Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2268) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (519) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (835) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (622) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3426) |

Görüş bildirebileceğiniz Din konuları
Açıklamalar (33)
Görüşler (1019)


Din - Görüşler konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLÂMOĞLU - (Ziyaretci) 25.01.2018 20:51:34

MİRASTAN PAYLAR VE ADALET (3-4)

( 3 )


MİRASTAN PAYLAR VE ADALET
Ontolojiden, yaratılıştan uzaklaşmış seküler modern/ist yorumlar, kadının sosyal konumuna odaklanırken, gizli ya da açık kadın ya da erkeğin varoluşunu tesadüfe veya doğaya dayandırırlar. Bu bakış açısında, insan varlığının bizzat sahibidir, kimseye karşı sorumlu değildir, hayatı üzerinde mutlak söz sahibi ve hâkimdir. Böylesi bir insan tasavvuru, Kur`an`ın emir ve tavsiye ettiği toplumsal ölçülere ve hükümlere itiraz ederken, haddizatında o hükümlerin gerisindeki ontolojiyi, insanın üstün bir Otorite karşısında sorumlu olduğu, âhirette hak ve sorumluluklarının hesabının sorulacağı gibi hakikatleri görmezden gelmekte ya da reddetmektedir.

Bu yüzden, Kur`an`ın mahza adalet olan çokeşliliğe izin verilmesi (Nisa sûresi, 3. âyet), kadın ve erkeğin farklı nisaplarda miras alması (aynı sûre, 11. âyet) erkeğin kadın üzerinde "kavvam" oluşu (aynı sûre, 34. âyet) gibi konularını eleştiriye cür`et edebilmektedir.
Bediüzzaman`ın kadın ve erkeğe mirastan farklı ölçülerde pay verilmesini tahlil ederkenki üslub ve yaklaşımı, benzeri konularda kendisini seküler modernist hücumlar karşısında zorda hisseden dindarlara yol gösterici niteliktedir. Bediüzzaman, kimi modernist Müslüman düşünürlerin yaptığı gibi savunmacı bir tavra girmez; tam aksine, Kur`anî hükmü "adaletsizlik"le suçlayan ve eşitlik adı altında hak ve adaleti tesis ettiğini iddia eden seküler modern medenî hukukun asıl kendisinin haksız ve adaletsiz davrandığını ifade eder:
" (ayet) hükm-ü Kur`ânî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir.
"Evet, adalettir. Çünkü, ekseriyet-i mutlaka itibarıyla bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüt eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler, irsiyetteki noksanını telâfi eder."

"Hem merhamettir. Çünkü, o zaife kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur`ân`a göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi, ona "benim servetimin yarısını ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebep olacak zararlı bir çocuk" nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasetsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi, ona "hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakip" nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz."
"Şu halde, o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaife ve nahife kız, sûreten az bir şey kaybeder; fakat, ona bedel, akaribin şefkatinden, merhametinden tükenmez bir servet kazanır. Yoksa, rahmet-i Haktan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki, zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyâneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarâne bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyânesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır."(9)
Bediüzzaman, daha sonra, seküler modern hukukun kız çocukları hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebep olduğu gibi, anneleri mirastan mahrum bırakarak daha dehşetli haksızlık ettiğine dikkat çeker.
Nisa sûresinin, mirasla ilgili âyetlerinin sonunda, hukukî/şer`î hükümlerin dayandığı esas, itikadî sorunlar yaşayan âhirzaman insanlarına özel bir not düşülürcesine, beyan edilir:
"Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah Alîmdir, Hakîmdir." (Nisa, 4/11).
"Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen Alîm`dir ve yarattıklarına çok yumuşak davranan Halîm`dir." (Nisa, 4/12).
Daha ilginci, hemen ardından gelen âyetlerde (13/14) ilk âyetten itibaren tesis edilen hukuk kuralları ile kulluk bilinci arasındaki ilişki bir kez daha hatırlatılır:
"İşte bütün bu hükümler, Allah`ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah`a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah`a ve Peygamberine isyan eder ve Allah`ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır."
Hukukî kural gibi görünen meselelerin ardından cennet ve cehennemin sözkonusu edilmesi, sadece mükâfat ve cezaya yönelik bir hatırlatma değildir. Bu, aynı zamanda, dünya hayatının ve dünya hayatındaki en merkezî yere sahip olan aile hayatının ancak âhiret ile gerçek anlamını kazanacağını; eşlerin ancak birbirlerini sonsuz hayat yolculuğundaki arkadaşlar olarak gördüklerinde Kur`anî emirlere hakkıyla muhatap olabileceklerini; âhiretten kopuk bir aile hayatının hem çatışmaya hem de mutsuzluğa mahkum olacağını bildirmektedir. Âhireti ve sonsuz hayatı reddeden seküler modern hayat tarzının aileyi bir türlü ayakta tutamıyor oluşu, üzerine düşünmeye değer bir vakıadır.

( 4 )

YARATILIŞTAKİ ÇEŞİTLİLİK VE ADALET

Kur`an, yine âhirzaman kadın ve erkeklerine özel bir hitapta bulunurcasına, hisselerine düşen paya kanaat etmelerini tavsiye eder:
"Bir de Allah`ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah`ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Nisa, 4/14) (10)
Âyetin ilk cümlesi evrensel bir ilkeyi tesis etmekte; izleyen cümleler ise bunu Nisa sûresinin genel konusu olan kadın-erkek bağlamına bağlamakta; daha sonraki cümle ise doğabilecek sorunlardan çıkış yolunun ancak kulluk bilinciyle mümkün olabileceğini izah etmektedir.
Herşeyden önce, adaleti eşitliğe indirgeyen zihniyet, sözkonusu âyetle bütün yaratılışa şahit olmaya davet edilmektedir. Âlemde aslolan farklılık, çeşitlilik ve ahenktir. Yaratılıştaki bütün bu farklılıkların kaynağı ise, sonsuz iradesi, kastı, ilmi ve sanatıyla Kendini tanıtmak isteyen Zât-ı Adl-i Kerim`dir. Âlemdeki hiçbir şey tesadüfî olmadığı gibi, varlıkların birbirinden farklı farklı yaratılışı da tesadüf ya da doğa ile izah edilemez. Her bir varlığın bütün yaratılış özellikleri ilâhî bir kasıtla verilmiştir. Sonsuz bir rahmet ve adaletin meyvesi olan nimetlerdir. Eğer birşeyin başka bir şeye üstün olduğunu düşünüyorsak, bunun kaynağı Yaratıcı`dır, hiçbir şey başka birşeye zâtı itibariyle üstün ve hakim olamaz.
Bediüzzaman, seküler modern bakış açısına bir "hiyerarşi" gibi görünen bu farklılıkları ilâhî kast, irade ve sanat ile izah ettikten sonra konumuza da ışık tutabilecek tesbitler yapar
"Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, herbir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-u esmâsıyla kemâlât-ı san`atını göstermek için, herbir şeye, hususan zîhayata, duygularla murassâ bir vücut libasını giydirerek, üstünde kalem-i kazâ ve kaderle nakışlar yapar, cilve-i esmâsını gösterir. Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak, bir kemâl, bir lezzet, bir feyiz veriyor. &1605;&1614;&1575;&1604;&1616;&1603;&1615; &1575;&1604;&1618;&1605;&1615;&1604;&1618;&1603;&1616; &1610;&1614;&1578;&1614;&1589;&1614;&1585;&1617;&1614;&1601;&1615; &1601;&1616;&1609; &1605;&1615;&1604;&1618;&1603;&1616;&1607;&1616; &1603;&1614;&1610;&1618;&1601;&1614; &1610;&1614;&1588;&1614;&1575;&1615; sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki, desin, "Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun." Hâşâ!
"Evet, mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü`l-Vücuda karşı hakları yoktur ve hak dâvâ edemezler. Belki hakları daima şükür ve hamd ile, verdiği vücut mertebelerinin hakkını edâ etmektir. Çünkü verilen bütün vücut mertebeleri vukuattır, birer illet ister. Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır. İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir. Ademler ise illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz."
"Meselâ madenler diyemezler: `Niçin nebâtî olmadık?` Şekvâ edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için, hakları Fâtırına şükrandır."
"Nebâtat, `Niçin hayvan olmadım?` deyip şekvâ edemez. Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar olduğu için, hakkı şükrandır."
"Hayvan ise, `Niçin insan olmadım?` diye şikâyet edemez. Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. Ve hâkezâ, kıyas et."
"Ey insan-ı müştekî! Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin, hayatı tattın, câmid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün, ve hâkezâ... Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücut mertebelerine mukabil şükretmeyerek, imkânat ve ademiyat nev`inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden, bâtıl bir hırsla Cenâb-ı Haktan şekvâ ediyorsun ve küfrân-ı nimet ediyorsun?"

İrade sıfatının tecellileri olan yaratılış âyetlerini ve emirlerini sorgulamak, başkasına verilip de kendisine verilmeyeni temenni etmek nasıl emre karşı gelmek ve ilâhî adalete isyan etmekse, kelam sıfatından gelen ve hukukî kuralları da içeren şer`î âyetler ve emirleri de "eşitlik" bahanesiyle eleştirmek veya temenni ettiği biçime sokmak için keyfî yorumlara tâbi tutmak aynı derecede sorunlu bir bakış açısını ele vermektedir.
Hem tarihte hem de günümüzde, dinî hükümlerle dizginlenmemiş erkekler kadınlara karşı zulme, adaletsizliğe ve haksızlığa girmekte; buna karşılık, kimi kadınlar da ilâhî hikmete sitem sayılabilecek bir kıskançlıkla erkeklerle yarış kompleksine kapılabilmektedir. Âyet, bu yüzden, insanlara, kelamî emirler karşısında rıza, kanaat ve itaatin yaratılış emirleri karşısındaki tavırla paralel olacağı dersini vermektedir.
DEVAMI 5. BÖLÜMDE


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.