Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10795
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2280) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Ömer ÖZKAYA - (Ziyaretci) 4.03.2019 19:45:46

Küresel salon, küresel belirsizlik

Küresel salon, küresel belirsizlik
Pazartesi, 4 Mart, 2019


Ömer Özkaya



SSCB`nin dağılması ile birlikte hız kazanan küreselleşme eğiliminin nitelikli ve objektif analizi, Batı`nın yeni bir küresel strateji imal etmek için yoğun bir "çaba" içinde olduğunu göstermektedir. Ve bunun sonucunda da küresel bir otoriterleşme ya da post-hegemonyal bir süreci mimârize etmek için stratejinin ideolojik sütunlarını ve iç dizaynını üretmekte ihtiyaç olan "yeni değerler" bulunamamaktadır. Bu entelektüel bariyer aşılamayınca da dayatma, hiç bir estetik endişe taşımadan devreye girebilmektedir.

13. Yüzyıl`dan itibaren giderek Avrupa ve Batı merkezli olarak okunan dünya, 21. Yüzyıl`da yoğun bir kırılmaya uğrayarak Doğu merkezli "okunma" eşiğine gelmiş bulunmaktadır. Bu "eşik" durumu bile şu aşamada büyük bir küresel ekonomik ve siyasal depremler serisini oluşturmaktadır.

Bilgelikleri, akılları ve stratejileri yatıştırmak gibi bir amacımız yok. Fakat Doğu`nun bilgeliğinin ve aklının, "Batı"yı birçok kez ekonomik ve siyasal yıkımlardan kurtardığını Batılı kaynaklar yazmaktadır.

Küresel köyden küresel eve dönüşen dünyanın, yakınlaşma psikolojisinin semptomlarına takılması kaçınılmazdır. Bu küresel ev olgusu; gözlerden uzak olan sayısız ekonomik, finansal, siyasal, askeri, istihbâri, diplomatik, stratejik, kültürel, dinsel ve bireysel networkleri görünür hale getirdikçe gerilimler ve kırılganlıklar daha da artacaktır.

Tam bu noktada bilgeliklerin, akılların, kültürel derinliğin ve "bilgi"nin ön plana çıkması ve stratejik konseptlerin istenilen nihai sonucu inşa etmesi beklenirdi. Ne yazık ki giderek bilgeliğin, tarihsel aklın ve kültürel derinliğin terk edilerek daha "dayatmacı" bir siyasal üslubun reyting alması, küresel ve bölgesel gerilimlere yoğun enerji transferi yapmaktadır.

Dünyanın Doğu merkezli şekillenmesi tarihsel bir olgudur. Bu bağlamda bugün de dünyanın alacağı yeni ekonomik, siyasal ve uluslararası ilişkiler yapılanmasının Ortadoğu odaklı olacağının "kesin´´leşmesi, tüm önemli "güçleri" yeniden bu bölgeye ve Doğu`ya çekmektedir.

Ortadoğu ve Doğu ile güçlü olunacak ise ve gücün devamı bu merkezlere bağlıysa bir yerlerde ciddi hesap hataları ve vizyon kırılmaları var demektir.

Artık dünyanın gerçekten değiştiğini, ekonomik, siyasal, diplomatik, teknolojik, bilimsel, askeri, finansal, kültürel, dinsel ve bilişimsel tüm kavramları ve kavramsallaştırmaları yeniden güncellemek zorunluluğu ile karşı karşıya olunduğu gerçeği artık görülmektedir. Buna rağmen hala eski paradigmalarda ısrar edilmesi ve değişimi üreten güçlerin değişimi fark edememeleri bir paradoks mudur yoksa bir tür yeni küresel körlük müdür?

Bazı olguları göz ardı etmenin ya da bu olguların "görünmez" hale gelmesinin onların yok olduğu ve üretimlerine son verdikleri anlamına gelmediğini Batılı ülkelerin bilimsel, kültürel ve akademik yayınlarından tespit edebiliyoruz.

O halde akıl, bilgelik ve bilginin küresel dolanım hızının bu kadar yükseldiği bir dönemde siyasal ve ekonomik üslubun daha da rafine hale gelmesi gerekmez miydi? Bu soruya tarihsel perspektiften bakınca olumlu cevap veremiyoruz.

Ne yazık ki reel siyaset, reel ekonomi ve reel hayat her zaman bilimsel ve akli gelişme ile koşut bir yaklaşım kazanmıyor. Mevcut küresel tablo; bilgelik ve akıl ile siyaset arasında ters bir orantının varlığını bir nevi dayatıyor.

Bu yazı yayınlandığında küresel bir ev olarak nitelendirdiğimiz dünyayı küresel bir salon olarak da nitelendirmek gerekecektir. Ve milletlerin "aşırı" yakınlaşmasının psikolojik çatışmalarını yönetmek, bugün en büyük küresel ihtiyaç haline gelmektedir.

Küresel bir salona dönüşen dünyayı eski kavramlar ile algılamak ve anlatmak artık imkânsızdır. Batı`nın akademik ve entelektüel elitleri ile bilişimsel beyinleri bu yeni durumu tüm boyutları ile ortaya koymaktadır. Fakat "davranışlar" ve siyasetler tam ters noktadadır.

Yeni küresel tablo, yeni bir kavramlar listesine ihtiyaç duymaktadır.

Kifayetsizlik, küresel ilkesizliklerin temel sebebi. İlkesizlik; belirsizliği, adaletsizliği, endişeyi ve ortak kader duygusuzluğunu besler. Eğer uzun süre devam ederse bu durum, Soğuk Savaş günleri mumla aranabilir.

Küresel belirsizliğin beslediği ekonomik ve siyasal karmaşa tüm kürede yeni arayışları tetiklemektedir. Bu yeni arayışlar yelpazesi de bir hayli geniştir ve güç kavramı ile iç içedir. Ve yine dünya; eskiden beri teknolojik, askeri, ekonomik ve siyasal güce sahip olanlar tarafından bir defa daha dizayn edilmektedir. Bunun böyle olmasının doğru olup olmadığına ilişkin veri setleri ise değerlendirme dışı kalmaktadır.

Bilgisayar ve bağlamında gelişen internet ve sosyal medya platformlarının ve oluşan enformasyon evreninin dünyadaki belirsizliği daha da artırdığı yolundaki araştırmalar gücün de yeniden tanımını zorunlu kılacak düzeye ulaşmıştır. Bu durumda güç merkezlerinin hangi oluşumlarla müzakere süreci içinde oldukları, "güç"ün parametreleri hakkında yeterince ipuçları vermektedir. Gücün dinamikleri ve vizyonu, çoğu zaman oluşturduğu anaforun gerisinde kalabilmektedir. Şu an küresel belirsizliğin daha da zirve yapmasına sebep olan olgulardan birisi de işte budur.

Küresel bir salona dönüşen dünyadaki iletişim hızının öngörülemez boyutlara ulaşması ve yeni yeni müzakere odakları ve aktörlerin çıkması, sürprizleri de küresel hale getirmektedir.

Güç merkezlerinin ürettiği kavramların ve stratejilerin kendi aralarındaki makro dengeleri ve alt dengeleri öngördükleri düzeyde gerçekleştirip gerçekleştirmediği ve sorunlarına çözüm olup olmadığı da en çok tartışılan olgulardan biridir. Bu küresel tablonun her türden belirsizliği sürekli takviye ettiği gerçeği karşısında küresel güç merkezlerinin de "açmaz´´ları gelişmektedir.

Teknolojik, bilimsel ve bilişimsel gelişmenin hızla ortaya çıkan ve bir de tedrici olarak beliren sonuçları vardır. Bu tabloda tedrici olarak beliren sonuçların muhasebesi konusu sürekli ertelenmektedir. Hâlbuki dünyayı da kalıcı olarak bu tedrici olarak beliren sonuçlar daha radikal şekilde dizayn etmektedir. Şirketlerin üçer aylık dönemsel performansları devletlerin de vizyonu olabilir mi sorusu tam da bu noktada önem kazanmaktadır.

Siyasal, ekonomik, teknolojik ve iletişimsel yavaşlığın/tedriciliğin her zaman ölümcül olmadığını da tarih teslim etmektedir. Şüphesiz bu tür analizi; devletler, kavimler ve bireyler bazında yaptığımızda farklı sonuçlara ulaşmak kaçınılmazdır. Fakat küresel olarak baktığımızda siyasal, ekonomik, bilimsel, kültürel ve sair alanlardaki ilerlenen yönün aynı zamanda gerilemenin de güzergâhı olduğu gerçeğidir.

Böylesi bir küresel kuralda Batı, Doğu, Kuzey ve Güney gibi siyasal, ekonomik, sosyal, etnik, mezhepsel ve diğer tanımlamalar geçersiz kalabilmektedir. Hızla akıp giden zamanda doğal olarak bazı muhasebeler yapılamamaktadır.

Tarihin bazen öngörülenden çok daha hızlı akması; akıl, mantık ve tecrübe üçlüsünün saf dışı kalabilmesine de zemin açmaktadır.

Tarihte vuku bulan olayların hep tek taraf açısından değerlendirilmesi; devletleri, şirketleri, milletleri ve bireyleri adil değerlendirme sahalarının dışına savurabilmektedir. Bugün de yaşanan budur.

Batılı birçok kitapta ve makalelerde olaylara Müslümanlar, Budistler, Konfüçyistler veya genel olarak Doğulular gibi bakabilmek yüceltilir. Daha çok bireyler bazındaki bu ilginin ve özlemin Batı`da yayılma hızı da oldukça yüksektir.

Bugünkü Batı siyasal ve ekonomik sistemine de önemli ölçüde Doğu esin kaynağı olmamış mıdır? Tarihe doğru bakarsak, ilm-i siyaseti üreten Doğu`nun ve özellikle İslami Asya`nın, Batı`nın ilm-i siyaseti karşısında bocaladığı da söylenebilir. İşte tam da bu noktada bugün çok şikâyet edilen ve dizayn edilmek istenen İslami Asya ve Asya, Batı`nın bir ürünü değil midir?

Küresel salonda küresel belirsizliğin artması doğal da karşılanabilir. Fakat bilimsel, teknolojik ve bilişimsel alanda beynimizin gösterdiği gelişme, bugünkü sorunları üretiyor fakat bunları çözemiyor. Tıpkı Yunan tragedyası gibi.

Tarihin, ilerleyiş olarak doğrusal, işleyiş olarak ise spiral dairesel olduğu gerçeği insanoğluna daima geçmişi hatırlatmak gibi bir azizlik yapıyor.

California`dan Batı`ya giderseniz Asya`ya ulaşılması, Pekin`den Batı`ya gidilince New York`a ve California`ya tekrar ulaşılması Macellan Döngüsü`nün siyasete ve ekonomiye de uyarlanabileceğini göstermesi açısından ilginçtir.

Sonuç olarak küresel belirsizliğin ana kaynağının beyinlerimizi kullanma şeklinde saklı olduğunu söylemek tarihe not düşmektir.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.