Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10725
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (980) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 18.12.2010 18:46:27

ÇAĞDAŞ NENE HATUNDUR BENİM ANAM

Çağdaş Nene Hatundur Benim Anam



Hüseyin Nihal Atsız der ki; ``Türk ordusunda en seçme ve kahraman unsur daima Kastamonu, Çankırı, Taşköprü, Tosya ve havalisinde yetişen neferlerdir. Niçin? Çünkü buradaki Türkler Orta Asya`dan nasıl geldilerse öyle kalmışlar, hiç karışmamışlardır. Savaş meydanlarında yüzde hesabıyla en çok şehit düşenler de bunlardır. Halbuki Kastamonu ve civarı köylüsü ne gösterişsiz mahluktur. Demek ki Türk vatanı için kendisini harcıyan hep Türkler olduğu gibi en sakınmadan harcıyanlar da en karışmamış Türkler oluyor.´´(1).



Malum; Hüseyin Nihal Atsız, muarızı birçok kişi tarafından belki de ``Irkçı´´ ya da ``Kafatasçı´´ denilebilecek derecede bir Türk Milliyetçisidir. Böyle olunca, yine birçokları onun vermiş olduğu yukarıdaki bilgiye elbette ihtiyatla yaklaşacaklardır. Ancak Hüseyin Nihal Atsız`ın yukarıdaki görüşünü doğrulayan veriler vardır elimizde. Bu verilerden birisi hiç şüphesiz ``Bu savaşta Anadolu`da her evden mutlaka bir şehit verilmiştir´´ şeklinde tarif edilen Çanakkale Savaşlarında verilen şehit sayılarıdır. Çanakkale savaşlarında verilen şehitlerle ilgili olarak yapılan son çalışmalarda elde edilen neticeler, bugün Çanakkale Şehitler Abidesi`nin bulunduğu mıntıkada dikilen levhalarda ilan edilmiş durumdadır, İlan edilen rakamlara göre Çanakkale`de şehit olan ve isimleri belirlenen şehit sayısı 59.408`dir. Bu sayının illere göre dağılımının gösterildiği listede Kastamonu 2.538 şehit sayısı ile 4`üncü, Çankırı ise 1.305 şehit sayısı ile 16`ıncı sıradadır. İlk üç sıra ise Bursa, Balıkesir ve Konya bulunmaktadır. Ancak şunu önemle belirtmeliyim ki; yüzölçümü, toplam nüfusu ve o tarihlerde bazı yörelerinin Kastamonu`ya bağlı olduğu dikkate alınırsa oransal olarak Çanakkale`de en çok şehit veren il muhtemelen Çankırı`dır(2). İşte bu çıplak gerçek, Hüseyin Nihal Atsız`ın Çankırı ve Kastamonu çevresinde yaşayan insanlar için söylediklerini doğrular niteliktedir.



Hüseyin Nihal Atsız`ın ``Türk ordusunda en seçme ve kahraman unsur daima Kastamonu, Çankırı, Taşköprü, Tosya ve havalisinde yetişen neferlerdir. Niçin? Çünkü buradaki Türkler Orta Asya`dan nasıl geldilerse öyle kalmışlar, hiç karışmamışlardır&8230; Halbuki Kastamonu ve civarı köylüsü ne gösterişsiz mahluktur&8230;´´ şeklindeki görüşünü doğrulayan bir başka delil de benim 73 yaşındaki anamdır! Evet, yanlış duymadınız kendi annemden bahsediyorum. Arkadaşlarım da bilirler; ben Çankırılıyım. Çankırı`nın Yapraklı ilçesinin Gürmeç köyünden. Yani Hüseyin Nihal Atsız`ın, ``Orta Asya`dan nasıl geldilerse öyle kalmışlar, hiç karışmamışlar´´ dedikten sonra ``Gösterişsiz mahluklar´´ olarak tanımladığı insanların oturmakta olduğu bölgeden. Böylece Nihal Atsız`a göre ben de bir ``Gösterişsiz Mahluk´´ oluyorum.



Ha ne diyordum; Hüseyin Nihal Atsız`ın iddiasını doğrulayan bir delil de benim 73 yaşındaki anamdır. Anam, 1937 doğumludur. Okur-yazarlığı olmayan bir köylü kadınıdır. Herhangi bir geliri ve sosyal güvencesi de yoktur. Çankırı`da tek başına yaşar, ısrarlı davetlerimize rağmen biz çocuklarının yanına gelmez. Özgürlüğüne düşkündür. Bu düşüncesini gelinlerini ve damadını kastederek ``Ben elin kızlarının, elin oğlunun gözünü gözleyip, eline bakamam!´´ diyerek açıkça söyler. Babam vefat edeli 12 sene olduğu halde, o aynı şekilde yaşamaya devam eder. Tek başına ve hür! Elbette bizim yardımlarımızla ayakta durur. Oturduğu mahallede hemen bütün komşuları belediyenin veya valiliğin yapmış olduğu sosyal yardımlara abone olduğu halde o yardım adı altında bir çöp dahi kabul etmez. Bazen konusu açıldığında biz çocuklarına diyor ki; ``Ben sizi boşuna mı yetiştirdim. Eşşek gibi bana bakacaksınız. Ben öyle devletten, belediyeden yardım alarak yaşayamam. Açlıktan ölürüm de yine kabul etmem böyle şeyleri&8230;´´



Anam aslında hastadır. Beyninde tümör vardır. Gerek bu hastalığı, gerekse yaşa bağlı diğer hastalıkları sebebiyle sürekli ilaç kullanır. 2009 yılına kadar benim üzerimden sosyal güvenlik hizmetlerinden istifade ediyor ve ilaçlarını rahatça alıyordu. 2009 yılında işimi ve dolayısıyla sosyal güvencemi kaybedince, haliyle anam da bu güvencesini kaybetmiş oldu. Bunun üzerine ağır hastalığını da düşünerek anama zorunlu olarak ``Ana, gel sana yaşlılık maaşı bağlatalım. Devlet yaşlılık aylığı verdiği vatandaşlarına yeşil kart da veriyor. Böylece sosyal güvencen de olur. Allah korusun, herhangi bir ameliyat filan söz konusu olursa faydalanmış oluruz. Hem bu, devletin yaşlı vatandaşlarına sağladığı bir imkân. Belediyenin siyasi rant için vermiş olduğu yardımlarla alakası yoktur&8230;´´ dediğimde bile kabul etmedi. Şiddetle karşı çıktı bana. ``Yok´´ dedi, ``bakarsanız bakın, bakmazsanız aha burada ölür giderim&8230;´´ dedi. Sarıldım öptüm anamı, ``O ne demek anam?´´ dedim. ``Biz ne yersek sen de aynı şeyleri yersin. Elimizdeki bitinceye kadar paylaşırız seninle. Sen nasıl bilirsen öyle yap. Teklif var, ısrar yok&8230;´´ .



Geçtiğimiz Kurban Bayramı`nda ziyaretine gittiğimde; baktım eteğinde el ayası büyüklüğünde bir yama var. İçim cız etti! ``Hayırdır ana´´ dedim. ``Biz sana yeni elbiseler almıyor muyuz? Bu yamalı fistan da neyin nesidir?´´. Güldü ve ``Var oğlum´´ dedi. ``Aldıklarınız hep duruyor. Bunu işe giyiyorum. Şu kurban etleri ortadan kalksın yenisini giyerim&8230;´´

&8230;

Dün gazetede okuduğum habere göre; Türkiye, yolsuzluk sıralamasında 33 ile dünya ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyormuş. Yani Türkiye nüfusunun üçte biri şu veya bu şekilde yolsuzluk yapıyormuş! Ben ve sizler de biliyorsunuz ki; bu ülkede siyasi rant için zenginlere bile gıda ve kömür yardımı yapılıyor. Doğu ve Güneydoğu`daki insanlarımız silme yeşil kart sahibi. Hatta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek`in ailesi bile. Şimdi bu manzara karşısında benim biricik anamın tavrını nasıl açıklarsınız?



Siz nasıl açıklarsınız bilmiyorum ama ben anamın tavrını, asaletle, yani ırkî bozulmamışlıkla, yani Hüseyin Nihal Atsız`ın tanımıyla ``Orta Asya`dan nasıl gelmişse öyle kalmışlık ve hiç karışmamışlıkla´´ özetle ``Gösterişsiz mahluklukla!´´ izah ediyorum. Bana göre anam kesinlikle çağdaş bir Nene Hatun`dur. Bunun için de ben anamla ve elbette Türklüğümle kesinlikle gurur duyuyorum. Öyle bir anadan doğduğum için kendimi kesinlikle şanslı sayıyorum. Eğer Nene Hatun devrinde ve onun yaşadığı bölgede yaşasaydı, mutlaka aynısını yapardı. Çünkü çok cesur ve güçlü bir kadındır benim anam! Niye mi? Anlatayım:



Tarih 1960`ların başıdır. Ben henüz beşikte olduğum yıllar. Anam o tarihlerde yirmi beş yaşlarında genç bir kadındır. Mevsim kıştır. Köyümüz orman köyü olduğu için köylünün geçimi ormana bağlıdır ve merhum babamla Satılmış Öcal isimli yakın bir akrabası ormana ağaç kesmeye gitmişlerdir. Dönüşte köyün yakınına geldiklerinde her nedense arkadaşı ``komşu köye gideceğim´´ diyerek babamdan ayrılır. Babam köye geldikten epeyce bir zaman sonra köyün yakınındaki tepede bir atlı belirir ve köye doğru bağırmaya başlar;



-``Ben burada bir adam vurdum, gelin götürün!´´



Köylüler bir şey anlamaz ilk önce. Bunun üzerine adam birkaç kere daha üsteleyince köylü harekete geçer ve atlının olduğu yere doğru koşar. Atlıyı tanımışlardır. O, sık sık köye gelip giden ve yemeklerini yiyip sularını içen ormancıdan başkası değildir. Köylü yaklaşınca Ormancı uzaklaşır ve vurduğu adamın bulunduğu mıntıkaya varınca;



-``Vurduğum adam işte orada!´´ der. Alacakaranlık çökmek üzeredir. Köylüler ararlar tararlar bulamazlar. Sonra ormancıya dönüp;



-``Hani nerede?´´ diye sorarlar.



Ormancı;



-``İşte orada´´ cevabını verir. Belli ki o da şoka girmiş vaziyettedir.



Ormancı ile köylüler arasındaki diyalog aynı şekilde birkaç kez tekrar eder. Ancak vurulan adama bir türlü ulaşamazlar. Bunun üzerine kalabalıklar içinde bulunan 25 yaşlarındaki anam eline geçirdiği sopayla;



-``İt oğlu it. Bizimle dalga mı geçiyorsun? Yakalayın ulan şu deyyusu!´´ diyerek ormancıya doğru koşmaya başlar. Arkasından da bütün köylü. Kalabalığın üzerine doğru geldiğini gören ormancı ise atını mahmuzladığı gibi kaçar gider. Nice sonra bulurlar Satılmış Efendi`nin cesedini ve getirirler köye. Olay, Muğla yöresine ait meşhur ``Ormancı´´ türküsünde geçen olaya benziyor değil mi?



Şimdi anladınız mı anama neden ``Çağdaş Nene Hatun´´ dediğimi. Çünkü belinde tabancası olan ormancının üzerine, elindeki sopayla gözünü kırpmadan hücum etmiştir anam! Tıpkı Nene Hatun`un eline geçirmiş olduğu kürekle Rus askerlerinin mitralyözlerine karşı hücum ettiği gibi&8230;



16 Aralık 2010

Ömer Sağlam



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.