Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Fatih Koşak - (Ziyaretci) 8.07.2010 10:44:23

ORTADOĞU SU SORUNU VE GÜVENLİĞİ (1)

ORTADOĞU SU SORUNU VE GÜVENLİĞİ



Son yıllarda uluslar arası gündemin üst sıralarında yer almaya başlayan su konusu, dünya kamuoyunun ilgisini giderek artan bir şekilde çekmeye başlamıştır. Bunun temel nedenleri arasında nüfus artışı, sanayileşme ve hızlı şehirleşmenin ortaya çıkardığı su ihtiyacı ve iklim değişiklikleri yer almaktadır. Su ihtiyacının gelecekte Ortadoğu dâhil bazı bölgelerde krize dönüşme ihtimali vardır. İkame edilmesi mümkün olmayan suyun, 21. yüzyılın en stratejik kaynaklarından biri olacağı genel olarak kabul edilmektedir.



Su konusunda ilk defa 1911 yılında Uluslar arası Hukuk Enstitüsü`nün yapmış olduğu toplantıda bir beyanname yayınlanmıştır. Buna göre birden fazla devletin topraklarında akan nehirlerin kullanılması ve faydalanılması usullerinde devletin diğer devletlere zarar verici davranışlardan kaçınmaları önerilmiştir. Benzer kararlar 1956 ve 1961 yıllarında Salzburg toplantısında Uluslar arası Hukuk Enstitüsü`nde teyit edilmiştir. 1958 yılında Uluslar arası Hukuk Derneği`nin Newyork`taki 48. toplantısında aldığı kararla birden fazla ülkeden geçen nehirlerde devletlerin kendi ülkelerinde yapacağı faaliyetlerde diğer devletlere zarar vermemelerini ve bu hususta iyi niyet kurallarını göz önünde bulundurmaları nı önermiştir.[1]



Uluslar arası su hukuku henüz oluşturulma aşamasında olması yanında, bu güne kadar kabul edilen sözleşmeler genellikle sınır aşan su kaynaklarının korunması ve yönetimiyle ilgilidir. Suyu tüm boyutlarıyla ele alan uluslar arası bir sözleşme bulunmamaktadı r.



Dünya üzerindeki en yaşlı kayalar oldukları kabul edilen Isua kayaları içerisinde 3,8 milyar yıllık suya rastlanmıştır. Dünyada suyun varlığına dair bulunan en eski kanıt budur. Dünyadaki toplam su miktarı yaklaşık 1,4 milyar m³ tür. Bunun 97,5 i tuzlu sulardan, 2,5 i ise tatlı su kaynaklarından oluşur. Tatlı sularında sadece 0,3 ü göller, akarsular ve barajlarda bulunur. Dünyadaki temiz ve tatlı suyun yaklaşık 67 si tarımda, 23 ü sanayide ve 10 u da konutlarda kullanılmaktadı r.[2]



Sağlıklı suya erişen nüfusun toplam nüfusa oranı[3] () Dünya geneli
82

Sanayileşmiş ülkeler
99

Gelişmekte olan ülkeler
66

Afrika ülkeleri
38

Asya-Pasifik ülkeleri
63

Latin Amerika ve Karayip ülkeleri
77

Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri
77

Türkiye
93





Su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı dünyada ciddi problemlerin doğmasına sebep olabilmektedir. Nüfus hızla artması, su kullanım oranının artması ve sınırlı kaynakların azalması sorunun daha da büyümesine yol açabilir. Ayrıca insanlığın geleceğini tehdit eden küresel ısınma tehlikesinin varlığı da su kaynaklarına olan ihtiyacı daha fazla arttırmaktadır. Bu bağlamda bireylerin ihtiyaçları, kurumların ihtiyaçlarıyla birleşmekte ve kısıtlı kaynaklara sahip olma çabasındaki devletler kıyasıya rekabete girmektedirler.



Devletlerin daha fazla kaynağa sahip olma istekleri ``su sorunu´´ olarak adlandırılan jeopolitik sorunları beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar, genellikle birden fazla ülkenin sınırlarında geçen akarsular, yani sınır aşan sular üzerinde ortaya çıkmaktadır.



Su sorununun en çok gündeme geldiği bölgelerden biri de Ortadoğu`dur. Ortadoğu coğrafyasında yaşam için önem derecesi yüksek akarsuların varlığı ve tatlı su kaynaklarının coğrafya genelinde sınırlı olması, sınır aşan sulara birden fazla ülkenin hayati derecede muhtaç olması gibi nedenler bölge ülkeleri arasında uyuşmazlıklara sebep olmaktadır.



Özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrası farklı ulus devletlerin bağımsızlığını ilan etmesiyle Ortadoğu ülkeleri arasında su sorunları ortaya çıkmıştır. Savaş sonrası bölgede, ülke sınırları nehirler temel alınarak oluşmuştur. Devletlerin de kendine özgü su politikaları dâhilinde, bu nehirler üzerinde bir takım anlaşmazlıklar başlamıştır.



İkinci Dünya Savaşı döneminde Churchill`in ``Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir´´ sözü, batılı ülkelerin petrole bakış açılarını çok açık bir şekilde ifade etmekteydi. Fakat günümüzde bu durumun su kaynaklarına yönelik olarak değiştiği görülmektedir. Bu gün itibariyle su, petrol kadar batılıların gündemindedir.



ABD yönetimine danışmanlık yapan bir stratejik araştırmalar merkezinin yayınında ``Ortadoğu`daki jeopolitik ilgilerimiz, bugüne kadar petrol ağırlıklıydı. Şimdi su da, bölgede önemli bir politik silah haline gelmektedir. Batılıların körfez petrollerine olan bağımlılığı sürekli bir şekilde artmakla beraber, emniyetle iddia edebiliriz ki, bu yüzyılın sonuna kadar, bu bölgenin politik durumunu su şekillendirecektir. Ortadoğu`da su kaynaklarının geliştirilmesi, Amerika için en kritik dış politika konusudur´´ ifadelerine yer verilmiştir.[4]



Bazen su ülkelerin bir birine tehdit unsuru da olmuştur. 1969 yılında İsrail, Ürdün`e Filistinli gerillaların kendi topraklarından operasyon yapmalarına izin verdiği takdirde Ürdün`ün su sisteminin temeli olan Doğu Gor Kanalı`nı tümüyle yok edeceği uyarısında bulunmuştur. Bunun üzerine, 1970 yılında Kral Hüseyin`in Bedevi birlikleri Kara Eylül savaşlarında Filistinli gerillaları ülke dışına attılar. Kral Hüseyin sözünü tutmuştu. Buna karşılık İsrailliler de Şeria Vadisi tesislerine zarar vermediler, ancak Ürdünlülerin Doğu Gor Kanalı için Yarmuk`tan aldıkları suyu da asgari düzeye indirmek için ellerinden geleni yaptılar.[5]



Şimon Perez, Nokta dergisine (Kasım 1993) verdiği bir demeçte, ``Türkiye`nin bölgedeki stratejik konumu ve zengin su kaynaklarına sahip oluşu bizim için büyük önem taşımaktadır. Türkiye`nin siyasal denge unsuru olabileceği gibi, bölgedeki su sorununun çözümünde anahtar bir ülke olabilecektir´´ ifadelerine yer vermiştir.[6]



Bilindiği üzere, Türkiye`nin doğu ve güneydoğusu, zorlu topografik şartlara sahiptir. Bu durum yerleşim, altyapı ve ekonomik faaliyetler açısından Türkiye için ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Buna karşılık zorlu coğrafi şartlara sahip bölge su kaynakları açısından çok zengindir. Fırat ve Dicle nehirlerinin dışında birçok küçük akarsu bu bölgede doğmaktadır. Bu nedenle dış dünyanın su politikaları içerisinde bölgenin öneminin yüksek olduğu düşünülebilir.



Ortadoğu`nun büyük bir bölümünde yaşanan aşırı kurak iklim şartları nedeniyle, tarım alanlarının suya olan ihtiyacı göz ardı edilmemesi gereken en önemli konudur. Bölgede suya ihtiyaç duyan tarım alanları vardır. Irak, Suriye, Mısır, Yemen gibi tarım alanlarının fazla olduğu ülkelerin yanında, tarihsel süreçte topraklarında tarımsal faaliyetler yapılmamış Suudi Arabistan gibi ülkeler de, devletin petrolden elde ettiği gelirlerden teşvik sağlayarak sulu tarıma yönelmektedir.[7] Bölgede çok fazla kuraklık olduğundan su buradaki insanlar için faaliyetlerinde, yerleşmelerinde, sosyoekonomik etkileşim ve büyümede dünyanın diğer bölgelerine oranla daha büyük önem arz etmektedir. Türkiye, Suriye, Irak ve Lübnan su bakımından diğer bölge ülkelerine göre daha iyi durumdadırlar. Bunun yanında Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri büyük oranda su sıkıntısı çekmektedirler.



Nil Nehri dünyadaki en eski uygarlık merkezidir. Nil Nehri üç kola ayrılmaktadır. Mavi Nil, Beyaz Nil ve Atbara olarak adlandırılırlar.[8]Eski Yemen uygarlığı, su kaynaklarına yakınlığıyla ayakta kalmış ve çöküşünde de tarihte Magrip Barajı`nın zarar görmesinin etkisi olduğu kabul edilir. Nil Nehri ile ilgili anlaşmalar 1890`lara dayanır. Bu anlaşmalar havza genelinde yapılmış bir kurumsal düzenleme üretmemiştir. Fakat Hydromet 1967, Undogo 1983, Technoline 1992 gibi birçok programın ve projenin ortaya çıkmasını sağlamıştır.[9]

Ağustos 1994`te Mısır tarafından, Sudan Hartum`da bir baraj inşaatı planlandığı belirtilmiştir. Fakat bu plan bir hava saldırısıyla iptal edildi. Bu olay Sudan ile Mısır arasındaki gerginliğin iyice artmasına ve 1995 yazında Cumhurbaşkanı Mübarek suikastıyla devam etmiştir. Komşu iki ülke arasında sınır çatışmaları başlamış ve muhtemel bir savaş durumu ortaya çıkmıştır. Gerginlik ortamı şu an yatışmış görünse de ilişkilerin tekrar gerilmesi söz konusu olabilecektir.[10] 1998`de yapılan Nil Havzası girişimi(NBI) Nil Nehri`nin geçtiği 10 ülkenin katılımıyla gerçekleşmiş, sadece üye ülkelerden Eritre katılmamıştır.[11] Bu girişimin amacı, Nil Havzası su kaynaklarını tarafsız kullanım ve bu kaynaklardan en üst seviyede fayda sağlamak için gerekli olan sürekli sosyoekonomik gelişmeler sağlamaktır.



Türkiye`nin kuzeydoğu kesiminden Erzurum-Dumlu dağlarından kaynağını alan Fırat, Mezopotamya, Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak topraklarına hayat verir. Diğer yandan Doğu Anadolu`dan kaynağını alan ve Güneydoğu Anadolu ve Irak topraklarının doğu kesimini sulayan Dicle Nehri de akmış olduğu toprakların can damarıdır. Fırat havzasının toplam su rezervinin 88,7`sini Türkiye`den, 11,3`ünü Suriye`den sağlar. Irak`ın su rezervi bakımından Fırat`a pek katkısı yoktur. Fakat Irak, Fırat sularının 43`ünü (25 milyar m³) kullanmak istemektedir. Dicle Nehri`nin toplam su rezervinin ise 51,9`u(25 milyar m³) Türkiye`den, 48,1`i de (23 milyar m³) Irak`tan sağlanır. Buna rağmen Irak, Dicle sularının 83`ünü, Suriye`de 4`ünü kullanmak istemektedir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde, Türkiye-Irak- Suriye arasında meydana gelen olayların temelinde su sorunu da yatmaktadır. Yine tam 8 yıl süren Irak-İran Savaşı`nın başlangıcında Diyale, Küçük Zap, Karun ve Şattül-Arap nehirlerinin kullanımı ve sınırların bu nehirler üzerinden geçmesi gündeme gelmiştir.[12]





Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.