Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10795
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2280) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Security (İşnet) - (Ziyaretci) 19.11.2015 20:26:59

Lale Devri`nin Sonu : Patrona Halil İsyanı

Lale Devri`nin Sonu : Patrona Halil İsyanı

Viyana bozgunundan sonra kendisini toparlamaya çalışan Osmanlı, Venedik ve Rusya`yı mağlup etmişse de 1715-1718 savaşlarında Avusturya`ya yenilerek Sırbistan`ın bir bölümünü kaybetmişti.
Bürokrat kökenli Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, Pasarofça Antlaşması`ndan sonra, yaklaşık 35 yıldır süren savaş dönemine son verdi. Sultan III. Ahmed`in saltanat yıllarının ikinci yarısını kapsayan ve 1718`den 1730`a kadar süren bir barış ve yenileşme dönemini başlattı. Bu dönemde, Avrupa kültürünü daha iyi tanımak için, elçiler gönderildiği gibi, İstanbul da yeni baştan imar edildi. 1722`den itibaren Boğaziçi ve Sadabad çevresinde yeni saraylar inşa edildi. Bu mekanlarda, bahçe tanzimi bir sanat haline getirildi; bu bahçelerde lale yetiştiriciliği ön plana çıktı ve döneme adını verdi. Lale Devri mimarların, nakkaşların ve şairlerin önem kazandığı; ilk matbaanın açıldığı; tercüme heyetleri kurularak çeşitli dillerden yapıtların Türkçeye kazandırıldığı bir dönem oldu.
Fakat tüm bu yeniliklere karşın halkın durumu bir hayli kötüydü. Halkın ekonomik sıkıntısına ve yüksek enflasyona karşın saray erkanının gece gündüz eğlenceler, ziyafetler düzenlemesi, padişahın sefere çıkmak istememesi halkı öfkelendiriyor, gün geçtikçe tepkiler artmaya başlıyordu. Her şey ufak bir kıvılcıma bakıyordu.
İran cephesindeki yenilgiler 1730 Ağustos`unda, İstanbul`da yoğun söylentiler ve derin bir hoşnutsuzluk yaratır. Tarihçi Abdi Efendi o günlerin havasını bize şöyle aktarır: ``Sadrazam İbrahim Paşa hazretlerinin Tebriz`i gizlice Kızılbaş`a verdiği haberi halk ağzında açıkça söyleniyordu; herkes kendisinden nefret ediyordu. Büyük bir fitnenin kopması bir bahaneye bakıyordu&8230;´´
Padişah III, Ahmed`in ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa`nın İran üzerine sefere çıkmayı geciktirmesi, başkent halkını iyice huzursuz etmişti. Bazı devlet adamları da kendi durumlarını sağlamlaştırmak için, bu gelişmeleri fırsat bilip bir isyanın altyapısını hazırladılar. Maşa, ``Patrona Halil´´ idi.
25 Eylül 1730 Pazartesi günü bir araya gelen Patrona Halil ve arkadaşları, sözüm ona, ``şeriatın emrettiği hususları yerine getirmek için´´ 28 Eylül Perşembe günü isyan etmeyi kararlaştırırlar. Şimdi gelin, o günlerin hikayesini Reşad Ekrem Koçu`nun Patrona Halil adlı kitabından izleyelim&8230;
Hicri 12 Rebiyülevvel 1143 ve Miladi 25 Eylül 1730 Pazartesi günü, Osmanlı saltanatı ananesince padişah, ecdadının ve bunca kazalarda şehit düşenlerin ruhları için mevlit okuttu. Sultan III. Ahmed`in anası Gülnuş Sultan`ın hayır eseri olan Üsküdar`daki Yeni Valide Camii`nde, haşmetli abidede büyük bir dini cemiyet oldu. Orada Kuran ve Süleyman Çelebi`nin emsalsiz şiiri okunurken ve huşu içinde dinlenirken, camiin kubbesinde tekbir sesi akislenirken, İstanbul`da Çardak İskelesi`ndeki yeniçeri kahvehanesinde de üç kişi baş başa vermiş fitneyi konuşuyorlardı. Bunlar Patrona Halil, Halil`i o gün o kahvehaneye götüren Muslu Beşe ve o gün Halil ve Muslu`yla anlaşarak bir ihtilal komitesini tamamlayan 56. Orta Çorbacısı Kahveci Ali Usta`ydı.
Reşad Ekrem`in hikayeleştirdiği anlatımla, bu toplantıda Patrona Halil, ``Bir işaretim beklenir&8230; Merdi meydan olup dalkılıç çıktığım gibi, ayağı yalın bağrı yanık 3 bin dilaver ol anda kılıcımın yanındadır´´ diye konuşur.
Patrona`nın kader arkadaşı Muslu Beşe de ondan geri kalmaz: ``Benim dahi bir işaretimle koşacak 3 bin şahbaz yiğit vardır´´ der&8230;
Sonrasını yine Reşad Ekrem`den dinleyelim: ``Fitne ateşini parlatıp uyandırmak için 28 Eylül Perşembe gününü tayin ettiler. Perşembenin seçilmesinin sebebi, o zamanlar perşembe ile cumanın resmi tatil günleri olmasıydı. Ayaklanma karşısında hükümetin harekete geçmesi çok zor olacaktı.´´
Patrona, Muslu ve Ali Usta 26 Eylül Salı günü, Muslu Beşe`nin dükkanında buluşurlar. Bu toplantıya, yine Reşad Ekrem`in aktardığına göre, Ali Usta`nın adamlarından Çınar Ahmed ve Oduncu Ahmed ile saz şairi İbadi, Bayezid Hamamı külhanı Destebaşı Kalem Bey ve bir de Alacalı Mustafa adında, henüz 17 yaşında bir kayıkçı da katılır.
Sonraki iki gün boyunca, bu sekiz kafadarın her biri İstanbul`un dört bir tarafına dağılıp davalarında peşlerinden yürüyecek olanları toparlamaya çalışırlar. Ancak Perşembe sabahı Bayezid Camii Önünde toplanan asilerin sayısı, 30 kişiyi aşmaz&8230;
Üç bayrak altında üç gruba ayrılan isyancılar Kapalıçarşı`ya üç koldan girerek propaganda yaparlar. &8216;Şeriatı tatbik etmek için` Çarşı esnafını kendilerine katılmaya davet ederler; dükkanları zorla kapattırırlar. Çarşı`dan çıkan asiler kendilerine katılanlarla birlikte, Divanyolu`ndan Et Meydanı`na doğru yürüyüşe geçerler. Buradaki yeniçeri kışlalarında kalan bir kısım yeniçeriyi de kendilerine katılmaya davet ederler.
III. Ahmed`in Kararsızlığı
Aslında ufak bir önlem dahi, bu isyanı bastırmaya yetecekti. Ancak Perşembe günü devlet daireleri tatil olduğu için memurlar ortada yoktu, Ayrıca padişah ve devlet ileri gelenleri de İran Seferi için Üsküdar`daydılar. İstanbul tarafında isyanın ilk anda üzerine gidecek dirayetli kimse bulunmuyordu. Sadrazamın kethüdası Mehmed Paşa, kızının düğünü için şehre indiğinden, olaylardan haberdar olmuştu. Ancak asilerin sadrazamı ve kendisini öldürmek için ayaklandığını duyunca, Eyüp`e kaçtı. Kaçmadan önce de Yeniçeri Ağası`yla, Kaymakam`ı durumdan haberdar etti. Fakat bunların her ikisi de isyanı bastıracak bir girişimde bulunamadılar.
Üsküdar`da bulunan padişah durumu haber alınca bir meclis topladı, Hatice Sultan`ın sarayında yapılan toplantı bir hayli tartışmalı geçti. Sadrazamın şiddet kullanarak isyanı bastırma fikrine, ulemadan bazıları, ``Müslüman kanı dökmenin doğru olmadığını´´ söyleyerek karşı çıktı. Bir sonuca varılamadan toplantı dağıldı.
Padişah III. Ahmed gece yarısı devlet adamlarıyla birlikte Topkapı Sarayı`na geçti. Burada yapılan toplantıda da bir görüş birliği oluşturulamadı. Padişahın kararsızlığı, sonun başlangıcı oldu.
Bu kararsızlık karşısında isyanın nasıl bir sonuç vereceğini kestiremeyen devlet adamları, asker ve İstanbul halkı, beklemedeydi. Herkes tereddüt içindeydi. Asilerin çevresinde toplanan kalabalık ilk günün akşamına doğru azaldıysa da, Patrona Halil`in çabalarıyla, tamamen dağılmadı.
İsyanın ikinci günü, Patrona`nın grubunda bulunanlar yeniçerilerin namaz kıldığı Orta Camii`nin önüne gelerek, namazdan çıkan yeniçeri subaylarını kendi bayraklarının altına götürdüler. Acemi oğlanların da asilere katılmasıyla isyan iyice büyüdü.
Patrona Halil İsyanı`nda Kritik Anlar
İsyanın ikinci gününün akşamına doğru asilerin sayısı oldukça artmıştı. Reşad Ekrem Koçu, Patrona Halil İsyanı`nın gelişimindeki bu kritik noktayı bize şöyle aktarır: ``Çökürcü İbadi`nin Köroğlu türküleri söyleyerek bütün ümitlerini kaybetmiş ve dağılmak üzere olan yalnız otuz nefer çıplak ayaklı ihtilalciyi 29 Eylül gecesi Et Meydanı`nda sabaha kadar tutması, hadiselerin akımını, Cuma günü daha güneş doğmadan değiştirmişti. Cebecilerin, topçuların ve Patrona`nın peşine takılan kalyoncuların kol kol, bayrak bayrak Et Meydanı`na koşup toplanması, meydana yeniçeri çadırlarının kurulması ve meydanın tam göbeğine de ``Hacı Bektaş Kazanı´´ denilen Birinci Ağa Ortası kazanının konması üzerine meşru hükümetin elinde silahlı kuvvet olarak yalnız Bostancı ve Zülüflü Baltacı saray muhafızları ile Enderun`un eli silah tutar gençleri kalmıştı.´´
Bize bu tabloyu çizdikten sonra, ``İhtilalcilerin tek noksanı ulema ve şeyh efendilerdi´´ diyen Reşad Ekrem Koçu, gerçekten haklıdır. Nitekim asiler, yaptıkları işleri şeriat kılıfına uydurmak için, ulemadan bazı kimseleri de aralarına katmayı başarırlar. Onlardan istedikleri şekilde fetvalar alan asiler, hareket alanlarını genişletirler. Patrona ve yandaşları Sultanahmet Camii`ne gelirler; ihtilal artık oradan idare edilecektir.
29 Eylül Cuma günü, öğlene doğru ihtilalciler yeni bir karar alırlar: Baba Cafer Zindanı, Ağa Kapısı Zindanı, Yedikule Zindanları, Rumelihisarı Zindanları, Tersane Zindanları ve Tersane`de Taş Kayıkları denilen deniz üstü zindanları birkaç saat içinde boşalır. Bu arada, farklı askeri kuvvetlerin de katılımıyla isyancıların sayısı iki bini aşar. Ancak Saray`da hâlâ kararsızlık egemendir. Bir saray ağası gönderilerek asilerin fikrinin öğrenilmeye çalışılması, isyancılara güven vermiştir. Sadrazam ve şeyhülislam dahil olmak üzere, devlet ricalinden 37 kişinin kendilerine verilmesini isterler.
İşlerin kan dökülmeden halledilemeyeceğini anlayan III. Ahmed, sancakı şerifi Saray`ın kapısının önüne diktirerek halkı asilere karşı mücadeleye çağırır. Ama artık çok geç kalınmıştır. Şehirde kontrol, asilerin elindedir. Padişahın çağrısına halktan katılan olmadığı gibi, saray muhafızlarının bir kısmı da kaçmıştır.
Asilerle işbirliğinden şüphelenilen Kaptanı Derya Mustafa Paşa görevden alınarak yerine Abdi Paşa getirilir. Ancak yeni Kaptan Paşa da Patrona`nın yanında yer alır.
III. Ahmed İsyancılara Boyun Eğiyor
30 Eylül Cumartesi sabahı, padişah isyancılarla uzlaşmak için bir heyet gönderir. Asilerin isteği değişmemiştir: Sadrazam ve bazı devlet adamlarının kendilerine verilmesini isterler. Sarayda bulunan ulema da asilerin isteklerinin yerine getirilmesine taraftardır. Padişah, damadı olan sadrazamım kurtarmaya çalışırsa da asiler geri adım atmazlar, Ayrıca Saray`ın su yollarını kapatıp içeri erzak girmesine de engel olurlar. Asilerin Saray`ı kuşattığı söylentileri ortalığı daha da karıştırır; sonuçta, padişahın emriyle sadrazam ve bazı vezirler öldürülerek asilere verilir.
Zorbalar tarafından parçalanan cesetler, III. Ahmed Çeşmesi`nin önüne bırakılır.
Duruma egemen olan isyancılar aslında III. Ahmed tahttan indirilmediği sürece kendi sonlarının iyi olmayacağım gayet iyi biliyorlardı. Artık yeni hedef, padişahın halli idi.
Pazartesi gecesi Saray`a gelen Ayasofya vaizi İspirizade Ahmed Efendi, padişahın asilerin niçin dağılmadığı yönündeki sorusuna, ``Hükümdarlığının bittiğini, kullarının onu istemedikleri´´ söyleyerek cevap verdi. Bunun üzerine yerinden kalkan padişah, Harem Dairesi`ne geçerek, kendisinden sonra Hanedan`ın en büyüğü olarak tahta oturacak Şehzade Mahmud`un yanma gitti. Devlet ricali, yeni padişaha biat ettiler. III. Ahmed`in 27 yıllık hükümdarlığı ve Türk batılılaşmasının başlangıcı olarak görülen ``Lale Devri´´, üç- beş sokak serserisinin başlattığı bir isyanla sona erdi.
Patrona Halil`in Kaçınılmaz Sonu
Arnavutluk`un Horpeşte adlı kasabasında doğmuş olan Patrona Halil, Osmanlı donanmasında levent olarak çalışmış, ancak askerleri isyana teşvik etmesi üzerine ölümden zorlukla kurtularak gemiciliği bırakmıştır. &8216;Patrona` sözcüğü, Osmanlı donanmasındaki gemilerin ikincisine verilen isimdir.
Donanmada Kaptanı Derya`nın kullandığı birinci gemiye ``Kapudane´´, ikinci gemiye ``Patrona´´, üçüncü gemiye ise ``Riyale´´ denilirdi.
Patrona Halil, ``Patrona´´ gemisinde bir süre leventlik yaptığı için bu lakapla anılmıştır.
Donanmadan ayrıldıktan sonra Niş`e giden Patrona Halil burada yeniçeri olmuş, bir süre sessiz kaldıktan sonra Vidin`deki bir ayaklanmanın elebaşılarından birisi olarak tekrar sahneye çıkmıştır. İsyanın bastırılması üzerine Arnavutluk`a kaçan Patrona Halil, oradan İstanbul`a gelmiş ve burada seyyar satıcılık, eskicilik ve Bayezid Hamamı`nda tellaklık yapmıştır.
İsyandan sonra devlet yönetiminde etkili bir konuma gelen Patrona Halil`in saltanatı uzun sürmedi. Patrona Halil`in ve adamlarının hareketlerinden rahatsızlık duyan I. Mahmud, Patrona ve arkadaşlarını, isyandan iki ay sonra, 25 Kasım 1730`da bir tertip sonucu öldürttü.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.