Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10186
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Security.İŞNET - (Ziyaretci) 7.10.2016 23:39:05

PÎRÎ REİS NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ ?


PÎRÎ REİS NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ ?
 
Bugüne kadar Pîrî Reis`in yazdıkları ve çizdikleri ile ilgili çok yazı
kaleme alındı. Bu yazı, onun eserleriyle değil, idam edilişiyle ilgilidir ve
asla bir tarihçilik iddiası taşımaz. Zira bir kuruntuyla değil, denizcilik
tarihine meraklı amatör bir denizcinin oradan buradan derlediklerini
paylaşma hevesiyle kaleme alınmıştır.
 

 
Denizcilik tarihimize dönüp baktığımızda, büyük Türk denizcileri dediğimiz
kaç kişi sayabiliriz? Mesela bir İngiliz arkadaşımızla oturup sohbet
ederken, "Hadi bana tarihteki ünlü Türk denizcilerini say" dese, kaç isim
sayacağız? Çaka Bey, Umur Bey, Barbaros Hayrettin(ki aslında tek başına
değildir Hızır Reis, ağabeyi Oruç Reis`i, asıl kızıl sakallı olan ve
Avrupalılarca Barbaros olarak anılan ilk denizciyi unutuyoruz nedense), Pîrî
Reis, Turgut Reis, Uluç Ali Reis, Seydi Ali Reis. Pek çok denizcimizin büyük
hizmetleri ve başarıları oldu elbette ama kendi adıma diyebilirim ki,
listeyi bundan öteye taşımak, fazla zorlama olacak sanki.
 

 
Şurada hemen bir parantez açalım: Bu isimlerin büyük çoğunluğu, denizde
askerî zaferler elde etmiş kişilerdir. Denizcilik ilmine katkıda bulunmuş
-ne yazık ki- tek isim Pîrî Reis`tir. Haritaları ve kitabı ile Pîrî Reis,
denizcilik ilmine katkıda, hem de önemli katkıda bulunmuştur. (Ahmet Rasim
Barkınay gibi önemli isimleri, nispeten modern oldukları için bu listenin
dışında tutuyorum.)
 

 
Pîrî Reis`ten başka bilimsel çalışma yapmış bir denizcimizin olmadığını ben
söylemiyorum, Kâtip Çelebi söylüyor, ki kendisi de Tuhfetü`l Kibâr Fî
Esfâri`l Bihâr adlı muhteşem eseriyle denizciliğimize katkıda bulunmuş, en
azından çok önemli kayıt düşmüştür ama denizci değildir. Şöyle diyor Kâtip
Çelebi eserinde, Pîrî Reis`imizin Kitab-ı Bahriye adlı eseri için: "Mezbûr
Pîrî Reis Bahriyye nâm kitabı yazup Akdeniz ahvâlini beyân eylemişdir.
İslâmiyânın bu fende andan gayrı kitâbı olmamağla ekser deryada gezenler âna
mürâcaat ederler."
 

 
Seydi Ali Reis`in de denizcilik ilmiyle ilgili kitapları vardır ama o
değerli eserlerde (bildiğim kadarıyla günümüz diline de çevrilmediler henüz)
denizcilik açısından yeni bir şey mi, bilemiyoruz. Evet, Mirat-ı Kâinat,
Hulâsat-al Haya, Kitab Al-Muhit Fî İlm`al Eflâk Va`l Abhur adlı eserler
bilimsel nitelik taşımakta ama Pîrî Reis`in yapıtlarıyla kolay kolay boy
ölçüşebilecek cinsten olmadıkları söylenebilir. Öyle olsaydı, Kâtip Çelebi
de o şekilde dile getirirdi.
 

 
Görünen o ki, denizcilik tarihimizde(modern dönem hariç) askerî başarı
dışında önemli katkı sağlamış tek kişidir Pîrî Reis. Ve o da idam edilerek
hayatını kaybetmiştir. Hem de idam fermanını veren, Türk tarihinin bilim,
sanat, kültür, siyaset, diplomasi adına zirveyi yaşadığı dönemin padişahı,
Kanunî Sultan Süleyman Han, yabancıların deyişiyle Muhteşem Süleyman`dır.
 

 
Peki ama Muhteşem Kanunî, neden Pîrî Reis gibi önemli ve başka bir muhteşem
adamı idam ettirsin? Hem de sunduğu eserlerinden son derece memnunken. Gelin
bu yazıda bunu inceleyelim.
 
PARGALI`YLA BAŞLAYAN MACERA
 

 
Öncelikle bir özeleştiri yapayım. Tarihçi değilim. Ama keşke olsaymışım.
Sadece bir amatör denizciyim. Fakat, denizcilik tarihine meraklı bir amatör
denizciyim. Herkes okur, belki ben birkaç tane fazladan kitap alıp
okumaktayım, belki denizcilikle doğrudan ilintili olmayan kaynaklardan
yararlanmayı da seviyorum falan. Ama her türlü eleştiri ve katkıya açığım.
Gerçi bu yazıyı, bir yorum yaparak değil(belki birazcık), kaynaklardan
alıntılarla kaleme almaktayım ama yine de benim ulaşamadığım, bilmediğim bir
kaynağı bilen, gören varsa, dinlemeye, okumaya çok hevesli olduğumu
belirtmek isterim. Neyse, lafı uzattım. Demem o ki, hatalarım varsa
affedilmesini ama bana da, yazının sonunda yer alacak e-posta adresimden
bildirilmesini rica ederim. Amacım, tarihimizin biz denizcileri de
ilgilendiren bir noktasına mercek tutup, bildiklerimi paylaşmaktan başka bir
şey değildir.
 

 
Efendim, gelelim konumuza. Pîrî Reis nerede idam edildi? Mısır`da. O sırada
görevi neydi? Hint Kaptanlığı. Suçu neydi? Birlikte okuyup görelim. Ama
önce, Pîrî Reis`in Mısır`da ne işi vardı, buna bir bakalım.
 

 
İstanbul`un alınmasıyla "imparatorluk" vasfı artık evrenselleşen Osmanlı`yı,
yani üç kıtaya yayılan, binlerce kilometrekarelik alana, milyonlarca nüfusa,
ticarete, sınırlara, mala mülke sahip koca bir imparatorluğu yönetmek de
kolay değil, sahip olduklarını korumak da. Bu kadar geniş toprakları elde
tutabilmek, daha fazlasına sahip olabilmek, sahip olunan kaynak ve
beldelerin güvenliğini sağlamak için, karada olduğu kadar, hatta belki çok
daha fazla, denizde de güçlü olmak gerekiyor. Bereket ki, Sultan Süleyman`ın
dönemine, Barbaros Hayrettin gibi (asıl adı Hızır Reis`tir) "muhteşem" bir
denizci yetişiyor. Barbaros`tan ve onun önderliğindeki Cezayir ekolünün
deryaların yönetimine gelmesinden sonradır ki Osmanlı, denizde gerçekten
"güçlü" hale geliyor. Tabii, imparatorluğun elinin altında üç kıta olunca,
ufuk giderek uzaklaşıyor ve denizlerde farklı üslerle farklı donanmalar
bulundurma zorunluluğu ortaya çıkıyor.
 

 
İşte, okumayanlarımızın da artık televizyon dizisinden tanıdığı Pargalı
İbrahim, yani Veziriazam Makbul İbrahim Paşa, 1524`te Mısır`daki
işleri(isyan vs.) hale yola koymak için deniz yoluyla piramitler ülkesine
yola çıkıyor. Bu seyahatte İbrahim Paşa`ya Pîrî Reis eşlik ediyor. Ona
eserlerini, çalışmalarını gösteriyor. İbrahim Paşa bundan çok hoşlanıyor ve
o günden sonra Pîrî Reis ile arası çok iyi oluyor.
 

 
Makbul İbrahim Paşa`nın, her makbul kişinin olduğu gibi, bolca muhalifi var.
Makbullüğü, padişahın kız kardeşiyle evlendirilmiş olmasından ve şehzadeliği
döneminden beri Sultan Süleyman ile dostluklarından kaynaklanıyor. Hatice
Sultan ile düğünleri, bu Mısır seferinden hemen önce gerçekleşiyor. Düğünden
sonra da adı, Makbul Damat İbrahim Paşa olarak anılmaya başlıyor.
 
SÜVEYŞ KAPTANLIĞI VE BÖLGEDEKİ TEHLİKELER
 

 
İbrahim Paşa, Mısır`a gelince, bölgedeki düzeni temin için birçok şey
yapıyor. Bunlardan biri de, 1525`te Süveyş Kaptanlığı`nı oluşturmak. Merkezi
Süveyş olan bir donanma komutanlığı kuruluyor açıkçası. Bu donanmanın adı da
Bahr-i Ahmer Filosu. İlk Süveyş Kaptanı, Selman Reis. Fakat devlet sınırları
genişledikçe ve Osmanlı`nın kontrol altına alması gereken bölgenin sınırları
doğuya kaydıkça, 1525`ten 20 yıl kadar sonra bu Süveyş Kaptanlığı ismi, Hint
Kaptanlığı, donanmanın adı da Hint Donanması olarak değişiyor.
 

 
Peki bölgedeki tehlike ne? Neden burası kontrol altına alınmak isteniyor?
Durumu anlamak için biraz geriye gidelim şimdi. Avrupa`nın doğu ile olan
ticareti, ki Avrupa`nın varlığını koruyabilmesi için çok önemli, doğudan
Müslümanların gemileri ile Akdeniz`in doğudaki limanlarına gelen malların,
Venedik ve Ceneviz gemileri ile Avrupa limanlarına taşınması yöntemiyle
sürüyor. Osmanlı`nın bu yolları kontrol altına alması sonucu, Avrupa, ana
ticaret damarının Müslümanların elinde olmasından, tabii olarak rahatsızlık
duyuyor. Bu rahatsızlık, İstanbul`un fethiyle doruğa çıkıyor. Tam da bu
sıralarda, Vasco da Gama adlı Portekizli denizci, Ümit Burnu`ndan dolaşıp
doğuya ulaşmıyor mu! İşte o zaman Portekiz anlıyor ki, elinde büyük bir güç
var. Ama o da doğudaki Osmanlı etkisini zayıflatmak zorunda ki, bu deniz
yolunu kullanabilsin. Ayrıca, Avrupa genelinde baskı da yapıyor ve
ticaretin, kendi eline geçmesini istiyor. (İşin özü: Her şey para!)
 

 
İşte bu tarihten sonra Portekiz, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Hint Okyanusu
bölgesinde gemiler inşa ediyor, yerleşkeleri ele geçiriyor, kaleler yapıyor.
Kısaca, varlık gösteriyor. (Çünkü karşısında hiç başka deniz gücü yok!) Eh,
elbette bu da doğuya ulaşan köprüleri elinde tutan Osmanlı`yı üzüyor ve
kızdırıyor. Osmanlı İmparatorluğu, hem ticareti Katolik Portekiz`den
kurtarmak, hem de İslâm`ın koruyucusu olarak Mekke-Medine kutsal yollarının
güvenliğini sağlamak için bu bölgeye önem veriyor.
 
İkinci bir tehlike de, bölgede sık sık isyan eden Arap şeyhler! Çok
ilginçtir ki, kendileri de Müslüman olan bu isyancı Arap şeyhlerinin en
büyük derdi, Portekiz`in himayesine girmek. İyi de neden böyle bir dinsel
ihanet söz konusu acaba? E dedik ya, her şey para. Arap şeyhi Portekiz`in
himayesine girecek ve kendi kasasının, Portekiz sayesinde dolmasını
sağlayacak! Dertleri bu. Haliyle, Portekiz`in ajan provokatörleri de bu
durumu gayet güzel kullanıyor, Osmanlı`ya karşı önlerine geleni
kışkırtıyorlar. Şeyh efendiler de kışkırıp duruyorlar!
 
TEZ DONANMA HAZIRLANA!
 

 
İşte böylesi bir dönemde, Basra Körfezi`nin girişi olan Hürmüz Boğazı ve
Boğaz`a adını veren, küçük ama çok değerli Hürmüz Adası, 1515`te
Portekizlilerin eline geçiyor. Ada hemen takviye ediliyor, kale
güçlendiriliyor vs. Adada bolca Müslüman da yaşıyor ama idare Portekiz`de.
 

 
Kanunî Sultan Süleyman, 1530`da, duruma pek tahammül edemeyerek, Mısır
Valisi Hadım Süleyman Paşa`ya, kuvvetli bir donanma oluşturması için emir
veriyor. Hadım Süleyman Paşa, 1537-38`de, bizzat Hint Kaptanı olarak
gemilerin başına geçiyor ve pek de başarılı olamayan birkaç girişimle
bölgeyi Portekiz`den arındırmaya çalışıyor. Hile yolu ile ve Sultan
Süleyman`ın büyük tepkisini çekerek Aden`i 1538`de ele geçiriyor.
Süveyş-Aden ve Hindistan trafiği bu şekilde devam ediyor.
 
Bu sıralarda Osmanlı, Basra Körfezi`ni pek umursamıyor görünüyor. Fakat
1546`da, Ayas Paşa`nın kumandasıyla Basra ele geçiriliyor. Fakat Basra
Körfezi`ni kontrol altında tutmak için kuvvetli bir donanma yok. Evet birkaç
gemi var ama bu, Hürmüz Boğazı`ndaki Hürmüz Adası`nı 1515`ten beri elinde
tutan Portekizlileri derdest etmek için yeterli değil. Derhal birşeyler
yapmak gerekiyor. Ama tersane kurup gemiler inşa etmeye vakit yok. Bölgedeki
en güçlü donanma Süveyş`te.
 

 
İşte 1547`de Hint Kaptanlığı`na, kitabı, haritaları ile nam salmış, ünlü
denizci Pîrî Reis getiriliyor. Tam da bu sırada, Aden`de yeni bir isyan
patlak veriyor. Âli bin Süleyman el Tavlakî adlı bir Arap şeyhi, Osmanlı`ya
karşı ayaklanıyor ve amacı, elbette Portekiz`in himayesine girmek!
 
PÎRÎ REİS`İN İŞİ ÇOK ZOR
 

 
Taze Hint Kaptanı Pîrî Reis, derhal gidip Aden`i bu isyankâr şeyhten 1548`de
geri alıyor. Bu başarı, Dîvan-ı Hûmâyun`da sevinçle karşılanıyor ve Pîrî
Reis, yıllık tahsisatı 100.000 akçeye çıkartılarak ödüllendiriliyor.
 

 
Bu başarının ardından Kanunî Sultan Süleyman Han, güvenini iyiden iyiye
kazanmış, kitabını okuduğu, haritalarını kullandığı Pîrî Reis`e, başını
sürekli derde sokan İranlılara karşı elini güçlendirmeyi de hesaplayarak bir
emir veriyor: "Git Hürmüz`ü al!" Tabii bu o kadar da basit bir şey değil.
Portekizliler denizcilikte çok güçlü. Takviye edilmiş Hürmüz Kalesi daha da
güçlü. Portekiz`in bir dolu gemisi, topu ve yıllardır orada bulunan binlerce
askeri var. Tabii Sultan Süleyman`ın emri de ona göre.
 

 
Diyor ki:
 

 
"(Mealen tabii) Önce Süveyş`teki donanmayı, Portekizlilere fark ettirmeden
Basra`ya götür. Basra`daki 15.000 Osmanlı askerini, oradaki gemilerle
birlikte donanmana kat ve ani bir baskınla Hürmüz`ü fethet. Eğer bir
aksaklık çıkarsa uğraşma, hemen Basra`ya geri dön!"
 

 
Emir iyi güzel de, bir kere böyle bir seferin hazırlığı, cirit atan
Portekizli casuslar sayesinde nasıl gizli kalacak?
 

 
Ardından, Süveyş`ten Basra`ya 3.300 deniz mili yol var. Bu sefer, her
tarafta bolca bulunan Portekiz gemileri varken nasıl olur da onlara
görünmeden sessiz sedasız halledilir?
 

 
Pîrî Reis`in işi gerçekten zor. Ama emir emirdir, yapılacak. 1552`de Pîrî
Reis, donanmasıyla birlikte Süveyş`ten yola çıkıyor. Yolda Aden, Şihr ve
Zufar limanlarına uğruyor. Buradan da, bazı kaynaklarda oğlu olduğu söylenen
Mehmet Bey kumandasındaki beş kadırgayı, gözcülük etmeleri için önden
gönderiyor. Bu Mehmet Bey, yolda karşılaştıkları bir Portekiz fustasını ele
geçirmeye çalışıyor. Gemiler birbirine çarpıyor ama fusta, güçlü rüzgârın
etkisiyle kaçmayı başarıyor! Mehmet Bey çıldırıyor tabii. Arabistan
kıyılarına doğru dümen tutuyor ve Maskat civarında, içinde Maskat kale
kumandanının karısının da bulunduğu bir Portekiz gemisini zapt ediyor.
Maskat, 1506`dan bu yana Portekizlilerin. Bu şehrin açıklarında Pîrî Reis ve
oğlu Mehmet buluşuyorlar. Kaçan Portekiz fustasının ve ele geçen Portekiz
gemisinin verdiği ruh durumuyla Pîrî Reis, Kanunî`nin kendisine verdiği emri
unutuyor(kimseye fark edilmeden Basra`ya ulaşmak) ve Maskat`ı yağmalıyor.
 
ÜST ÜSTE HATALAR
 

 
Bu yetmezmiş gibi, Maskat yağmasından üç gün sonra Hürmüz`e geliyor ve
burada karaya asker çıkartıyor. Kanunî`nin emrini hatırlayalım: "Fark
edilmeden Basra`ya git, askerleri al, Hürmüz`e öyle git!" ama bunun tam
tersi oluyor ve Pîrî Reis, Hürmüz`ü muhasara ediyor. Hürmüz Şeyhi(Müslüman
Arap), ailesiyle birlikte Portekiz kalesine sığınıyor, adanın zenginleri,
hemen yakındaki Kişm(Keşim) Adası`na kaçıyor. Tabii Mehmet Bey`in kaçırdığı
fusta çoktan Hürmüz`e gelmiş ve Portekizliler hazırlıklı! Kalede, 6 aylık
bir kuşatmaya direnecek kadar bol erzak var. Pîrî Reis`in 28 gemisi ve 850
askeri var. Fakat başka bir hata oluyor ve limanı ablukaya almayıp açık
bırakıyor. Bu kanalı kullanan Portekizliler de takviye almaya, başka yerlere
haber yollamaya devam ediyorlar.
 

 
Kuşatma 20 gün sürüyor. Durmadan top atışı ve saldırı. Ağır kayıplar. Fakat
Pîrî Reis, Portekizlilerden daha fazla zarar görüyor ve kuşatmayı kaldırıp
Basra`ya doğru yola çıkıyor ama hemen gitmiyor. Hemen batıdaki Keşim
Adası`na uğruyor, birkaç gün burada kalıp çoğu Müslüman ada halkının
hazinelerini yağmalatıyor ve bolca esir alıyor. Pîrî Reis`in gemileri tıka
basa altınla doluyor ve ancak ondan sonra Basra`ya hareket ediyor. Tabii,
kuşatma sırasında yardım talebi eline ulaşan Portekiz Genel Valisi,
Hindistan`daki ana birliklerinden bolca gemi ve askeri de bu sırada Hürmüz`e
sevk ediyor. Pîrî Reis Basra`ya doğru giderken, güçlü bir Portekiz donanması
da Hürmüz`e doğru geliyor. Yani Pîrî Reis Basra Körfezi`nin içinde ama
bakalım dışarı nasıl çıkacak?
 

 
Basra Valisi Kubad Paşa. Kanunî`nin Pîrî Reis`e verdiği emri biliyor. Sadece
emri bilse iyi. Pîrî Reis`in yolda gelirken Maskat`ı, Hürmüz ve Keşim
adalarını yağmaladığını, yapmaması gerektiği halde bu hataları ısrarla
tekrarladığını da biliyor ve daha Pîrî Reis Basra`ya ulaşmadan, İstanbul`a,
payitahta durumu bir mektupla bildiriyor. Kim bilir, belki biraz da
abartmıştır durumu.
 
SEN GÖRÜRSÜN GÜNÜNÜ!
 

 
Pîrî Reis Basra`ya gelince Kubad Paşa tarafından sıcak karşılanacağını
zannediyor ama hiç de öyle olmuyor. Kubad Paşa ateş püskürüyor:
"Portekizlilerin dikkatini çekmeden donanmayı Basra`ya getirmen gerekirken
sen bunun tam tersini


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.