Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10186
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Hasan Yakup CANGÜVEN - (Ziyaretci) 4.04.2023 15:20:14

HAYAT ASLINDA…

Hatırlıyorum da…
Hayatı yeni yeni tanımaya başladığımız çocukluğumuzun o ilk
yıllarında, hiç tembellik yapmadan, hiç yorulmadan, hiç
bıkmadan, hiç usanmadan, heyecanla yürüdüğümüz okul yolu
o küçücük, o cılız, o çelimsiz bacaklarımıza ne kadar uzun, ne
kadar yorucu gelirdi…
Ayak uçlarımızdan başlayarak, bütün bedenimizi yavaş yavaş
saran yorgunluğa rağmen hergün aynı yolu bıkmadan,
usanmadan yürür, aynı seremoniyi tekrarlar, bizi hayata
hazırlayan, bize hayat bilgisini öğreten, o kum, o çakıl ve
mucurla sıkıştırılmış kışın çamur, yazın toz-toprak içinde
kaldığımız stabilize okul yollarını hiç şikâyet etmeden
dakikalarca güle oynaya yürürdük…

Şöyle bir geriye dönüp bakıyorum;
Saflığın, duruluğun, tabiliğin, doğallığın, samimiyetin, iyi ve
güzel adına, doğru ve hakikat adına ne varsa hayatta, iç
huzurun yüzümüze akseden, vicdanımızın, zihnimizin,
düşüncelerimizin kısaca insanı insan yapan, bizi biz yapan iç
dünyamızın, ruhumuzun kirlenmemiş, o tertemiz yılların
fotoğrafıdır çocukluk…
Kötülüklerden, fenalıklardan, her türlü çirkinlikten, yalandan,
dolandan bihaber, habis duyguların kafalarımızı işgal etmediği,
zihinlerimizi henüz ele geçirmediği, iç sesimizin dış seslere
kulak vermediği günlerin adıdır çocukluk…
Hafif bir tebessümün, tatlı bir gülümsemenin o çocuk yüzlere
ne de çok yakıştığı, en alasından yaramazlıkların, haylazlığın,
HAYAT ASLINDA…
Hasan Yakup CANGÜVEN 4 Nisan 2023, SALI
haytalığın en kralının yapıldığı, en saf, en temiz, en duru
hatıraların, en berrak anıların biriktirildiği zamanın adıdır
çocukluk…
Gündüzün uzun sürmesi, zamanın durması, saatlerin geçmesin
istendiği, bazen bir elma şekeriyle, bazen paylaşılan kırık bir
kurşun kalemle, bazen bölüşülen yarım bir silgiyle ve belki de
büyüklerin aldığı yeni bir kilteli lastik ayakkabının ayakları
sarmasından duyulan mutluluğun adıdır çocukluk…
O günlere dair onlarca şeyin ölçüp biçilmeden, eğip
bükülmeden, iyiden iyiye, adamakıllı, enikonu düşüncesizce
ama mertçe… ölçüsüz, tutumsuz, hesapsız ama dürüstçe
yapıldığı… ve dahi hiçbir hesabın üzerlerine kalmadığı hayatın
en güzel yanıdır çocukluk…
Ve belki de, duyulan korkuların, görülmeyen sevginin,
söylenmeyen güzel sözlerin, gösterilmeyen şefkatin, minik
yüreklerin kör bir noktasında açtığı ve bedenler büyüdükçe
büyüyen koskoca bir eksikliğin, bırakılmış yalnızlığın,
korumasız sahipsizliğin kıyıya vuran adıdır çocukluk…

İnsan büyüdükçe, mevsimler bozulmaya, günler, haftalar, aylar
karışmaya, akrep ve yelkovan hızla dönmeye, zaman hızlı
akmaya başlıyor…
İnsan büyüdükçe, bedeni, ruhu, duyguları ve ihtiyaçları ile
birlikte sorunları da büyüyor.
İnsan büyüdükçe, dışa vurduğu duygularıyla, sözleriyle,
davranışlarıyla ölçülmeye-değerlendirilmeye başlıyor…
İnsan büyüdükçe, güzel ve çirkin olanla, iyi ve kötü olanla,
doğru ve yanlış olanla kendi iç dünyasında bir tercih çatışması
yaşıyor…
İnsan büyüdükçe, yola çıktıklarının, yolda karşılaştıklarının,
hayatın karşısına çıkardığı zorlukların fiziksel bitkinliğini,
psikolojik tükenmişliğini, mental yorgunluğunu bütün
hücrelerinde, iliklerine kadar hissediyor…
İnsan büyüdükçe, mutluluğu da mutsuzluğu da, sevinci, kederi
ve hüznü daha bir tanıyor, daha bir tadıyor…
İnsan büyüdükçe, geleceğe dair kaygılar gitgide artıyor,
kaygılar arttıkça yaşam kalitesi düştükçe düşüyor...
İnsan büyüdükçe, hayat gözünde büyüdükçe büyüyor, büyüyor,
büyüyor…
İnsan büyüdükçe, fıtratından uzaklaşmaya, mayası bozulmaya
başlıyor…
Dünyaca ünlü Rus Edebiyatçı ve yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy
hayata dair şu önemli tespiti yapar;
“Hayat bizi dört işlemle sınar. Gerçeklerle çarpar,
ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla
kendini der.”
Aslında herkes, hepimiz, onlar, bunlar, şunlar, her insan, her
birey, her fert, her kişi dünyanın neresinde olursa olsun sürekli,
devamlı, aralıksız, biteviye malıyla, servetiyle, makamıyla,
canıyla, sevdikleriyle imtihandadır.
Ve insan büyüdükçe, yüzleşmekten korktuğu gerçeklerin,
katlanamadığı ayrılıkların, insanı insanlıktan çıkaran
ahlaksızlıkların, çirkinliklerin, pisliklerin içinde kendini
koruyamazsa…
Ve dahi insan büyüdükçe, yolsuzlukların, hırsızlıkların, adam
kayırmaların, gözünde büyüttüğü sorunların, çözemediği
problemlerin, sonuca varamadığı meselelerin içinde kendini
toparlayamazsa…
Hayatın o en uzun maratonunda kopar, kaybolur gider…

Alman filozof ve yazar Arthur Schopenhauer de şöyle der:
&61623; “Hayat; acı ve can sıkıntısı arasında, bir sarkaç gibi bir
ileri bir geri sallanır ve aslında bunlar, onu oluşturan
bileşenlerdir.”
Evet, insan büyüdükçe, yaşadıkça ve yaşlandıkça dün ve
bugün arasında, düş ile gerçek arasında, acı ve can sıkıntısı
arasında (bazen) çocukluğuna, bazen yetişkinlik dönemine
gider gelir.
Evet, insan büyüdükçe, yaşadıkça ve yaşlandıkça o saf, o duru,
o tertemiz yılların hüküm sürdüğü çocukluğu gözlerinin önüne
bir film şeridi gibi süzülür. Özgürce koştuğu sokakları, oyunlar
oynadığı arkadaşlarını, bindiği bisikletini, isteklerin kayıtsızca
karşılandığı günleri özler, geçmişini ele geçiren bugünü hiç
sevmez.
Ne geçmiş geri getirilebilir, ne de dün yeniden yaşanabilir…
Hayat; hep dikine, hep boyuna, hep ileri giden, durmadan
işleyen bir zaman makinesidir.
Hayat; insanı sürekli öğüten, sürekli eğeleyen, sürekli yontan,
sürekli düzleyen, sürekli tesviye eden, ve nihayetinde o kertik
noktasına gelinceye kadar yiyip bitiren bir ömür törpüsüdür.

Zamanı durdurmak, hayatın akışına engel olmak, mümkün mü?
Asla…
Bir ihtimal var mı?
Kat’a…
İnsan; acı ve tatlı olaylarıyla, sevinç ve hüzünleriyle, güzellik ve
çirkinlikleriyle, doğruları ve yanlışlarıyla, anı ve hatıralarıyla,
madde ve mana âleminde, hayatı meydana getiren bütün
bileşenleriyle yaşamaya devam eder…
Kimileri çok erken büyür, kimileri çok erken tanışır hayatla,
kimileri çok geç, kimileri ise hiç…
Siz “hiç” dediğime bakmayın…
Hayat insanın kendi seçimidir…
Hayat aslında, okunan “ezan” ile verilen “sela” arası kadardır…
Hayat aslında, bir imtihan, büyük bir sınavdır…
Ve “dünya” bu sınavın “merkez üssüdür.”


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.