Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (1019)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLÂMOĞLU - (Ziyaretci) 13.10.2017 23:39:17

LEDÜN İLMİ NEDİR?




Mustafa Mete Islamoğlu

LEDÜN İLMİ NEDİR?
(BU YAZIYI YAVAŞ ve İKİ KERE OKUYUNUZ)

BAŞLARKEN: Hatalarımdan Rabbimin affına sığınırım. Çok az insanın bildiği `Ledünnî İlim` nedir? Bunu açıklayalım.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Cenâb-ı Hak`tan üç türlü ilim telakkî etmiştir...
BİRİNCİSİ: (Beşer idrakinin üzerinde olduğundan insanlara açıklanmamıştır. )
Kendisi ile Allah celle celalühu arasında mahfuzdur. Bu ilim, beşer idrakinin üzerinde olduğundan insanlara açıklanmamıştır. Ancak nûr-i nübüvvet ile kavranabilir. Hurûf-i Mukattaa`nın yüklendiği mânâlar bu kabîldendir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, tebliğine memur olduğu vahyin dışında kendisine husûsî olarak bildirilen her bilgiyi ashâbına nakletmemiştir. Rasûlullâh Efendimiz`in şu hadîs-i şerîfi, bu hakîkate işâret etmektedir:
``Şayet bildiklerimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız.´´ (Buhârî, Küsûf, 2; Müslim, Salât, 112)
Mevzuyla alâkalı diğer bir hadîs-i şerîfte de:
``Benim Cenabı Hak ile öyle anlarım olur ki, onlara ne bir mukarreb melek ne de herhangi bir peygamber vâkıf olamaz.´´ (Münâvî, Feyzü`l-Kadir, IV, 8) buyrulmaktadır.
İKİNCİSİ: (Şerîat ilmi)
Umûma âit olan şerîat ilmidir. Bütün insanlık âlemi, bu bilgilere îmân etmek ve onlarla amel etmekle mükelleftir. Şu âyet-i kerîme, bu nevî ilmi ifâde etmektedir:
``Ey Rasûl! Rabbinden sana inen vahiyleri tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Rabbinin elçiliğini yerine getirmiş olmazsın!..´´ (el-Mâide, 67)
ÜÇÜNCÜSÜ: (Ledünnî ilim)
Bir kısım ehil zevâta verilmiştir. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu ilmin ehli olmayan kimselere verilmesini yasaklamıştır. Bir defasında İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-`ya:
``Ey İbn-i Abbâs, insanlara akıllarının almayacağı bir söz söyleme. Zîrâ böyle yapman, fitneye düşmelerine sebep olur.´´ (Deylemî, Müsned, V, 359/8434) tavsiyesinde bulunmuştur. Bu sebeple Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
``İnsanlara anladıkları şeyleri söyleyin, anlamadıklarını da bırakın. Siz, Allâh ve Rasûlü`nün yalanlanmasını ister misiniz?´´ (Buhârî, İlim, 49) buyurmuştur.
Yine İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-`dan gelen bir rivâyete göre ashâb-ı kirâm:
``&8211;Ey Allâh`ın Rasûlü! Sen`den duyduklarımızın hepsini haber verelim mi?´´ diye sordular. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
``&8211;Evet. Ancak bir topluluğa akıllarının almayacağı bir şeyi anlatmanız hâriç. Çünkü bu durum bâzılarının fitneye düşmelerine yol açar.´´ buyurdu. Bu hatırlatmadan sonra İbn-i Abbâs radıyallâhu anhümâ herhangi bir topluluğa bir husûsu îzâh ederken bâzı şeyleri kinâyeli olarak anlatırdı. (Ali el-Müttaki, Kenzu`l Ummâl, X, 307/29537)
Bu hususta Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- da şöyle buyuruyor:
``Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-`den iki kap dolusu ilim aldım. Bunların birini açıkladım. Eğer diğerini açığa vursaydım, şu gırtlağım kesilirdi.´´ (Buhârî, İlim, 42)
Ashâbın seçkinlerinin ehil olmayanlardan gizli tuttuğu bu ilim, anlayış ve idrâk ediş husûsunda fevkalâde bir kudret ile techîz edilmiş bulunan müstesnâ insanların kavrayabilecekleri gerçeklerdir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem böyle gerçekleri ashâb-ı kirâmdan Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ali gibi bâzı müstesnâ anlayışlı kimselere nakil ve ifâde buyurmuştur. Herkes, bundan kâbiliyeti ve istîdâdı kadar mesûldür. Kul, kendi selâmeti için bu istîdâdı inkişâf ettirmeye; zühd, takvâ ve ihsân duygusuna vâsıl olmaya, diğer bir tâbirle tasavvufu en güzel bir şekilde yaşamaya çalışmalıdır. Bu da ancak nefsin tezkiyesi, kalbin tasfiyesi ile mümkündür.
Ferdin selâmeti, evvelâ şer`î gerçeklere ittibâ ile mümkündür. Tasavvufî gerçeklerle hemhâl olması ise, bu selâmetin yüksek bir seviyede, yâni vasıflı bir sûrette tahakkukunu sağlar.
Şer`î gerçekler herkesi muhâtap aldığından rahmet-i ilâhiyye îcâbı mükellefiyetler asgarîde tutulmuş, umûmun en âciz fertlerinin tâkati ölçü olarak alınmıştır. Tasavvuf yolunda ilerleme ise, kâbiliyete göre olduğundan bu yolun önü açık tutulmuş, ehline ``Fenâ fillâh´´a ve hattâ ``Bekâ billâh´´a kadar ruhsat tanınmıştır. Meselâ bir kısım mallarda zekât kırkta bir olmakla birlikte Cenâb-ı Hak infâkın önünü açık tutmuş, müminin îsarda bulunarak kendi ihtiyacı olan miktarı bile muhtaç kardeşine vermesini teşvik buyurmuştur. Dolayısıyla zekâtın fıkhî nisâbı kalbî bakımdan asgarî seviyeye göredir. Kalbî seviye yükseldikçe infâkın ölçüsü de artmaktadır.
Bu itibarla tasavvufî ilim, mânevî eğitim sonucu ferdin istîdâdı nisbetinde ulaşılabilen Hak vergisi «ledünnî» bir ilimdir. Kur`ân-ı Kerîm`in birtakım âyet-i kerîmelerinde bu ilimden bahsedilmiş olması, bunun delîlidir. Allâh Teâlâ, kendisinden hakkıyla ittikâ eden, beşerî irâde ve arzularını ilâhî irâdeye râm edebilen kullarının kalblerine, akılalrın tartamadığı birçok lutuflarda bulunur. Nitekim yüce Rabbimiz, böyle muttakî kullarına husûsî bir ilim ve hikmet lutfettiğii Kur`ân-ı Kerîm`de şöyle bildirmekıedir:
``Ey îmân edenler! Eğer Allâh`tan ittikâ ederseniz, O, size bir furkan (iyi ile kötüyü ayırd edecek bir ilim, firâset ve anlayış) verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah, büyük lutuf sâhibidir.´´ (el-Enfâl, 29)
``Ey îmân edenler! Allâhtan sakının ve Peygamberi (Hazret-i Muhammed)`e iman edin ki Allah size rahmetinden iki kat versin, size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin ve sizi bağışlasın. Şüphesiz Allah Gafur (çok bağışlayan) ve Rahîm (çok merhamet eden)dir.´´ (el-Ha-dîd, 28)
İmâm-ı Gazâlî ve Abdülkâdir-i Geylânî gibi zâtlar, önce zâhirî ilmin zirvesine ulaştılar. Lâkin bâzı gaybî inceliklere ve Allâh`a giden hassas, ince ve nâzenîn yola, kalbî derinlikleri sâyesinde ve çok sonra erişebildiler; Hak dostu oldular. Allâh celle celâlühû-, umûma lutfetmediği bâzı sırları, kalbî derinlikleri nisbetinde onlara ve onlar gibi bâzı müstesnâ yaratılıştaki insanlara ihsân etti. Böyle olmasaydı, onların bilinen zirve şahsiyetleri ortaya çıkmazdı.
Ayetler ve sahih hadisler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır. İnşa Allah sizlere yardımcı olmuşuzdur. Selam ve Dualarımla

13 EKİM 2017
ALANYA

Kaynak: Yazı içinde belirtilmiştir- Kur`ân-ı Kerim Işığında Nebiler Silsilesi



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.