Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer SAĞLAM - (Ziyaretci) 23.07.2011 16:06:05

CHP CAMİLERİ AHIR MI YAPMIŞ?!

CHP CAMİLERİ AHIR MI YAPMIŞ?!



12 Haziran Genel seçimlerinin öncesinde iktidar partisinin ve yandaş medyanın yapmış olduğu en kayda değer propagandalardan birisi, CHP`nin geçmişte bazı camileri sattığı, bazılarının yıkılıp gitmelerine bilerek göz yumduğu ve hatta bazı camileri ahıra çevirdiği şeklinde yapılan propaganda idi. İddiaya gore; bu camilerin arasında CHP parti binası olarak kullanılanlar da vardı&8230;



Her nedense CHP, bu konuda kayda değer bir itirazda bulunmadı. Kimbilir belki de bulunamadı. Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran örneğinde olduğu gibi, bazı yöneticilerce ufak tefek karşı çıkışlar olduysa da CHP yönetimi, genelde bu konuda ikna edici herhangi bir çalışma gerçekleştiremedi ve bu konudaki ihale ve iddiialar büyük ölçüde partinin üzerinde kaldı ve kalmaya da devam ediyor. Çünkü iddialar çok ciddi, üstelik de yandaş medya çarşaf çarşaf resimler yayınlamaya halen devam etmektedir. Ancak geçici bir süre ile yapılış amacı dışında kullanılanlar var ise de ahıra çevrilen cami örneğine ben henüz rastlamadım. Yani bana göre de, bu minvalde yapılan propagandaların tamamı, yani ``camilerin ahır yapılması´´ iddiaları birer kara propagandadan ve iftiradan ibarettir.



Peki, bu kara propagandanın sebebi acaba nedir?



Sayın Başbakan ve onun mensubu bulunduğu zihniyet, bugüne kadar CHP`yi hep halktan kopuk siyeset yapmakla, sivil ve askeri elitlerin partisi olmakla itham etmişlerdir. İşte bu sebepledir ki; Başbakan ve diğer AKP yöneticileri, CHP`deki zihniyet değişiminden ve Yeni CHP`nin halka dönük politikalarından ve halkla bütünleşmeyi esas alan yönetim anlayışından fena halde korkmuşlardır. Uzun yıllardır dini duyguları istismar ederek buradan kendilerine siyasi rant elde etmeyi politikalarının miğferine oturtan bu zihniyet, CHP`nin yeni yönetim anlayışından büyük bir telaşa düşmüşlerdir. AKP yöneticilerinin, yarım asır ve hatta neredeyse bir asır önce gerçekleşmiş olayları deşeleyerek, buralardan CHP aleyhine kullanılabilecek ne varsa getirip halkın önüne boca etmeye çalışmaları, işte bu telaşın ve korkunun eseridir.



Evet; geçmişte bu ülkede istenmeyen, daha doğrusu istenmeyerek altına imza atılmak zorunda kalınan bazı olayların yaşandığı bir vakıadır. İmparatorluktan Cumhuriyete geçişin oldukça sancılı olduğu ve yeni rejimin benimsenmesi ve benimsetilip yerleştirilmesi sırasında bazı acıların çekildiği de muhakkaktır. Ancak dünyada gerçekleşen benzer olaylara bakılınca, en temiz ve kansız geçişin Türkiye`de olduğu görülür. Örneğin Fransız devrimi sırasında yaklaşık 200.000 kişinin, Rus devrimi sırasında milyonlarca kişinin katledildiğini dikkate alırsak, Türk devriminin kansız ve kavgasız olduğu bile söylenebilir. Dolayısıyla, Türkiye`deki geçiş döneminde yaşananların hemen tamamını, CHP`nin kusuruymuş gibi ortaya koymak ve yaklaşık üç çeyrek asır önce yaşanan kimi olayları sırf CHP`nin suçuymuş gibi sunmak ve bu olaylardan bugünkü CHP yönetimini sorumlu tutmak akıl ve insaf ölçüleriyle bağdaşan bir durum değildir. Çünkü bahsi geçen olayların yaşandığı tarihlerde CHP`nin bugünkü yönetim kadrolarında bulunanlar, henüz doğmamışlardı. Bırakın ana rahmine düşmeyi, bazıları babalarının, bazıları ise muhtemelen daha dedelerinin damarlarında dolaşıyorlardı. O bakımdan, geçmişte yaşanan olayların tamamını CHP`ye yüklemek, hele hele bu konuda bugünkü CHP yöneticilerini itham etmek, akıl ve insaf ölçüleriyle asla bağdaşmaz.



Ayrıca unutulmamalıdır ki; o günlerde yaşanan sancılı olayların hemen tamamının içinde, bugünkü AKP`nin oturduğu temele mensup siyasi kadrolar da bulunmaktadır. Başbakan ve AKP yöneticileri, hemen her fırsatta DP`nin devamı olduklarını söylerler. Oysa DP, CHP`nin içinden çıkmış kadrolarca kurulmuş bir partidir. Dolayısıyla, cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan ve bugünkü şartlarda bize de oldukça sevimsiz gelen bazı olayların müsebbipleri arasında DP kadrolarının da bulunduğu aşikârdır. O sebeple, iktidar partisinin, CHP`yi kötüleyip karalama adına geçmişi deşelerken, biraz dikkat etmesinde fayda vardır. Çünkü deşeledikleri çöplerin arasında kendi köklerini göreceklerdir. Bir yandan, CHP`nin, cumhuriyeti kuran ve yeni Türkiye`nin mimarı olduğu gerçeğine karşı çıkacaksınız, öbür yandan da devletin kuruluş aşamasında yaşanan kimi olaylardan tek başına CHP`yi sorumlu tutacaksınız. Buna, bırakın insanoğlunu, kargalar bile güler, geçer.



Başbakan Erdoğan, seçim öncesi Kartal`da gerçekleşen parti mitinginde İsmet İnönü üzerinden CHP`ye yüklenerek şöyle demiştir:



``İnönü ezanı Türkçeleştirdi Menderes aslına döndürdü, aslına döndürdüğü için bay Kemal çıkmış `Ezan okunuyorsa CHP sayesinde okunuyor` diyor. 12 Haziran`da gelin bunlara gümbür gümbür gereken cevabı verelim. Bu CHP camileri ahıra çeviren zihniyettir. Kalkıyorlar yeri geliyor bakıyorsun imam hatibi savunuyor. Biraz dürüst ol be! Başörtülü kızların üniversiteye girmesi olayında neden MHP ile beraber ortak hareket etmiştik, onu engellediniz? Biz el ele vereceğiz, siz bize güç verin yeni anayasa, temel hak ve özgürlüklerle, 12 Haziran`dan sonra bunların hepsini çözelim. Bu kararı siz vereceksiniz, ben Kartal`ı böyle görünce inanıyorum ki 12 Haziran`da sandıklar gümbür gümbür AK Parti diyecek.´´(1).



Şimdi burada bu sözlere bakarak tıpkı siyasi muhalififleri gibi ``Başbakan yalan söylüyor!´´ demek istemiyoruz. Ancak Sayın Başbakanın bu konuda ``YANLIŞ´´ şeyler söylediği ve büyük ölçüde yanıltıldığı kesindir.



Yanlış şeyler söylemektedir; çünkü ezanı Türkçe`ye çeviren İsmet İnönü değil, bizzat Mustafa Kemal Paşa`dır. Hatta bunu ilk dile getirenlerden birisi, Sayın Başbakan`ın, Siirt`te bir şiirini okuduğu için bize göre de önyargılı bir şekilde verilen bir kararla mahkûmiyet cezası aldığı Merhum Ziya Gökalp`tir. Ziya Gökalp bir şiirinde şöyle diyor:



"Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda`nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın."



Türk inkılâbının şekillenmesinde önemli derecede etkisi olduğu bilinen ve bu yönüyle Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını da etkileyen Diyarbakırlı Ziya Gökalp`in bu düşüncesi üzerinde 1931 yılında Dolmabahçe Sarayı`nda çalışmalar başlamış, ilk Türkçe ezan ise 30 Ocak 1932 günü okunmuştur. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar vererek, yurt çapındaki birimlere Türkçe Ezan metnini göndermiş, 4 Şubat 1933 tarihli bir tamimle de Türkçe Ezan okunmasının zorunlu olduğundan bahisle, buna uymayanların cezalandırılacağı beyan edilmiştir(2).



Anlaşılacağı üzere; Ezanın Türkçeleştirildiği tarihlerde devleti yöneten kişi İsmet Paşa değil, bizzat Mustafa Kemal Paşa`dır. Çünkü o tarihlerde Mustafa Kemal Paşa Reisi Cumhur, İsmet Paşa Başbakan`dır. Mustafa Kemal Paşa, geniş yetkileriyle adeta tek adamdır ve devletin yegâne hâkimidir. İsmet Paşa ise ancak çok zayıf bir ikinci adamdır. Birinci adamın olduğu yerde ikinci adamın herhangi bir kıymeti harbiyesinin bulunmadığı açıktır.



Sayın Başbakan, muhtemelen İsmet Paşa`nın Başbakanlığını kendi Başbakanlığı ile karıştırarak böyle söylüyor. Tekrar edelim ki; İsmet Paşa, Tayip Erdoğan gibi, Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı da dâhil olmak üzere; ülkede A`dan Z`ye bütün atamaları yapacak kudrette bir Başbakan hiç olmadı. O, ancak birinci adamdan, yani Mustafa Kemal Atatürk`ten almış olduğu emir ve talimatları uygulayan bir Başbakan`dı. Çocuklarının maişetinin temininde bile Mustafa Kemal Paşa`dan sürekli yardım ve destek gördüğü için kendisine hep ``Medyûnu şükran´´ kalmış ve ona sürekli ``Velinimetim, efendim´´ nazarıyla bakmıştır.



Dolayısıyla, ezanın Türkçeleştirilmesinin sorumluluğu İsmet Paşa`ya yükletilemez. Ancak ne var ki; günümüzde Atatürk`e dil uzatma cüreti gösteremeyenler, zayıf ve yasal yönden korumasız durumdaki İsmet İnönü`ye yükleniyorlar ve İnönü üzerinden CHP`ye saldırıyorlar! Atatürk`e saldırmak için diş bilediklerini görmemek için insanın kör olması gerekmektedir.



Bilindiği gibi ``Ezan´´, ``Çağrı´´ demektir. Yani ``Namaza çağrı´´. Dilinin şu veya bu olması önemli değildir. İnsanlar bu çağrıyı duyunca camiye geliyorsa veya namazlarını kılıyorsa, mesele kalmamıştır. Dini bakımdan, herhangi bir bağlayıcılığı yoktur. Ancak 1400 küsur yıldır aynı şekilde, yani Arapça olarak okuna geldiği için, dün olduğu gibi, bugün de dünya üzerindeki 1.5 milyar Müslüman`ın ortak şifresi, ortak parolası haline gelmiş bulunmaktadır. Ancak Ezan`ın başka bir dilde okunmasının dini bakımdan herhangi bir sakıncası da yoktur. Bu sebeple Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`nun ``Ezan okunuyorsa CHP sayesinde okunuyor´´ şeklindeki yaklaşımı, kesinlikle doğrudur. Çünkü, CHP`yi kuran kadro ile Milli Mücadele`yi veren kadro hemen hemen aynı kadrodur.



Başbakanın, Kartal mitinginde sarf etmiş olduğu ``Bu CHP camileri ahıra çeviren zihniyettir.´´ Şeklindeki sözler, değil Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devletin Başbakanının ağzına, sokaktaki sıradan bir insanın ağzına bile yakışan sözler değildir. Esasen Başbakanın aynı konuşmada kullanmış olduğu ``Biraz dürüst ol be!´´ şeklindeki sözleri, onun duygu dünyasını ve fikren hangi kaynaklardan beslendiğini çok güzel ele vermektedir.



Başbakanın, aslında fikren nerelerden beslendiğini biliyoruz. O, büyük ölçüde, hayatlarını din istismarcılığı üzerine kuran, kerameti kendisinden menkul bazı yazarların ve nevzuhur bazı tarihçilerin yazdıklarından hareketle böyle konuşmaktadır. Bu tür tarihçilerden birisi, ismine kurmuş olduğu internet sitesinde 29 Eylül 2010 günü yazmış olduğu ``Türkiye Bir Baştan Bir Başa Satılan Camiler Ülkesi Oldu´´ başlığı ile, 22 Şubat 2011 günü ``Türkiye`de 3000`i Aşkın Cami Satıldı ve Yıkıldı´´ başlığı ile yazmış olduğu yazılarda başbakanın sözlerine kaynaklık eder tarzda şeyler söylemiştir. Ancak yazmış olduklarının çoğu, kulaktan dolma şeylerdir. Çelişkilerle ve bilgi yanlışlarıyla doludur.



Örneğin ilk yazısında ``Osmanlı çöktüğünde Türkiye devletine 5000 civarında cami ve mescit bırakmıştı ama 1935 yılında başlayan &8216;camilerin satışı, vakıf taşınmaz mallarını tasfiye etme, hazineye gelir sağlama` çalışmaları sonucu 3.000`i aşkın dini eser yok edilmişti! Resmi tarihin fırıldakları bu gerçekleri hiç açıklayabilirler mi!´´(3) diyerek Osmanlı`dan Cumhuriyet`e devreden cami sayısını 5000 olarak verirken, ikinci yazısında ``1960`lı yıllara gelindiğinde Osmanlı`dan miras olarak kalan 7000 civarındaki caminin 3000`i aşkınının yıkıldığı bilgilerine ulaşıldı´´(4)diyerek bu sayıyı 5 ayda 40 oranında arttırmak suretiyle 7000 olarak vermektedir. Ayrıca aynı yazının başka bir yerinde, ``Türkiye`de camilerin satılması veya yıkılması ile ilgili kanunun çıkmasından sonra yapılan araştırmalara göre Osmanlı`nın Anadolu`da bıraktığı 7.000 civarında dini eserin 3.500 kadarının yok edildiği bilgilerine ulaştım.´´(5) diyerek, yok edilen camilerin sayısını bu sefer 3000 yerine 3.500 olarak vermektedir. Yandaş medya yazarlarının duayenlerinden sayılan bir başka yazar ise yazmış olduğu ``Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı´´ isimli eserinde(6), CHP`ye yüklenme adına yukarıdaki sözlerin sahibiyle aynı paralelde laflar edebilmektedir.



Başbakan, muhtemelen işte bu tür tutarsız ve çelişkili bilgilerle dolu kitap veya makale yazan adamların söylediklerine bakarak konuşmaktadır meydanlarda. Ve elbette büyük ölçüde yanılmaktadır. Yanıldığını ve gereksiz sözler söylediğini anlamış olmalı ki; yapmış olduğu balkon konuşmasında bu tür sözlerinin muhataplarından helallik dileme durumunda kalmıştır. Sayın Başbakan adına, aslında bu bile bir erdem ve fazilet örneğidir. Ancak elbette yeterli değildir.



Devletimiz adına, yani resmen olmak üzere halen Danimarka`da Din Hizmetleri Müşaviri olarak görev yapmakta olan Doç. Dr. Ahmet Onay dostumuz, 2009 yılında yayınlanan bir istatistiki çalışmasında, Türkiye`de bulunan ve 1923 yılından önceki tarihlerde yapılan cami sayısını yaklaşık 11.000, 1923 yılından sonra, yani cumhuriyet döneminde inşa edilen cami sayısını ise yaklaşık 70.000 olarak vermektedir. Dolayısıyla adı geçen yazara göre; 2009 yılı itibarıyla Türkiye`deki toplam cami sayısı yaklaşık 81.000`dir. Aynı yazar, söz konusu yazısında ``Türkiye`deki camilerden 9.000`den fazlasının mülkiyetinin vakıflara ait olduğunu ve bunlardan yaklaşık 6.000`inin Osmanlı döneminden intikal eden vakıf eseri camiler olduğunu´´ da söylüyor. Ahmet Onay tarafından verilen çarpıcı bilgilerden birisi de ``1970-2000 yılları arasında 45.000 civarında yeni cami yapılmış veya eskiler yıkılarak yenilenmiştir´´(7) şeklinde verilen bilgidir. Diyanet İşleri Başkanlığı`nın resmi internet sitesinde ise 2010 yılı sonu itibarıyla Türkiye`deki toplam cami sayısı 81.984 olarak verilmektedir(8).



Hesap ortadadır; Cumhuriyet döneminde yaklaşık 71.000, sadece 1970-2000 yılları arasında ise yaklaşık 45-50 bin cami yapılmıştır. Verilen tarihler arasında Türkiye, sadece AKP ve onun zihniyetindeki partilerce yönetilmediğine ve CHP tarafından da yönetildiğine göre, CHP nasıl oluyor da cami yıkıcısı, cami satıcısı ve Başbakanın haksız ve yakışıksız tabiriyle camileri ahıra dönüştüren bir zihniyeti temsil ediyor?



Peki, AKP devrinde cami ve Kur`an Kursu yıkımı, hatta sıkı durun, cami satışı olmamış mıdır? Elhak olmuştur! Çünkü ben Ankara`da yaşayan bir vatandaş olarak gözlerimle görüyorum ki; Esenboğa Protokol yolunun Ankara girişinde bulunan Hasköy-Şenyurt mahalleleri ile Aktepe-Yeşiltepe mahallesinin arka yamaçlarında birçok cami yıkılmış vaziyettedir. Bu bölge, şu anda, tıpkı baraj suları altında kalan Adıyaman`a bağlı Samsat ilçesi gibi bir görüntü vermektedir. Çünkü Ankara`nın bahsi geçen semtlerinde hemen her tümseğin ve yükseltinin başında bir minare yükseliyor ama ortada cami namına hiçbir şey yoktur. Şehirleşme ve gecekondu önleme projeleri adına o bölgedeki camilerin tamamı yerle bir edilmiştir! Öğrenebildiğim kadarıyla, yönetimleri Altındağ ve Keçiören Müftülükleri tarafından deruhte edilen en az 20 cami yıkılmıştır bu bölgede. Neymiş efendim TOKİ, o bölgede modern evler yapacakmış. Aynı acıklı manzara, muhtemelen diğer şehirlerimizde de mevcuttur.



Modern şehir kurma düşüncesiyle Ankara`nın Hasköy semtinde onlarca camiyi buldozerlerle yerle bir eden, Nisan/2007 ayı içinde İstanbul`un Kasımpaşa semtinde faaliyette bulunan Büyük Piyale Paşa Kur`an Kursu`nu yine aynı şekilde hâk ile yeksan eden ve yıkıma direnen kadınlı erkekli bütün Müslümanları coptan geçirten AKP yönetiminin, CHP`yi cami ve Kur`an Kursu düşmanı olarak suçlarken biraz olsun düşünmesi gerekir. Dönemin SP Genel Başkan Yardımcısı Ertan Yülek bu konuda şöyle demiştir:



``Kur`an Kursu, İstanbul 5`inci İdare Mahkemesi`nin yürütmeyi durdurma kararına rağmen yıkıldı. Büyük Kulüp Derneği`nin Kadıköy Fenerbahçe Körfezi`nde denize yaptırdığı kaçak inşaatına dokunmaya korkan AKP hükümeti ve belediyeleri, halkın kendi parasıyla yaptırdığı kurumları yıkma kararında bir an bile tereddüt etmiyor. Büyük Kulüp ve Acaristanbul yerlerinde kale gibi duruyor ``(9).



Peki, gerektiğinde cami ve Kur`an Kursu gibi yapılar yıkılabilir mi? Bu sorunun cevabı, herhalde yıkılan yapıların yerini nasıl değerlendireceğinizle alakalıdır. Dini yönden bu konuda fetva verecek ehliyete sahip değilim ama, sahip olduğum akıl ve mantık, ammenin, yani toplumun ihtiyacı varsa, yani toplumsal bir ihtiyaç giderilecekse, örneğin yol geçecekse, hastane ve okul yapılacaksa, camiler yıkılabilir ve yerlerine bu tür yapılar pek ala yapılabilir. Camiler, gerektiğinde bu tür toplumsal ihtiyaçlar için kullanılabilir.



Camilerin Yıkılması ve Satılması Meselesi



Konuya ilişkin Kur`an ayetleri(10) ve hadislerden (11) hareketle, umum İslam âlimleri, ``Camilerin yapılış maksadı dışında kullanılması, yıktırılması, satılması caiz değildir´´ demişlerdir. Bu görüş mensupları, camiler atıl kalsalar ve yıkılsalar bile ne kendileri ne de arsaları başka amaçla kullanılamazlar, satışa konu edilemezler şeklinde görüş bildirmişlerdir. İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ebû Yusuf, bu görüşün temsilcilerindendir. İmam Ahmet b. Hambel ve İmam Muhammed Şeybani`ye göre ise çeşitli sebeplerle kullanım dışı kalan camiler ve arsaları, bedeli başka hayır işlerinde ve vakıflarda kullanılmak kaydıyla satılabilir veya bağışlayanın mülkiyetine geri döner. İmam Ebû Yusuf`un da bu görüşte olduğuna ilişkin bir rivayet olduğu gibi, İmam-ı Âzam Ebû Hanife`nin görüşünün de öğrencilerinden Ebû Yusuf veya İmam Muhammed`in görüşüyle aynı istikamette olduğu yönünde rivayetler bulunmaktadır(12).



İslam`ın 1400 küsur senelik geçmişi boyunca İslam Dünyası, camilere karşı işte bu iki temel görüş istikametinde muamele etmiştir. Birinci görüş her ne kadar çok daha baskın olmuşsa da zaman zaman ikinci görüş istikametinde de bazı uygulamalar yapılmıştır. Örneğin ülkemizde, Tasnif Komisyonları`nın ilk defa oluşturulduğu 1928 yılı ve sonrasında, ihtiyaç olmadığı tespit edilerek tasnif dışı bırakılan ve bilahare satışları yapılan cami, mescit ve bunlara ait arsalar bulunmaktadır. Ancak bu satışlardan elde edilen paraların aynı amaçla başka yerlerde kullanılacağı hukuki metinlerde güvence altına alınmıştır(13). Camilerin tasnifine ilişkin 2845 sayılı Kanun`un kabulü öncesi TBMM`de söz alan Evkaf Umum Müdürü Fahri (Kiper) şunları söylemiştir:



``Tasnif neticesinde lüzum kalmayan cami ve mescitler satılır. ... İkincisi, bundan hasıl olan parayı diğer kutsal abidelere sarf etmek noktasıdır. Buna ihtimam edeceğiz.´´(14).



Bununla birlikte, yani devletin her türlü ihtimamına karşın, satın alma yoluyla el konulan cami ve arsalarında bazı istenmeyen iş ve uygulamalar olmuş mudur? Muhtemelen olmuştur. Örneğin yandaş medya organlarından birisinde geçenlerde bir haber ve fotoğraf vardı. ``Tarihî belge ve vesikalar, İnönü döneminde bazı camilerin ahır veya silah deposu olarak kullanıldığını, birçoğunun yıkıldığını, birçoğunun da satıldığını gösteriyor´´ spot cümleleriyle verilen söz konusu haber metninin içinde, camilerin ahır olarak kullanıldığına ilişkin inandırıcı bilgi ve belge bulunmamakla birlikte, üzerinde CHP`nin altı oku bulunan ve parti binası olarak kullanıldığı söylenen bir cami fotoğrafına yer verilmişti(15).



Ancak bu tür nahoş hareketler, başta o bölgede yaşayan insanların baskısıyla ve devletin harekete geçmesiyle kısa sürede ortadan kaldırılmış olmalıdır. Özellikle yandaş medya organlarında, CHP devrinde camiler depo olarak kullanılmıştır, parti binası olarak kullanılmıştır, işyeri olarak kullanılmıştır, saz evi ve meyhane olarak kullanılmıştır şeklinde çıkan yazı ve haberlerin çoğu saptırmadır ve birer bühtandan ibarettir. Hele hele Başbakan`ın, ``CHP, camileri ahır yapan bir zihniyete sahiptir´´ şeklindeki açıklaması, tamamen yanlıştır.



Ancak şu noktayı hiçbir zaman gözden kaçırmamak gerekiyor. Eskiden bazı camilerin etrafında veya yakın çevresinde, hatta bazen bitişiğinde han, hamam, kenvansaray, imaret, aş evi, ahır gibi yapıların bulunması veya bazı camilerin bu gibi yapıların yakınına yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. İşte kötü niyetli bu yazar taifesi, muhtemelen bu gibi eklenti veya meşrutalarda yapılan iş ve faaliyetleri sanki camide yapılıyormuş gibi algılamış ve yorumlamış olabilirler.



Bununla birlikte satışa konu olsun veya olmasın bazı camilerin, ihtiyaca binaen devlet tarafından asıl amacının dışında kullanılması da elbette mümkündür ve kullanılmıştır da. Örneğin İstanbul`daki bazı camilerin, Balkan Savaşı`nda yaşanan büyük göçler ve kolera salgını sırasında hastane, revir ve yatakhane olarak kullanıldığını biliyoruz. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı sırasında Topkapı`daki kutsal ve değerli hazinelerin, geçici bir süre ile bazı camilerde muhafaza altına alındığını da biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı yıllarında İsmet Paşa yönetimi, bazı camileri silah veya hayvan yemi ve erzak deposu olarak kullanmış mıdır? Muhtemelen bazı camiler geçici bir süre bu tür amaçlarla kullanılmış olabilir. Ancak bizim kanaatimize göre bunda hiçbir beis yoktur. Zira din, özgür insanlar için bir anlam ve hüküm ifade eder. Devlet ise vatandaşlarının özgürlüğünü korumak için vardır. İşte bu amaçla devlet, gerekirse camileri amacı dışında ve elbette meşru hizmetler için kullanabilir. Biraz sonra göreceğimiz gibi, gerek Hz. Peygamber döneminde, gerekse sahabeler döneminde camiler, ibadet dışında pek çok hizmete ev sahipliği yapmışlardır.



Cami Yıkan Bir Başbakan: Adnan Menderes!



Camilerin yıkımı konusuna gelince; Türkiye`de en çok cami yıkan iktidarlardan birisi de DP iktidarı ve Merhum Başbakan Adnan Menderes`tir. Çünkü İstanbul`un tarihi yarımadası üzerinde bulunan semtlerinden geçen ``Vatan´´ ve ``Millet´´ caddeleri DP iktidarı sırasında açılmışlardır. İşte bu çalışmalar sırasında diğer bazı yapıların yanı sıra, onlarca cami ve mescit de yıkılmıştır. Başbakan ve onun mensup olduğu zihniyetin, ısrarla DP iktidarının söz konusu uygulamasını ve kendi yaptıklarını görmezden gelerek, olayın tek faili CHP imiş gibi muamele etmeleri, gerçeklerle bağdaşan bir durum olmasa gerekir. Çünkü 2011 yılı içinde AKP`li Güngören Belediyesi`nin, vergi borçlarına karşı belediyenin mülkiyetinde bulunan en az 5 camiyi hazineye devrettiğine (bir anlamda sattığına) ilişkin boy boy haberler çıktı medyada.



Peki, İstanbul`da iki cadde açma adına belki de onlarca caminin yıkılmasına sebep olan Merhum Adnan Menderes`i ya da İstanbul`da bir Kur`an Kursu`un ve Ankara`da belki de onlarca caminin yıkılmasına, ayrıca İstanbul Güngören`de 5 adet caminin satışına rıza gösteren Tayip Erdoğan`ı suçlayacak mıyız? Ya da onları dinsiz mi ilan edeceğiz? Asla, ne münasebet! Çünkü biz biliyoruz ki; Merhum Menderes, Aydın`da Çakırbeyli çiftliğinde bulunan şahsına ait pek çok cins atın satışından elde edilen paranın Ankara Kocatepe Camii`nin yapımında kullanılmak üzere bağışlayacak kadar dindar bir Müslüman`dır(16).Tayyip Erdoğan`ın yönlendirmesindeki TOKİ ise, kurmuş olduğu mahallelere evvel emirde mutlaka bir cami inşa etmektedir. Zira sevelim veya sevmeyelim, Allah`ı var; Tayip Bey de oldukça dindar bir Müslümandır.



Peki, satışı yapılan ve yıkılan camiler acaba nasıl camilerdi? Buraları, muhtemelen bildiğimiz anlamda tarihi ve sanat özelliği de bulunan geniş kapasiteli camiler değildi. Çoğu mahalle aralarında sıkışıp kalmış, basit yapı malzemeleriyle yapılmış alelade yapılardı. Örneğin ``Türkiye`de 3000`i Aşkın Cami Satıldı ve Yıkıldı´´ şeklinde toplumu tahrik ve tahrip edici şekilde yazılar yazan yazar diyor ki;



``1960`lı yıllara gelindiğinde Osmanlı`dan miras olarak kalan 7.000 civarındaki caminin 3000`i aşkının yıkıldığı bilgilerine ulaşıldı. Topkapı Sarayında bulunan 9 caminin hepsi görüntü temizliği düşüncesiyle yıkıldı.´´(17).



Şimdi düşünelim, Topkapı Sarayı`nın hudutları bellidir. Bu küçücük alanda yazara göre; toplam 9 cami yıkıldıysa varın bu camilerin çapını ve çevresini siz hesap edin. Demek ki; bu camiler, anladığımız anlamda geniş kapasiteli camiler olmayıp, küçük çaplı birer mescit durumunda idiler. Onun için de yıktırılmasında bir beis görülmemiştir.



Hacca gidenler bilirler ki; Medine`de Hendek Savaşı`nın, diğer adıyla Ahzap Savaşı`nın yapıldığı bölgede 7 tane mescit vardır. Zaten adı da ``Yedi Mescidler´´ dir. Yani Arapça tabirle ``Mesâcidi Seb`a´´. Rivayete göre bu mescitler, M. 627 yılında cereyan eden meşhur Hendek Savaşı sırasında savaşa katılan Ashabın ileri gelenleri tarafından yaptırılmışlardır. Birbirine en fazla 15- 20 m . mesafede bulunan mescitler, üç beş kişilik cemaat kapasiteli, üstü açık derme çatma yapılardır. Düşünün bir kere; İslami literatürde işte bu üç beş kişilik yapılar da mescittir, yüz binlerce kişinin aynı anda namaz kılabildiği Medine`deki ``Mescid-i Nebevî´´ ve Mekke`deki ``Mescid-i Haram´´ da mescittir. 1935 yılında yürürlüğe giren mevzuat çerçevesinde Türkiye`de yıkıma veya satıma konu olan cami ve mescitlerin çoğu, muhtemelen Medine`deki ``Yedi Mescitler´´ mesabesinde olan küçük çaplı mescitlerden ibarettiler. Elbette az da olsa geniş kapasiteli bazı camilerin yıkımı da söz konusu olabilmiştir.



Ancak, Cumhuriyet döneminde, çoğu mimari özelliği ve hiçbir sanat değeri taşımayan türden eciş bücüş yapılar olan 3000-3500 caminin yıkımına kafayı takmış olanlar, her nedense aynı dönemde çoğu, Osmanlı`nın Selâtin Camileri gibi devasa boyutlarda ve gösterişli olan 71.000 yeni caminin inşa edildiğini görmezden geliyorlar. Topkapı Saray alanında bulunan 9 caminin yıkıldığını söyleyen yazar, acaba bu 9 caminin tamamının, Ankara`daki Kocatepe Camii`nin veya memleketi Adana`daki Merkez Sabancı Camii`nin içine sığabileceğini hiç düşünmüş müdür? Hele bir düşünün, 600 senelik Osmanlı İmparatorluğu`nun Türkiye hudutları dâhilinde bıraktığı 11.000 civarındaki camiye karşılık, aynı topraklarda kurulan 88 yıllık Cumhuriyet döneminde tam 71.000 yeni cami inşa edilmiştir. Bütün bunlara karşılık, Atatürk ve arkadaşları ile onların kurmuş olduğu CHP`yi itham etmek, CHP`yi din düşmanı ve cami yıkıcısı olarak ilan etmek tam bir bühtandır. CHP`nin kurucu lideri Mustafa Kemal Paşa, TBMM`nin birinci devre dördüncü birleşim senesinin (1923 yılı) açılışındaki konuşmalarında bakın neler demiştir:



``&8230; Efendiler, geçen sene zarfında Evkaf Vekâleti mebânii diniye ve hayriyenin tamirât ve inşaatında oldukça mühim bir faaliyet göstermiştir. Vukû bulan tamirat yekûnu memleketin muhtelif noktalarına ait olmak üzere 126 cami ve mescidi şerif ile 31 medrese ve mektep, 22 su yolu ve çeşme, 175 akâr ve 26 hamama baliğ olmuştur&8230;´´(18).



Cumhuriyetin kuruluş sancılarının yaşandığı yıllarda bile yılda 126 cami ve mescit ile 31 adet medrese ve mektebin onarımını yapan bir zihniyet, nasıl olur da camileri ahıra çevirebilir? Bunu akıl ve mantık nasıl kabul eder?



Türkiye`de, şehir imar planlarında cami arsası olarak ayrılan bazı kıymetli alanların, sonraki tarihlerde yapılan plan değişiklikleri ile (ve elbette bazı ali cengiz oyunlarıyla) ranta çevrildiği konusundaki iddiaların ayyuka çıktığı, bir ilçe belediyesinin vergi borçlarına karşılık mülkiyetindeki camileri devlete sattığı ve camiler için toplanan yardımların, camilerin altlarına veya yanlarına yapılan rant alanlarıyla ekonomik çıkar elde etmeye kanalize edildiği bir zaman diliminde görev yapan bir Başbakanın, ``CHP, camileri ahıra çeviren bir zihniyete sahiptir´´ demesi ne derece isabetlidir varın sizler hesap edin.



Camiler Hangi Amaçla Kullanılmıştır Ya da Kullanılabilirler?



Türkçe ``Toplamak´´ ve ``Bir araya getirmek´´ gibi anlamlara gelen Arapça ``Cem´´ kökünden türetilmiş ``Cami´´ kelimesi, Türkçede ``Toplayan, bir araya getiren´´ anlamına gelmektedir. Anlaşılacağı gibi cami, birden çok insanı bir araya getiren ve onların birbirleriyle ilişki kurup kaynaşmalarına, birlikte iş yapmalarına ve sorunlarını birlikte görüşüp çözmelerine ev sahipliği yapan bir kurumdur. Bu yönüyle cami, sadece insanların namaz kılıp ibadet ettikleri yerler değildir. Kur`an`da cami yerine kaim olmak üzere mescit kavramı geçmektedir.



Hz. Peygamber ile ilk dört İslam Halifesi`nin uygulamalarından hareketle denilebilir ki; cami ve mescitler, sadece ibadet yeri olarak değil, başka birçok hizmetler için de kullanılmışlardır. Bunlardan en ilginci de Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevi`nin bazı sosyal ve kültürel etkinlikler için de kullanılmış olmasıdır. Muteber hadis kitaplarında da bulunan bir rivayete göre; yeni Müslüman olmuş Habeşlilerden bir grup kadın ve erkek, eski gelenekleri üzere bir bayram günü mescitte eğleniyorlar, hep birlikte gülüp oynuyorlardı. Hz. Ömer, bu duruma müdahale edip grubu azarlamaya kalkışınca Hz. Peygamber kendisine şöyle demiştir: ``Ey Ömer, dokunma onlara, gönüllerince eğlensinler. Çünkü bugünler sürur günleridir&8230;´´



Zaman içinde sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri ihtiyaçlara has özel mekânların yapılmaya başlamasıyla, camiler asli yapılış gayeleri olan ibadet hizmetlerine hasrolunmakla birlikte, İslam`ın ilk devirlerinden itibaren şu önemli fonksiyonları yerine getirmişlerdir:



1-Eğitim, Öğretim ve Bilim Fonksiyonu:



Camiler özellikle dini ilimler konusunda münazara ve münakaşa yeriydi. İslam âlimleri genelde camilerde ders verir, birbirleriyle camilerde görüş alışverişinde bulunurlardı. Ayrıca camilerde başta dini ilimler olmak üzere, edebiyat, şiir ve hat sanatı konusunda da eğitim verilirdi.



Osmanlı döneminde, sıbyan mektebi olmayan yerlerde camiler, çocukların eğitimi için okul olarak kullanılmıştır ki; camiler bu fonksiyonlarını, Türkiye`de halen yaz Kur`an Kursları şeklinde devam ettirmektedirler.



Camiler ve mescitler, ilmi eserlerin korunması ve muhafazası konusunda da görev ifa etmişlerdir. Yani camiler, bir anlamda kütüphane, arşiv ve dokümantasyon merkezi görevi görmüşlerdir. İslam alimlerinin, yazmış oldukları eserlerden bir nüshayı bulundukları yerdeki camiye hediye etmeleri bir gelenekti.



2- Siyaset ve Yönetim Fonksiyonu:



Hz. Peygamber ve sahabe döneminde, devlet idaresinin merkezi Mescitler idi. Hz. Peygamber devlet işlerini buradan idare eder, arkadaşlarıyla burada görüşür, yabancı devlet adamlarını burada kabul ederdi. Camiler, sahabe ve daha sonraki halifeler döneminde de bu görevlerini uzun süre devam ettirmişler, halifeler bulundukları yerin merkez camilerini ve bu camilerin minberlerini özellikle buyruklarını halka duyurmak için uzun süre kullanmışlardır.



Mustafa Kemal Paşa`nın, 7 Şubat 1923 günü Balıkesir`de bir öğle vakti tarihi Zağnos Paşa Camii`nin minberine çıkarak camide bulunan halka hitaben bir konuşma yapması, bize göre işte bu geleneğin devamı niteliğindedir.



Hz. Ebu Bekir`den itibaren halifeye biat cami minberinde yapılmıştır. Yeni seçilen halifeler, izleyecekleri siyaseti ve idare yöntemlerini ilk olarak cami minberlerinden halka duyurmuşlardır.



Camiler, ilk devirlerden itibaren idarecilerle halkın bir araya geldikleri yerlerdi. Halk isteklerini ve sorunlarını camilerde idarecilere aktarma ve şikâyetlerini birinci elden iletme imkânı bulurdu.



Camiler, vergilerin toplanma ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılma yerleriydi. Hz. Peygamber döneminde mescidin yanında bulunan bir bölüm ``Beytülmâl´´ yani ``Devlet Hazinesi´´ olarak kullanılıyordu. Hz. Ali döneminde Basra Beytülmâli, aynı zamanda şehrin en büyük camii durumundaydı.



3- Adalet ve Yargı Fonksiyonu:



Hz. Peygamber`den itibaren camiler, davaların görüldüğü, yargılamaların yapıldığı ve adaletin dağıtıldığı yerlerdi. Hukuk ahkâmı camilerde öğretilir, bu konudaki yanlışlar buralarda düzeltilirdi. Hz. Ömer ve Mervan`ın davalara baktıkları yerler, minberin hemen yanındaydı. Osmanlılar zamanında kadılık görevi verilenlerin görev tebligatları ve merasimleri camilerde yapılırdı. Kadılar, davaları görmek için camide otururlardı. Osmanlılarda bazı teftiş ve tahkikatlar, halka açık şekilde camilerde yapılırdı.



4- Askeri Fonksiyon:



Kendisinden öncekiler gibi Hz. Peygamber de, aynı zamanda ordu başkumandanıydı. Hz. Peygamber, bu vasfına dayanarak askeri tedbirleri ve savaş kararlarını camide alır, bu kararını minberden halka duyururdu. Askeri konuları ashabıyla camide görüşürdü. Savaşa katılacak gönüllüler, camide kayıtlara geçirilirdi. Cepheye göndereceği kumandanı mescide çağırır, gerekli talimatları orada verirdi. Orduya bizzat kumanda edeceği vakit, mescitte iki rekât namaz kılar, zırhını orada giyer ve dışarı çıkarak getirilen atına biner ve seferi başlatırdı. Kumandanlar, sefer dönüşü raporlarını yine mescitte verirlerdi. Bu özelliği ile camiler, asrısaadette askeri karargâh, bir nev`i askeri şura ve askeri hastane olarak da görev yapmışlardır.



Mescidi Nebevî`de barınan ve Kur`an`ın, kendilerini cihada adamış kimseler olarak tanıttığı (el-Bakara 2/273) Ashâb-ı Suffe, âni askeri görevler için hazır birlik özelliği taşıyordu. Bu yönüyle mescitler, bir nev`i kışla görevi görüyordu.



Camiler, sefer esnasında ordunun maneviyatının güçlendirildiği yerlerdi. Sefer esnasında mescitler hastane olarak da kullanılmışlardır. Bunun en tipik örneği Hendek gazvesi sırasında yaşanmış ve Sâ`d b. Muâz için Mescid-i Nebevî`de bir hasta çadırı kurulmuştu. 1912 yılında cereyan eden Balkan Savaşı sırasında askerin koleradan kırıldığı bir sırada, başka uygun yer bulunamaması üzerine Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi`nin fetvasıyla İstanbul`un bazı camileri hasta ve yaralılara tahsis edilmiştir.



Bazı camileri askeri erzak deposu ve askeri yatakhane yaptığı için İsmet Paşa`yı ve CHP`yi tenkit edenler lütfen iyi okusunlar. Çünkü aynı şeyleri Hz. Peygamber ve Osmanlı padişahları da yapmışlardır.



Hz. Peygamber`in döneminde savaş esirlerinin geçici bir süre mescitte tutuldukları bilinmektedir. Milli Mücadele yıllarında, mili birliğin sağlanması ve düşmana karşı toplu hareket etme konusunda camiler çok büyük hizmetler ifa etmişlerdir. Denilebilir ki; İstiklal Savaşı konusunda ilk toplu hareketler camilerde başlamış, daha sonra dalgalar halinde bütün yurt sathına yayılmıştır. Başta Mehmet Akif Ersoy, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi, Afyon Müftüsü Şükrü, Amasya Vaizi Abdurrahman Kâmil efendiler başta olmak üzere; din adamlarının camileri aynı zamanda sivil direnişin merkezi, cepheye gönderilmek üzere halktan toplanan silah ve erzakın deposu olarak kullandıkları bilinmektedir.



5- Sosyal ve Kültürel Fonksiyonlar:



Camiler, ihtiyaca binaen misafirhane ve yatakhane olarak kullanılmış, burada savaş gösterileri ve oyunları sergilenmiş, şiirler söylenmiştir. Hz. Peygamber, nikâhların camilerde ilan edilmesini ilan ve tavsiye etmiştir. Ayrıca Osmanlılar döneminde birçok merasim, camilerde ifa edilmiştir ki; bunların en önemlisi ``Kılıç Alayı´´ merasimidir(19).



Görüldüğü gibi cami ve mescitler, geçmişte sadece ibadet yeri olarak değil, birçok devlet hizmetinin yerine getirilmesi için de kullanılmışlardır. Bunun yanında pek çok sosyal ve kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapmışlardır. Şimdilerde bazı camilerde ``Dünya kelamı konuşmayınız´´ gibi bir takım ikazların yazılı olduğu göze çarpmaktadır. Oysa bu son derece yanlıştır. Çünkü tam aksine camiler, Müslümanların toplanma alanı, görüş alışverişinde bulundukları yerlerdir. Âdâbı ve edebi dairesinde camilerde dünya kelamı etmenin ve Müslümanların sorunlarını dile getirmenin hiçbir sakıncası olamaz. Bunun aksini savunmak, İslam`ın özüyle bağdaşan bir durum değildir.



Hz. Peygamber döneminden itibaren uzun geçmişte yaşananları görmezden gelerek, Cumhuriyet döneminde ve CHP yönetimindeki Türkiye`de camilerde gerçekleşen bazı münferit olayları abartarak ve iyiden iyiye köpürterek bu durumu, CHP`nin aleyhine kullanıp buradan kendilerine siyasi çıkar elde etmeye çalışanlar varsa, bunlar kesinlikle yanılıyorlar ve aldanıyorlardır. Camilerin halılarının ya da camilerdeki tarihi eşyalarla cemaatin ayakkabı ve diğer eşyalarının çalınarak satıldığı bir ülkede, yakın ve uzak geçmişte elbette münferit de olsa bazı hatalar yapılmıştır. Ancak bu bireysel ve sınırlı sayıdaki hatayı ve uygulamayı, topluma genel bir uygulamaymış gibi takdim ederek birilerini kötülemek ve Müslümanların arasına fitne sokmak, Müslüman`a yakışan bir tavır değildir. Müslüman, ilgili Kur`an ayetlerinin açık emri gereğince, sürekli başkalarının ayıbını araştırma ve bunu ulu orta herkesin içinde ifşa etme durumunda kesinlikle olamaz. Müslüman, Hz. Mevlana`nın tabirince; ayıpları ve kusurları örtmede gece gibi olmak zorundadır.



Sayın Başbakan Kartal Mitinginde ``İnönü ezanı Türkçeleştirdi Menderes aslına döndürdü, aslına döndürdüğü için bay Kemal çıkmış `Ezan okunuyorsa CHP sayesinde okunuyor` diyor. 12 Haziran`da gelin bunlara gümbür gümbür gereken cevabı verelim. Bu CHP camileri ahıra çeviren zihniyettir. Kalkıyorlar yeri geliyor bakıyorsun imam hatibi savunuyor. Biraz dürüst ol be! Başörtülü kızların üniversiteye girmesi olayında neden MHP ile beraber ortak hareket etmiştik, onu engellediniz?´´ şeklinde CHP`ye yükledikten sonra Türk Halkı`na şöyle seslenmişti:



``Biz el ele vereceğiz, siz bize güç verin yeni anayasa, temel hak ve özgürlüklerle, 12 Haziran`dan sonra bunların hepsini çözelim...´´



Bereket versin Türk Halkı, Başbakan gibi düşünmemiştir. Türk Halkı, mevzuat boşluğuna rağmen üniversitelerde başörtüsü sorununun fiilen çözüldüğünü görmekte ve CHP`nin, en azıdan bu fiili duruma karşı çıkmayarak ve bu konuyu tekrar Anayasa mahkemesine götürmeyerek çözüme katkıda bulunduğunu bilmektedir. Onun için de AKP`ye, ``Tamam ülkeyi yönet ama, devleti şekillendirirken ve millete yön tayin ederken muhalefetle işbirliği yap´´ mesajı göndermiştir.



Şimdi birileri çıkıp derse (ki; mutlaka diyecektir); ``CHP`yi sıavunmak sana mı düştü?´´ Evet, bana düştü! Madem Sayın Kılıçdaroğlu ``Biz etnik ve inanç temelinde siyaset yapmayacağız´´ diyerek, bu konularda konuşmuyor, o zaman birilerinin ortaya çıkıp, bu ülkede barış dilinin egemen olması, ayrıca hak ve hakkaniyet adına birşeyler demesi gerekiyor. Yani bir anlamda akil adamlık yapması gerekiyor. Eh biz de kendi çapımızda küçük bir âkil adamlık yapalım istedik. Sahi hata mı ettik?



Şurası iyi bilinmelidir ki; ülkemizin Doğu ve Güneydoğusunun bütünden koparılması için oynanan oyunların iyiden iyiye günyüzüne çıktığı ve teröris başı Apo`nun, tutuklu bulunduğu İmralı`dan devleti tehdit etmeye cüret edebildiği bir dönemde, CHP`yi dışlama ve AKP ile CHP ve MHP`yi birbirine düşürme lüksümüz hiç yoktur. Bugünler, bir ve beraber olma günleridir&8230;





23.07.2011

Ömer Sağlam

___________

1-http://www.stargundem.com/guncel/1188907-basbakan-erdogan-bu-chp-camileri-ahira-ceviren-zihniyettir.html

2- http://tr.wikipedia.org/wiki/TC3BCrkC3A7e_ezancite_note-2,

3- http://cezmyurtsever-osmanldevleti.blogspot.com/2010/09/turkiye-bir-bastan-bir-basa-basa.html,

4- http://www.cezmiyurtseverim.com/belgeler/126-tuerkyede-3000- akin-cam-satildi-ve-yikildi-.html,

5-Aynı yazı,

6-Kitabın yazarı Mehmet Şevket Eygi`dir,

7-Ahmet Onay, ``Osmanlı`dan Cumhuriyet`e Camilerin Finansmanı´´ başlıklı makalesi, bk. http://www.dem.org.tr/ded/18/ded18mak3.pdf & Ayrıca bk. Ahmet Onay, Türkiye`nin Cami Profili (Fizikî ve Sosyolojik Açılardan Bir Analiz), Dem Yayınları, İstanbul, 2008,

8- http://www.diyanet.gov.tr/turkish/tanitim/istatistiksel_tablolar/2_cami/2_1_cami_sayisi.xls,

9- http://www.milligazete.com.tr/?actio...=news&id=44224,

Ayrıca bkz. http://www.milligorusportal.com/showthread.php?t=13940&page=1,

10-Örn. Bk. Bakara, 2/114, Nûr 24/36, Tevbe 9/108, Hac 22/40,

11- Örn. Bk. Müslim, ``Mesacid´´, 288, İbn Mâce, ``Mesâcid´´, 11,

12- İslam Ansiklopedisi, c,7, s, 91, TDV Yayını, İstanbul, 1993. Ayrıca karşılaştırma için bkz. Doç Dr. Ahmet Onay, agm.

13- Bkz. Cami ve Mescidlerin Tasnifine ve Tasnif Harici Kalacak Cami ve Mescid Hademesine Verilecek Muhassasat Hakkında Kanun, Resmi Gazete, sayı: 2845, 1935; ayrıca Kanun`un kabulü öncesi TBMM`de yapılan görüşmelerin tutanakları için bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, 1935 (Doç. Dr. A.Onay`ın zikredilen makalesinden alınmıştır),

14- TBMM Zabıt Ceridesi, 1935, sh.20 (Doç. Dr. A.Onay`ın zikredilen makalesinden alınmıştır),

15- 14 Temmuz 2011 tarihli Türkiye gazetesi, ``CHP`nin sattığı camiler´´ başlıklı haber,

16- Ayrıntılı bilgi için bkz. Ömer Sağlam ``Kocatepe Camii`nin Temelinde Kişneyen Atlar ve Ulusal Yalakalığımız!´´ başlıklı yazısı, (bkz. http://www.haberakademi.net/default.asp?inc=makaleoku &hid=3538)

17-http://www.cezmiyurtseverim.com/belgeler/126-tuerkyede-3000-akin-cam-satildi-ve-yikildi-.html,

18- TBMM Zabıt Ceridesi, 1923, sh.12,

19- Bu bilgiler İslam Ansiklopedisi`nden derlenmiştir, bkz. c,7, s, 46 ve devamı, TDV. Yayını, İstanbul, 1993(Bazı ifade ve açıklamalar bize aittir. Ö.S)





Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.