TOPLUM HAYATINDA İNSANLIK
Mustafa Mete İSLAMOĞLU YAZIYOR
TOPLUM HAYATINDA İNSANLIK
Klasik ifade ile ``HAYAT" veya ``YAŞAM´´ Hayat olması gerektiği gibi değildir, olduğu gibidir. Bunu değiştirecek olan hayatla mücadele etme biçiminizdir. Fakat son yıllarda toplum hayatımızın dipsiz dalgalanmalarında ``aman böyle gelmiş böyle gider´´ mantığı ağır basmakta. Yani insan hayatına verilmesi gereken değer verilmeden uydum kalabalığı halinde belirsizliklere sürüklenmekteyiz."
Gün boyunca yaşadığımız olaylar ya da insanlar hakkında iyi-kötü, güzel-çirkin, anlamlı ya da anlamsız gibi değerlendirmeler yaparız. Peki, bu değerlendirmeleri neye göre yaparız? Bazen bizim verdiğimiz bir karar, aynı konuya ilişkin, başkasının verdiği kararla çelişir. Bizim iyi olarak değerlendirdiğimiz bir şeyi, bir başkası kötü olarak değerlendirebilir. İşte böyle durumlarda doğru kabul ettiğimiz fikre tutunup kalarak başka fikirleri reddediyorsak ve yanılıyor olabileceğimizi hiç düşünmüyorsak; dünyaya dar bir açıyla bakıyor olabiliriz. İnsanların bizimle aynı fikirde olmadığı durumlarda onlara verdiğimiz tepki, dünyaya olan bakış açımız hakkında da bir fikir verecektir. İnsanlarla yaşadığımız çatışmaların yanı sıra başımıza gelen olayları değerlendirme şeklimiz de bakış açımızla doğrudan ilgilidir. Dünyaya bakış açımız hayatımızdaki çok şeyi belirler. Mutluluk ve başarımız, kariyerimiz, iletişim becerilerimiz, kriz anlarını nasıl yöneteceğimiz, dünyaya olan bakış açımızla yakından ilgilidir.
O hâlde bugün; bakış açımızın kaç derece olduğunu sorgulamak ve biraz daha genişletmeyi hedeflemek, her şeyden önce kendi hayatımızın kalitesi için çok önemlidir. Bakış açımızı değiştirmek ya da genişletmek demek, dünyayı algılama alışkanlıklarımızı değiştirmek demektir. Her birimiz dünyayı algılarken gördüklerimizi, duyduklarımızı, hissettiklerimizi kendi zihnimizdeki filtrelerden geçirerek değerlendiririz. Bu değerlendirmeler kendi zihnimizdeki kriterlere göredir ve bir insanın kafasındaki değerlendirme kriterleri bir başkasının kafasındaki kriterlerle aynı değildir. Bu nedenle bizim "ak" dediğimiz bir şey, bir başkası için pekâlâ "kara" anlamına gelebilir. Algılamak kişiseldir, dünyanın yansıması değil. Biz dünyaya nasıl bakar, nasıl yorumlar, nasıl bir anlam yüklersek, bizim gerçeğimiz o olur. Neyi nasıl algıladığımız ve neye gerçek dediğimiz de tamamen bize, yaptığımız yoruma bağlıdır. Bu, bizim gerçeğimizdir; en doğrusu, en iyisi, en gerçeği değildir. Kendimize göre gerçek olan şeylerden bahsetmek ister, gün içinde insanlarla senin dediğin yanlış, benimkisi doğru çatışmaları yaşarız. Ancak gerçek nedir? Bir gerçek vardır ki nesnel ve ölçülebilirdir; doğum günü tarihimiz, aylık net maaşımız, kâr ve zararı gösteren çizelgeler gibi. Bir de kişiye özel gerçek vardır ki bu kişisel gerçekler, günlük hayatta yaşadığımız sorunların nerdeyse başını çeker. Kişisel gerçek, bizim doğru olduğuna inandığımız şeydir. Olaylara dayanan gerçeği nasıl yorumladığımızla ilgilidir. Sadece ölçülebilen nesnel olayları değil; duygularımızı, değerlerimizi, standartlarımızı da içermektedir. Ölçülemez ve kişiden kişiye göre değişir. İnsanlarla aramızda, nesnel ve ölçülebilir gerçekler için pek sorun çıkmaz. Yaşadığımız sorunların başını çeken, kişisel gerçeklerdir. Bugün hava yirmi derece dediğimizde, dereceyi göstererek sözümüzü kanıtlarız ve kimse itiraz etmez. Ancak "Bugün hava çok güzel, harika bir gün" dediğimde bu benim gerçeğim, yani kişisel gerçektir. Aynı havaya bakıp "Berbat bir gün" diyen bir kişi de kendi gerçeğinden bahsetmektedir. Ancak havanın 20 derece olduğu nesnel gerçektir ve tartışma getirmez. Doğru ya da yanlışın, iyi ya da kötü`nün ne olduğu; zamana, mekâna, koşullara kısacası kendi bakış açımıza göre değişecektir. Kalbini bağışlayan bir kişinin ölümü, yakınları için kötü haberdir; ama kalbin nakledileceği kişinin ailesi için o kalp hayat demektir. Suçiçeği geçirmek bir çocuk için okuldan kaytarmak anlamına gelirken, ÖSS`ye girecek bir genç için kâbus demektir. Bizim çok "kötü insan" dediğimiz bir kişi, başka bir kişi tarafından çok "sevilen bir insan" olabilir. Evrensel zamana göre bir insanın ömrü sadece bir an kadardır; ancak bir kelebeğe göre çok uzun. Dünyaya bakış açımız, yaşadığımız ilişkilerin kalitesini de derinden etkiler. Hayatı sadece kendi kişisel gerçeğimiz çerçevesinde yaşıyorsak, bizden farklı düşünen insanları anlamak, iletişim kurmak hiç de kolay değildir. İnsanlar arası algılama farklılıkları kabul edilmeye başlandıkça ve hayatın anlamını kendimizden başka hiçbir şeyin belirlemediğini fark ettiğimizde, bakış açımız da hayatımız da çok kısa bir sürede değişmeye başlar. Bakış açıları geniş olan kişiler; insanlar ya da olayları yorumlarken, kullandıkları sözcüklerin ve yorumların kişiden kişiye değişebileceğini bilirler. Böylece ne kendi gerçeklerini bir kişiye kabul ettirmekte ısrar ederler, ne de bir başka insanın değişmesini beklemek gibi olmayacak duaya âmin derler! Oysa bir başkasını değiştirmeye kalkmak; ne yorucu, ne sonu olmayan bir çabadır! Bu dünyada mutluluğunu başka bir insanın değişmesine bağlayan o kadar çok insan var ki! Hiç kimse biz değişmesini istiyoruz diye değişmez; ama biz onu değerlendirme şeklimizi değiştirebiliriz. Belki de anti-sosyal dediğiniz bir kişi, sizden farklı bir kişiliğe sahiptir ya da mantıksızca kararlar verdiğini düşündüğünüz bir kişi âşık olduğu için ayakları yerden kesilmiştir! Hayat sigortası yaptırmadığı için geleceğini düşünmediğini söylediğiniz bir arkadaşınız, çocuğuna alacak ayakkabı parasını düşünüyordur. İnsanları ve olayları anlamak için kendinize biraz zaman tanıdığınızda ve daha geniş bir açıdan bakabildiğinizde, onlar hakkında ilk verdiğiniz kararın değiştiğini görmek sizi çok şaşırtacaktır. Dostluk kavramının ayaklar altına alındığı, beşeri ilişkilerin menfaat koridoruna girdiği, ahlak ve fazilet hissinin maddeye mağlup edildiği, siyasetin ağır balyozlarıyla ezilen şaşkın bir millet haline gelişimizi seyreden Türk ve İslam düşmanlarının içimizde fink attığı bir toplumsal hayat yaşıyoruz. Bir milletin aslına dönüşü örf, anane,gelenek görenek ve hasletleri ile yaşamakla mümkündür. 14 &8211; Ocak - 2015
|