Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10725
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (980) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Nevruz SINACI - (Ziyaretci) 27.11.2011 13:03:44

KAST-I MAHSUS, İHANET VE ŞEAMET(1)

KAST-I MAHSUS, İHANET VE ŞEAMET
Mustafa Nevruz SINACI
Meseleyi açmadan önce &8216;konu başlığı´´ hakkında bir girizgâh yapmak, velev ki açıkça anlaşılması zor iki kelimenin anlamını vermek istiyorum. Buna göre:
1. Kast-ı mahsus: Kasıtlı olarak düşünülmüş, özel, plânlı-programlı, ihtiyatlı-tedbirli, telâşsız, soğukkanlı, aklı başında ve bilinçle işlenen suç fiili. Failin sinsi ve plânlı düşmanlığı, (bedhah) ihanet, alçaklık, küstahlık ve cürüm&8230;
2. Şeamet: Uğursuzluk, yaygın kötülük, husumet ve düşmanlık&8230;
Başta, bu iki kadim kelimenin içeriği olmak üzere, sonuçta bütünüyle konu başlığı; Şu içinde bulunduğumuz vaziyet; Van-Erciş depremlerinde, bir kez daha zuhur eden ihtar, ortaya çıkan korkunç ironi, hayâl kırıklığı, hüsran; Son elli yılın şifreleri ve içine sürüklendiğimiz derin uçurumun fotoğrafını açıklayan; Sivil anayasa, sözde Kürt & Ermeni sorunu ve dersim dâhil bütün unsurları deşifre ediyor sanırım!...
Bu şeamet`in kast-ı mahsus yönüne; Mesleki bilgi, siyasi birikim ve bilinçle parmak basan İnşat Yüksek Mühendisi, 18. dönem Sakarya Milletvekili Yalçın Koçak, münhasıran deprem felâketinin şifrelerine neşter vurarak (B160, ST1, TS500) vahameti şöyle açıklıyor:
BİLİMSEL VE TEKNİK ANALİZ
``B160, ST1, TS500; Nedir bu rumuzlar? Depremin suçluları; Anlatalım Van fayı yeni kırıldı, evvel olan ERCİŞ`ti. Sevgili medyamız Adapazarı depremini de hala Gölcük depremi diye yazarak cahilce manipülâsyon yapar. Van`da olan, Erciş fayının depreştirdiği 1. depremin tetiklediği 2. depremdir. Birincisine de ``Van depremi´´ dediler. Psikolojik olarak, Van ağır bir depremdi. Hasarlı binaları da, artçılara dayanır havasına soktular milleti! Gerçek, Erciş yıkıldı. Onlar Van`ı ve oradan çıkan feryatları yayınladılar. Erçiş`li vakurdu. Gideni, geleni, ziyaretçisi azdı. Van`da istismar prim yaptı, reiting yaptı. Medya kendi kurguladığı trajediye inandı.´´
``Doğru teşhis`e doğru tedavi&8230; Deprem Erciş`i yıktı, Van`da 7 bina yıkıldı. Dökün kasetleri, indirin sayfa sütunları Erciş`mi? Van`mı var? Bağıran, çağıran kim? Enkaz başında sabır, teenni ve tevekkülle battaniyeye sarılı olan kim? ``Van`da katliam oldu´´, kurgusunda da medya, Deprem Allâmeleri ve Kamu yönetimi suçludur.
Gelelim, 1999 Marmara depremine. O yıllar, betonarme hesap metotları ve ampirik kabulleri, yani demir miktarı ve beton kesit alanlarını belirleyen TS 500 (Türk Standartları 500) sessiz, sedasız bir şekilde değiştirildi. Bu ne demek? Çünkü öğretiler hatalıydı, müteahhitler onun için suçlanamadı. Günah keçisi Veli Göçerdi, ya diğerleri, ya TS 500 &8216;ü yanlış öğreten, öğretileni sorgulamayan batı muhipleri, batı suratlı, batı sıfatlı Allâmeler!&8230; Öğretilerimizi sorgulamamız lazım diye bağır, çağır, yazmamızın nedenlerinden yalnızca birisidir bu&8230;´´
``Şimdiki yönetmeliklerde yer, saha, tretuvar betonu olarak (B160) kg./cm. karesinin taşıma gücü olan beton dökülebiliyor. 99 öncesi bütün binalarımız bu zayıf malzemelerdendir. İtiraf edemiyorlar. (st1) kopma mukavemeti 35 kg./mm. kare olan nervürsüz (üzeri tırtıksız) demirdir. Şimdi bu malzemeden çamaşır teli dahi yapılmamaktadır. Nervürsüz demirle (st1), çimentosu az, malzemesi kalitesiz kum/çakıldan mamul betonun, birbirine yapışması, tutması (aderans) kuvvetli değildir. Yani eşler kenetlenmiyor. Zor günde zoraki birliktelik; Zorunlu evlilik gibi darmadağın, toz duman, yerle bir oluyor. &8216;Japonlar kaldı diye, biz o otelde kaldık` diyen gazeteci, tezlerimdeki haklılığı ortaya koyuyor&8230;´´ (Depremin Suçlusu, Yalçın Koçak, İnş. Yük. Müh. Müteahhit, 12 Kasım 2011, www.yalcinkocak.com)
Cumhuriyet Tarihinde; Dönemler-Depremler, Ölü ve Yaralı Sayıları:
DÖNEMLER YILLAR SÜRE ÖLÜ YARALI
Mustafa K. Atatürk 1923 -1938 16 yıl 3.761 30
İsmet İnönü & CHP 1939 -1950 12 `` 44.955 386
Menderes-Bayar, DP 1951 -1960 10 `` 614 674
İnönü-RTE ve diğer 1961 -2011 50 `` 31.942 68.552
TOPLAM : 1923 -2011 88 `` 81.272 69.642 (ek:1)
Bu rakamları, lütfen, siyasi dönemler, kapsadığı süreler (yıllar) ve gerçekleştikleri dönem özellikleri itibarıyla (kayıpları da araştırarak) mukayeseli olarak değerlendirin lütfen!.. Bakınız, henüz inşaatçılık, belediye başkanlığı ve yerel meclis üyeliğinin kast-ı mahsus canilik ve şeamet bir mezarcılığa dönüşmediği Atatürk dönemi ile dönemin doğal devamı olan 1950- 1960 arası;, Devlet umuru, namuskârlık ve dürüstlüğün hâkim ve hükümet olduğu Menderes döneminde felâket ve ``kamu ihmalinden kaynaklanan´´ cinayet yok. 26 yılda: 4.375 ölü!...
Atatürk ve Menderes arasına denk gelen 12 yıllık İnönü despotluğunda: 44.955 ölü!..
Allah`a şükür bu dönemlerde (menfur bir isyan hariç) anarşi ve terörden ölen yok.
Asıl felâket, şeamet ve kast-ı mahsus 1960 -2011 arası. Gelişen teknoloji, ilerleyen bilim ve yönetim sistemlerine rağmen, sadece depremlerde: 32 Bin`e yakın ölü, 70 bin yaralı!. İşte, milletin ve memleketin, belânın başı 27 Mayıs kalkışmasıyla maruz kaldığı büyük felâket.
BİR TESPİT VE TEŞHİŞ!..
Sosyolojik Gerçek, Reel Yaşam Biçimi ve Etik Analiz
Örnek: ``Şu 67 yıllık ömrümde &8216;ahlak, fazilet ve sadakat` değerlerinden daha çok &8216;hırsızlık, cehalet ve ihanet` sözcükleri ile karşılaştım. Ve günümüz Türkiye`sinde, ne yazık ki her yerde, her zeminde meydana gelen pisliklerin temelinde bu 3 sözcüğü gördüm.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, ekonomi ne kadar düzelirse düzelsin, uçak inebilecek kadar geniş ve güvenli yollarımız, sayıları yüzü aşan üniversitelerimiz, milyonlarca akademisyenimiz olsun insanlarımızın beyninde, hırsızlık, cehalet ve ihanet kırıntıları olduğu sürece, bu ülkenin arpa boyu yol alması ve cemiyetin mutlu olması mümkün değil!.. Zira her yıkım, her cinayet, her pislik ve her ihanetin altında &8216;hırsızlık, cehalet ve ihanet` yatmakta!
Bunların var olduğu ülkemizde; Yasaların yetersizliği, (yurttaşların ilgisizlik, korkaklık ve sorumsuzluğu ile yetkili ve sorumluların yolsuzluk ve onursuzluğu) devletin denetimsizliği, bürokrasinin hantallığı ve siyasetçilerimizin (politikACI`larımızın) iktidar hırsı, ülkeyi her gün biraz daha felâketlerin eşiğine götürüyor!.. Ama kılını kıpırdatan, gören, duyan yok. Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete&8230;(Mehmet Şükrü Baş, Deprem Gerçeğinin Altındaki Gerçek, Hırsızlık, Cehalet ve İhanet, Mehmet_sukru_bas@mynet.com)
DAHASI VAR!..
Tıpkı yukarda verdiğim deprem cetvelinde görüldüğü gibi; Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda da; Hızla gelişen teknoloji, buna paralel artan refah düzeyi, yükselen yaşam kalitesi, yaygınlaşan konfor ve hayatı kolaylaştıran bütün yeni buluş ve sair unsurlara rağmen; Ülkemizde manzara farklı. İnsani değerler, hak, hukuk ve adalet kavramı yönünden evrensel norm, standart ve kriterlere aykırı. Hiçbir alanda adalet, eşitlik, norm ve standart birliği yok!..
Örnek: Bütün olumlu gelişmelere rağmen Cumhuriyet`in ilk 16 yılından sonra gelen 12 yıl tam bir kaos, kriz, kıtlık, karanlık, despotizm ve kâbustan ibarettir. Karşıdevrim zihniyetinin hâkim olduğu karanlık yıllarda 1923 Cumhuriyetinin ilkeleri ve Türk inkılâbı dışlanmış tersyüz edilmiş, milli siyaseti terkle; Türk milletinin orijinal hars, geleneksel yaşam biçimi, manevi ve moral değerlerine tümüyle aykırı, ters ve tefessüh etmiş lânetli batı kültürüne yönelinmiştir.
Bu nedenle, 11 Kasım 1938, Cumhuriyet`in 1. kırılım ve karşı-devrimidir.
Millet, 14 Mayıs 1950`de ``Beyaz İhtilâl´´ ile bu melâneti başından defetmiştir.
Keza ``Beyaz İhtilâl´´, Cumhuriyet`in tek ve yegâne gerçek halk hareketidir.
Dolayısıyla 1950 &8211; 60 arasında hükümran olan ``Kurucu Cumhuriyettir´´.
Bu dönemde devlet onarılmış, bozulan kurumlar, denge unsurları (stabilizatörler) imar ve tamir edilmiş; Vatandaşın milli-manevi, tarihi, ilmî ve moral değerleri tekrar hayat bularak, Devlet yeniden &8216;ebed-müddet` vasfını iktisap etmiştir.
Öyle ki, 1950&8211;60 yıllarını kapsayan on yıl Türkiye Cumhuriyetinin &8216;asrısaadet` dönemidir. Atatürk`ün 1937 Hükümet Programı, bu on yılda kararlılıkla uygulanmış; Memleket tekrar güç, kuvvet, itibar ve istikrara kavuşmuş ve birinci sınıf bir devlet olarak, dünyanın belirleyici aktörleri arasına girmeyi başarmıştır.
İşte, 27 Mayıs ``2. karşı-devrim´´ kalkışmasının esas nedeni budur.
BATI, EZEL-EBED TÜRK, TC VE İSLÂM DÜŞMANIDIR
Adalet güneşi Düvel-i Muazzama`yı tarihe gömen alçak, küstah, karanlık ve kapitalist, emperyalist zihniyet; Osmanlı`nın 1/25`inden ibaret bakiyesi Türkiye`ye ``özgürlük, zenginlik ve mutluluk´´ hakkı tanımamış, Asil Türk milletini ebedi zillet, ıstırap, esaret ve sömürülmeye mahkûm etmiştir bir kere!
Bu nedenle, 1960 itibarıyla dünyanın en ileri, modern ve müreffeh devletleri arasına yükselen TC`nin 27 Mayıs`la beli kırılmış, çökertilmiş ve fazla değil sadece üç yıl içinde; (bütün yatırım ve birikimler tarumar edilmek suretiyle) ülke Batıya muhtaç hale düşürülmüştür. Zira 1960 devrimini yapan dâhili ve harici bedhahlar, hasetle malul hırsız-yolsuz, iktidarı gasp edenler ise Türk-İslâm, hak, adalet, hukuk, ilim ve insanlık düşmanı diaspora`lardır.
İkinci (sınıf, SSCB, Irak ve Suriye gibi) Cumhuriyet`in; 150`likler, kadrocular ve kökü M. Suphi`ye dayanan aydınlıkçıların nesep/çömez ve artçılarına ihale edilen misyonun amacı: Cumhuriyetin birikimleri, kurumları ve değerlerini önce yozlaştırıp, çürütmek, sonra berhava ederek Anadolu`yu, Lozan`da &8216;vaad edilen` Batı`ya peşkeş çekmektir. Dolayısıyla 27 Mayıs, Türk milletinin istiklâl ve istikbalini gasp etmiş ve peyderpey düşman unsurların eline terk ve teslim etmiştir.
Bu cihetle:
Şu an için yargılanması gereken 12 Mart, 12 Eylül veya 28 Şubat değil; Kesinlikle ve mutlaka 27 Mayıs 1960`dır.
Çünkü!...
27 MAYIS, ihanet, kast-ı mahsus ve şeamettir...
Türk Milleti ve Osmanlı bakiyesi TC Devleti`nde bu süreçte:
1. Milli Eğitim sistematik olarak ve nispi bir hızla dejenere ve deforme edilerek, 27 Aralık 1947`de CHP tarafından imzalanan ve ``Fulbright Antlaşması´´ olarak anılan´´ Türkiye ve ABD hükümetleri arasında Eğitim Komisyonu kurulması hakkındaki anlaşma`nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmeye başlandı.
2. Harici bedhahlarla birlikte kurgulanan ve dâhili bedhahlarca (dönme, devşirme ve sabetay) uygulamaya konulan senaryo gereği: Önce, ``Barış Gönüllüsü´´ adı altında 15.000 civarında CIA ajanı getirildi ve bütün Anadolu`da alenen faaliyet göstermelerine izin verildi. Yukarda Yalçın Koçak`ın bahsettiği; Büyük felâketlerin sebep, kaynak ve dayanağı olacak biçimde ``Bilimsel normlar, tedrisat ve müfredat´´ yozlaştırıldı, çürütüldü ve dejenere edildi.
3. Türk Ordusunda &8216;Kışlanın Peygamber Ocağı olduğu şuur, onur ve gururunu yaşatan` ne kadar Müslüman, namaz kılan, sağduyulu, milliyetçi, namuslu, dürüst üst subay, ast subay, askeri öğrenci ve mütedeyyin personel varsa tamamı emekli edildi; askeri okullara giriş şartları değiştirilerek, dönme ve devşirmelere yol açıldı;. Atatürk tarafından yasaklanan masonluk ve mütemmimleri tekrar açılıp, ihya edilerek, asker kişiler mason, lions ve rotaryen olmaya teşvik edildi... Orduevlerinde ateist, Hıristiyan inancının ibadet içkisi olan şarap ve türevleri serbestçe kullanılmaya başlandı, buna mukabil samimi milliyetçi, vatansever Türk ve hakiki Müslüman gençlere Peygamber Ocağı`nın kapıları kapatıldı. Kutsal ocakta, bazı Milli Savunma Bakanları ile kuvvet komutanları generaller dâhil olmak üzere, her derece ve düzey yolsuzluk, hırsızlık, görevi ihmal ve suiistimal aldı yürüdü. Çok nadir örnekler hariç, bunların üstüne gidilmedi&8230;
4. Bu genel bozulum, çürüme, yozlaştırma ve dez`enformasyona paralel: Kamu-özel ayrımı olmaksızın bütün alan ve sektörlerde gasp, hırsızlık, yolsuzluk, soysuzluk, hortumculuk, görevi ihmal ve suiistimal; Rüşvet, iltimas, kayıt dışılık ve kaçakçılık alabildiğine arttı, çoğaldı. Ahlâksızlık, onursuzluk ve sorumsuzluk teşvik edildi, önü alınamaz, siyasi-sosyal, bilimsel ve kültürel değer-kalite kaybı önlemez hale geldi. Ülkemiz suç ve suçlu, cürüm cennetine döndü. İtaat, fazilet, adalet ve sadakat unutuldu. Cehalet, yokluk ve yoksulluktan kaynaklanan travma, sinir, stres ve gerilim geçimsizlik illetini yaydı. Aile hayatı derinden sarsıldı, boşanmalar tavan yaptı. Fiyatlar, vergi ve harçlar/haraçlar katlanarak arttı. Hayat giderek çekilmez hale getirildi.
5. 27 Mayıs 1960`a kadar kimsenin aklına gelmeyen ve asla telâffuz dahi edilmeyen, Ermeni soykırımı, Kürt sorunu, Dersim isyanı, Alevi-Sünni meselesi, anarşi, terör ve tedhiş gibi; Devletin temeline dinamit koymaya matuf ``ihanetlikler´´ 1963`den itibaren ısıtılmaya başlandı. Bugün mutazarrır olduğumuz çoğu ihanet şebekesi bizzat cunta, parti ve hükümetler eliyle kuruldu. Aynı yıl cunta, Avrupa ülkelerine, domuz ahırı bakıcılığı, süpürgecilik, diğer pis, aşağılık süfli işler, ağır sanayi ve maden işçiliği yapmak üzere, ezeli düşman Batıya &8216;Türk vatandaşı` ihraç etmeye başladı. Daha 1937 ve müteakip 1960`larda &8216;nitelikli Avrupalı iş gücü` istihdam eden Türkiye Cumhuriyeti için bu, utanç verici, yüzkarası bir durumdu&8230;
Üstelik lânetli vesayet ve cunta-sulta zamanında başlayan bu ``Türk Milletini çürütme, eritme, milli hafızayı silerek yozlaştırma ve köleleştirme;, Türkiye Cumhuriyeti`ni özgür, adil, kuvvetli-kudretli, muktedir, hâkim ve hükümran, 1. sınıf bir dünya devleti´´ olmaktan çıkartma, çökertme, bölme ve parçalama çabaları: İlk Cunta`dan sonra da, hız kesmeden günümüze kadar sürüp geldi. Cemal Gürsel`den sonra gelen bütün (sözde) erkân-ı devlet şürekâsı; Encümen-i Daniş, Loca, Mahfil ve manda manipülâsyonlarının dışına çıkamadı. Üstüne üstlük bunların hepsinin yüzünde Atatürk maskesi, ellerinde insan hakları, hukuk ve Demokrasinin (!) kılıcı vardı. Ama aralarından asla bir demokrat, adil ve insan haklarına saygılı adam çıkmadı..
BUNA RAĞMEN!...
Hiçbir düzen partisi ve sulta hükümeti ``27 Mayıs`ın´´ üstüne gitmedi.
Adına, utanmadan ``mahkeme´´ denilen ``yassı-ada´´ çadır tiyatrosu ile mapushaneler, DP toplama kampları ve sürgün yerlerinde DP`li üye ve yöneticilere reva görülen insanlık dışı, yüz karası, utanç verici, alçakça, düşmanca muamele; Eziyet, zulüm, işkence, taammüden cinayet ve 16 -17 Eylül katliamlarının hesabı sorulmadı. Belki de sorulamadı!..
Neden Atatürk`ün 36 yıllık Anayasa`sını çöpe attınız?
Niçin Cumhuriyete ara verdiniz?
Milli Devlet prensibini ``neden ve niçin´´ anayasadan çıkarttınız?..,
Diyebilen, sorabilen olmadı!..
Her yeni gelen, bir öncekini hayâsızca akladı. Lâğımlar beyaz sayfalarla örtüldü. Hain, hortumcu, şerefsiz ve soysuzlar ihya edildi. Cinayetler &8216;faili meçhul`, gasp, irtikap-batak ve hotumlar ``kamu zararı´´ hanesine yazıldı. 60`dan günümüze, meclis ve yüce divan müthiş bir aklayıcı-paklayıcı oldu. Bu da yetmedi, TBMM`nin ``hükümranlık hakkı´´ AİHM`ne verildi!..
Çok ağır diye TCK (Türk Ceza Kanunu) suç odaklarına bayram ettiren, masum ve mazlumu çileden çıkartan bir ``AB dayatmalı hafifletme´´ işlemine tabii tutuldu. En kötüsü de, şeamet ve şer başı, bebek katili bir eşkıya uğruna ``idam´´ cezası kaldırıldı. Gerektiğinde, mutlaka tatbik edilmesi Allah`ın emri olan ``idam cezasının kaldırılması´´ cemiyet için büyük bir uğursuzluk ve hayırsızlık olmuştur.
SENARYO GEREĞİ !...
Kurgulanmış senaryo gereği milletin hali, kimyası ve iradesi; esnek, muğlâk ve kurnaz tuzaklarla donatılmış yasalarla itile-kakıla, ötelene-dışlana buralara kadar taşındı. Şimdi artık &8216;demokrasi, hak ve eşitlik kavramı, adalet ahlâkı ve Cumhuriyet` yok, halka danışmak gibi bir devlet umuru kalmadı. Millet seçemiyor, seçilmiyor; sadece vesayet, cunta, sulta ve parti sahiplerince &8216;düzen`lenmiş ve hukuk`a-ahlâk`a aykırı yasalara uydurularak halk önüne ötelenen listeleri oylanıyor, oylamayanlar cezalandırılmakla korkutuluyor.
Dolayısıyla millet, sosyolojik olarak şok geçirmekte ve buna paralel büyük bir travma yaşamaktadır. Her hususta insanları ürküten ağır bir korku, baskı, tehdit ve tedirginlik hâkim vaziyette. Kurumlar birbirinden, alt makam üst makamdan, memur amirden, amir memurdan, vekil parti sahibinden, koca karı-karı kocadan, çocuk babadan tedirgin. Hâsılı vatandaş korku, kaygı, panik ve stres içinde çile çekiyor, zulme maruz kalıyor. İntihar ve boşanmalardaki artış korkutuyor. Yerel yönetimler/hükümetler yüzünden &8216;doğal depremler` bir kâbus, azap, afet ve felâkete dönüşüyor; Günde 15 kişi trafik kazalarına kurban gidiyor, suç türü ve oranları süratle artıyor. Zaten gergin olan toplum, bir de yeni açılımlarla geriliyor.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.