Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10283
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (516) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (545) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (512)


Din - Açıklamalar konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 9.03.2024 10:30:00

Efendimiz sallallâhû aleyhi vesellem’in Vedâ Hutbelerini irad etmeleri (7-9 Mart 632)

Efendimiz sallallâhû aleyhi vesellem’in Vedâ Hutbelerini irad etmeleri (7-9 Mart 632)
09 Mart 2024
A


Halit Kanak İletişim:

Takvimler Hicretin onuncu yılının Zilkâde Ayı’nın 25’ini gösterdiğinde (22 Şubat 632) Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz öğle namazlarını ashâbıyla edâ ettikten hemen sonra Hac Farizasını yerine getirmek için Medine-i Münevvere’den 40 bin Ashâb-I Kiram Efendilerimizle birlikte harekete geçtiler.

O’nu (s.a.v.) hac etmeye yönlendiren, kendilerine Hicretin dokuzuncu yılının Zilkâde Ayı içerisinde vahyedilen âyet-i kerîme’de buyurulan, ”Ziyarete gücü yeten herkese Beytullah’ı ziyaret etmek, Allah celle celâlühü’nün onun üzerindeki hakkıdır” meâlindeki emir olmuştu.

Bu âyet-i kerimeyle birlikte hac ibâdetini yerine getirmek imkânı olan kadın-erkek herkese farz kılınmıştı. Kendileride diğer ibâdetler gibi bu ibâdetide hakkıyla ifâ etmek istiyorlardı. Bu arzusunu Sahabe Efendilerimize bildirince, dört bir yana münâdîler (tellallar) gönderilmişti. Bunun üzerine insanlar akın akın Medine-i Münevvere’de toplanmışlar, sonra da hep birlikte yola çıkılmıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yanlarına kurban edilmek üzere üzerlerine işaret koydurmak ve boyunlarına gerdanlık astırmak sûretiyle 100 adet de deve almışlardı.

Mescid-i Nebî’den yaklaşık 11 km. mesâfede Akik Vadisinde sulak bir yer olan Zü’l Huleyfe`ye Tarikuşşecere yolunu takip ederek geldiklerinde ikindi vakti girmek üzereydi. Hac Kervanına Medine’de yetişemeyenleri beklemek için orada gecelediler. Ertesi gün sabah namazından sonra Efendimiz önce gusül abdesti aldı, güzel kokular sürdükten sonra da ihrama girerek Semüre Ağacının altında iki rekat ihram namazı kıldılar. Ardından hem ûmre, hem de hacca niyet ettiler. Bütün sahabe aynı şekilde hazırlıklarını yaparak ihramlandılar.

Bizim de ihrama girme bahtiyarlığına erdiğimiz Zü’l Huleyfe’de Semüre ağacının olduğu yeri de kaplayacak şekilde yapılan 6 bin metrekarelik alanda ihrama girenler iki rekat namazlarını da burada kılmaya devam etmektedirler.

Allah’ın Resûl’ü (s.a.v.), Medineliler için Mekke’ye 464 km. mesâfede bulunan Zü’l Huleyfe`yi mikat sınırı olarak belirlediği gibi; Şam (Türkiye, Suriye, Mısır, Avrupa) tarafından gelenlerin mikat sınırı olarak Mekke’ye 187 km. mesâfedeki Cûhfe’yi; Irak, İran ve diğer doğu ülkelerinden gelenlerin mikatı için Mekke’ye 94 km. mesâfedeki Zât-ı Irk’ı, Necidliler (Kuveyt) için Karnü`l-Menâzil`i ve Yemenliler için 54 km. uzaklıktaki Yelemlem’i mikat mahalli olarak bu beş kilit noktayı bizzat belirlemişler ve bir yıl önce hac için görevlendirdiği Hazreti Ebûbekir ve Hazreti Ali Efendilerimizle de (radiyallahü anhüma) bütün müslümanlara haccın şartlarıyla birlikte tebliğ ettirmişlerdi.

Zü’l Huleyfe’de öğle namazı edâ edildikten sonra yola çıkıldığında; devesi Kasvâ’nın üzerinde ki O büyük Rehberlerini (s.a.v.) taklit ederek şevkle telbiye getirmeye başlayan ashâb, “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l hamde, ve’n-n’imete leke ve’l-mülk lâ şerîke lek” diyerek yeri göğü inletiyordu.

Milyonlarca meleğin gıpta ederek eşlik ettiği bu kutlu yürüyüşte sırasıyla; Beydâ, Melel, Şerefü’s Seyyâle, Revhâ, Irku’z-Zıbya, Munsaraf, Esâye, Arc, Lahey-ı Cemel, Sükyâ, Ebvâ, Cuhfe, Humm, Erzak, Kudeyd, Müşellel, Ufsan, Gamim, Merru’z-Zehran, Serif, Ten’im ve Zâhir Vâdisi geçilerek Zî Tuvâ’ya gelindi. Yolda kâfileye katılanlarla birlikte Tuvâ’da bulunan su kuyusunun başında son kez mola vererek gecelediler. (Günümüzde hürmeten burada yapılan Mescid-i Tuvâ vardır.)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sabah namazından sonra Beytullah’a hürmeten bu kuyunun suyu ile gusül abdesti alarak hemen yanıbaşlarındaki Mekke’ye yöneldiler ve âdetleri olduğu üzere yine üst taraftan Mekke’ye teşrif ettiler. Hedeflerinde ilk önce Kâbe’ye gidip tavaf yapmak vardı. Doğruca Allah’ın Evi’ne geldiler. Zâten memleketlerinden kalkalarak gelen 80 bine yakın müslüman gece boyu uyumadan O En Sevgiliyi (s.a.v.) beklemişlerdi. Efendimiz’in teşrifleriyle birlikte Mekke’de yer yerinden oynadı. Telmiyeler tekbirlere, gözyaşları Kâbe kumlarına karışmıştı.

Efendimiz önce Rüknü, yâni Hacer’ül Esved’i istilâm etmek için mübârek ellerini Hacer’ül Esved Taşının iki tarafına secde eder gibi koyup ellerinin arasından öperek selamladılar, (Tavaf’a başlamadan telmiyeyi bıraktılar. Tavafta telmiye getirmek mekrûhtur.) Ardından tavafa başladılar. İlk 3 şavtta adımlarını hızlı atarak reml yapmışlardı. Sonraki 4 şavt normal adımlarla tamamlanmıştı ki; “Beytullâh’ı Biz, insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de Makâm-ı İbrâhim’i namazgâh edininiz. İbrâhim ile İsmâil’e de, ‘Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evi’mi tertemiz bulundurun’ diye emretmiştik.”Meâlindeki âyeti okuyarak Makâm-ı İbrâhim’e yöneldiler. Makâm’ı İbrâhim’i Kâbe ile aralarına alarak kıldıkları iki rekat namazda Fâtiha’dan ardından Kâfirûn ve İhlâs Sûrelerini okudular.

Kana kana zemzem içtikten sonra da; “Safâ ile Merve, Allah’ın belirlediği nişânelerdendir. Kim hac veya ûmre niyetiyle Kâbe’yi ziyâret ederse, oraları tavaf etmesinde bir beis yoktur…” meâlindeki âyetleri okuyarak yeniden Hacer’ül Esved’in hizâsına gelerek onu elleriyle selamlayıp Safâ Tepesine çıktılar. Burada tekbir getirip duâ ettikten sonra sa’y yapmak için Safâ’dan 325 metre mesâfedeki Merve Tepesine geldiler. Bu durumu tam 7 kez tekrarladılar. Her seferinde ise Hacer Vâlidemizin oğlu İsmail Aleyhisselam için su telaşı ile hızlı gidip geldiği yerde Allah Resûlü de hervele yapmıştır. (Şimdiki yeşil ışıkların arasındaki yer. Burayı erkeklerin hafif koşar adımlarla geçmesi sünnettir.)


Sonra Hazreti Hatice Vâlidemizin Kabirlerini ziyâret etmek için Hacûn’a geçtiler. Mekke’de 4 gün ihramlı olarak kaldılar ve burada Zilhicce’nin yedinci günü Harem-i Şerifte bir hutbe vererek bundan sonra hac vazifesi için nerelere gidilip nelerin yapılacağını ashabına anlattılar.

Ertesi gün arefeden bir gün öncesi olan terbiye günü idi. (Terbiye kana kana su içmek mânâsına gelir. O gün develere bolca su içirirlerdi ki Arafat’a gidip gelene kadar bu suyla idare etsinler diye. İsim oradan kalmıştır.)

Kâinat Efendisi Arafat’a çıkmak için hareket ettiler. Mina’ya geldiklerinde burada Nemire denilen yerde kendileri için bir çadır (Kubbe) kurulmuştu. Araplar hâlen Türk Çadırı mânâsına kubbe derler. (Kubbeli Türk Çadırı ilk defa Hendek Savaşında Peygamber Efendimiz’in ana karargâhı olarak orada kurulmuştu.) Çadırlarına yerleştiler ve o gün öğle namazı orada kılındı. (Şimdiki Nemire Mescidi’nin olduğu yer. Bu mescidin yarısı Mina bölgesinde, yarısı Arafat bölgesinde kalır. Peygamber Efendimiz’in Kubbesi ‘çadırı’ aynı şekilde kurulmuştu. O çadıra göre orantılı olarak mescidi yaptıkları için bir kısmı Arafat, bir kısmı Mina sınırları içerisindedir.)

Ertesi gün Arefe idi. Allah Resûlü Arefe günü sabah namazını da burada kıldılar. Böylece 5 vakit namazlarını burada tamamlamış oldular. Batn-ı Vâdiden geçerek Arafat’a teşrif ettiler.

Burada 124 bini aşkın Sahabe, Efendimiz’in (s.a.v) sözleriyle şereflenmek için bekliyorlardı. Peygamber Efendimiz Vedâ Hutbesinin ilk bölümünü 7 Mart Cumartesi arefe günü (9 Zilhicce) burada irâd buyurdular. Bütün Sahabe pür dikkat kesilmişlerdi. Efendimiz; “Ey insanlar” diye söze başladıklarında kalpler durma noktasına gelmişti.

Ve devam ettiler;

“Sözlerimi iyi dinleyin. Çünkü Ben, bu yıldan sonra bir daha sizinle burada buluşabileceğime ihtimal vermiyorum.” Bu sözlerle kalpler birden hüzünlendi. Ancak merak da had safhaya ulaşmıştı. Dinlemeye devam ettiler.

“Kanlarınız ve mallarınız; bu gününüzün, bu ayınızın ve bu beldenizin haram olduğu gibi, size haramdır. Dikkat edin. Cahiliyeye ait ne varsa hepsi ayaklarımın altındadır ve kaldırılmıştır. Cahiliyedeki kan dâvâları kaldırılmıştır…”

Bu sözler, fâizin kaldırılması ve kadın haklarıyla ilgili detaylarla devam ederek, Ashâb-ı Güzîn Efendilerimizden bir nevî helallik ve şahitlik alıncaya kadar devam etti. Sonra yeniden geldikleri Nemire’de ezan okutturarak öğle ve ikindi namazlarını öğlenin vaktinde birlikte edâ ettiler. Ardından Cebel-i Rahme Eteklerine kadar gelerek “Vakfe” için burada durdular.

Kâbe’ye yönelerek koltuk altları görülecek şekilde yukarı doğru açtıkları mübârek elleri karıncalınıncaya kadar Ümmeti için duâ ettiler. Ve sonra bindikleri Kusvâ’yı bir kayanın üzerine çıkardılar. Belli ki Efendimiz hutbe irad edeceklerdi. Cebel-i Rahme’yi sağ tarafına almışlardı. Hatta Kusvâ’nın sağ karnı Cebel-i Rahme’ye ait başka bir kaya parçasına sürtünüyordu. Bu haldeyken tekrar Ashâbına dönerek; “Bugün ben sizin dininizi tamamladım. Size olan nimetimi de kemâle erdirdim ve sizin adınıza din olarak sadece İslâm’dan râzı oldum” meâlindeki Mâide sûresinden bu âyetleri okudular. Bunun üzerine Hazreti Ömer Efendimiz’in hıçkıra hıçkıra ağladığı görüldü. Hazreti Ömer’e niçin ağladığı soruldu.

Hazreti Ömer radiyallahü anhüm Efendimiz; “Ağlıyorum, çünkü şu ana kadar biz, sürekli bir ziyâdelik yaşıyorduk. Şimdi anlıyoruz ki, tamamlanan her şey bundan sonra noksanlaşma devresine girmiş olacak.” Bu cevap karşısında “Doğru söyledin yâ Ömer” dediler. Vedâ Hutbesinin büyük bir bölümü burada irad buyurulmuştur. Allah Resûlü, devesine bindi terkisine de Usâme’yi alarak Müzdelife’ye doğru hareket etti.

Akşam ve yatsı namazlarını, yatsı namazı vakti girince birlikte edâ ettiler. Ertesi sabah Zilhicce’nin 10. günü yâni Kurban Bayramıydı. Sabah namazını yine Müzdelife’de hûşû içerisinde kıldıktan sonra Meş’ari’l Harama gelerek kıbleye doğru duâ ve niyaza başlamışlardı. Gün doğumuna yakın bir zamana kadar bu böyle devam etti.

Sonra Fadl bin Abbas’a şeytana atacağı taşları toplaması ve ashabının da aynısını yapmaları emrini verdiler. Taşlar tamam olunca İbn-i Abbas’ı da terkisine alarak Kasvâ ile Mina’ya doğru yola koyuldular. Muhassir Vâdisine geldiklerinde devesi Kasvâ’yı hızlandırdılar. Çünkü, fil vakâsının yaşandığı yerden geçiyorlardı. (Hâlen oradan geçen arabalar gece olsun, gündüz olsun hızlanırlar.)

Şeytan taşlama yerine gelince tekbir getirerek cemreye taş attılar. Sonra vâsıl oldukları Mina’da yine deve üzerinde hitâpları oldu. Ardından kurbanlık olarak getirdikleri develerden yaşları adedince 63 adetini bizzat kendileri keserek geri kalanını Hazreti Ali Efendimize kestirdiler.

Kurban kesme işini tamamlayınca mübârek başlarını tıraş ettirip ihramdan çıktılar. Akabinde Mekke’ye dönerek Kâbe’yi Kasvâ’nın üzerinde tavaf ettiler. Hacerü’l Esved’i de develeri üzerinden tekbir getirerek “mihcen” adlı âsâsıyla selâmladılar. Arkasından Zemzem Kuyusu’ndan su içerek Safâ ile Merve arasında yine develeri üzerinde sa‘y yaptılar. Öğle namazını kıldırdıktan sonra tekraren Mina’ya dönerek bayram günleri boyunca kaldıkları Mina’da hem şeytan taşlama işlerini tamamladılar, hem de Bayramın ikinci günü Mina’da ashabına bir hutbe daha irad ettiler.

Mina dönüşü Muhassab mevkiine geldiklerinde Ebû Râfi’nin çadırında konakladılar. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldırıp bir müddet uyudular ve o gece Mekke’ye giderek vedâ tavafını yaptılar. Sahabe Efendilerimize Medine’ye döneceklerini duyurarak Zilhicce’nin 14. günü yola çıkıp, Medine-i Münevvere’nin kapısı durumundaki Zü’l Huleyfe’de gecelediler. Zilhicce’nin 29’unda (27 Mart) Medine’ye giriş yaptılar.

Bütün ashab dolu dolu bir hac yaşamanın mutluluğu içerisinde ve Efendimiz tarafından kendilerine; “Duyanlar duymayanlara anlatsın…” şeklindeki emirlerini yerine getirmek üzere yurtlarına döndüler…

Arefe ile bayramın 1. ve 2. gününde irad buyurdukları hutbeler toparlandığında Vedâ Hutbesiyle birlikte Efendimiz (s.a.v.), câhiliye devrine ait bütün kötü âdet ve gelenekleri yıkmıştır. Temel hak ve hürriyetlerle ilgili hükümleri bildirdiği gibi, bütün insanların Hz. Âdem’in (a.s.) çocukları olduğunu ifâde ederek ırk, renk ve sınıf üstünlüğünü reddetmiş, eşitlik anlayışını tarihe kaydetmiştir. Zinâ dâhil aile hayatına zarar verecek her şeyin yasaklandığını haber vermiştir.

Ayrıca; aile hayatında erkek ve kadının birbirlerine karşı hak ve vazifelerinden bahsederek, kadınlara karşı iyilik ve şefkatle muamele edilmesi gerektiğini açıklamıştır. Her türlü kan davasının kaldırıldığını ilân ederken, sosyal bir yara olan fâizin haram kılındığını bildirmiştir. Vasiyet, borç ve kefâlet, takvim düzeni hakkındaki hükümlerle birlikte; nesebin öz babadan başkasına nispet edilmesinin kötülüğünü ifade etmiştir. Herkesin can, mal ve haysiyetinin korunduğunu, her türlü haksızlığın yasaklandığını belirtmiştir.

Yetmemiş; orada bulunan ashabına önemli bir tavsiyede bulunarak, kendilerine emanet olarak bıraktığı Kur’ân ve Sünnet’e sarıldıkları müddetçe sapıklığa düşmeyeceklerini müjdelemiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.); bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyeceğini bildirip vefâtının yaklaştığını ima ettiği ve gerçekten öyle olduğu için bu hacca Vedâ Haccı, bu hac esnasında irad ettiği hutbeye de Vedâ Hutbesi adı verildi. Vedâ Hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul görmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat ta, Mina da ve bir gün sonra yine Mina`da olmak üzere arafe günü ile bayramın birinci ve ikinci günlerinde parça parça irad edilmiştir.

Rabbim bu emir ve tavsiyelere harfiyen uymamızı ve Resûlü Zişân Efendimiz’in şefaatlerine nâil olmayı bizlere nâsib etsin inşaallah…



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.