Cumhuriyeti açısından İsrail`in bu statüsü halen devam ediyor demektir. Siz bakmayın Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu`nun BMGK`de yapmış olduğu konuşmada ``İsrail, meşruiyetini kaybetmiştir´´ şeklindeki yersiz açıklamalarına. İsrail`in uluslararası meşruiyet ve egemenlik statüsü babalar gibi devam etmektedir. Onun için Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan bir kişi, Türkiye Cumhuriyeti`nin, bağımsızlığını ve meşruiyetini tanımış olduğu bir ülke ve o ülkenin yöneticileri hakkında öyle ayaküstü ve gelişigüzel konuşamaz. Dolayısıyla böyle bir çıkış ve konuşma üslubu, Sayın Başbakan`a kesinlikle ama kesinlikle yakışmıyor. Bu üslup, sokak üslubudur. Belki sıradan bir vatandaş olarak bana yakışır ama bir başbakana asla yakışmaz&8230;



İtiraf etmem gerekirse; Gazze`ye Yardım Konvoyu`na düzenlenen baskın konusunda, ta başından beri Fethullah Gülen Hoca Efendi gibi düşünüyorum(2). Hoca efendi ile hemfikir olduğumuz ender konulardan birisi de zaten budur. Bize göre de eğer Gazze`ye yardım götürülecekse, mutlaka İsrail`in onayın alınması gerekiyordu. İsrail öteden beri diyor ki; ``Sizin için Pkk ne ise benim için de Hamas odur´´. Öte yandan dünyanın belli başlı ülkeleri de tıpkı İsrail gibi düşünüyor. Böyle olduğu içindir ki; Hamas Filistin`de yapılan seçimleri kazandığı halde Hamas`a Filistin`i yönetme hakkı tanınmamıştır. Başta Arap ülkeleri olmak üzere, İslam ülkelerinin Hamas`a bakışları da oldukça şaşıdır. Bu ülkelerin başında da Mısır gelmektedir ve Mısır, Gazze şeridine olan sınır kapısı Refah`ı yıllardır kapalı tutarak İsrail`in ablukasına destek vermektedir. Filistin yönetimini fiilen elinde bulunduran El-Fetih örgütünün Hamas`a bakışı da düşmancadır ve bu sebeple Filistin fiilen ikiye bölünmüş vaziyettedir. Hamas`a destek veren tek ülke vardır o da İran. Galiba ikinci ülke de AKP yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti`dir. İran`ın Hamas`a destek vermesinin tek sebebi vardır; İsrail ve Yahudi düşmanlığı. Peki, Türkiye`ye ne oluyor? Yahudiler bizim düşmanımız mıdır? Yahudilere düşman olan bir millet, hiç 500 sene önce onları topluca ülkesine kabul eder miydi? Üstelik Yahudileri ülkemize kabul eden Sultan II. Bayezit, şimdiki devlet adamlarımıza göre çok daha dindar bir Müslümandı. Onun için adı Sofu Bayezit`e bile çıkmıştır.



Peki, bize ne oluyor da Hamas`a destek vermek adına meşruluğunu yıllar önce kabul ettiğimiz İsrail devleti ile karşı karşıya gelmeyi göze alıyoruz? Yoksa bunun altında İsmet Paşa düşmanlığı mı yatıyor? Malum; İsrail`in bağımsızlığını tanıyan İsmet Paşa yönetimindeki Türkiye`dir ve Sayın Başbakan, İsmet Paşa`yı Adolf Hitler ile eşdeğer gören bir bakış açısına sahiptir. Çok değil, daha geçtiğimiz günlerde bıyıklarından hareketle İsmet Paşa`yı Hitler`e benzetti ya! O yüzden diyorum. Şurası iyi bilinmelidir ki; Gazze`ye yardım etmenin ve oradaki Filistinli kardeşlerimizle dayanışmanın yolu İsrail ile düşman olmaktan değil, dost ve iyi ilişkiler içinde olmaktan geçiyor. Bu sebeple ben, Hamas mensuplarının Gazze`de, Hizbullah mensuplarının da Lübnan`da Türk bayrakları ve Erdoğan posterleri ile gösteri yaparak İsrail yönetimini tahrik etmelerini asla tasvip etmiyorum. Hele hele Hizbullah lideri Hasan Nasrallah`ın ``Türkiye`nin arkasındayız´´(3) tarzı açıklamaları, bir Türk çocuğu olarak beni büsbütün incitmekte ve kınıma dokunmaktadır. Zira Türkiye, asla ve asla Hasan Nasrallah yönetimindeki Hizbullah örgütünün (partisinin) desteğine muhtaç bir ülke değildir. Bu sebeple ben, ne Hasan Nasrallah`ın bu açıklamasını tasvip ediyorum, ne de Sayın Başbakan`ın ``Kudüs`ün kaderi İstanbul`un kaderinden, Gazze`nin kaderi Ankara`dan kaderinden, Ramallah`ın, Refah`ın kaderi Konya`nın kaderinden ayrı değil´´(4) şeklindeki yaklaşımını. Bu tür düşünceler bana göre popülist, popülist olduğu kadar da sakat ve tahrik edici düşüncelerdir. Lütfen Hamas`ın ve Hizbullah`ın gazına gelip de ülkeyi ateşin içine atmayınız. Gazze için bir şeyler yapacaksanız bunu mutlaka uluslar arası toplumla birlikte yapınız.



Şımarık ve Hoyrat İHH



Medyaya yansıyan haberlerden öğreniyoruz ki; İsrail Türk hükümeti nezdinde resmi girişimde bulunarak, yardım konvoyuna engel olunmasını, aksi takdirde gemilere el konulacağını bildirmiş. ABD`nin Ankara Büyükelçisi J. Jeffrey de Türk Dışişleri Bakanlığı`na aynı istikamette bilgi vermiş. Hükümet yetkilileri İHH yetkililerini uyarmış ancak rivayete göre ikna edememiş ve bu durumu muhataplarına iletmiş. Baskından kısa bir süre önce bu kez MİT devreye girmiş ve bizzat Mavi Marmara gemisi ile irtibata geçerek durumun nezaketini ve elbette vahametini anlatmış, ancak İHH`yı rotasını değiştirmeye ikna edememiş. Sonuçta gelinen nokta ortada. Ancak bu arada Denizcilik Müsteşarlığı`nın baskına uğrayan geminin, Antalya`dan Kıbrıs duraklı olarak Beyrut`a gitmesi konusunda bir göz yumması söz konusu olmuş(5).



Görüldüğü gibi, İnsani Yardım Vakfı (İHH) yöneticilerinin bir hoyratlığı ve siyasi otoriteyi hiçe sayması söz konusudur. Hem İsrail tarafını, hem de Türkiye tarafını pek iplememiş bu kuruluş. Üstelik yeni yeni ortaya çıkıyor ki; Mavi Marmara gemisinde İsrail güvenlik güçlerine karşı bir direnme ve gemiye ilk inen askerlere karşı demir ve sopalarla vurma ve etkisiz hale getirme, yani şiddete karşı şiddetle mukabele söz konusu. Böyle olunca da neye uğradıklarını bilemeyen İsrail askerlerinin biraz da korku ile karışık etrafa gelişigüzel ateş etmeleri mevzu bahistir. Üstelik anlaşılıyor ki; İsrail askerlerinin savaş yeteneği bir hayli zayıf ve askerleri son derece korkak! Çünkü fotoğraflarda korkusundan ağlayan askerler görülüyor(6). İsrail`i Araplar karşısında güçlü kılan yegâne güç, muhtemelen teknolojik üstünlükleridir. Bir de Arap askerlerinin, İsrail askerlerinden çok daha korkak ve canlarının çok daha tatlı olmaları...



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.