Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2274) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (1019)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Mehmet Lütfi Arslan - (Ziyaretci) 8.12.2022 14:33:54

Bir Islah Derdimiz Var mı?

Bir Islah Derdimiz Var mı?
Hasanserdar Bilge hasanserdarbilge@gmail.com: Dec 06 08:36AM +0300

Mehmet Lütfi Arslan
Bir Islah Derdimiz Var mı?

Nasreddin Hoca’ya “dünyanın merkezi neresidir” diye sormuşlar,
“merkebimin ayağını bastığı noktadır” diye mukabelede bulunmuş.
“Nereden biliyorsun?” diye itiraz edenlere o muzip tebessümüyle
susturucu cevabı vermiş: “İnanmıyorsanız ölçün…” İnanmayanlar ölçtüler
ve Hoca’nın doğru söylediğini tespit ettiler; her noktasının kürenin
merkezi olduğunu buldular. Günümüzde bir vakıa olarak tecrübe
ettiğimiz globalleşme ya da küreselleşme Hoca’nın tespitinin yani
kürenin her noktasının merkeziliği üzerine oturuyor. Küreselleşme,
kürenin bir noktasındaki düşünce, algı ve zihniyetin artık kürenin her
noktasında geçerli olması şeklinde tarif ediliyor.
Küreselleşme, sınırların ortadan kalkarak, başta ekonomik ürünler
olmak üzere her şeyin serbestçe değişim ve dolaşımı diye ifade edilse
de modern dünyanın yaldızlı ve afili birçok kavramı gibi bir
aldatmacadan ibaret. Küreselleşme aslında, güçlünün zihniyetini ve
hayat tarzını kürenin her yerinde geçerli kılmayı amaçlayan bir Frenk
oyunu. Serbestçe dolaşması istenen her şey değil, sadece güçlüye ait
olanlar. Bunun başında da onların ürettiği ekonomik ürün ve hizmetler
geliyor. Bugün küreselleşme dendiğinde anlamamız gereken, küresel
efendilerin ürün ve hizmetlerinin kürenin her tarafında aynı coşku ve
tatminle tüketilir hale gelmesine imkân sağlanmasıdır. Dolayısıyla
küreselleşme güçlünün dünya görüşü ve hayat tarzının kürenin her
noktasında hâkim hale gelmesini amaçlayan bir dayatmadır.
Günümüzün küresel efendileri aynı zamanda küresel ifsad şebekesinin
öncüleridir. O yüzden küreselleşen hayat tarzı ve zihniyet, yanında
habasetini, necasetini ve dalaletini de getiriyor. Hak ve hakikate
muhalif her duruş, tavır ve eğilim bir anda küresel bir yaygınlık
kazanabiliyorsa bunun sebebi budur. Dünyanın bir noktasında işlenen
isyan, cürüm ya da masiyet ertesi güne kalmadan dünyanın her yerine
ulaşmakla kalmıyor, her yerde işlenebilecek şekilde ve albenili bir
tarzda pazarlanıyor. Son örnek Cadılar Bayramı denen pagan kutlamadır.
İngiltere’de ortaya çıkmış, ABD’de yaygınlık kazanmış bu uygulama
Suudi Arabistan gibi bir ülkede kutlanmakla kalmadı, Güney Kore’de 156
kişinin ölümü ile neticelenen bir vahamet tablosu bile ortaya çıkardı.
Küresel efendilerin desteklediği ve teşvik ettiği ifsad şebekesi
ekonomi merkezli, daha çok tüketmeyi gaye haline getirmiş, insanın
aslına ve özüne düşman bir hayat tarzının taşeronudur. Haz ve hızı
esas alan bu hayat tarzının belli öncüleri vardır. Bu öncüler
çoğunlukla kültür ve sanat dünyasındaki sapkın hayatlarıyla öne çıkmış
rol modellerdir. Sosyal medya mecraları ile pazarlanan bu tipler
sadece saptırmak ya da baştan çıkarmakla kalmaz, ıslah derdinde
olanları küçümser, yıkıcı ve yıldırıcı bir propaganda ile
itibarsızlaştırmaya çalışırlar. İyilikten yana olanları aşağılar,
çirkef söylemlerle bezdirmeye çalışırlar. Özgürlük adı altında
bozgunculuk çıkarır, buna rağmen tam tersini iddia ederek ıslah
ettiğini söylerler. Tıpkı ayette ifade edildiği gibi: “Onlara
‘Yeryüzünde ifsad çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Hayır, biz yalnızca ıslah
edenleriz’ derler.” (Bakara, 11)
İfsad şebekesinin taşeronları bir damla petrolü bir damla kandan
kıymetli gören zihniyetin ortaklarıdır. Laboratuvarlarda insan
kopyalama hadsizliğine kalkışan cüretkâr münkirler de bunlardır,
salgın sürecinde aşı endüstrisinin ciroları uğruna milyonların canı
ile oynamaktan çekinmeyen doktor görünümlü caniler de… Allah’ı,
kitâbını, ahkâmını tanımamak, yok saymak ve fıtrata düşman hayat
tarzlarının çığırtkanlığını yapmak başlıca işleridir. İfsad şebekesi
olarak hiç dur durak bilmeden çalışır, sapkınlığın ve ahlâksızlığın
normalleşmesi için gayret ederler. Hattı zatında bunun garip görülecek
bir tarafı yoktur, çünkü ilâhî kanun gereği cibilliyet ve
tıynetlerinin gereğini yerine getirirler. Garip görülmesi gereken
ıslahı dert edinenlerin ne yaptığı, ne işlediği ve ne ile meşgul
olduğudur.
İmanı aşkla yaşayan bir mü’minin ıslah derdi mutlaka olmalıdır. Islah
derdi, sâlihliğin ötesinde muslih olmayı gerektiren aktif bir iyilik
hâlidir. Muslih, yeryüzünde bozgunculuk için çalışanların karşısında
durur ve en az onların fesat için çalıştığı kadar ıslah için çalışır.
“Ne olurdu, sizden önce helâk edilen nesiller içinde iman, sâlih amel
ve güzel ahlâk gibi faziletler sahibi ve Allah yanında kalıcılığı olan
değerleri gâye edinmiş bazı insanlar bulunsaydı da, yeryüzünde
bozgunculuk çıkmaması için çalışsalardı! Ne yazık ki, onların içinde
bu vazifelerini gereği gibi yaptıkları için kurtardığımız pek az kimse
oldu. Zâlimlere gelince, onlar sadece içine dalıp gittikleri dünyevî
zevk u safânın peşine düşüp şımardılar ve hep günah işlemekle meşgul
oldular. Yoksa senin Rabbin, halkı hem kendi nefislerini hem de
toplumu ıslahla meşgul bulunan ve hakka hukuka riâyet eden
memleketleri haksız yere helâk etmez.” (Hud, 116-117)
Âyet, toplumu ıslahla meşgul olanların ismini “muslih” olarak koyuyor.
Sâlih, “dinî ve ahlâkî bakımdan iyi davranışlara sahip kişi” olarak
tarif edilir. Muslih ise dinî ve ahlâkî bakımdan iyi davranışlara
sahip olduğu gibi gücünün yettiği ölçüde iyi davranışları yayan ve
yaygınlaşması için çalışan kimsedir. Allah yetimlerin işleri ve
malları ile ilgilenerek durumlarını iyileştirmeyi bir ıslah faaliyeti
olarak teşvik etmiş ve bu konuda gayret gösterenlerden hangisinin
müfsid hangisinin muslih olduğunu en iyi bilen olduğunu ifade
etmiştir. (Bakara, 220) Dolayısıyla ıslah işi ile uğraşmak ya da
muslih olmak bir tür aktif iyilik hâli ile dünyanın üzerine
yürümektir. Aktif iyilik ya da ıslah erliği zorluğu göze alarak
yapılacak bir tercihtir. İyiyi herkes sever ama “siz de iyi olun, siz
de kötülükten uzak durun” diye ikaz eden ve gayret göstereni seven pek
olmaz. İfsad şebekesinin ana görevlerinden birisi ikaz eden ve ıslahın
tesisi için çalışan muslihlerin gözden düşmesini temindir.
Sâlih olmak bir kurtuluş vesilesidir, ama muslih olmak başkalarının da
kurtuluşunun vesilesi olmak demektir. Açıktır ki bu Hz. Peygamber
Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisi ile geldiği
hakikattir. Muslih olmak, sadece iyi ve doğru kalmanın değil, iyiliği
ve doğruluğu yeryüzünün düzeni kılmanın gayretidir. Böyle bir gayretle
yaşamak zaferden değil seferden mesul olduğumuz şu dünya hayatında en
akıllıca yoldur ve ötede Rabbimize karşı sunacağımız yegâne
mazeretimizdir: “İçlerinden bir topluluk, ‘Allah’ın helâk edeceği
yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt
veriyorsunuz sanki!’ deyince onlar, “Rabbimiz katında bir mazeretimiz
olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle” şeklinde cevap
verdiler.” (A’raf, 164)
Muslih, ıslah derdinde olan kimsedir; bozulanı onarır. Hem kendi
nefsini hem de toplumu düzeltmeye çalışır. Hakkın ve sabrın
teminatıdır. Muslihin zıt anlamlısı müfsiddir. Müfsid, düzgünü bozar;
Kur’an’da zemmedilen bu tip, ekini ve nesli bozmakla itham edilir:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri
senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna)
Allah`ı şahit tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır. Arkasını
dönüp gidince veya bir işin başına geçince yeryüzünde bozgunculuk
yapmak, ürünleri ve nesilleri yok etmek için koşturur durur. Oysa
Allah, bozgunculuğu asla sevmez.” (Bakara, 204-205)
Müfsid sakınılması gereken bir tiptir. Tefsirlerde bu tipin ilk
temsilcisinin güzel söz söyleyen ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem’in meclisinde itibar gören Ahnes bin Şüreyk olduğu rivayet
edilmiştir. Bu kişi Hz. Peygamber’in yanından ayrılınca uğradığı İslam
beldesinde ekini yakmış ve hayvanları telef etmiştir. Yeryüzünü ıslah
ediyoruz diyerek ifsad edenler ekonomik düzeni bozarlar ve nesli
helake sürüklerler. Faiz temelli bir sistem ile paradan para kazanır,
zengin ile fakirin arasını açar, Allah’ın yasak ettiği her türden
ticareti meşrulaştırır ve en kötüsü insanı ve ilişkileri
metalaştırarak her şeyin maddi olana irca edildiği materyalist bir
hayat tarzını hâkim kılarlar. Mukaddesi olmayan bu hayat tarzı eğitimi
de tesiri altına alır ve tamamen derd-i maişet ve dünya odaklı
nesiller yetiştirir. Bu ise sadece ekinin değil neslin de helâkine
götürür.
Muslih, ıslah işini önce nefsinde gerçekleştirmiş bir iman neferidir.
Hakkın şâhidi ve müşâhidi olarak yaşamak başlıca gayesidir. O, hakkı
ve sabrı tavsiye vazifesini bir hayat tarzı haline getirmiştir. Bu
hayat tarzının ufkunda doğruluğun, iyiliğin ve güzelliğin cazibesini
artırmak vardır. Doğruluk, iyilik ve güzelliğin cazibesi nasıl
artırılır? Kendisi ile dirilemediğimizi başkasına teklif edemeyiz.
Güzelliği üzerimizde gözükmeyen inancın muhatabımıza yapacağı katkı
sınırlı olacaktır. Rabbimize götürmekle memur olduğumuz kalb-i selim,
hayatımızın her şubesine damgasını vurmalı, hiss-i selim, zevk-i
selim, fikr-i selim, teşebbüs-ü selim ve amel-i salih olarak
yöneldiğimiz ve temas ettiğimiz her yerde tebellür etmelidir.
Muslihin aktif iyiliği öncelikle iktisadi hayata ve nesil yetiştirmeye
yöneliktir, çünkü müfsidin bozmak için uğraştığı iki alan ekonomi ve
nesildir. Bu açıdan en önemli iki ıslah faaliyeti ekonomik ilişkilerde
dinimizin muamelat bahsinin hayata geçmesi için gayret etmek ve
arkamızdan seccademize ve manevi mirasımıza varis olacak nesil
endişesi ile eğitim ve öğretim faaliyetlerine omuz vermektir. İfsad
şebekesinin bize sürekli darbe vurduğu bu iki faaliyet sahası ıslah
gayreti ile yola çıkacakların ilk derdine düşecekleri kanayan
yaralarımızdır.

Kaynak: altınoluk Dergisi aralık-2022, sayı:442, sayfa:



--
Hasebi
Av. Hasan Serdar Bilge
Mersin
Twitter: @hasebiserdar
Facebook: www.facebook.com/hasanserdarbilge


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.