Kehanetin takibi
Kehanetin takibi Oğuz Kağan, ``Gökkubbe çadırımız, güneş bayrağımızdır´´ diyerek dünyanın tamamına talip olurken, Yahudilerin ataları ``iki nehir arası´´nı kendilerine yeterli görmüşler! Dünya ölçeğinde ``iki nehir arası´´ oldukça küçük ama Yahudi nüfusu için büyük bir alan. Bu küçük nüfusla Nil ile Fırat arasını zapt edip edemeyecekleri konusu, Yahudi büyükleriyle defalarca müzakere edilmiş bir mesele. Evet, ``İki nehir arası´´ erişilebilir bir hedef, ama kiminle erişilebilir? Hıristiyanlar da çok çaba gösterdiler ama en güçlü oldukları yıllarda dahi bu coğrafyayı zapt edemediler. Peki bu, Türklerle olabilir mi? Dinlerarası-Medeniyetlerarası savaş tezlerinin arkasında Hıristiyan Siyonist Evanjelistler var, Yahudilerle birlikte kehaneti takip ediyorlar. Kehanetler, Yahudi ve Hıristiyan hayatında önemli bir yer tutar. Dört basamaklı kehanetin ilk iki basamağı -Yahudilerin dünyanın dört bir yanına dağılması ve sonra İsrail devletinin kurulması- gerçekleşmiş durumda. Kudüs`ün başkent yapılması da üçüncü basamak. ABD, Kudüs`ü İsrail`in başkenti olarak tanıdı. Bir sonraki hedef ise, Süleyman Mabedi`nin yeniden inşaası. İşte buradan sonra Evanjelistlerle Yahudilerin yolları ayrılıyor, herkes kendi mesihini bekliyor. Acaba kimin mesihi gelecek? Bu arada başta İran olmak üzere İslam âlemini de benzer bir beklentiye soktular. Bazı Yahudi âlimler, ``iki nehir arası´´ vaadinin uzun yıllar önce eklenmiş bir tuzak olduğunu, Yahudileri bu bölgeye kanalize etmek gibi bir görev ifa ettiğini ifade ediyorlar. Eğer bu yönlendirme olmasaydı, Yahudiler nereye talip olurdu? Onları bu sahaya kanalize eden kim? Evanjelistler mi Yahudileri kullanıyor, yoksa Yahudiler mi Evanjelistleri kullanıyor, bu tartışmalı. İsrail`in neredeyse tüm iç ve dış politikası tenkit ediliyor ve siyasetlerini anlamakta ve anlamlandırmakta ciddi sıkıntılar çekiliyor. Bunun sebebi beyinlerinin işleyiş şekli. Aynı şey Batı dünyası için de geçerli. Türkiye`de yaşayanlar ya da İslami Asya`da yaşayanlar Batı`nın ve İsrail`in işlerine şaşırıyor. İsrail`in küçücük bir nüfusla ``vaat edilmiş topraklar´´ idealini canlı tutması ilginçtir. Yine Yahudi-Evanjelist işbirliği de tuhaftır. Bütün bunlara rağmen İsrail kimseleri takmadan yoluna devam ediyor. Bu kehanet işçiliği ve kehanet hizmetçiliği ve kehanetin realize edilmesi için varını yoğunu ortaya koyma eylemi, bugünkü İsrail ve Batı profilini oluşturuyor. 15 Temmuz işgal girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması, bazı dış güçler için büyük bir yıkım oldu. Oysa çok ümitliydiler ve ``bu iş bitti´´ diyorlardı. Büyük zaaf yaşandığı doğru ama zaafa düşen devlet değildi. Önemli bazı devletlere unutamayacakları bir ders verildi, 30-40 yıllık çabaları bir gecede heba oldu. Türkiye`nin yükselişi önlenemiyor. Türkiye, medeniyet eşiklerini aşarak yoluna devam ediyor. 1950`lerde NATO`ya girdi, şimdi de AB`ye girmek için çaba sarf ediyor, çekinmiyor, korkmuyor. Türkiye`nin acil ihtiyacı, milli mutabakat. Türkiye`ye karşı İran`ı kullanmak istiyorlar ama bu zor. Bu arada İran, başkentini Fars nüfusun yoğun olduğu güneye taşımak istiyor çünkü başkent Tahran, tamamen Türk kontrolüne girmiş durumda. Özel sohbetlerde ``Hazar kökenli Musevi-Türk´´ olduğunu itiraf eden dış politika stratejisti Zbigniew Brzezinski, ABD`nin, Türkiye, Türk dünyası ve Rusya`ya ihtiyacı olduğunu ifade ediyor. Evet, giderek Rusya, Türkiye ve Türk dünyası ön plana çıkacak. İsrail`de ciddi miktarda Rusya Yahudisi var, bunlar, Batı`dan gelen Yahudilerle kaynaşamıyor, uyuşamıyor, hâlâ Moskova Radyosu`nu dinliyorlar. Yaşları 20 ila 30 arasındaki Yahudi çiftlere, İsrail`e yerleşmeleri karşılığında bir ev, bir villa, iki otomobil ve 10 bin ila 15 bin dolar arasında ömür boyu maaş garantisi veriliyor, buna rağmen kimse gelmiyor. İsrail`i gören bazı Yahudilerin bizzat kendileri ``İsrail`de yaşamak mümkün değil´´ diyorlar. Bütün çaba, ABD`nin gücü kırılmadan dördüncü kehanete ulaşmak.
|