TEFEKKÜR
Mustafa Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR TÜRKİYE`Yİ TEFEKKÜRE DAVET EDİYORUM Allah`ın yoluna davete yönelmiş, muhtelif insan grup ve tabakalarına İslam`ın hakikatlerini öğretmeye büyük gayret gösteren ve samimiyetle bu işi kendine meslek edinenlerin, insanlar üzerinde hakkı olduğu kadar ögrenenlerin de onda hakkı vardır. Müslümanların ve İslam davasının problemleri üzerinde düşünmekle geçen ömrümün her penceresinden insanlığın yükseliş yerine, çöktüğünü görmek beni derin acılara gark etmektedir. Bu sorunun cevabı üzerinde yaptığım derin araştırmamda bu duruma gelişin inkar koridorları ve bilhassa Türk ve İslam alemi ni sevk eden, gerçek faktör ve olguyu gösterecek cevap üzerinde düşündüm. Gençliğimin büyük bir bölümü Müslümanların ve İslam davasının problemleri üzerinde düşünmek ve yazmak la geçti. Ancak ne kadar yazılsa çizilse de aciz kaldığımı anladım. Bizim insanlarımızın iman penceresinden bakmayı unuttuğu hatta unutturulduğu son 30 yıldaki, gelişmişlik adına; hayasızlık, modernleşme adına. Haysiyetsizlik, çağdaşlaşmak adına dinsizliğin batağına, batı zihniyetinin zihniyetsizliği ile sürüklenişini, kalemlerin sindirildiği ve haykıra haykıra kimsenin yazamadığı, susturulan kalemlerin dinsizliğe ve milliyetsizliğe hizmet etmenin payesine kapıldıklarını gördüm. İnananlar ruhun penceresinden imana sarılsalar toplum ahlakımızdaki çürümeler asla olmayacaktı. Ahlak yerine siyaset, siyaset yerine aldatmacalar, siyasete olan kayıtsız bağlılık ve bu yönelişin arkasındaki faktörlerin ne olduğunu bilmeden buna esir olan insanların; siyaset kuklası oluşlarının kendilerini çarmıha gerdiğini ve kendi kendine şikence yapan bir milletin nereye sürüklenişini sormak yerine´´ TÜRKİYE`Yİ TEFEKKÜRE DAVET EDİYORUM´´ İnsanlarımızı hürriyet aldatmacasıyla hürriyetsizliğe ahlak ve din adına fitnenin kucağına atanları, Türk milleti ve ilahi adalet asla affetmeyecek; dünya bu kepazeliği diş bileyerek seyredecektir Samimi Müslümanların Allah`a ha-lisane yönelişini zedeleyip bulandıran, kusurlu ve şaibeli din-i müfredatın sorumlarını bu satırlardan Allah`a havale ediyorum.
Siyasi yöntem, genellikle birilerinin hatasından kaynaklanan veya içtimâi ve siyasi nizamın bozulmasından ileri gelen bir takım hata ve sapmalardan, bununla ilgisi olmayan başkalarını sorumlu tutar. Yani günümüzdeki gergin söz düelloları ve sinsi ğaslaşmalar gibidir. Bunu da, belli bir hedefe ulaşmak için yaparlar. Ancak olan her zaman millete olur. Bu siyasi yöntemin ölçülerine göre bu sorumlu tutmanın meşru olması için tek şart uğrunda çalıştıkları hedefe göre, o yöntem sahiplerinin kanaatidir. Çoğu kez söz konusu hedef meşruluğu konusunda siyasi bir bakış açısına dayanır. Bazen geçici bir dönem için olur. Fakat bu aralıktaki insanla; yani millet varlığı olduğu unutulur. İşte bu alçaklığın özüdür. İhanetin ta kendisidir. Namussuzluk, edepsizlik böyle yayılır gelişir ve olgunlaşır. Allah yolunun davetçisi edasıyla siyasi cereyanlara dalmış olanlar ( günümüzdeki gibi) hüküm ve hakimiyetin sahibi Allah (c.c) iken kendinde varlık gören, dolayısıyla seri kötülüklere göz yuman hatta bunun için planlar hazırlayanlar; Suçsuzluk ve dokunulmazlık zırhının arkasına saklananlar, haksızlıklara vatanı ve milleti için karşı çıkması gerekirken müdafaa ediyorsa. Bu milletin hakkını çalanlara hizmet etmenin ta kendisi ve onursuzluk alametidir. Bunlar, Allah`ın dinini tebliğ etmeyi, insanlara İslam`ı ve davasını öğretmeyi bir yana bırakıp, bunun yerine iktidar koltuğuna gelmeye, idareciler ve siyasi amaçlı kimselerle bu yolda yarışa ve çekişmeye yöneldiler. Böyle bir yol tercih ettikleri için de, bu uğurda çeşitli kesimlerle anlaşmalar akdedip diğer birilerine husumet beslemeye mecbur kaldılar. Peki sonuç ne oldu? Sonuç ne oldu: Allah yoluna çağrı ve O`nun dinini tanıtma görevi boş kaldı. Ne yazık ki, bu boşluğu misyonerler, tahripkarlar ve kötü niyetli insanlar doldurmaya başladı. İkinci olarak da Sözkonusu İslamcılar, profesyonel siyasilerle aynı yolda birleştiler, aynı metodda kaynaştılar. Bunun sonucu, İslamcıların safına, liderlik ve iktidar konusunda siyasi emelleri ve kişisel çıkarları bulunan pek çok kişi sızıp karıştı. Bu kimseler, İslam`ı şahıslarına ve amaçlarına perde yaptılar. İki taraf arasında, medod birliği ve üslup birliği bu durumu kolaylaştırdı. Bundan sonra, İslami bir hedefe bürünme son derece kolay ve basit hale geldi. Sayfalar karıştı, doğruluk ve aldatmaca yan yana geldi, halk gerçekleri fark edemez oldu. Geniş halk kesimleri temyiz ve tefrik kabiliyetlerini yitirdi. İşte; bu günün Türkiye`sinin içinin, dışının, her yerinin, ihanet odaklarının, milletimizin üstünde egemenlik oyunları hep böyle oldu ve devam etmekte&8230; Düşmanlık ve fesat çıkarma peşinde koşan içimizdeki, dışımızdaki bazı devlet ve çevreler, bunu bir altın fırsat olarak değerlendirdiler. Bu başı boşluğu şişirdikçe şişirdiler, propagandalarla yıllarca her zerremize yaydılar. Olduğundan çok fazla gösterdiler ve bu yolda sesli ve görüntülü bütün yayın organlarını seferber ettiler. İŞTE BU GÜNÜMÜZ. Toplumu İslami bir düzlüğe çıkarmak ve onu Allah`ın emirleri ve hükümleriyle boyamak için Allah`ın dinini tebliğ eden ve onu insanlara tanıtan kimselerin yürümesi gereken yol ile, İslam ve yasalarını meydana getiren prensipler arasında büyük bir fark var. Türklük davasında ise durum aynı fakat ehil ellerin değil; slogan ahlaksızlıklarının adını siyaset zanneden millet yine aldatılmakta. Bu yüzden Türk toplumu istikamet şaşkınlığı yaşamaktadır. İnanç erezyonu hat safhadadır. Ve yarınlarımız karartılmaktadır. Bu satırlardan uyanmaya falan davet etmiyorum. Bu millet bol bol uyuya bilir. Yarın kapılarınıza dayananlar olunca uyanırsınız. Selam ve dua ile 11 KASIM 2014 ALANYA
|