Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 21.01.2015 19:04:42

GERÇEK TARİHİN UNUTULAN SAYFALARI

Mustafa Mete İSLAMOĞLU
YAZIYOR
GERÇEK TARİHİN
UNUTULAN SAYFALARI

Türk olmak ilahi bir lütuftur. Dünya milletlerinin hiç birinde Türk`e has meziyet, inanç, ahlak, yaşam ve vatan sevdası bulunmaz. Günümüzde vatanlarını terk ederek vatan hainliği yapanlar bizim ülkemize akın akın sığınmakta ve güya ölümden kaçtıklarını sanmaktadır. Türk`ün dünya insanlarının sığınağı olduğunu tüm dünya gıpta ile seyretmekte ve Türk`e sığınanlara hiç kimse dokunamamaktadır. İşte bundan dolayı Türk olmak ilahi bir lütuftur. Türk boylarından olan ve asil yüreği ile tanınan Çaka Bey, Oğuzların Çavuldur boyundandır . Anadolu`nun fethi sırasında, Danişmend Gazi`nin kumandanlarından biri olarak Malatya dolaylarında başarılı çalışmalar gösterir. İlk Türk Donanmasını kurarak denizcilikte büyük başarılar kazanan Çaka Bey, Anadolu`nun fethi hareketine katılmış ve Bizanslılara esir düşer. İstanbul`dan kaçarak Ege kıyılarına gelen Çaka Bey İzmir`i ele geçirerek burada bir beylik kurar.
İzmir`in ilk fatihi Türkmen beylerinden Çaka Bey`dir. Çaka Bey İstanbul`da bulunduğu yıllarda denizciliği öğrenmiş bir Türk komutandır. Beyliğini kurduktan sonra güçlü bir donanma meydana getirir. Urla ve Foça dolaylarını ele geçiren Çaka Bey daha sonra Sakız, Midilli, Sisam ve Rodos adalarını aldı. Çaka Bey`in asıl hedefi Bizans`ı ele geçirmektir. Çaka Bey`in kısa zamanda güçlenmesinden endişeye kapılan Bizans güçlü bir donanmayı Çaka Bey`in üzerine gönderir. Ve Dünyada Türk düşmanlığı belirgin hale gelir.
Türk milleti vatan ve iman sevdası uğruna tarihin her devrinde canlarını feda etmekten asla çekinmemiştir. Çaka Bey önce Bizans donanmasını da ha sonra`da bir Haçlı donanmasını yenilgiye uğrattı. Çaka Bey Bizans`ı ele geçirme düşüncesini gerçekleştirmek için Türkiye Şelçukluları ve Peçeneklerle anlaştı. Kızını Türkiye Şelçukluları Sultanı I. Kılıç Arslan`a vererek arada akrabalık bağı kurdu. Çaka Bey`in planına göre Peçenekler ve Selçuklular karadan, Çaka Bey de denizden Bizans`a Karşı saldırıya geçeçeklerdi.
Ancak Bizans`ın siyasi oyunları sonucu bu ittifak dağıldı. Bizans bu tarihlerde Trakya`ya gelen Kumanları, Peçeneklerin üzerine saldırtarak onları tamamen yok ettirdi. BİZANS VE Türk düşmanlığı o uıllarda başladı. Bugün yine aynı tarihsel oyunun tekerrürü oynanmaktadır. `` dünya papazlar başının İstanbul`a gelip görkemli şekilde karşılanması düşman bizansa sonuna kadar açılan kapının ta kendisidir. Bunu yapanlardan tarih hesap soracaktır.
``TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR´´ sözü bir anlamda doğuluk kazanmaktadır. Tekerrür olsa tarih olmazdı diye bildiğimiz bazı saplantıları çürüten günümüzdeki siyasi ayak oyunları bunların bir ispatı niteliğindedir. Biz millet olarak çok zor şartlarda istiklalimiezi kazanmış bir geçmişin nesliyiz. O istiklal uğruna neler yaşamadık ki...
Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırtmasın. İstiklal marşımızın merhum şairini bu satırlardan anmadan geçmek tarihime ve Türk edebiyatının mihmandarlarına saygısızlık olacağından merhum Mehmet Akif Ersoy`uda tarihin unutulan yapraklarınnda anmadan geçmek tarihime saygısızlık olacağından istiklalin şairini yad etmek bana göre ahd-e vefadır. İstiklal şairimiz Mehmet Akif ERSOY ( 1873-1936) büyük bir Türk şairidir. İstanbul`da doğdu.Annesi Emine Serife Hanim, babasi Temiz Tâhir Efendidir. Medrese ileri gelenlerinden Arapca ile Farsca`yı, dini bilimleri öğrendi. Fatih Rüştiyesini, İstanbul İddadesini bitirdi. Halkalı`daki Sivil Yüksek Baytar Mektebi`nde Fransızca öğrendi. 1894`te okulu bitirerek memuriyet hayatına atıldı.Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan`da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif`in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn`da edebiyat dersleri veriyordu. 1908 Meşrutiyet`ten sonra yazı haytına girdi. " Sırat-ı Müstakim" ve " Sebilu`r- Reşad" dergilerinde başyazarlık yaptı. Müdessir olarak edebiyet okuttu. Birinci Dünya Savaşı`nda Almanya`ya inceleme gezisine gönderildi. Kurtuluş Savaşı başlayınca Ankara`ya geçti. Ateşli yazılarıyla savaşı destekledi. Yazdığı İstiklal Marşı 1921`de B.M.M. tarafından Milli Marş olarak kabul edildi. 1925 yılında Kahire`ye giderek üniversitede Türk Edebiyatı okuttu. 10 yıl sonra İstanbul`a döndü. 27 Aralık 1936 yılında İstanbulda vefat etti. Şiirlerini 7 kitapta toplamıştır. " Safahat" , " Süleymaniye Kürsüsü`nde" , " Hatıralar" , " Asım" , " Gölgeler" . Sonradan bunları " Safahat" adlı bir tek kitapta toplamıştır. Tamamen kendine has bir tarzda yazan Mehmet Akif Ersoy, vatan, din, cemiyet, terakki, halk eğitimi ve fakir halkın ıstırapları temalarını işlemiştir. Aruz veznine olağanüstü hakim bir şairdir..
Taif Yolculuğu
Taif Yolculuğu Ebu Talip`le Hz. Hatice`nin vefatından sonra müşrikler sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın pek çok mücizeler gördükleri halde inadlarından iman etmiyorlardı. Onların gittikç şiddetlenen bu zulüm ve işkencelerine ve eziyeti artırmaları üzerine Peygamberimiz Taif halkını İslam`a davet etmek için ilk müslümanlardan Zeyd İbni Harise`yi yanına alarak Taif`e gitti. Taifliler İslam`ı kabul etmadikleri gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın oradan çıkıp gitmesini istediler. Bununla da kalmayıp Sevgili Peygamberimizi taşa tuttular. Zeyd İbni Harise ise vücudunu Peygamberimize siper ederek atılan taşlardan korumaya çalışıyordu. Zeyd İbni Harise Sevgili Peygamberimizin etrafında dört dönüyor. Taşların Peygamberimize değmemesi için çırpınıyordu. Peygamberimizin mübarek vücuduna bir zarar gelmesin diye kendisine gelen taşlara aldırmıyordu. Hz. Zeyd Sevgili Peygamberini korumak için varını yoğunu harcıyor taş atan zalimlere karşı avazı çıktığı kadar yapmayın vurmayın! O alemlerin Efendisidir `Resülullah`tır diyordu. Zeyd İbni Hariseyi (r.anh.) aşarak Peygamberimize gelen Taşlar Resülulah efendimizin mübarak ayaklarını kan içinde bırakmıştı.Yol kenarında bir bağa sığınan Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam burada biraz dinlendikten sonra üzüntü içinde Mekke`ye döndü. Peygamberimiz hayatının en büyük eziyeti ile bu yolculuk sırasında karşılaşmıştır. Ama bu olanlardan ümitsizliğe düşmedi. Asla yılmadı. Vazifesine devam etti.
Türk Savaşları Kronolojisi
Türk Savaşları Kronolojisi M.Ö 318- Hunlarla Çinliler arasındaki Şansi Savaşı 642- Nihavend Savaşı 751- Talas Savaşı 1040- Dandanakan Savaşı 1048- Pasinler Savaşı 1067- AlpArslan`ın Türkistan Seferi 1071- Malazgirt Savaşı 1096- I. Haçlı Seferi`nin Başlaması 1147- II. Haçlı Seferi 1176- Miryokefalon Savaşı 1189- III. Haçlı Seferi 1204- IIII. Haçlı Seferi 1230- Yassıçimen Savaşı 1243- Kösedağ Savaşı 1302- Koyunhisar Savaşı 1326- Bursa`nın Fethi 1329- Pelekanon Savaşı 1331- İznik`in Fethi 1337- İzmit`in Fethi 1352- Dimetoka Meydam Muharebesi 1362- Edirne`nin Fethi 1364- Sırp Sındığı Zaferi 1371- Çirmen Savaşı 1389- I. Kosova Savaşı 1396- Niğbolu Savaşı 1402- Ankara Savaşı 1430- Osmanlı-Venedik Savaşının sona ermesi 1444- Varna Savaşı 1448- II. Kosova Savaşı 1453- 29 Mayıs İstanbul`un Fethi 1461- Trabzon`un Fethi 1463- Osmanlı-Venedik Savaşının Başlaması 1473- Otlukbeli Savaşı 1478- Kırım`ın Fethi 1514- Çaldıran Savaşı 1516- Mercidabık Savaşı 1517- Ridaniye Savaşı 1525- Pavia Savaşı 1526- Mohac Meydan Muharebesi 1529- I. Viyana Kuşatması 1533- Cezayir`in Osmanlı`ya Katılması 1534- Irakeyn Seferi ve Bağdat`ın Fethi 1538- Preveze Deniz Zaferi 1566- Zigetvar Seferi 1571- Kıbrıs`ın Fethi, İnebahtı Deniz Savaşı 1575- Osmanlı-Lehistan Savaşı Lehistan`ı Himaye Altına Alması 1577- Osmanlı-İran Savaşlarının başlaması 1593- Osmanlı-Avusturya Savaşlarının Başlaması 1596 Eğri Kalesinin Fethi, Hoçova Savaşı, Kanije`nin Fethi 1606- Zitvatoruk Antlaşması 1639- Kas-ı Şirin Antlaşması 1664- Vasvar Antlaşması 1669- Girit`in Fethi 1683- II. Viya...
Ezan Okunması
Ezan Okunması Mescid-i Nebi inşa edildikten sonra, Namaz vakitlerinde, vaktin girdiğini belirtecek ve Müslümanları Camiye davet edecek bir usül yoktu. Sadece; " Essalatü Cami`a" denilirdi. Resüllah Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimiz, bir gün Eshabıyla istişare ederek, namaz vakitlerinde, müminlerin camiye nasıl davet edilmesi gerektiğini sordular. Kimisi, namaz vakitlerini bildirmek için hristiyanlat gibi çan çalalım, kimisi yahudiler gibi boru çalınsın dediler. kimisi de Namaz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım diye fikirlerini söylediler. Resüllah efendimiz, hiç birini kabul etmedi. Abdullah bin Zeyd bin Sa`lebe (r.anh) ve Hz. Ömer (r.anh), rüyada Ezan okunmasını gördüler. Hz. Abdullah(r.anh) sevgili peygamberimize gelip rüyasını şöyle anlattı. " Yeşil bir şal ve peştemal bağlamış, eline çan almış bir kişi gördüm. Ona Elindeki çanı satarmısın diye sordum. Bana ne yapacaksın dedi. Namaz vakitlerini bildirmek için çalacağım deyince, o zat Ben sana daha hayırlısını öğreteyim dedi ve kıpleye dönerek yüksek sesle " Allahü Ekber, Allahü Ekber" diye okumaya başladı. Bitirdikten sonra da " Namaza kalkacağın zaman da" deyip, Ezanı tekrar etti ve sonuna doğru, " Kadkamet-is-salatü" cümlesini ilave etti". Bu üzerine Resullah efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Rüya haktır. O kelimeleri Bilal`e öğret okusun! buyurdular. Buna Ezan ismi verildi. Hz. Bilal (r.anh) de Mescid-i şerifin yakınında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk Ezanı, öğretilen kelimelerle okudu. Hz. Ömer (r.anh) Ezan sesini işitince koşa koşa Resüllah efendimizin huzuruna geldi. Hz. Bilal`in söylediği kelimeleri aynen rüyasında gördüğünü arz etti. O gece, Eshap-ı Kiram dualarla o geceyi yad etti. Allah böyle dualar dolu günlerde yaşatması dileklerimle.
Aydınoğulları Beyliği
AYDINOĞULLARI ( 1308-1426) Aydınoğulları Beyliği, Germiyanoğulları komutanlarından Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından Selçuk Sultanhisar ve Tire yöresinde kuruldu. Mehmet Bey, Birgi`yi kendisine merkez yaptı. Beyliği oğulları arasında paylaştırdı.. Mehmet Beyin ölümü üzerine kardeşlerinin isteğiyle yerine oğlu Umur Bey geçti (1334). Beylik en parlak dönemini Umur Bey zamanında yaşadı. Sakız, Bozcaada ve Trakya kıyılarına kadar başarılı seferler yaptı Umur Bey Bizanslılarla yaptığı mücadeleler sonucunda İzmir`i ele geçirdi. Fakat yardıma gelen Haçlı donanması İzmir`i Aydınoğullarından geri almayı başardı. İzmir üzerine yapılan savaşlarda Umur Bey şehit oldu. (1348). Umur Bey ölümünden sonra, kardeşi Hızır Bey başa geçti. Beylik Hızır Beyin çabalarına rağmen zayıflamaya başladı. Yıldırım Bayezid, Aydınoğulları Beyliği`nin topraklarını ülkesine kattı. (1390). Aydınoğulları, Ankara Savaşı`ndan sonra yeniden bağımsızlıklarını kavuştularsa da II. Murat, gönderdiği bir orduyla bu beyliğe son verdi
Besmele
Besmele Bismillah "Allah`ın Adıyla" Her Hayrın başı olan Besmele, sık sık okuduğumuz "Bismillahirrahmanirrahimin kısatılmış halidir. Kur`an-ı Kerim`in ayetlerinden olup: yapılacak hayırlı ve helal bir işin, Allah`ın adı anılarak, sırf Allah rızasını kazanmak niyetiyle yapılacağını söz ile teyit etmektedir. İslamiyet`ten önce insanlar, bir işe başlarken tapmış oldukları putların isimlerini anarlardı. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam ise bu yanlış adeti kaldırmış ve içerisinde besmelenin zikredildiği Neml suresinin 30. ayeti ininceye kadar `Ey Allah`ım senin adınla meydana gelen `Bismike Allahümme` ve `Allah`ın adıyla` anlamına gelen `Bismillah` sözlerini kullanmıştır. Kendisine daha ilk ayetlerde, "Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O`na yönel" emrine muhatap olan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam abdest alıp namaz kılarken, Kur`an okurken, kurban keserken, mescide girerken, su içerken, kısacası her işe başlarken daima Allah`ın adını zikretmiştir. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur. "Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan adamlarına. "Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz der." Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse şeytan adamlarına, "Geceyi geçirecek bir yer buldunuz" der O şahıs yemek yerken besmele çekmezse şeytan adamlarına, "Hem barınacak hem de yiyecek yemek buldunuz der." (Müslim, Eşribe, 103) İnsan, niyetlendiği bir işe başlamadan önce besmele çekmekle, öncelikle Allah`ın rızasını talip olmuş, O`dan dünya ve ahiret saadeti dilemiş, yöneldiği işe güç yetirebilmek için de gerekli yardımı Yüce Allah`tan niyaz etmiş olur. ...
Türk Tarihi Kronolojisi
TÜRK TARİHİ KRONOLOJİSİ M.Ö 318: Hunlarla Çinliler arasındaki Kuzey Şansi Savaşı. 220: Büyük Hun Devleti`nin kuruluşu. 214: Çin Seddi`nin yapımının tamamlanması. 209: Mete`nin Hun Devleti`nin başına geçmesi. 174: Mete`nin vefatı. 60: İpek Yolu`nun Çin denetimine girmesi. 58: Hun İmparatorluğu`nun Doğu ve Batı Hunları olarak ikiye ayrılması. 36: Batı Hun Devleti`nin yıkılması. 18: Doğu Hunlarının yeniden güçlenmeleri ve bağımsızlıklarını kazanması. 0: Hz. İsa`nın doğumu ve miladi takvimin başlangıcı
Hz. Ömer Dönemi (634-644)
Hz. Ömer Dönemi (634-644) Ömer Bin Hattab Resullahın ikinci halifesidir. Hicret-i Nebeviyyede kırk yaşında idi. Kureyşin eşrafından idi. Önce islama düşman oldu. Bi`setin altıncı yılında, kırkıncı olarak imana geldi. Bununla müslümanlar çok kuvvetlendi. Silahlı olarak, açıkca hicret etdi. Bütün gazalarda bulundu. Çok kahramanlık gösterdi. Faruk adını aldı. Hz. Ebu Bekir (r.a) vefatından sonra Hz Ömer (r.a) halife seçildi. Kendisi adeletde son derece titiz idi. Zamanında, evvela Suriye ordusu Baalbek, Hama, Humus taraflarına seferler yapmiştı; bir ordu da Saad İbn-i Ebi Vakkas kumandasında olarak Acemistan`a (İran) yürüyüp elli bin kişilik bir Acem ordusunu dağıttı. Bu savaşta, İranlıların mücevher işlemeli bir bayrağı alındı ve İslam ordusu başşehir Medayin`i kuşatıp, yedi ay sonra da fethetti. Ebu Ubeyde (r.a) Hazretlerinin kumandasında bulunan bir ordu da Kudüs şehrini muhasara etmişti. Kudüslüler, teslim olmak için Hz. Ömer (r.a) davet ettiklerinden, Halife, bizzat gelerek halka görünmüş ve herkesin emniyet ve adelet içinde yaşayacağını ilan etmişti. Kudüs, bu şekilde Müslümanların eline geçti (M.637). Irak`da bulunan Küfe ve Basra şehirleri Hz. Ömer (r.a) zamanında kurulmuştur. Hicretin ondokuzuncu (M.640) senesinde, Amr İbn-ül-As ve Zübeyr İbn-ül Avam kumandasında bulunan bir İslam ordusu da Mısır`a gidip, İskenderiye`yi kuşatarak yedi ay bir muhasaradan sonra fethetti. Bu suretle bütün Mısır Ülkesi İslam Devletine katıldı. 641 senesinde Acemler ile Nihavend (İran`da) şehri yakınında büyük bir muharebe oldu ve İslam ordusu galip geldi. İslam orduları, doğuda Türkistan`a ilerlemiş batıda ise Traplus ve Tunus taraflarını zaptetmişti. Hz. Ömer (r.a) Ebü Lü`...
OĞUZ HAN
OĞUZ HAN Hun-Oğuz destanı kahramanı.Nuh aleyhisselamın torunu olan Türk`ün neslinden Kara Hanın oğludur.Allah`ın varlığına ve birliğine inanırdı.Üstün kahramanlık ve teşkilatcılık vasıflarına sahipti.Gençliğinde,Oğuz boylarının canına ve malına zara veren korkunç bir canavarı öldürerek meşhur oldu.Milattan önceki bin yılı içinde,Asya ve Avrupa kıtalarındaki devletleri itaati altına aldı.Azerbaycan,Kafkasya,Anadolu,Irak,Suriye`ye sefer edip,Şam`a kadar geldi.Oğuz Hanın bu seferiniden pekçok coğrafi millet ve boy adı zamanımıza kadar gelebilmiştir.DestanI Oğuz Hanın Türkçe "Alp Er Tunga",Çince "Mete",Farsça "Efrasiyab" olduğu da rivayet edilir.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi
Başkomutanlık Meydan Muharebesi (20 Ağustos-18 Eylül 1922) Kurtuluş Savaşının son safhasında teşkil eden ve düşmanın Anadolu`dan atılmasıyla sonuçlanan büyük meydan savaşıdır.Dumlupınar Savaşı olarak da anılır.Savaştan önce Yunan ordusunun manevi durumu kötüydü.Türk ordusunun morali ise çok iyiydi.Türk askeri Anadolu`nun işgal edilen yerlerinde halka yapılan zulüm dolayısıyla uzun zamandır düşmana diş biliyordu.Taarruz son derece gizli tutulmuştu.İki tarafın kuvveti ancak taarruzdan önceki birkaç ay içinde denkleşmişti.Yunan piyadesinin üstünlüğüne karşı Türk süvarisi daha çoktu.Fakat top, makineli tüfek, uçak ve cephane bakımından Yunanalıların üstünlüğü hala barizdi.Orduların başında ise şu komutanalar bulunuyordu: Türk ordusu: Başkomutan: Mareşal Mustafa Kemal Paşa; Genelkurmay Başkanı: Orgeneral Mareşel Fevzi Paşa; Batı Cephesi Komutanı: Tümgeneral İsmet Paşa.Yunan Ordusu: Başkomutanı: Orgeneral Hacı Anesti (savaşın sonlarına doğru azledilerek yerine Tümgeneral Trikopis atanmıştır) ; Genelkurmay Başkanı: Tümgeneral Valetas.Türk ordusunun hazırlık ateşinden birkaç saat sonra, 26 ağustos sabahı piyade tümenleri taarruza geçti.Düşman büyük bir şaşkınlığa uğramıştı.Böyle bir taarruz beklemiyordu.27 ağustosta bütün Yunan hatları yarılmıştı.30 ağustosta bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından idare edilen kuvvetlerimiz düşmanın esas kuvvetlerini yok etti.1 eylül de Yunan Ordusunun yeni Başkoutanı Trikopis maiyetiyle kaçarken esir edildi.Yunan birliklerinin çoğu İzmir`e ulaşamadan yolda imha edildiler.Fakat düşmanın kaçarken geçtiği şehirlerde yaptığı zulüm korkunçtu.Türk Ordusu 9 eylül`de İzmir`e 12 eyl&uum...
Sakal-ı Şerif
Sakal-ı Şerif Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın mübarek sakal-ı şeriflerinden Müslümanlar tarafından alınıp, teberrüken ( bereketlenmek için) saklanan ve günümüze kadar gelen mukaddes emanete verilen ad. " Lıhye-i seadet" ve "Lıhye-i şerif" diye de bilinen sakal-ı şerif mübarek ay, gün ve gecelerde Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Eshab-ı kiramın ( radıyallahü anhüm) hepsi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamı çok severdi. Bu sebeple O`nun hatırası olan şeyleri muhafa ederek mübarek sayarlardı. Resülullah Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın Hudeybiye Gününde Hıraş bin Ümeyye el-Huzai, Veda Haccında da Ma`mer el-Adeviyye bin Ebu Süfyan tıraş ettiler. Eshab-ı kirama da saç ve sakallarını kestirmelerini emir buyurdu. Bu emri yerine getirenler için de " Ya Rabi! Saç ve sakalını kestirenlere sen rahmet eyle." diye buyurdu.Tıraş olduğu zaman saç ve sakal kıllarının Eshab-ı kirama dağıtılmasına izin verdiler. Tirmizi`nin rivayetine göre, Resülullah Efendimiz önce sağ tarafını tıraş ettirdi ve bu sakallarını Ebu Talha`ya verdi. Sol tarafını da tıraş ettirerek diğer Eshab-ı kerima dağıtılmasına izin verdi. Eshab-ı kiram Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamdan bir nişane ve alemet taşımakta büyük gayret ve istek gösterirlerdi. Halid bin Velid (r.anh) Ebu Talha`dan Peygamber Efendimizin kesilen saç ve sakallarının bir tutamını aldı. Bu mübarek kılları bir muhafaza içine koyarak başlığı içinde vefatına kadar taşıdı. Gazalardaki ve savaşlardaki zaferlerinin sırrı sorulunca da bu mübarek kıllar olduğunu söylerdi.Sakal-ı Şeriflerin muhafazası daha ziyade iki ucu balmumu ile kapatılmış silindir şeklindeki şişelerde olmaktadır. Bunların kenarları altın çe...
Kelime-i Tevhid
Kelime-i Tevhid ( La ilahe illallah Muhammedün Resullullah) demektir. Yeni müslüman olacak kimsenin, bu kelimeyi ( Eşhedü...) ile başlıyarak söylemesi lazımdır. Müslümanların ise bu kelimeyi her zaman söyleyerek imanlarını tazelemelerini Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) emretmiştir. Hadis-i şerifte (" La ilahe illallah") diyerek imanınızı yenileyiniz) buyuruldu. Kelime-i Tevhidin manası: (" Allahtan başka ibadete hakkı olan hiçbir ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O`nun Peygamberidir") buyuruldu. Kelime-i Tevhid söylemek çok sevaptır. Her fırsatta her zaman sık sık söylemelidir. Bir Hadis-i şerifte, (" Son sözü, " La ilahe illallah" olan Cennete girer) buyuruldu. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Kelime-i Tevhidin fazileti üstünlüğü hakkında buyurdu ki: (" Yerleri ve gökleri terazinin bir kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu kefe elbette ağır gelir") (" Yedi kat göklerin ve bunlarda bulunanların ve yedi kat yerin hepsi, " La ilahe illallah" kelimesi ile ölçülse, bu kelimenin sevabı daha çok olur"). (" Allahü Tealayı anmanın en üstünü " La ilahe illallah" dır. Duanın en faziletlisi " Elhamdülillah" tır. (" Gecenin veya gündüzün bir saatinde, " La ilahe illallah" diyen kimsenin sayfasına ( amel defterinde) bulunan kötülükler silinir, bunların yerine o kadar sevap yazılır).
Akrabayı Ziyaret (Sıla-ı Rahm)
Akrabayı Ziyaret (Sıla-ı Rahm) Anayı, babayı ve kendileriyle evlenmek haram olan akrabaları ziyaret etmek, Allahü Tealanın emridir. Terk etmek büyük günahtır. Hiç olmazsa selam göndererek arayarak bu günahlarından kurtulmalıdır. Selamın ve sözle para ile yardımın miktarı ve zamanı yoktur.Allahü Tealadan korkup Sıla-ı Rahm yapanın, yani akrabasını ziyaret edenin ömrü uzar. Malı çoğalır, geçimi kolaylaşır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam buyurdu ki: ("Sıla-ı Rahm yaban demek, dostlarından ve akrabasından gördüğü iyiliğe karşı ona iyilik yapan değil, kendisinden kesilen (kendisini arayıp sormayan) akrabasını arayıp, ziyaret ve iyilik edendir.") ("Allahü Tealadan korkun, akrabanızı ziyaret edin, onlara yardım edin! Çünkü Sıla-ı Rahm yaban, yani akrabayı ziyaret ve onlara yardım sizin için dünyada bereket, ahirette ise günahlara mağfirettir") ("Allahü Tealaya ve kıyamet gününe inanan, Sıla-ı Rahm etsin, akrabasını ziyaret edip yoklasın") (" Sıla-ı Rahmi kesen Cennete girmez") ("Ömrünün uzun olmasını ve rahat yaşamayı seven Sıla-ı Rahm yapsın") Kıyamette Arşın altında yer verilecek üç sınıf kimseden birincisi Sıla-ı Rahm yaban kimsedir. "Sıla" vasıl olmak kavuşmak demektir. "Rahm" ise yakınlık, akraba olmak demektir. Sıla-ı Rahm ise akrabaya yaklaşmak, kavuşmak, onları ziyaret etmek, onlara elinden geldiği kadar iyilik etmek demektir. Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki: ("Sıla-ı Rahm ömrü uzatır.") ("Sıla-ı Rahm, ailede muhabbetin, malda servetin artmasına ve ömrün uzamasına sebeptir.") ("Ömründen üç gün kalan bir kul Sıla-ı Rahm yaparsa, Allahü Teala, bu sebeple &...
Zikir
Zikir Zikir Yüce Allah`ı anmak ve hatırlamak, düşünmek, Allahü Teala`yı unutmamak ve gaflet halinde olmamak Unutmanın ve gafletin zıddı olarak Yüce Allah`ı anmak tekbir ( Allahu Ekber), tehlil ( La ilahe illallah), tesbih ( Sübhanellah) ve tahmid ( Elhamdulillah) cümlelerini tekrarlamakla gerçekleşir. Zikir Allah`ın yüceliğini dile getirmek ve manevi yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılır. (" Allah`ı zikreden mü`minlerden övgüyle söz edilerek kendilerine büyük mükafatların sunulacağı belirtilmiştir.( Ahzap suresi, 35"). Huzur ve mutluluğun yolu, Yüce Allah`ı anmakla gerçekleşir. Nitekim ayette (" Onlar, inananlar ve kalpleri Allah`ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler ancak Allah`ı anmakla huzur bulur" ( Rad suresi, 28). Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam, Zikrin en faziletlisinin (" La ilahe illallah") olduğunu ( İbn Mace Edeb,25) söyleyerek tevhid kelimesi ile zikirde bulunmanın önemine dikkat çekmiştir. Zikir dil, kalp ve beden ile olmak üzere üç çeşittir. Dil ile zikir, Yüce Allah`ı güzel isimleri ile anmak, O`na hamdetmek, tesbihte bulunmak, dua etmek ve Kur`an okumaktır. Beden ile zikir, bütün organların Yüce Allah`ın emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınılması ile olur. Namaz, Yüce Allah`ın nimetlerini ve yarattığı şeyleri tefekkür etmek, Kur`an okumak, Yüce Allah`ın kudretini ve yüceliğini düşünmek birer zikir örneğidir. Bu günün gençliği budsn bi haber yaşamaktadır. Ve çok üzücüdür.
19-Ocak-2015
Alanya




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.