Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10725
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (980) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 13.01.2016 14:32:10

UNUTULAN SOYKIRIM ANADOLU`DA YUNAN MEZALİMİ (7)


Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR..
(7)
UNUTULAN SOYKIRIM
ANADOLU`DA YUNAN MEZALİMİ

MİLLİ ORDUNUN ZAFERLERİ VE KAÇAN YUNANLILARIN VAHŞETİ
İzmir`de başlayıp gittikçe yayılan Yunan vahşet ve zulmü ikinci yılına yaklaşırken ilk günkü şiddetini hala devam ettiriyordu. Fakat bu süre içerisinde başlangıçta Kuvâ-yı Milliye adı altındaki bölgesel direniş güçleri de gelişerek düzenli ve milli bir ordu halini alıyor Türk mukavemetini kuvvetlendiriyordu. Nitekim 9-10 Ocak 1921 tarihinde Birinci İnönü muharebesini kazanarak kendini ispatlayan bu ordu Türk halkının kendine olan güvenini arttırdığı gibi Mustafa Kemal tarafından Ankara`da kurulmuş olan hükümetin prestijini de arttırmıştı.
Yunanlılar açısından değerlendirildiğinde beklenilmeyen bir hezimet denilebilecek bu muharebenin hemen ardından 26 Mart`ta başlayan Yunan taarruzu bu kez Ankara ile birlikte tüm yurda daha büyük moral kazandıran 31 Mart-1Nisan 1921 tarihli ikinci İnönü zaferiyle neticelenmişti. Bu ikinci hezimetten sonra Yunan askerleri geri çekilmeye başlamıştı. Batı cephesi Komutanı İsmet Paşa 1 Nisan`da Ankara`ya çektiği telgrafın sonunda, ``Düşman binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir diyordu.
İkinci İnönü muharebesinden sonra geri çekilen Yunan kuvvetleri daha sonra ileri harekata geçerek, 13 Temmuzda Afyon&8211;Karahisar 17 Temmuz`da Kütahya, 19 Temmuz`da Eskişehir`i almışlar ve Türk ordusunun taktik gereği geri çekilmesi sonucu Sakarya Nehrine kadar gelmişlerdi. Fevzi Paşa Yunan ilerleyişi hakkında, ``Düşmanın Anadolu içlerine uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer düşmanın ölüm yolculuğudur´´ diyordu.
Yunan kuvvetleri ``Megali Idea´´ düşlerine uyarak soy kırım amacını gerçekleştirebilmek için Sivrihisar, Haymana ve Polatlı yörelerine kadar ilerlediler. Ancak, 13 Eylül 1921 günü Sakarya Savaşı`nı hiç ummadıkları bir sonuçla kaybedip çekilmeye başladıkları andan itibaren de soykırım rüyasından uyandılar. Bilhassa 26 Ağustos 1922`de başlayan Büyük Taarruzla beraber panik halinde çekilmeleri esnasında bu sefer mağlubiyetin vermiş olduğu kin ve korkunun dehşet ve etkisi altında geçmiş oldukları her yeri yakıp yıktılar. Önlerine çıkan her Türk insanına akıla gelmeyecek ve hayal edilemeyecek şekilde vahşet, cinayet, işkence ve zulüm yaparak ileri harekât anında yaptıklarının daha da vahşicesini yaptılar.
Yunanlılara son darbe 30 Ağustos 1922`de Başkumandanlık Meydan Muharebesinde vurularak ordularının önemli bir kısmı imha edilmiştir. Canını kurtarabilen Yunan askerleri ise bütün teçhizatını cephede bırakarak panik halinde kaçmaya başlamışlardı. Ne var ki cephedeki hezimetin acısını cephe gerisindeki savunmasız Türk halkından çıkaran Yunanlılar kaçarken, yolları üstündeki tüm köy, kasaba ve şehirleri taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak biçimde yakmış, yıkmış, harabeye çevirmiştir. 4500 haneli Alaşehir`de 4 Eylülde, 15 ayrı yerde aynı anda yangın çıkararak ilçeyi tamamen yakmışlardır.
Batı Anadolu`dan ümidini kesen Yunan askerleri ve bu askerlerin bütün vahşiliğine iştirak eden yerli Rumlar, canlarını kurtarmak için liman şehirlerine kaçıyorlardı. Ne var ki tahliye ettikleri bütün Türk topraklarını ve buralardaki Türk ahalisini de çeşitli şekillerde imha ediyorlardı. Üstelik bu imha faaliyetleri rasgele değil, işgal ederken yaptıkları gibi planlı bir şekilde komutanların emriyle uygulanıyordu.
Gerçekten Yunan askerleri Generalin sözlerini boşa çıkarmamış unutmadığımız, unutamayacağımız bir vahşet sergilemişlerdir. Özellikle adına ``Tahrip Taburları´´ denilen özel birlikler aldıkları emir doğrultusunda bu planlı vahşetin uygulayıcısı olmuşlardır. Ayrıca yerli Rumların oluşturduğu ve içinde Ermenilerin de bulunduğu çeteler de birer tahrip taburu gibi çalışmışlardır.
Bu şekilde yüzlerce yerleşim yerini yakıp yıkıp harabeye çevirerek, binlerce insanın canına kıyarak denize doğru kaçan Yunan askerleri ve yerli Rumlar birbirlerini çiğneyerek gemilere binmeye çalışmışlardır. 15 Mayıs 1919`da Megali İdea hayaliyle gemilerden inen askerler ve onları coşkuyla karşılayan yerli Rumlar şimdi o gemilere binmek için birbirleriyle mücadele ediyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa`nın 1 Eylül 1922`de ilk hedef olarak Akdeniz`i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine, Türk Silahlı kuvvetleri batıya doğru kaçmakta olan Yunanlılar`ın peşini bir an olsun bırakmadı. Yunan birlikleri kaçarken, rastladıkları Müslüman köylerini yakıp yıkıyorlardı. Yüzlerce yıl rahat ve huzur içinde yanyana kardeşçe yaşadıktan sonra, Yunan ordusunun gelişi ile canavarlaşarak, bu ordu ile işbirliği yapan, silahsız Türk halkının boğazına sarılan, binlerce masumu insafsızca katleden, fakat bozguna uğradıkları bu günlerde yaptıklarının hesabını veremeyecekleri için kaçmakta olan Yunan ordusu ile birlikte yerli Rumlar da denize koşuyordu.
Geri çekiliş sırasında birçok yeri ateşe veren ve halkının çoğunu ``camilere ve evlere doldurarak´´ yakıp kül eden Yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç-gereç bırakarak, binlerce gencini Anadolu topraklarına gömerek, birçoğunun da esirliğe terk ederek maceralarını sona erdirdiler. 1918`den 1922`ye kadar süren süre içerisinde Yunan milleti hayal peşinde koşan kişilerin yönetimi altında çok şey kaybetti, katil ve kanlı bir millet olduğunun bir defa daha kaydedilmesi oldu.
Sonuçta adalet dağıtmak için Batı Anadolu`ya gediklerini söyleyen Yunanlılar, daha işgalin başladığı gün İzmir`i kana buladılar. İzmir ve art bölgesindeki Türk halkı yaklaşık 40 ay ızdırap içinde yaşadı. Bu ızdırap, Yunan ordusunun Anadolu içlerine yürümeye karar verdiği dönemlerde daha da arttı. Oysa aynı dönemde, bölgedeki Rum ve Ermenilerin büyük bir kısmı işgalcilerle bütünleşerek Yunan ordusuna maddi ve manevi her türlü yardımı yapıyordu. Ancak Yunan ordusunun bütün çabaları, Ankara`da alevlenen milli uyanışı söndüremedi.
SONUÇ
Yunanlıların asıl amacı, bir hayal ürünü olan ``Megali Idea´´ hedeflerine ulaşmaktı. Bunun için Anadolu`nun Ege kıyılarını ele geçirerek hem bölgenin emniyeti ve hem de soy kırımı girişimleriyle Türk halkının imhası ve kalanların da Doğu Anadolu`ya sürülmesiyle orta Anadolu`ya kadar uzanan Türk topraklarını ele geçirerek vatanın bu bölümünde Yunan egemenliğini sürdürmekti.
Bu hayali emellerini gerçekleştirmek için yalnız istilâlarla yetinmeyip tek vücut olan Türk halkını da etnik gruplara ayırarak, vatanı içerden de parçalamaktı. Bu düşünceyle aynı bayrak altında, aynı gaye uğruna vatanın bölünmez bütünlüğü için canını feda etmekten kaçınmayan Anadolu halkı arasında bir ayrıcalık yaratarak Türk halkını parçalayıp, zayıflatmak gibi politik eylemlere de başvurmuşlardır.
Yunanlılar ileri harekâta başladıkları tarihten itibaren işgal ettikleri tüm sancak ve kazalarda konferans kararlarına ve taahhüd ettikleri şartlara kesinlikle uymamışlardır. Gittikleri her yerde yerleşmek, her türlü zorluğu çıkararak Osmanlı jandarmasının çalışmalarına hiçbir şekilde muvafakat etmemişlerdir. Hükümet konaklarını işgal ve Yunan bayrağı çekerek memurları başka yerlere nakle mecbur etmişlerdir. Hatıra gelmeyen bin türlü oyuna zorlayarak Türkleri ticaretten men` ile iktisadi hayatı yalnız Rumlara bırakmışlardır. Hayatı ihtiyaç maddelerine narh koymak suretiyle köylünün elindeki bir tutam tereyağıyla yirmi yumurtasını cebren almışlardır. Türk köylerine silahlı müfrezeler göndererek Yunan idaresini istediklerine dair cebren sened imzalatmışlardır. Kuvâ-yı Milliye`ye mensubiyetleri töhmetiyle hemen her Türkü tevkif, darb, nefy ve en nihayet katletmişlerdir. Girdikleri yerden kesinlikle çıkmayacaklarını, çünkü Avrupalıların yardımıyla değil kendi kuvvetleriyle geldiklerini söyleyerek, Türkleri korkutma maksadıyla propagandalar yaptırmışlardır. Osmanlının bayrağını Türkün dînini, milletini alenen tahkîr etmişlerdir. Müslümanların namuslarına cebren girerek babasının gözleri önünde evlâdının ırzına, namusuna tecâvüz etmişlerdir. Türk`e ve Müslümana ait her ne varsa imha etmişlerdir.
Bu işgaller ve zulümler sırasında kurtulabilen halk, kendilerini daha emniyetli yerlere atmaya çalışıyorlardı. Hatta bazı yerlerde daha Yunanlılar işgal etmeden köyleri boşaltmak mecburiyetinde kalıyorlardı. İşgal ettikten sonra Yunan zulmüne tahammül edemeyen Müslüman halkın büyük bir çoğunluğu çareyi kaçmakta buluyordu. Yunanlıların da zaten amaçları buydu. Çünkü bu sayede bölgede Türk nüfus azalacak yerine Rum göçmenleri iskan edilecekti.
Yunan Başbakanı Venizelos,işgal kuvvetlerini süratle arttırırken,bir taraftan da yerli Rumların yardımını sağlamak amacında idi. Çünkü Balkan Harbiden sonraki gerginlik sırasında ve Birinci Dünya Harbi içinde Batı Anadolu`dan Yunanistan`a göç etmiş olan Rumları tekrar Anadolu`ya yerleştirmek için de acele ediyordu. Böylece üç yüzbin civarında Rum Anadolu`ya gönderilerek Batı Anadolu`yu Yunanlaştırmak siyaseti güdülüyordu.
Yunanlılar üç sene kadar kaldıkları Batı Anadolu ve Trakya`da şu andaki değeriyle trilyona varan maddi zararda bulundular. Lozan Anlaşmasıyla tek bir kuruş bile tazminat ödemediler. Yaptıkları maddi zararın tazminatı olarak, küçük bir kasaba olan Karaağaç`ı bize bıraktılar. Mukaddesatımıza ve ırzımıza yaptıkları tecavüzler ve zulümler, her zaman içimizde kanayan bir yara olarak kalacaktır.
O zamanlar öyle vahşi olan Yunanlılar acaba şimdi farklı mıdırlar? 1930`lu yıllarda başlayan Türk-Yunan barışı sahte dostluklardan başka bir şey kazandırmamıştır. Sözde barışın bozulmaması için Yunan zulmünü anlatan kitaplar ``yasak´´ konumuna gelmiştir. İşgal yıllarında yaptıkları zulmü 1960`lı yıllarda Kıbrıs`ta yaptılar. Batı Trakya`daki soydaşlarımıza akla gelmedik baskılar uyguladılar.
Ayrıca Türkiye`nin tehdit unsuru olan PKK terör örgütüne yaptığı destek ve yardımlarla, teröristlerin yaptıkları zulümler, Yunan zulmünün devamı nitelindedir. Yunan, kendi yapamadığı zulmü, maşa olarak kullandığı PKK`ya yaptırmıştır.
Görüldüğü ki, Yunanlı`lar ellerine her ne zaman fırsat geçerse geçsin, Müslüman-Türk`e zulüm yapmaktadırlar. Ellerine geçirecekleri ilk fırsatta düşüncelerini tatbik etmede asla tereddüt etmeyeceklerdir. Onun için Türk insanı olarak her zaman uyanık olmalı dostumuza düşmanımızı iyi tanımalıyız.
Herşeyden evvel, bütün dünya bilmelidir ki Anadolu toprağı baştan sona kadar Türk` tür. Binlerce seneden seri Türkün öz vatanı, Türk` ün öz yurdudur. Düşmanlarımız hiç bir haklı gerekçeye dayanmadan Anadolu` ya saldırırken Anadolu` nun bazı yerlerinin ``tarih-i Yunaniliğinden´´ bahs ederek dünya kamuoyunu aldatmağa çalışıyorlardı. Nitekim bir taraftan sözde eski Yunan toprağı olduğunu ileriye sürerek İzmir` e taarruz ve tecavüz ederlerken, bir taraftan Batum` dan İnebolu` ya kadar uzanan Akdeniz bölgesini de vaktiyle mevcud bulunan Pontus Krallığı adına izafetle ve Pontus adı altında kendilerine mal etmek istiyorlardı.
11 Şubat 2001 tarihli gazetelerde ABD deki Rum lobisinin Kıbrıs`ı birleştirme hedefine ulaşmak üzere ABD nin yeni başkanı George Bush`u devreye sokma hazırlığına girdiğini gösteren haberler yer almıştır. Bu konuda hazırlanan bir mektup, Bush`a verilmek üzere imzaya açılmış ve 45 Yunan milletvekili mektubu şimdiden imzalamıştır.
Türk ve Türkiye düşmanlığını her fırsatta dile getiren Yunanistan, yine her zamanki gibi tarihi gerçekleri saptırarak Türkiye aleyhine yeni bir karar aldı. Karara göre, 14 Eylül, Türkiye`nin Anadolu`daki Yunanlılar`a uyguladığı soykırımı anma günü ilan edildi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile varılan karar gereğince, 14 Eylül`de Yunanistan resmi daire ve okullarında Türkiye`nin Anadolu`da, Yunanlılar`a uyguladığı soykırımı anma ve matem günü olarak kutlanacak. Karar Cumhurbaşkanlığı`nın onayından çıkarak İçişleri Bakanlığı`na gönderildi. Kararın bu yıldan itibaren yürürlüğe girmesi bekleniyor. İçişleri Bakan Yardımcısı Liapis Cunis, 14 Eylül`lerde her ilin bayraklarla donatılacağını, tüm resmi dairelerin ışıklandırılacağını, ayrıca tüm Yunan okullarında öğrencilere soykırım ile ilgili geniş bilgiler verileceğini belirtti.
Yunanlıların Kurtuluş savaşımız döneminde işgal ettikleri, özellikle Batı Anadolu bölgesinde işledikleri, savaş şartları ile hiçmi hiç ilgisi olmayan ve iki yıldan fazla sürdürdükleri insanlık dışı zulüm ve işkencelerle katliamlar konusunda, kendilerine savunma hakkı kazandırabilecek tek noktacık bile yoktur. Bu, artık onların o dönemdeki müttefiklerince de kesin gerçekler olarak kabul görmektedir.
Buna rağmen aradan geçen yaklaşık yüz yıllık bir zaman sonrasında Yunanistan`ın, bütün olayları tersine çevirerek Türklerin kendilerini soykırıma uğrattıklarını ortaya atmaları, teessüflerle karşılanacak bir siyasi skandaldir. Bu durum karşısında akla düşen soru şu olsa gerektir:
DEVAMI 8. BÖLÜMDE


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.