Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (1019)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Rabia Brodbeck - (Ziyaretci) 14.11.2022 11:25:29

Benlik Yaşandıkça İhlas Doğmaz

Benlik Yaşandıkça İhlas Doğmaz
Serdar bilge serdarbilge@hotmail.com: Nov 12 09:51AM

Rabia Brodbeck

Benlik Yaşandıkça İhlas Doğmaz

İnsanın kalbi Allah’ın yarattıkların arasında en üstünüdür, çünkü ilahî bir aynadır. Esas görevi Allah’ın nurunun güzelliğini aksettirmektir. Hz. Mevlânâ şöyle buyuruyor; “Dünya Aşk’ın kemâlini gösteren bir ayna gibidir.” Nefsin varabileceği en yüksek makama varmak için insan kalp aynasını dünya kirinden ve şuursuzluk karanlığından temizlemelidir. Böylece gizli hazinelerin ilahî güzelliği temizlenmiş olan cilalı yüzeyde parlayacaktır. Allah’ın nurunun ilahî sırları bu üstünde zerre kara nokta bulunmayan kalb-i insanda parlayacaktır.
Hazreti Rumî der ki: “Velîler sinelerini, açgözlülük, hırs, tamahkârlık ve nefretten temizlenene kadar cilalarlar. Kuşkusuz saf ayna sonsuz resimlerin alıcısı işlevi gören kalptir.” Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, Nûr âyetinin tefsirini yapıyor: “Sevgili arkadaş, kalbin bir mir’ât-ı mücellâdır (parlak ayna). Onu, üstünde birikmiş olan toz perdesinden temizlemelisin, çünkü onun, ilâhî esrarın nurlarını yansıtması mukadderdir. “
Eğer kişi kalbini gerçek Sahibine adarsa, hakikat ona nüfuz eder, onu fetheder ve ona yerleşir. Hz. Rabiatü’l-Adeviyye’nin hac yolculuğu sırasında Mekke’ye yaklaştığı vakit, Kâbe’nin hakikatinin onu ziyarete gelmesi gibi. Biz dîne nüfuz edemeyiz. Din bize nüfuz eder. Muhyiddin ibnü’l-Arabî Hz. bu konuya şöyle açıklık getiriyor: “Kur’ân’da oturan insan değildir; insanda ikamet eden Kur’ân’dır; ilâhî kelimeler ârif-i billahı öylesini kuşatır ki Kur’ân onun tabiatı haline gelir.” Bu dünyada kişi eğer ahireti seçerse, eğer ahiret tohumlarını dünyada atarsa, eğer mirâca çıkmak isterse, ahiret ona gelecektir. Allah kalbine misafir olacaktır.
Kalbin bir yansıma tutkusu var. Salim olmuş bir kalp Mahbûb-ı Hakîkî’nin aşkını etrafına yayar. Hz. Fâtıma annemizin Hz. Ali Efendimiz hakkındaki fevkalade tarifi; “Sen toprak ahlâkısın, sana ne atılırsa atılsın sen ondan bir gül yaparsın, sen benliğini yok ettin. Hiç kimseden bir şey beklemez, yalnız ilâhî tecellinin yansıması gibi tüm varlıklara bir şeyler verirsin!” Muhyiddin-i Arabi Hz. bu tarifi şöyle izah ediyor: “Hazreti Ali tüm Fahr-i Kâinat ilmini gönlündeki Muhammedi aşkla almış ve insanlara yansıtmıştır.” En büyük marifet; bu fani dünyada, madde hayatında, imanın nurunun güzelliklerini yansıtabilmektedir. Teslîm olup dünya angaryalarından salim olmuş bir kalp Mahbûb-ı Hakîkî’nin aşkını etrafına yayar.
Kalp bir mescittir, gül bahçesidir, cennet bahçesidir – ancak, bu dünyaya ölebilenler için. İyilik kendine menfaat, sahtelik ve riya olmayan bir dünya aradı. İyilik, menfaat, sahtelik ve riya olmayan bir dünyayı bu dünyaya karşı ölü olanların kalplerinde buldu. Bir kalpte dünyaya karşı bir cazibe varsa, o kalpte sevginin yeri yoktur. Dünya sevgisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin yokluğudur, güzellik, aşk ve nurun eksikliğidir.
Dünya gözlerini kapatmadan ahiret gözleri açılmaz. Dünyaya hayır demeden ilim, nur, mânâ ve güzellikler zuhur etmez ve kalp gözleri açılmaz. Dünyanın cazibesinden, bedenin ağırlığından, nefsin isteklerinden kurtulmadan Allah`a sığınamayız. Kalp dünya hırsı ile kirlendikçe güzellikler tecelli etmez. Kalpteki putları kırmadıkça güzellikleri seyretmek mümkün olmaz. Benlik yaşandıkça ihlas doğmaz. Dr. Haluk Nurbaki’nin dediği gibi: “Allah’ın varlığını hiçbir kuşku ve tereddüde yer vermeden gönülde kesiksiz hissetme sanatına ihlas denir. Bir anlık gaflet ve kuşku ihlası yok eder.”
Mühim nokta şudur: yaptığımız her şeye kalbimizi katmalıyız. Kalbi ya putlar, ya da aşk-ı ilâhî istilâ eder. Ya kişi kalbine malik olur, ya da bedenin iştihalarının kölesi haline gelir. Kalp ya kir, toz ve pislikle kararır, ya da muhabbet, ihsan ve merhametle dolarak aydınlanır. Kalp, ya nefsin, bencilliğin ve rûh-ı hayvânînin tahtgâhı olur, ya da fasılasız bir secde halinde bulunur. Allah’ın kurbiyet âlemlerine girebilmek için insanın kalbini riyadan, süfli arzulardan ve kötü alışkanlıklardan temizlemesi gerekir. Sadece arınmış bir kalp ilahi rahmet deryasına dalarak ayetlerin nuruna gark olur ve derin manaların tadını alabilir.
Kulluk sanatı, çok yoğun bir kalbî mücahede gerektirir. Ashâb-ı Kirâm ve Ehl-i Beyt-i Mustafa bizlere hak yolda mücadele etmeyi öğretmişlerdir. Mücadelelerini ve gayretlerini yüksek bir neşe ile birleştirmişlerdir. Kalpleri en yüksek viteste çalışmıştır. Kalplerinde îmân sembolize olmuş, îmân ebediyen canlı tutulmuştur. Ashâb-ı Kirâmın kalpleri, Efendimiz’den sonraki en çok alıcı ve en yüksek kapasiteli kalplerdi. Onların kalplerinin saflığı, hakikate derûnî bir şehadettir. Yeni vahyolunan Kur’ân âyetlerini Efendimiz’in aleyhis-salât ü ves-selâm fem-i saadetlerinden duyar duymaz bütün vakit, gayret ve dikkatlerini onların en derûnî mânâlarına intibak etmek adına öyle bir yoğunluk ve samimiyet içinde veriyorlardı ki neticede vahiy onların hayatlarının parçası haline gelmişti.
Bir mümin gönül orucunu ömür boyunca tutarsa, bu orucunu asla bozmaz. Böylece en güzel biçimde yaşar, çünkü Resûlullah’ı sünnetini gerçekleştirmiş olur. Gönül orucunu tutan kişinin kalp gözü açılır, hidâyet nuru, merhamet ve sevgi tecelli eder. Sonsuz semavî gıdalardan nasiplenir. O gönül cennet arzusu ve cehennem korkusuna düşmez, şirk ve cehâlete düşmez. O gönül, daimî secdededir, ruh daima mirâçtadır, daimî vuslattadır, gönlün gizli sırrını tavaf eder.
Gönül orucunu tutan kimse gönlüyle beraber yaşar, ihrama girer, infak ahlakı taşır, mütevazı, hayâ, fakr, ihtiyaç ve ve sevgi dolu teslimiyet hâllerini yaşar. Güzelliği ve mükemmelliği kalp gözleriyle görür, gönül ekranında ilahî güzellikleri seyreder. Gönül orucunu tutan kişi nefsin baskı zulmünden kurtularak yaşar, şuursuzluktan, duyarsızlıktan ve maddi bağlantılardan tamamen kurtulur. Manevi kirlerden, nefsanî kirlerden, günahlardan ve gafletten abdest alır. Nefsi kin, nefret, riya, dünyevi arzular, cimrilik, kıskançlık, açgözlülük, tembellik, cahillikten gibi kötü özelliklerden arınır.
Kalplerimizdeki aşk ve merhamet hazinelerini fark edelim. Kalplerimizdeki sonsuz nur hazinesini tekrar canlandıralım. Muhabbet savaşını vermeye gayret edelim. Ruhumuzun özlemini takip edelim. Sevgi tohumunu, ahiret tohumu ekmeye başlayalım. Kalplerin hazinesini, iç potansiyellerini, saflıklarını, manevî dönüşüm kapasitelerini ve aşk hazinesini keşfedelim. İlâhî emaneti taşıyalım. Kalbimizi Muhabbet-i Muhammedî`yi silen gaflet uykusundan uyandıralım. İmanın nuru ve aşkın gücü kullanalım, kulluk iştiyakı ve hizmet aşkı ile muhabbet tohumu ekelim.


Kaynak: Altınoluk Dergisi Kasım 2022, Sayı:441, sayfa:20-21
HASEBİ

Sent from Mailhttps://go.microsoft.com/fwlink/?LinkId=550986 for Windows


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.