Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (610)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 13.10.2010 19:03:48

KUR`AN`DA BAŞÖRTÜSÜ YOKTUR.PEKİ BUNCA KAVGA NİYE?(1)

Kur`an`da Başörtüsü Yoktur Peki Bunca Kavga Niye?



Kış geldi çattı. Ülkemiz ``Bin yılın soğukları´´ denilen soğuk bir mevsimin etkisine giriyor. İşsizlik ve açlık diz boyu. Birçok devlet memuru, açlık sınırının altında ücret alıyor. Asgari ücret ise bu rakamların çok çok altında. Bir kilo et 30, bir kilo domates 5 lira olmuş. Tüketici, bu temel besin maddelerini alamıyor, eti sadece kasap vitrinlerinde, domatesi ise manav veya pazarcı tezgâhlarında seyretmekle yetiniyor. Ancak Türkiye`nin bu gerçek gündemi, yine başörtüsü gibi yapay bir gündemle örtülmeye çalışılıyor.



Ancak bu sefer biraz farklı. Zira başörtüsünü Türkiye`nin gündemi haline getiren, her zaman olduğu gibi iktidar partisi değil bu sefer ana muhalefet partisi CHP`dir. Sayın Kılıçdaroğlu, şu anda referandum öncesi yapmış olduğu konuşmaların ve başörtüsü konusunda halka vermiş olduğu vaadin sancılarını çekmektedir. Ve muhtemelen bu konudan sıyrılmanın hesaplarını yapıyor olmalıdır. Önce ``Biz sadece türban sorununu çözülmesini değil, YÖK`ün kaldırılmasını, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ve seçim barajının indirilmesini de istiyoruz&8230;´´ gibi, başka hamleler yaptı, tutmayınca ``Komisyonun çalışmalarını bekliyoruz´´ dedi. Ancak anlaşıldı ki; Prof. Dr. Sencer Ayata başkanlığında kurulan komisyonun da bu konuda kayda değer bir hazırlığı bulunmuyor. Hatta bu komisyonun çalışmaları ve CHP`nin türban konusuna girmesi, bazı partililerce şiddetli şekilde tenkit ediliyor. CHP`de huzursuzluk çoktan başladı bile. CHP içinde Canan Arıtman ve Nur Serter gibi başörtüsü konusunda derin kaygıları olanlar var. İşte bütün bunlar, Sayın Kılıçdaroğlu`nun liderliğini oldukça tartışılır hale getiriyor.



Bana kalırsa, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`nun türban konusundaki çıkışı son derece isabetlidir ve bu sorunu çözecek olan gerçekten de CHP`dir. Sayın Kılıçdaroğlu, parti içindeki muhalefete aldırmadan bu sorunu çözmek zorundadır. Çünkü halka vaadi ve taahhüdü vardır. Kılıçdaroğlu`nun başörtüsü sorununu çözme konusundaki taahhüdünün CHP`nin iktidar olması şartına bağlı olduğunu elbette biliyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu, bu konuda halka şimdiden ışık ve ümit vermek durumundadır. Aksi takdirde CHP`nin iktidar olma şansı yoktur.



Eğer başörtüsü sorununu çözerse, daha doğrusu genel seçimlerden önce bu sorunun çözümü konusunda adım atarsa, emin olun ki; Kılıçdaroğlu bırakın CHP liderliğini, Türkiye`nin liderliğini bile elde edebilir. Bu sebeple, Sayın Kılıçdaroğlu, parti içindeki bir avuç başörtüsü muhalifinin yaygarasına bakmadan ilerlemeli ve bu konuyu TBMM gündemine bir an önce taşımalıdır. Bu durumda, belki CHP`den bazı kopmalar yaşanabilir. Ancak CHP`ye katılımlar, muhtemel kopmalardan çok daha fazla olacaktır. Bundan adım gibi eminim. Başörtüsü sorununu çözmesi halinde benim gibi İmam-Hatiplilerin ve Diyanetçilerin bile CHP`ye oy verebileceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.



Aslına bakılırsa Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`nun konuya ilişkin söylemi son derece yerinde ve doğru bir söylemdir. Kendisine yöneltilen ``Başbakan başörtüsü diyor siz türban diyorsunuz. Belli ki bu ayrım anayasa görüşmelerinde etkili olacak. Siz başörtüsünü türbandan nasıl ayırıyorsunuz?´´ şeklindeki soruya vermiş olduğu cevap, benim gibi insanların da kabul ettiği bir yaklaşımı sergilemektedir. Kılıçdaroğlu`nun yukarıdaki soruya vermiş olduğu cevap şöyledir:



``Ben Sayın Başbakan`la görüşmemde türban kelimesini kullandım. Ben türban diyorum çünkü başörtüsü ile türban birbirinden farklıdır. Aralarındaki temel fark başörtüsü geleneksel bir örtüdür, Anadolu kadınının başını örttüğü ancak örterken &8216;Aman saçımın hiçbir teli görünmesin` kaygısı taşımadığı bir örtüdür. Başörtüsü başı örtüyor ancak saçları tamamen kapatmıyor. Türban ise saçları tamamen kapatmak için kullanılıyor...´´(1).



Sayın Kılıçdaroğlu, bu sözlerinde kesinlikle haklıdır. Çünkü özellikle kırsalda yaşayan Anadolu kadını, başını örterken kesinlikle ``Aman saçımın bir teli görülmesin´´ kaygısı taşımaz. Tarlada, bahçede çalışırken başörtüsü zaten yarı yarıya açık olmak zorundadır. Aksi takdirde 35-40 derece sıcaklıkta tarlada, bahçede çalışması mümkün olmaz. Anadolu kadını, sadece kırsalda değil, şehre gitse de aynı şekilde bağlar başını. Bugün gidin şehirlerde kurulu semt pazarlarına ve şehrin kenar mahallelerine, oralarda takılan başörtüsü ile kırsalda takılan başörtüsünün hiçbir farkı yoktur. Ancak Türban, Kemal Kılıçdaroğlu`nun da son derece isabetle buyurduğu gibi, başörtüsünden oldukça farklıdır. Türbanda özel şekiller ve dikkat çeken ayrıntılar vardır. Türbanın, cemaatleri, tarikatları veya siyasi görüşleri yansıtan farklı bağlama şekilleri vardır. Kafasına kova geçirmiş gibi türban takanlar olduğu gibi, önce bone veya fes benzeri bir taç giyip üzerine türban geçirenler, böylece başını tabi görüntüsünden çıkarıp başka bir şekle sokanlar vardır ki; bunların hemen hepsi ayrı bir mesaj içermektedir. Düğümünden, iğnesine kadar hemen her yanı ayrı bir mesaj taşır türbanın. Ancak başörtüsünde böyle bir amaç yoktur. Anadolu kadını, ya inançlarından dolayı, yani dini gereklilik olarak başörtüsü kullanır, ya da soğuktan, sıcaktan veya tozdan korunmak için. Onun, başörtüsüyle başkalarına mesaj vermek ve başörtüsü üzerinden kendisi gibi düşünenlerle iletişim sağlamak gibi bir kaygısı asla yoktur.



Şu sözler de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`na aittir: ``Mesela Pakistan. Resmi adı ne? Pakistan İslam Cumhuriyeti. Yani İslam o ülkenin resmi adında var. Adında bile İslam olan ülkenin eski Başbakan`ı Benazir Butto`nun örttüğü türban değil başörtüsüydü. Yani saçının her telini kapatmıyor. Saçlarının bir bölümü gözüküyor. İran da İslam cumhuriyetidir. Orası da İslam kurallarının geçerli olduğu bir ülkedir. Orada da kadınlar türban değil başörtüsü kullanıyorlar. Yani saçlarının bazı bölümleri gözükebiliyor. İşte fark budur. Ben bu yüzden saçın her telini kapatana türban, başörtüsüne de başörtüsü diyorum´´(2).



Kılıçdaroğlu`nun bu sözleri, iktidar partisi mensuplarınca alaya alınıp ``Vere vere İran`ı örnek verdi´´ şeklinde tenkit konusu edilse de Kılıçdaroğlu`nun bu sözleri de son derece doğru sözlerdir. Bir İslam ülkesi olan Pakistan`ın başbakanlığına kadar yükselmiş bir İslam kadını olan Benazir Butto`nun takmış olduğu Türban değil Başörtüsüydü ve Benazir Butto`nun saçının ön kısmı tamamıyla dışarıda idi. Benazir Butto, ülkemizdeki türban sevdalıları gibi başını sıkı sıkıya bağlamaz, gevşek bir örtü ile kapatırdı. Kim bilir belki de radikal dinciler tarafından bunun için öldürüldü Benazir Butto.



Türkiye Diyanet Vakfı`nda yıllardır Kadın Faaliyetleri Müdürü olarak çalışan bir bayan vardır. İsmi Ayşe Sucu. Ayşe hanım, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde ``Vaize´´ ve ``Eğitim Uzmanı´´ olarak çalıştıktan sonra bundan birkaç yıl önce emekli olmuş bir ilahiyatçıdır. On yılı aşkın süredir aynı görevi yürütmektedir ve haliyle tüm çalışma hayatı boyunca başörtüsü kullanmaktadır. Başörtüsünü ise tamamıyla Pakistan`ın öldürülen başbakanı Benazir Butto gibi örtmektedir. Yani Ayşe hanımın da saçının tamamını kapatmak gibi bir kaygısı asla yoktur ve saçının özellikle kâkül kısmı tamamıyla dışarıdadır. Başörtüsünü ise yine tıpkı Benazir Butto gibi son derece gevşek bağlamaktadır.







Üstte en solda Benazir Butto`nun fotoğrafı, sağda ise Ayşe Sucu`nun muhtelif yer ve zamanlarda çekilen fotoğrafları bulunmaktadır.



Sayın Ayşe Sucu, takmış olduğu başörtüsüyle yaklaşık 15 yıldır, devletin zirvesine varıncaya kadar, asker ve sivil olmak üzere, Diyanet`i hemen her platformda temsil etmekte, Diyanet adına konuklar kabul etmekte ve birçok sosyal etkinliğe katılmaktadır. Hemen her faaliyetinde an yakınında olan kişiler aynı zamanda personeli bulunduğu Vakfın başkanı da olan Diyanet İşleri Başkanı ve başörtüsü konusunda ``Fetva´´ veren DİB Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleridir. Bu insanların Ayşe Sucu`nun başörtüsü bağlama şeklinden rahatsız olduklarını ise en azından ben şimdiye kadar hiç duymadım. Eğer duysalardı, Ayşe hanıma baskı yapar, onun başını istedikleri şekle sokarlardı. Ancak böyle bir şey yoktur. Bu demektir ki; Benazir Butto`nun ve Ayşe Sucu`nun başörtüsünü bağlama şekli, Diyanet İşleri Başkanlığı`nın da kabul edip geçer not verdiği bir şekildir. Demek oluyor ki; Diyanet`e göre de kadınlar başörtülerini bağlarken saçlarının bir telini bile göstermemek gibi bir kaygı taşımamalıdırlar. Buna göre Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`nun yaklaşımı ile Ayşe Sucu`nun (dolayısıyla da Diyanet`in) yaklaşımı birbiriyle uygunluk ifade etmektedir.



Ayşe Sucu`nun başörtüsü hakkındaki görüşü ise kısaca şöyledir: ``Başörtüsü İslam`ın ön şartı değildir. Başını örten namuslu, açan namussuz olmaz. İnsanın namusu kılık kıyafet üzerine bina edilemez. İslam`da giyinmenin şekli ve tarifi yoktur. Başörtüsü ve giyim,, coğrafyayla, iklimle, örfle, adetle ilintili bir konudur. Bir kadın kendisini nasıl dindar hissediyorsa, nasıl rahat ediyorsa, kendini öyle ifade etmesi gerekir´´(3).



``Ayşe Sucu`nun başörtüsü konusundaki görüşleri Diyanet`i bağlamaz´´ diyenler olabilir. O zaman Diyanet`in bu konudaki kurumsal görüşünü bilmeye ihtiyaç vardır. Diyanet`in bu konudaki görüşünü ``Vecibe´´ ve ``Gereklilik´´ kavramlarıyla açıklamak mümkündür. TDK sözlüğünde ``Vecibe´´ kavramı, ``Ödev, boyun borcu´´ olarak, ``Gereklilik´´ ise ``Gerekli olma durumu, lüzum´´ şeklinde ifade edilmiştir. ``Vecibe´´ kelimesi ile aynı kökten gelen ``Vacip´´ kelimesi de yine TDK sözlüğünde ``Müslümanlıkça yapılması gerekli olan´´ şeklinde tanımlanmış bulunmaktadır. Bu tanımlardan hareketle dini bakımdan kadınların başlarını örtmeleri vaciptir denilebilir. Tıpkı kurban kesmek, fitre vermek, vitir namazı kılmak gibi&8230;



Anlaşılacağı gibi; kadınların başlarını örtmeleri konusundaki hüküm, TDK sözlüğüne göre ``Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan´´ şeklinde tarif edilen ``Farz´´ seviyesinde kesin ve kat`i bir hüküm ifade etmez. Esasen kadınların başlarını örtmeleri konusunda var olduğu söylenen emir, dini anlamda hüküm bile değildir. Bu emre, hükümden ziyade kuvvetli bir tavsiye demek galiba en doğrusudur. Zira müfessirlere, yani Kur`an yorumcularına ve fıkıhçılara göre Kur`an`daki bir emrin hüküm olabilmesi için, bir yaptırımının da olması gerekmektedir. Yani, yerine getirilmemesi durumunda, dünyada veya ahrette cezaya çarptırılacağına ilişkin bir cezayi müeyyidesinin olması gerekmektedir. Örneğin Kur`an`da hırsızlık yapanlar, zina yapanlar, adam öldürenler hakkında olayın ağırlık derecesine göre cezalar, yani yaptırımlar öngörülmüştür. İşte bu ayetler hüküm ayetleridir. Yine bazı fiillerin günah olduğundan bahisle, bu fiillerin ahiret hayatında Allah tarafından cezalandırılacağı ifade edilmiştir. Bu ayetler de yine hüküm ayetleridir. Oysa kadınların başlarını örtmelerinin öngörüldüğü söylenen ayette böyle bir müeyyide söz konusu değildir. Söz konusu ayette olmadığı gibi, bu ayetin önünde ve sonunda da böyle bir yaptırım öngörülmemiştir. Dolayısıyla, bu konudaki Kur`an ayetine hüküm ayeti denilemez. Sayıları, İslam Alimlerinin anlayış ve kavrayışlarına göre değişmekle birlikte genel kabul görmüş kanaate göre Kur`an`da hüküm ihtiva eden ayetlerin sayısı 200 civarındadır. Yani Kur`an`da bulunan 6000 küsur ayetten sadece 200 küsuru hüküm ifade etmektedir ve başörtüsü konusunda var olduğu söylenen ayet, muhtemelen bu 200 küsur ayetin içinde mütalaa edilmemektedir(4).



Kadınların başlarını örtmeleri konusundaki emir, ``Farz´´ anlamında kesin hüküm ihtiva etmiyor olacak ki; Diyanet İşleri Başkanları da kendi kızlarını başları açık olarak okula gönderebilmişlerdir. Halen Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu`nun kızları Şeyma ve Şeyda Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi`nde başları açık olarak okumuşlardır. Önceki Diyanet İşleri Başkanı M.Nuri Yılmaz`da Bilkent Üniversitesi`ni kazanan kızı Emine`ye başını açarak okuyabileceğini tavsiye etmiş ve kadınlar için eğitimin başörtüsü takmaktan çok daha önemli bir görev olduğunu söylemiştir(5). Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan Dr. Tayyar Altıkulaç`ın, TBMM Milli Eğitim Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı olduğu sırada, sorunlarının çözümünde destek olması konusunda kendisini ziyarete gelen başörtülü öğrencilere ``Sizin yerinizde kızım olsaydı, başını açıp okula gitmesini tavsiye ederdim. Ya başınızı açın sınavlara girin ya da evde oturun´´ şeklinde tavsiye ve uyarılarda bulunduğunu hatırlıyorum



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.