Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (1019)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Mehmet Lütfi Arslan - (Ziyaretci) 3.01.2023 20:28:57

İmtihan Odur ki İmtihan Olduğu Bilinmeye

İmtihan Odur ki İmtihan Olduğu Bilinmeye
Mehmet Lütfi Arslan

İmtihan kelimesi Kur’ânımızda iki âyette geçer. Hucurat Sûresi 3.
âyette Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurunda
seslerini kısanların takva ile arındırıldığı ifade edilirken,
arındırma kelimesinin karşılığı olarak imtehane filli kullanılır.
İmtihan bir arındırma vesilesidir. Nitekim kıymetli madenleri
arındırma işlemi de aynı kavram ile karşılanır. Allah müminlerin
kalplerini Rasûlüne tazim ile sınamış, onlar da edebe riayet ederek bu
imtihandan başarı ile çıkmışlardır.
İmtihan kelimesinin kullanıldığı ikinci ayet hicret ederek gelen
mü’min kadınların imtihan edilmesini emreden Mümtehine Sûresi 10.
âyettir. “Femtehinuhunne” şeklinde gelen emir, kalplerdekinin açığa
çıkartılması maksatlı bir samimiyet testi yapılmasını ister. Maksat,
hakikatin herkes tarafından bilinmesinin teminidir. Söz konusu
hanımlar samimi olarak gelmiş olabilirler; imtihan, bu samimiyetin
açığa çıkması, dolayısıyla bir şüphe kalmaması içindir.
Kur’ânımızda deneme ve sınama anlamlarına karşılık olarak kullanılan
diğer bir kavram ise belâ’dır. “O, hanginizin daha güzel amel
yapacağını sınamak için (liyeblüvekum) ölümü ve hayatı yaratandır.”
(Mülk, 2) âyeti buna bir misaldir. Firavun’un İsrâiloğulları’na
yaptığı işkenceler “büyük belâ” (sıkıntı) olarak isimlendirilirken,
Hz. İbrâhim’in oğlu İsmâil’i kurban etme teşebbüsü “açık belâ”
(deneme) olarak ifade edilmiştir. Yine Bedir Savaşı sonunda kazanılan
zafere, neticesi güzel imtihan manasında “güzel bir belâ” denilmiştir.
İmtihan ve belâ yaşadığımız hayatın şifreleridir. Dünya baştan ayağa
bu iki kavramın tezahüründen ibarettir. İyi-kötü, nimet-külfet,
dost-düşman, acı-tatlı her şey deneme ve sınama vesilesidir. Rabbimiz
En Güzel İnsan’dan diğer peygamberlere kadar herkesi denemiş, hiç
değişmeyecek bir sünneti olarak bu keyfiyeti kitabında herkes için
ilan etmiştir: “İnsanlar, denenip imtihandan geçirilmeden, ‘İman
ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz,
onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları
ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya
çıkaracaktır.” (Ankebut, 2-3) Sınamak diye çevrilen yuftenun kelimesi
fitne kelimesinin akrabasıdır. Fitne imtihan konusu olan şeydir.
Dünya tarihi peygamberler tarihi, peygamberler tarihi ise imtihanlar
tarihidir. Hz. Âdem aleyhisselâm’ın kıssası nefisle imtihan, Hz. Nuh
aleyhisselâm’ın kıssası insanlarla imtihan, Hz. İbrahim
aleyhisselâm’ın kıssası kalbin imtihanıdır. Hz. İsmail aleyhisselâm
teslimiyetin, Hz. Eyyûb aleyhisselâm sabrın, Hz. Yâkub aleyhisselâm
tevekkülün, Hz. Yusuf aleyhisselâm iffetin, Hz. Mûsâ aleyhisselâm
dirayetin, Hz. Süleyman aleyhisselâm iktidarın imtihanını yaşamıştır.
Âlemlere Rahmet Efendimiz ise en güzel, ince ve duyarlı kalbin sahibi
olarak imtihanların en ağırlarına maruz kalmış, bu imtihanlar
karşısındaki tavrı ile kıyamete kadar bütün insanlığa numune olacak
bir hayata muvaffak olmuştur.
Biz de imtihandayız. Ömrümüz imtihanın süresi, acısı ve tatlısı ile
yaşadığımız hayat imtihanın kendisidir. Bizden beklenen güzel
amellerdir. Sadece iman etmek kâfi gelmez, eylemek, amel etmek de
gerekir. Kimin ne eyleyeceğini mizaç ve meşrebi, ne kadar eyleyeceğini
kapasitesi belirler. Kur’ânımız mizaç ve meşrebe “şâkile”, kapasiteye
“vüs’at” der. Şâkile keyfiyeti (nitelik), vüs’ât kemiyeti (nicelik)
belirler. Keyfiyetin kalitesini tayin kimsenin haddi değildir. O
yüzden herkesin şâkilesine göre iş yaptığını ifade eden ayet şöyle
biter: “Fakat kimin daha doğru bir yolda olduğunu en iyi Rabbiniz
bilir.” (İsra, 84)
İmtihandayız; ne yaptığımız kadar ne kadar yaptığımız da sorulacak.
Vüs’âtimiz ya da kapasitemiz kadarından sorumluyuz, fazlası değil.
Verilen kadar sorumlu olmak bir teselli verebilir. Ama tehdit
şuradadır ki ne verildiğini bilmiyoruz. Kapasitemizi, potansiyelimizin
sınırlarını keşfedebilene aşk olsun. 45 kilogram yük kaldırabilmesi
ile teselli bulanlar 50 kilogram yük kaldırabilecek kapasiteleri
varsa, aradaki 5 kilogramın hesabını verecekler. Yaptıklarımızın
kalitesi ve keyfiyeti kadar, yapmadığımız ya da yapamadığımızın hesabı
da sorulacak.
Her anımız ve her şeyimizle imtihandayız. Ama imtihanın en ağırı
imtihanda olduğunu bilmemektir. Bir de şu hayat sahnesinde neyi, ne
kadar yapması gerektiğini keşfedememek… Bizi bu kadar insan içerisinde
biricik kılan Rabbimizin bizden murâdını öğrenememek ne acıdır!
Hakkımızda bir ilâhî murâd var. Bunu bulmak için, 8 milyar insan
içerisinde bizi özel kılan, bizi diğerlerinden ayıran nitelikler
ipucudur. İnsanın kendini tanıması en mühim iştir. Kendini bilen
Rabbini bilir.
Rabbimizin abes yaratmayacağına iman etmişsek, biricikliğimizin de
sadece bize ait ve bizimle başarılacak bir vazifeye tekabül ettiğini
görmemiz gerekir. Neyi, niye yapacağını keşfetmek; içine atıldığımız
şu devranda sadece bizim eylememizi bekleyen bir yer, şahıs, zaman
olduğunu bilmek demektir. Sadece bizim müdahalemizi bekleyen bir yer,
bir zaman ya da birisi varsa buna bizden başkası erişemeyecek
demektir. Mesela bu, bir mazlumun gözyaşını silmekse, onu bizden
başkası silemeyecek; mesela bu, bir kötülüğü engellemekse onu bizden
başkası engelleyemeyecektir. Bu ne büyük bir mesuliyettir!
İnsanların hepsi yaratılış amaçlarına uygun yaşasa ve dünya güllük
gülistanlık bir yere dönüşse de fert olarak yapmamız gerekeni
yapmıyorsak bir şey hep eksik kalacak. O eksiklik bedeli ödenecek bir
maliyet ortaya çıkaracak ve bunun faturası bize kesilecek. Eksik kalan
şey bize yazılmış vazife ya da hakkımızdaki murâddır. İmtihan, bunu
zamanında keşfedip, vazifemizi tez elden yerine getirmek için yola
koyulmayı başarmaktır. Ortada taşınacak bir yük var. Bunu kimseye
tahvil edemeyiz çünkü herkesin yükü ayrıdır. Herkeste farklı bir
zamir, farklı bir ruh, farklı “şâkile” vardır ve bunun sorgusu özel,
karşılığı da sadece sahibine hastır.
Yapılacak güzel işler bellidir, amel-i sâlih de tarif edilmiştir. Ama
iman ederek eylemek, güzel işe damgasını vurmak ve dolayısıyla o işi
kalbin ameli yapmak kolay değildir. Bir büyük imtihan da işte budur.
Güzel işler çeşit çeşittir. İşe güzelliğini veren kalpteki niyettir.
İşin güzelliği kalpteki niyetin güzelliği ile açığa çıkar. Birisi
kalbini ekşiterek bin verir, güzel niyetle bir verenin gerisinde
kalır. Niyetin güzelliği şâkileye uymasına bağlıdır. İçimizden
gelmeyeni dışımıza aksettiremez, içimize düşmeyenin peşine düşemeyiz.
Evet, güzel iş çoktur ama herkes güzeli önce içinde var eder.
Gönlümüzü katamadığımız hiçbir iş güzelleşmez.
Gönlümüzü imar ve inşa etmeden, dışta bir imar ve inşa sürecine
giremeyeceğimizi fark ettiğimizde imtihanın bize has mahiyetini de
anlamaya başlayacağız. Kendisi ile dirilmediğimiz bir hakikati
başkasına teklif edemeyiz. İslam bizim kendisi ile dirilmemiz gereken
hakikatimizdir. Biz onu gözümüzü açtığımızda cebimizde bulduk.
Cebimizdekini kalbimizdeki yapmak bir diğer imtihanımızdır. İslam,
üzerimizdeki en büyük nimettir. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı
dileyen, imtihanı geçmek isteyen bunu ancak İslam’la başarabilir,
çünkü Allah’ın hakkımızda razı olduğu din odur: “Bugün sizin için
dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din
olarak İslâm’ı seçtim” (Mâide, 3)
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle dua ederlerdi:
“Allah’ım! Ben zayıfım, zaafımı Sen’in rızâ-yı şerîfini kazanma
husûsunda kuvvetlendir. Nâsiyemden tutarak beni hayra sevk eyle!
İslâm’ı rızâmın en son noktası kıl!” İslam’ın rızamızın en son noktası
olması, imtihanın başarılmasıdır. İslam’ı istemek Allah’ın rızasını
istemektir. İslam’ı istemek, hakkımızdaki muradı keşfetmektir, çünkü
İslam Allah’ın bizden istediğidir. O yüzden rızasının ufkuna İslam’ı
koyan imtihanı nasıl geçeceğini de bulmuş demektir.
Meşru dairesi ve sınırları, müsaade ettikleri ve yasakladıkları ile
İslam bize kâfidir. İmtihanı kazanmak, buna razı olmak; imtihanı
kaybetmek, bu konuda kafa karışıklığına düşmektir. İnsanlar bugün
İslam’dan, bu yüce nimetin bütün insanlık için tek kurtuluş yolu
olduğundan şüpheye düşmüşlerse daha büyük imtihan aramaya gerek
yoktur. İslam’ı rızasının son noktası yapamayan imtihanı kazanmayı
ummasın. İmanın tadını bütün tatların önüne geçiremeyen de İslam’ı
temsil ettiğini iddia etmesin. İslam’la sıkıntısı olana başka imtihan
aramaya gerek yok. İslam’la sıkıntısı olmayana ise İslam’ı ne ölçüde
temsil ettiği sorusu yetecek de artacaktır. İmtihan, sadece semâvî,
arazî ya da sosyal afet ve musibetlerle sınırlı değildir. En büyük
imtihan din sahasındadır. Kendisine İslam yetmeyene daha büyük bir
bela gelmeyecek, İslam’ı yaşamak isteyip de temsil konusunda
tökezleyene de bu imtihan olarak yetecektir.
En sıkıntılı imtihan, imtihanı yapandan gafil olmaktır. Hayat, bu
gerçeği anlayacak kadar kısa, bu gerçeği kolayca taşıyamayacak kadar
uzundur. Rutinin ve durağanlığın sisi, her an mucize, tecelli ve
harikalarıyla zuhur eden Rabbimizin azametini idrak etmemize mânidir.
O yüzden hep teyakkuzda olmak, her anı son nefesmiş gibi yaşanan bir
hayata muvaffak olmak gerekiyor. Bu şekilde göklere yükselmeye yol
bulamayanlara esfel-i safilinden başka seyir yolu yoktur. Bunu bilip,
etrafına nazar edip kalbi sızlayanın imtihanı şu dizelerde ifade
edilendir: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!/Haykırsam,
kollarımı makas gibi açarak/ Durun, durun, bir dünya iniyor
tepemizden/Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden.”
Evet, “iman ettik” demekle bırakılmayacağız. İmanı aşkla yaşamak ve
çatırtılar gelen kubbemize yetişmek mesuliyetimiz var.

Kaynak: altınoluk Dergisi Ocak-2023, sayı:443, sayfa:3-5


--
Hasebi
Av. Hasan Serdar Bilge
Mersin
Twitter: @hasebiserdar
Facebook: www.facebook.com/hasanserdarbilge


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.