Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (610)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 13.10.2010 19:05:08

KUR`AN`DA BAŞÖRTÜSÜ YOKTUR.PEKİ BUNCA KAVGA NİYE?(2)

Kur`an`da Başörtüsü Kavramı Yoktur



Aslına bakılırsa Kur`an`da kadınların başlarını örtmeleri konusunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu konudaki düzenlemeler, tamamen müfessirlerin (Kur`an yorumcularının) ve fıkıhçıların (İslam hukukçularının) yorumlarına bağlıdır. Yani Kur`an`da örtünme konusunda düzenleme bulunmakla birlikte, kadınların başlarını örtmeleri konusunda herhangi bir hüküm yoktur ve bu konuda 1400 küsur yıldır var olduğu söylenen hüküm, bütünüyle İslam alimleri tarafından konulmuş hükümlerdir. Zaten başörtüsü gibi konularda çıkan tartışma ve çatışmalar da genelde bu gibi hükümlerden çıkmaktadır. Yani, Kur`an`da açıkça zikredilmemekle birlikte, daha çok İslam bilginlerinin anlayış, kavrayış ve algıları doğrultusunda ve Hz. Peygamber`den sonraki devirlerde konulan hükümlerden demek istiyoruz.



Kur`an`da ``Başörtüsü´´ kavramının geçtiği ve ``kadınların başlarını örtmelerinin emredildiği´´ söylenen ayet, Nûr Suresi`nin 31. ayetidir. Söz konusu ayette Allah, Peygambere hitaben şöyle diyor:



``Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler&8230;´´(6).



Aslına bakılacak olursa, anlamı bu şekilde verilen ayetin Arapça metninde ``Başörtüsü´´ kavramı geçmemektedir. Ayette geçen ``Başörtüsü´´ değil, sadece ``Örtü´´dür. Ancak nedense İslam âlimleri, ayette ``Örtü´´ anlamında kullanılan ``Humur´´ kelimesini, ``Başörtüsü´´ olarak anlamışlar ve ona göre hüküm vermişlerdir. Gerçekte ayette bulunan ilgili cümlenin ``Örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler´´ anlamına geleceği açıktır. İslam âlimleri bir anlamda ``Kadınların yakalarının üzerine kadar örtmeleri tavsiye edilen örtünün´´ ne olabileceğini ve nasıl bir örtü olabileceğini sorgulamışlar, sonunda bu örtünün olsa olsa başla birlikte boyunları kapatacak şekilde, baştan yakaların üstüne doğru sarkıtılacak bir örtü olabileceği sonucuna varmışlar ve bu örtüyü başı da kapattığı için ``Başörtüsü´´ olarak kavramlaştırmışlardır. Türban taraftarları her ne kadar ``Başörtüsü zaten vardı, Nûr Suresi`nin 31. ayetindeki hüküm, sadece başörtüsünün örtülme şeklini belirtiyor&8230;´´ deseler de, Kur`an`da ne bu ayette, ne de başka bir ayette ``Başörtüsü´´ kavramı bulunmamaktadır. Sadece ``Örtü´´ ve ``Örtülecek yerler´´ den bahsedilmekte olup, kadınlar için örtülecek yerlerin, yani avret yerlerinin arasında ``baş´´ ve ``saçlar´´ bulunmamaktadır.



İslam Alimlerinin geneli, ayette geçen ``Görünen kısımlar´´dan maksadın, kadınların yüzü ve elleri olduğunu kabul ederler. Bir görüşe göre; bu yerlere ayaklar da dâhildir(7). Yani anlaşılacağı gibi ayette geçen ``Görünen kısımlar´´ kavramı konusunda da İslam âlimleri ihtilafa düşmüşlerdir. Kimileri bu kavramın içine ayakları da dâhil ederken, kimileri ayakların bile örtülmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Kur`an`da, ne Nûr 31`de, ne de başkaca bir ayette ``Başörtüsü´´ kavramı bulunmadığına göre ve ayette geçen ``Görünen kısımlar´´ kavramı konusunda bile ihtilaf olduğuna göre, birileri de çıkıp ``Ayette geçen görünen kısımlar tabirinin içine baş ve saç bölgesi de girer, bu sebeple kadınların başlarını örtmeleri gerekmez´´ derse sanırım fazla hata yapmış olmaz.



Bu sözlerimiz karşısında birileri de elbette, ``Bahse konu ayette ve başka ayetlerde başörtüsü geçmese de Hz. Peygamber`in bu konudaki uygulamaları ve hadisleri vardır. Dolayısıyla, Kur`an`da geçmiyor diye kadınların başlarını örtmeleri konusunda hüküm yoktur denilemez ve bu konu hafife alınamaz´´ diyebilir. Amenna. Ancak bizim maksadımız, ``Böyle bir hüküm yoktur´´u tartışmak değil, ``Kur`an`da böyle bir hükmün bulunmadığını´´ ortaya koymaktır. Başörtüsü kullanmanın dini bir gereklilik olduğunu İslam âlimleri zaten söylüyorlar. Elbette biz de biliyoruz ki; dinin kaynağı sadece kitap değildir. Ancak yine de Kur`an`da ``Başörtüsü´´ kavramının bulunmadığını ortaya çıkarmak son derece önemlidir. Hele hele, hadislerin başına neler getirildiğini ve Hz. Peygamber`e iftira niteliğinde hadisler bile uydurulduğu ortada iken bunu ortaya koymak dini açıdan hayati derecede önemlidir.



Kur`an`da geçen kavramlar konusunda uzman olan ve Arap dilinin allamesi sayılan Râgıb El-İsfahani ``Müfredat´´ isimli eserinde Nûr 31`de geçen ve ``BAŞÖRTÜSÜ´´ olarak anlamlandırıla gelen ``HUMUR´´ kelimesi hakkında şunları söylüyor:



``-Hamr- sözcüğü temelde &8216;bir nesneyi örtmek, gizlemek ya da saklamak` anlamına gelir. &8216;Örtünmede, gizlemede kullanılan şeye` -Hımar- denir. Fakat -Hımar- sözcüğü yaygın kullanımda &8216;kadının başına örttüğü, kapattığı şeyin adı haline gelmiştir. Çoğulu -Humur- şeklinde gelir.´´(8).



Kitabın çevirmeni olan kişi R.El İsfahani`nin ``kadının başını örttüğü, kapattığı şeyin adı´´ olarak tarif ettiği örtüyü, bir başka Arapça Dil Bilgini olan Muhammed Fîruzabadi`ye atfen ``Başörtüsü´´ ve ``Yaşmak´´ olarak tarif etmiştir(9).



Görüldüğü gibi, büyük âlim R. El-İsfahani de, Kur`an`da Nûr 31`de geçen ``Humur´´ kelimesinin ``Hımar´´ kelimesinin çoğulu olduğunu ve ``Hımar´´ sözcüğünün, aslında ``Örtü´´ ve ``Örten şey´´ anlamına geldiğini belirtmektedir. Peki, adı geçen ``Fakat -Hımar- sözcüğü yaygın kullanımda kadının başını örttüğü, kapattığı şeyin adı haline gelmiştir´´ demekle ne demek istemiştir? Bize göre Râgıb bu sözüyle şunu demek istemiştir:



``-Hımar- sözcüğü, bahse konu ayetin nazil olduğu dönemde sadece &8216;örtü` anlamına gelirken, zamanla &8216;kadınların başını örten şey`, yani &8216;başörtüsü` haline dönüşmüştür. &8216;Hımar` sözcüğünü &8216;başörtüsü` olarak tarif edip tanımlayan Allah ve peygamberi ile onun ashabı değil, sonraki dönemlerde yaşayan Müslümanlardır&8230;´´. Ragıb El-İsfahani`nin, bunları bahse konu ayetin indirilmesinden yaklaşık 4-5 asır sonra söylemiş olması da son derece önemlidir. Demek ki ``Hımar´´ kelimesinin, ``Başörtüsü´´ haline dönüşmesi hadisesi, yaklaşık 4-5 yüz yıllık sürede oluşan bir hadisedir(10).



Râgıb El-İsfahani, eserinde ``örtü´´ ya da ``örten şey´´ anlamındaki ``hamr´´ sözcüğünün Arapça`da ``şarap´´ anlamına da geldiğini söylemektedir. Ona göre, ``şarabın, badenin veya üzüm şarabının &8216;hamr` diye adlandırılmasının nedeni, &8216;aklın karargâhını örtmesidir´´(11). Anlaşılıyor ki; Arapça`da ``Üzüm veya hurma gibi meyvelerden elde edilmekle birlikte insanın akıl melekesini örtüp yok eden, yani insanı sarhoş eden alkollü içecekler´´ de ``Hamr´´ olarak adlandırılmaktadır.



Demek oluyor ki; Arapça ``Hamr´´ kelimesi, Türkçede öncelikle ``örtü´´ veya ``örten şey´´ anlamlarına gelmektedir. Ayrıca bu kelimenin ``sarhoşluk veren şey´´, yani ``alkollü içki´´ gibi bir anlamı da bulunmaktadır. Bu kelimeden hareketle ``Hımar´´ kelimesine ``Başörtüsü´´, Kur`an`da geçtiği şekliyle ``Humur´´ kelimesine de ``Başörtüleri´´ denilebilir mi orasını bilmem. Ancak ünlü dil bilgini Râgıb, bu adlandırmanın ve anlamlandırmanın, zaman içinde oluşarak yaygınlaştığını söylüyor.



Peki, Kur`an`da, Nûr Sûresi`nin 31. ayetinde örtülmesi istenilen bölge baş bölgesi midir? Belli değil. Çünkü ayette başörtüsünden değil, yakaların üzerine kadar sarkıtılması gereken bir örtüden bahsediliyor. Eğer siz bu örtüyü başörtüsü olarak yorumlarsanız, o takdirde başın da örtüleceği sonucuna varırsınız. Yok, eğer bu örtüyü başörtüsü değil de yakaların üzerine sarkıtılarak boyun ve gerdan bölgesini kapatacak bir örtü olarak yorumlarsanız, bu takdirde başın kapatılmasına gerek olmadığı sonucuna varırsınız. Ayette geçen ``Mü`min kadınlara da söyle: &8230;ziynetlerini teşhir etmesinler. (baş)örtülerini yakalarının üzerine (kadar) örtsünler&8230;´´ şeklindeki bölüm bu bakımdan son derece önemlidir. Zira burada kadınlardan örtülmesi istenilen ve başkalarına göstermemeleri gereken şeylerin veya yerlerin ziynet eşyaları veya bu eşyaların takılıp-taşındığı vücut bölgeleri olduğu açıktır.



Ziynetten maksadın, takı türü ziynet eşyaları olduğunu söyleyen İslam âlimleri olduğu gibi, bundan maksadın mücevher türü ziynetten öte, kadının üzerine ziynet eşyası taktığı boyun, gerdan ve göğüs bölgesi olduğunu söyleyen İslam âlimleri de vardır ve bu ikinci görüş çok daha kabule şayan bir görüştür. Esasen, kadının cinsel cazibesini ortaya çıkaran da ziynet eşyaları değil, büyük ölçüde boyun, gerdan ve göğüs bölgeleri olduğu bilinen bir gerçektir. İşte bu durumda örtülmesi gereken şeyin, kadının ziynet eşyaları değil, boyun, gerdan ve göğüs bölgesi olduğunu düşünmek aklın gereğidir.



Öte yandan şahsen ben, kadınların saçları üzerine şiirler yazıldığını, şarkılar bestelendiğini ve kadınların saçlarına âşık olunduğunu duydum ama ``kadında cinsel cazibe´´ denildiğinde akla öncelikle saçların ve başın geldiğini hiç duymadım. ``Kadında cinsel cazibe´´ denilince akla ilk gelen organların, genelde kadının ağız, dudak, yanak, kaş, göz, burun, çene ve kulak gibi yüz bölgesindeki organlarıyla, boyun, gerdan ve göğüs bölgesinin olacağı açıktır. Hatta kadının el ve ayakları bile cinsel cazibesini öne çıkarmada baş ve saçlarından çok daha etkili bir konuma sahiptir. Bugün sanat dünyasında boy gösteren kadınların daha çok kaş, göz, burun, dudak, yanak, çene, kulak, boyun ve gerdan bölgeleriyle meşgul oldukları, göğüslerine özel önem verdiklerini, makyaj ve süslemelerle, daha da ileri giderek estetik operasyonlarla öncelikle bu organlarını güzelleştirmeye çalıştıkları bir gerçektir. Kadınlar sayılan organlarını güzelleştirmek için neşterin altına yatmaktan bile çekinmemektedirler. Bundan maksat, herhalde cinsel cazibelerini daha fazla ortaya çıkarmak istemeleridir. Kadınların cinsel cazibelerini ön plana çıkarmaları konusunda her ne kadar saçları da önemli ise de, en azından başörtüsü kullanan kadınlar için başkalarınca görülmesinde sakınca olmadığı belirtilen organlar, örneğin, dudak, burun, yanak ve gözler çok daha önemli sayılmalıdır. Öte yandan başörtüsü kullanan kadınlar için yeni yeni başörtüsü modelleri ve başörtüsü bağlama şekillerinin ortaya çıkarılmasının bir sebebi de yine kadındaki cinsel cazibeyi arttırtmaya ve yüz bölgesinin güzelliğini daha fazla hissettirmeye yönelik çabalardır. Saçları nasıl olursa olsun, isterse kel olsun, yüz hatları güzel bir kadın, çok güzel bağlanmış bir başörtüsü veya türban sayesinde özel olarak çizilmiş şaheser bir tablo gibi ortaya çıkabilir.



Oysa İslam âlimleri, örtünme konusunda kadının yüz bölgesi ile el ve ayaklarını istisna tutmuşlar, bu organları, Nûr 31`de geçen ``Görünen kısımlar´´ kavramı içine sokarak örtülmelerine gerek olmadığı sonucuna varmışlardır(12). Yani bu yaklaşımlarıyla İslam âlimleri bir anlamda kadının cinsel cazibesini ele veren organları dışarıda bırakırken baş ve saç gibi cinsel cazibe bakımından ikincil derecede etkili baş ve saçın örtülmesiyle meşgul olmuşlardır. Bu bakımdan da Nûr 31`de geçen emri veya tavsiyeyi, baş ve saçlardan çok, boyun, gerdan ve göğüs bölgesine yönelik olarak yorumlamak aklın ve mantığın gereğidir diye düşünüyorum. Bize göre de bahse konu ayette geçen ve gizlenmesi istenen ziynetten maksat, mücevherat türü ziynet eşyaları değil, bir kısım ziynet eşyalarının sergilendiği boyun, gerdan ve göğüs bölgeleridir.



Eğer ziynetten maksat mücevherat türü ziynet eşyaları olsaydı, Allah açıkça el ve ayakların da örtülmesini emir buyururdu. Çünkü kadınlar, ziynet eşyalarını sadece boyunlarında ve gerdanlarında değil, el ve ayak bileklerinde, hatta burun, dudak, kaş ve kulak bölgelerinde de taşımaktadırlar. Zaten ayet oldukça açıktır. ``Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.´´ sözü, kadınların mücevherlerini değil, direk olarak vücut bölgelerini hedef almış bulunmaktadır. Aynı cümlede geçen ``Görünen kısımları müstesna´´ sözlerini organlara ``ziynetlerini teşhir etmesinler ´´sözlerini ise süslenmek amacıyla organlara bu organlara takılan ziynet eşyalarına aitmiş gibi göstermek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. O zaman birileri de çıkar ``Görünen kısımları müstesna´´ sözlerinin de ziynet eşyalarına yönelik olduğunu beyanla, ayete ``Ziynet eşyalarının bir kısmını sergileyin, bir kısmını gizleyin´´ türünden saçma bir anlam verebilir. Esasen Nûr Suresi`nin ilgili ayetleri, yani ``örtünme´´ emrinin bulunduğu ayetin önünde ve sonunda yer alan ayetler, mal-mülk ve zenginlik teşhiriyle alakalı olmayıp, kadın erkek ilişkilerinde, evlilik ve aile içi ilişkilerde uyulması gereken esaslarla haramdan kaçınmanın önemini anlatan ayetlerdir.



Başörtüsü Sorunu Mutlaka Çözülmelidir



Kur`an`da yeri ve tarifi olsa olmasa da, İslam`da Başörtüsü vardır ve İslam Kadını, yaklaşık 1400 yıldır başını bir şekilde örtmektedir. Bu kadınların kahir ekseriyeti de ``Dini gereklilik´´ olarak örtünmektedir. Kur`an`da yeri olsa da olmasa da, hatta insanlar tarafından uydurulmuş bile olsa başörtüsüne ``Din dışı´´ veya sadece ``örf, adet ve gelenek´´ gözüyle bakılamaz. Bugün dünyada insanlar tarafından uydurulmuş birçok din veya mezhep ile bu tür inanç sistemlerinin binlerce, hatta milyonlarca mensubu bulunmaktadır. Devletler de dâhil olmak üzere kişi ve kurum olarak hiç bir güç de çıkıp bu insanlara ``Sizin dininiz, sizin mezhebiniz uydurmadır, onun için sizi kabul etmiyorum, sizi muhatap almıyorum´´ diyemez. Çağdaş hiçbir demokrasi, bir kişi bile olsa dahi vatandaşlarının sorunlarına kayıtsız kalamaz. Hele hele Türkiye Cumhuriyeti gibi kendisini, ``Laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına saygılı sosyal bir devlet´´ olarak tanımlayan hiçbir devlet, kendi vatandaşlarının sorunlarına bigane kalamaz.



Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin, başörtüsüne yasak koyması da yanlıştır, Cemevlerine ibadethane statüsü vermemesi de yanlıştır. İşte bu konuda CHP`ye gerçekten de büyük iş düşmektedir. Çünkü CHP, üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağının devamına sebep olan parti olmaktan öteye, bu devleti kuran partidir. Onun için CHP, kurmuş olduğu devlete sahip çıkmak zorundadır. Sahip çıkmak ise, ülke vatandaşlarına yasaklar koymakla değil, onların sorunlarına sahip çıkmakla olur. Bana kalırsa, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, hiç vakit kaybetmeden;



``Legal veya illegal olsa bile, belli bir mezhep, tarikat, cemaat, zümre, sınıf, siyasi parti vb. bir sosyal ve siyasal teşekkülü çağrıştırmamak, herhangi bir dine özgü olmamak ve kişilerin açıkça tanınmasını engellememek kaydıyla üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir&8230;´´



şeklinde bir kanun teklifini mutlaka vermek ve yasalaştırılmasına yardımcı olmak zorundadır. Aksi takdirde, CHP`nin, bu ülkenin vatandaşlarıyla ve gelenekleriyle çatışma anlamına gelen tutum ve davranışlarla ve sadece sol oylara dayanarak iktidara gelmesi ve kurucusu olduğu devlete sahip çıkması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin, laik bir cumhuriyet olduğu, dolayısıyla şeriatın konusu olan başörtüsü sorunuyla ilgilenmesinin söz konusu olamayacağı gibi ucuz politikalara sapmadan ve sulandırmadan, konuya temel insan hakları ve bireysel özgürlükler açısından yaklaşmak suretiyle çözüme kavuşturulması, Türkiye`yi yönetme azmindeki bütün siyasetçilerin ortak görevleridir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu`nun bu gerçeğin farkına vardığı görülmektedir. Umarım arkadaşları da bu gerçeği görür, konuyu daha fazla geçiştirmeye ve ipe un sermeye çalışmadan kendisine destek verip, yardımcı olurlar.



13 Ekim 2010



Ömer Sağlam

_______________________



1- http://haber.gazetevatan.com, ``Türban mı başörtüsü mü´´ başlıklı haber, 02.10.2010.

2- Aynı haber.

3- Hürriyet Gazetesi, ``Kadının namusu kıyafetle olmaz´´ başlıklı haber, 15.02.2008.

4- Hüküm ifade eden ve kısaca ``Ahkâm Ayeti´´denilen ayetlerin sayısını herkes başka türlü vermektedir. Bu ayetlerin sayısını 150 olarak veren de varr, 900`e kadar çıkaran da. Demek oluyor ki; İslam alimleri henüz Kur`an ayetlerini tam olarak anlayıp yorumlamaktan acizler! İslam toplumlarındaki çatışmanın en önemli sebeplerinden birisi de işte budur. Yani İslam alimlerinin, ayetleri anlamada ve yorumlamada ortak bir noktada buluşamamalarına karşılık adam gibi anlayamadıkları ayetlerden hareketle hüküm vermeleri.

5- ``İki Diyanet başkanından kızlarına baba tavsiyesi´´ başlıklı ve Turan Yılmaz-Okan Konuralp imzalı haber, Hürriyet, 29.12.2006.

6- Kur`ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, s, 352, TDV Yayını, Ankara, 1993.

7- Age, s, 352.

8- Râgıb El-İsfahani, Müfredat, s, 516, Çev. Yusuf Türker, Pınar Yayınları, İstanbul, 2007.

9- Age, s, 516.

10- R.El-İsfahani`nin hangi yıllar arasında yaşadı kesin bilinmemekle birlikte, ölüm tarihini H.452, 502 ve 503 olarak veren kaynaklar bulunmaktadır. Buna göre onun, M.11. yüzyılda yaşadığı söylenebilir.

11- Age, s, 516.

12-Bkz. 5 nolu dipnotta belirtilen kaynak.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.