Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Security (İşnet) - (Ziyaretci) 1.10.2015 21:05:19

Roosevelt ve Hitler

Roosevelt ve Hitler
Roosevelt de, Hitler de Ocak 1933`te iktidara geldiler. İkisi de birer enkaz devralmışlardı. Ama buldukları çözüm yolları çok farklı oldu. Ve savaş rüzgârları esmeye başladığında, onlar, ülkelerini de çok farklı noktalara götürdüler.
Temmuz 1918: Amcası Theodor Roosevelt gibi bir savaş meraklısı olan Amerikan Donanma Müsteşarı Franklin Delano Roosevelt, en büyük arzusunu gerçekleştiriyor ve Fransa`da cepheyi geziyor&8230; Tek istediği, üniforma giymektir ve bu yolda, Savaş Bakanı`na da başvuracaktır. Ne var ki influenza ve zatürre onu zayıf düşürüyor. Dönerken gemiden sedye ile indiriliyor. Ekim başında, Başkan Wilson`a gidip subay olmak için izin istiyor. Ama artık çok geç: Ateşkes görüşmeleri başlamıştır. Roosevelt tekrar politikaya dönerek 15 yıl içerisinde kendisini ABD Başkanlığı`na getirecek dolambaçlı yollarda ilerlemeye başlıyor.
Kasım 1918: Pomeranya`da bir askeri hastanenin kasvetli odası. Avusturyalı bir Onbaşı, annesinin ölümünden sonra ilk kez ağlıyor. Savaşı kaçırmamış. Dört yılı siperlerde geçmiş. Yaralanmış, gaz hücumunda zehirlenmiş. Gözyaşları Almanya`nın yenilgisi için. Adolf Hitler adındaki bu onbaşı, kolu kanadı kırılmış ve çaresiz ülkesi için politikaya atılmaya işte o gün ve orada karar veriyor.
Roosevelt, Senato`da, Eyalet Meclisi`nde, parti kulislerinde ve seçim meydanlarında sonu gelmeyen ikna konuşmaları yaparken, o daha kestirme yolları tercih edecek, meydanlarda gürleyecektir. Ama Hitler de Roosevelt de aynı yıl iktidara geleceklerdir&8230;
1933 yılına kadar, ABD başkanları Mart ayında görevi devralırlardı. 1933`te, Roosevelt makamı Ocak ayında devralan ilk başkan oldu ve günümüze kadar da bu böyle süregeldi. 1933 Mart`ında ilk konuşmasını hazırlarken Thoreau`nun bir cümlesini biraz değiştirerek ``Korkacağımız tek şey korkunun kendisidir´´ şeklindeki meşhur cümleyi kullandı.
Roosevelt Enkaz Devraldı
Korktukları şey, 1929`dan beri bir türlü çözüm üretemedikleri kriz, işsizlik ve yoksulluktu. Bir yıl içerisinde milli gelirinin yarısını yitiren ABD, krizin pençesinde kıvranıyor ve çıkış yolu bulamıyordu. Ayrıca ülke o yıllarda, federal hükümetten hiç hoşlanmayan mafya tipi örgütlenmelerin dorukta olduğu bir dönem yaşıyordu. Şikago`da gangsterler kol gezerken Louisiana Valisi Huey Long, eyaletinde tam anlamıyla kanun dışı yarı faşist bir rejim kurmuştu.
New York valiliğinden gelen Roosevelt ise birleştirici, halkın sorunlarına duyarlı, devletin olanaklarını halkın sıkıntılarını azaltmak için kullanmaya niyetli ve propaganda tekniklerini iyi kullanan bir liderdi. Basınla ilişkileri iyi tutuyor, her fırsatta okulları, hastaneleri, çiftlikleri geziyor ve yeni yaygınlaşan radyoyu kullanıyordu. Radyoda yaptığı &8216;ocak başı sohbetleri` giderek daha fazla dinleniyordu. Üstelik on yıl önce çocuk felci nedeniyle yürüyemez olmuş, ancak çok büyük bir irade göstermiş, bacaklarına taktırdığı çelik aygıtlarla yeniden adım atabilir hale gelmişti. İşte bu adam, şimdi halka bir ``New Deal´´, yani bir anlamda &8216;kartları yeniden dağıtma` vaadinde bulunuyordu.
Almanya ise 1914`ten beri hiç bitmeyen bir krizin içerisindeydi. Savaştan sonra müttefiklerin büyük bir dar görüşlülükle imzalattıkları Versailles Antlaşması, Ren bölgesini işgal altında tutuyor, savaş tazminatları ise ekonominin belini kırıyordu. 1918 yılında 63 fenik olan ekmek fiyatı, 1922 yılında 163 mark, 1923 Temmuz`unda 3.465 mark olmuş, aynı yılın Eylül ayında 1.5 milyon, iki ay sonra da 201 milyar marka çıkmıştı!
İşçiler daha da fakirleşmiş, orta sınıf ise tam anlamıyla yıkılmıştı. Bu durumda kitleler totaliter propagandaya açık hale gelmişler, partiler ise tutarsızlıktan kurtulamamışlardı. Komünistler cumhuriyeti zayıflatmaya çalışıyorlar, iki uç arasında kararsız kalmış sosyal demokratları &8216;sosyal faşist` olarak niteliyorlardı.
Reichstag Yangını Komplosu
1932 sonundaki seçimlerde Roosevelt oyların yüzde 57.4`ünü alarak yönetime gelmişti. Hitler de en azından bu ölçüde bir çoğunluk istiyordu; fakat yüzde 33.1`de kaldı. Ama bu, onu iktidara getirmeye yetti. Aklı ancak sabah saatlerinde çalışan 87 yaşındaki devlet başkanı Mareşal Hindenburg, 30 Ocak 1933 günü onu başbakanlığa atadı.
Nazilerin 11 sandalyeden sadece 3`üne sahip olduğu koalisyon kabinesinde, henüz 43 yaşındaki Hitler, dünyanın en genç hükümet başkanlarından biri olmuştu. Diktatör olması için iki ay, fazlasıyla yeterli gelecekti.
27 Şubat günü Reichstag Yangını komplosu sayesinde olağanüstü yetkilerle donanan Hitler, muhalefeti ezmeye girişti. 5 Mart günü yapılan son seçimlerde oylarını yüzde 43.9`a çıkaracak, bir daha böyle &8216;fuzuli` işlerle uğraşmayacaktı.
Hitler Reichstag`ı muhafaza edecek ama bundan böyle, tüm aday listelerini kendisi hazırlayacaktı. Komünistler yüzde 12.3 oyla 81 milletvekili çıkaracaklar, ancak bunlar meclis yerine tutukevlerine gideceklerdi. Geri kalan oyları alan merkez partiler de dağılacaklardı. İlk toplama kampı olan Dachau ise 20 Mart 1933 tarihinde, Münih`te eski bir barut fabrikasında, Hitler iktidarının 50. günü dolarken açıldı.
Muhafazakârlar Dönemi
Dönem, olağanüstü yetkiler dönemiydi. Hiçbir ülke Birinci Dünya Savaşı`nın yarattığı yıkıntıların nasıl kaldırılacağını bilmiyor, krizin mahiyetini tam çözemiyordu. Hükümetler bir yandan korumacılığa yönelerek pazarları daha da daraltıyorlar, diğer yandan da giderek artan radikal hareketlere karşı demokratik usullerden uzaklaşıyorlardı.
İngiltere ve Fransa gibi en demokratik addedilen ülkeler bile, krizle başa çıkabilmek için normal usulleri terk ettiler. Ücretleri, fiyatları ve kiraları &8216;kanun kuvvetinde kararname` ile belirleme yoluna gittiler.
Diğer yanda SSCB, her şeyi tek partinin tekeline alan bir devlet kapitalizmini hayata geçirme çabasındaydı. Bu iki uç arasındaki her ülkede ibre &8216;daha muhafazakâr` politikalara kaldı. Bunun aksinin zorlandığı İspanya gibi ülkeler ise iç savaşın acımasızlığı ile yine bu yöne çekildiler. Halkların ve hükümetlerin kendilerini bir kabusun ortasında buldukları 1930`larda, tarihin hükmü bu yoldaydı.
Uzun Bıçaklar Gecesi
Hitler kısa sürede tüm muhalefeti susturdu. Tek korkusu, Nazi hareketinin sokak gücünü oluşturan SA`lar ve bu teşkilatın lideri Roehm idi.
1933 Ocak`ında 400 bin mevcudu olan bu ``kahverengi gömlekliler´´, şimdi yaklaşık 3 milyon kişiyi saflarında örgütlemişlerdi. Sadece solculara ve Yahudilere değil, istedikleri herkese saldıran, giderek bağımsızlaşan bir güruh haline gelmişlerdi.
Büyük sermaye ve ordunun desteğine ihtiyacı olan Hitler için, 1923 yılındaki başarısız Münih darbesindeki silah arkadaşını tasfiyeden başka bir yol kalmamıştı. Kahverengi gömlekliler arasından seçilen elit &8216;kara gömlekliler`in, yani SS`lerin de yardımıyla 30 Haziran 1934 gecesi harekete geçildi. ``Uzun Bıçaklar Gecesi´´ olarak adlandırılan olayda, aralarında Roehm, Schleicher, Strasser ve daha birçok gerçek veya potansiyel muhalifin bulunduğu binlerce kişi öldürüldü.
Mutlak diktatörlüğe giden yolda hiçbir engel kalmamıştı.
1923 yılında, Alman halkının üçte birinin kahramanlardan, üçte birinin korkaklardan ve kalanının hainlerden oluştuğunu söyleyen Hitler, 10 yıl sonra, buna gerçekten inandığını ispatlamıştı. Tıpkı ``diğer ülkelere hiçbir zaman Almanlar ile aynı hakları tanımayacağı´´ sözü gibi&8230; Nazi doktrini, insanların aynı olmadığı, dolayısıyla aynı haklara sahip olamayacağı algılaması üzerine kurulmuştu.
Kendi içine kapanmış olan Amerika`da, bir avuç duyarlı kişinin dışında kimse Almanya`da olup bitenlere aldırmıyordu.
Roosevelt de bir süre için, içe yönelmek zorundaydı. İlk 100 gün içerisinde, Hitler kadar çalışkandı; ama farklı işler yapıyordu!
Roosevelt önce bankaların hepsini kapattı ve yeni bir bankacılık kanunuyla bu sektörü yeniden yapılandırdı. İçki yasağını kaldırdı. Kamu fonlarını, çiftçi ve sanayicilerin sorunları için kullanan planları gündeme getirdi.
Roosevelt tüm bunları yaparken halkın hiçbir kesimini küstürmemeye dikkat gösterdi. Bu nedenle tam dört kez seçilen tek başkan oldu.
Hitler ise Dr. Schacht`ın ekonomiyi yönlendirmesiyle işsiz sayısını 6 milyondan bir milyona kadar indirmeyi başardı. Ne var ki, planladığı otoyollarda gitmesi için tasarladığı Volkswagen`i söz verdiği gibi işçilere dağıtamadı! 1935`den itibaren ülkenin kaynakları, silahlanmaya akacaktı&8230;
Savaş Rüzgarları Yaklaşıyor
Savaş rüzgarları yaklaşırken Roosevelt Amerikalılara, bu işin ucunun onlara da dokunacağını anlatmaya çalıştı.
Diktatörlüklerle dolu bir dünyada hiçbir taş yerine oturamazdı. Tarafsızlık yasalarıyla elinin kolunun bağlanmasına rağmen, savaş başladıktan sonra Roosevelt yine de önce İngilizlere, sonra da Ruslara yardım elini uzattı. Bunun için, &8216;ödünç verme` ve &8216;kiralama` gibi yöntemler üretti.
Roosevelt bir gün Hitler`e karşı savaşacaklarına ve o gün gelinceye kadar, İngiltere ile Rusya`nın bu savaşta kalması gerektiğine inanıyordu.
1940 seçimlerinde, hem Roosevelt hem de rakibi Wendell Willkie izolasyonizme (içe kapanma) karşıydılar; ama bunu bir türlü açıkça dile getiremiyorlardı.
Roosevelt üçüncü kez başkanlığa seçilirken, Japonya`yı da fiili bir ambargoyla sıkıştırmaktaydı. Nihayet Pearl Harbor baskını ile ABD de savaşa girdi&8230;
Savaş rüzgarları Hitler ile Roosevelt`i, dünyanın en güçlü iki ordusunun başkomutanları olarak karşı karşıya getirdi&8230; Roosevelt ABD anayasasına göre, silahlı kuvvetlerin başkomutanı idi. Ancak politika ve genel esaslar dışında, strateji belirlemeye kalkışmadı. Bu işleri, başta Marshall olmak üzere, generallerine bıraktı. İlkelerin belirlenmesi, hangi cephelerin öncelik taşıyacağı, savaşın politik sorunlarının nasıl çözüleceği ve savaştan sonra nasıl bir dünya düzeni kurulacağı gibi konularda yoğunlaştı. ABD`nin büyük potansiyeli, 1942`den sonra ibreyi müttefikler lehine çevirdi. Artık Hitler kaybetmekte olduğu bir savaşı sürdürmekteydi. Parti ve devlet başkanlıklarının yanı sıra, kendisini kara ordusunun da başkomutanlığına atayan Hitler, giderek taburların nerede duracağına bile karışır olmuştu. Mutlak bir iktidar için, tüm bilgiyi ve önemli kararları kendisine saklıyor; uygulama için, birbirleriyle çatışan güç odakları oluşturuyordu.
Roosevelt Churchill ile birlikte Cazablanca, Kahire, Tahran, Yalta ve Atlantik`in dört köşesini gezerken, Hitler`in son yılları Bavyera`daki dağ evi, Rastenburg`daki karargahı ve Berlin`deki sığınakta geçti. Giderek gerçeklerle bağlantısı kesildi. Akılla değil dürtüleriyle hareket etmeye başladı&8230; Roosevelt de, Hitler de 1945 baharında öldüler&8230; Hitler, 30 Nisan günü, Rus askerleri sığınağına 300 metre yaklaştıklarında, intihar etmişti&8230; Boğuştuğu devasa sorunlar nedeniyle 1945 yılına son derece yorgun girmiş olan Roosevelt ise, 12 Nisan günü Warm Springs`deki çalışma odasında, bir beyin kanaması sonucu ölmüştü&8230;



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.