Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (278)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1674)


Dış Politika - ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? konusu hakkında görüşler
Security (İşnet), - (Ziyaretci) 28.05.2017 00:32:03

Türk - Amerikan savaşı


Türk - Amerikan savaşı
 
Son zamanlarda Amerika ile Türkiye arasında yaşanan gerginlik ilk değil.
Amerika ile Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) arasında ilk gerginlik 1795
yılında Cezayir açıklarında izinsiz dolaştığı gerekçesiyle, Amerikan ticari
gemilerine el konulması ile başlamıştır
 
Türkiye ve ABD arasında yaşanan tüm gerginlikleri sizler için toparladık.
 

 

 

 
1. İlk kriz: Amerikan gemilerinin izinsiz Akdeniz`e girişi
 

 
Amerika ile yaşanan ilk kriz, 1795 yılında Cezayir açıklarında izinsiz
dolaştığı gerekçesiyle, Amerikan ticari gemilerine el konulması ile
başlamıştır. Amerika, Cezayir ve Tunus dayısı olarak bilinen, Osmanlı`ya
bağlı beyliklerle bir anlaşma imzalayarak yılda 12 bin altın karşılığında
esir edilmiş gemi personelini kurtarmış, ticari gemilerinin güvenliğini
sağlamıştır.
 

 

 

 
2. Berberi savaşları
 

 
Amerika`nın ticari gemilerinin güvenliği için verdiği yıllık 12 bin altın, o
zamanlar yeni yeni güçlenen Amerika`yı rahatsız etmiş, 1814 yılında Amerika,
Cezayir dayısına savaş açmıştır. Berberi savaşları diye de bilinen bu
savaşlarda Amerika başarılar elde etmiş, hatta Amerikan Deniz Piyadeleri
marşına bu savaşla ilgili cümleler eklenmiştir. Bu tarihten sonra Amerika
Osmanlı`dan ticari ayrıcalıklar elde etmek için çok uğraşmış, ilişkilerde
dönüm noktası sayılan 1830 tarihli "Osmanlı-Amerikan Seyr-i Sefain ve
Ticaret Antlaşması" ile istediklerini almıştır.
 

 
3. Ahmed Rüstem Bey`in soykırım yalanına tepkisi
 

 
Birinci Dünya Savaşı arifesinde Osmanlı Devleti`nin Washington Büyükelçisi
Ahmed Rüstem Bey`dir. Kendisi oldukça aktif bir Osmanlı elçisiydi ve Osmanlı
aleyhine yapılan Ermeni ve Yunan propagandalarına karşı oldukça etkili
savunmalar yapmıştı. Amerikan basınının Türklerin "masum Ermenileri barbarca
öldürdükleri" yalanını Amerikan halkına servis etmesini var gücü ile
engellemeye çalışmıştır. Ahmed Rüstem Bey bir gün Türklere yapılan
suçlamalara karşı verdiği beyanatta, Ermeni toplumunun uzun yıllar Osmanlı
içinde barış içinde oturduğunu ancak büyük devletlerin politikalarına
uyduklarını söyleyip, Amerikan basınının esas İngiltere, Fransa ve
Amerika`nın Cezayir`de yaptığı katliamlara ve zencilerin Amerika`da çektiği
ızdıraplara bakması gerektiğini söylemiştir. Bu beyanata çok kızan Amerikan
başkanı Wilson, Ahmed Rüstem Bey`in özür dilemesini yoksa istenmeyen şahıs
olarak sınır dışı edileceğini söylemiştir. Rüstem Bey ise sözlerini geri
almayacağını, dediklerinin arkasında olduğunu belirtmiştir. Rüstem Bey bu
kararı doğrultusunda Amerika`dan ayrılıp yurda dönmüştür.
 

 

 

 
4. Diplomatik ilişkilerin kesilmesi
 

 
Birinci Dünya Savaşı esnasında Almanya`nın müttefiki olan Osmanlı Devleti, 2
Nisan 1917 yılında Amerika`nın Almanya`ya savaş ilan etmesinden sonra
Amerika`ya savaş ilan etmemişfakat diplomatik ilişkilerini kesmiştir.
 

 

 

 
5. ABD Senatosu Lozan Antlaşması`nı onaylamıyor
 

 
Birinci Dünya Savaşı sonrası gerçekleşen Kurtuluş Savaşı ile Türkiye
bağımsızlığına kavuşmuş, Lozan Antlaşması ile bu durum tescillenmiştir.
Amerika Lozan`a Osmanlı ile savaşmadığı için sadece gözlemci statüsünde
katılmış ancak Boğazlar, Ermeni sorunu, kapitülasyonlar gibi her başlıkta
aktif bir şekilde tartışmış ve sürekli İngiliz tezlerini desteklemiştir.
Lozan Antlaşması imza edildikten sonra İsmet İnönü Lozan kentinde bir süre
daha kalmış, Amerikan temsilcisi Joseph Grew ile Lozan Antlaşması`na çok
yakın "Suçluların İadesi"ne yönelik bir anlaşma imzalamıştır. "Genel
Antlaşma" olarak bilinen bu antlaşma Amerikan kamuoyunda çok büyük tepkiler
alınca ABD Senatosu hem "Lozan Antlaşması"nı hem de "Genel Antlaşma"yı
onaylamamıştır. Durum bir krize dönüşmüştür. 1927 yılında imzalanan "Geçici
Antlaşma" ile kriz bitmiştir.
 

 

 

 
6. Küba Krizi
 

 
İkinci Dünya Savaşı sonrası Türk-ABD ilişkilerinde büyük bir yakınlaşma
görülmüştür. Bu dönemde görülen ilk kriz ise, Türkiye`nin 18 Şubat 1952
yılında NATO üyesi olmasından sonraya denk gelir. Türkiye`den havalanan bir
Amerikan casus uçağı olan U2, o zamanki Sovyet topraklarında düşürülür. Bu
durum ABD ve SSCB arasında Küba Krizi denilen olayı tetikler. Amerikalıların
Sovyetlerle yaptığı anlaşma ile dünya nükleer bir savaşın eşiğinden döner.
Anlaşmanın özü ise Türkiye`de bulunan Jüpiter Füzelerinin sökülmesi
karşılığında, Sovyetlerin de Küba`daki nükleer füzelerini sökmesidir. Bu
durum Türk halkında, Sovyetlere karşı Amerika`nın kendilerini savunmasız
bıraktığı düşüncesini oluşturmuştur.
 

 

 

 
7. Haşhaş krizi
 

 
Afyon üretiminin Türk-Amerikan ilişkilerinde kriz olması aslında 1970`lerde
başlamamıştır. 1909 yılında Şangay`da toplanan ilk afyon konferansını
takiben sorun büyümüştür. Ne Osmanlı Devleti ne de Türkiye Cumhuriyeti,
Amerikan isteklerini iktisadi çıkarlarına uygun görmediğinden konu ile
ilgili imza edilen anlaşmalara uymak istememiştir. Amerikalılar 1960`lı
yıllarda ülkelerinde görülen uyuşturucu salgınında Türkiye`yi suçlu görmüş
oysa kaynağın Güney Amerika ve Güney Asya kökenli merkezler olduğu sonradan
anlaşılmıştır. 1970-1975 yılları arasında haşhaş ekimine bağlı olarak ABD ve
Türkiye arasındaki ilişkiler krize girmiş, kopma noktasına gelmiştir. ABD
Başkanı Nixon dönemin başbakanları Demirel ve Ecevit`e konu ile ilgili yoğun
baskılar yapmıştır. 1975 sonrasında Türkiye`de haşhaş ekim alanları
azaltılmış, konu Türk çiftçisi aleyhine olacak şekilde kapanmıştır.
 

 

 

 
8. Johnson mektubu
 

 
ABD ile yine aynı yıllarda yaşanan bir krizde Kıbrıs nedeni ile çıkmıştır.
1961-1963 yılları arasında, Rumlar Kıbrıs`ta dengeleri kendi menfaatleri
yönünde değiştirmeye başlamışlardı. EOKA ve Enosis idealleri sonucunda
patlayan olaylar, adadaki iki toplumu birbirinden koparmış ve Rumların
Türklere karşı şiddet hareketleri başlamıştı. Türkiye, 29 Mayıs 1964`te
İngiltere ve Yunanistan`a durumun kötüleştiğini bildiren bir nota vermiş,
akabinde Türk Hava Kuvvetleri Kıbrıs üzerinde uçarak müdahale sinyali
vermiştir. Bu gelişmeler üzerine 1964 Haziran ayında Türk müdahalesini
istemeyen ABD Başkanı Johnson, Başbakan İsmet İnönü`ye tarihe "Johnson
Mektubu" olarak geçecek bir mektup göndermiştir. Mektup ultimatom veren
tarzı ile Türk-Amerikan ilişkilerine derin bir darbe vurmuştur. "Türkiye
garanti antlaşmasını tam işletmeden adaya müdahale kararı almıştır.
Dolayısıyla Türkiye henüz müdahale hakkını kullanamaz. Kıbrıs`a müdahalesi
onu, Sovyetler Birliği ile bir çatışmaya itebilir. Bu durumda NATO
Türkiye`yi desteklemeyebilir. Türkiye ile ABD arasında yapılmış 12 Temmuz
1947 yardım antlaşmasına göre; Türkiye, Amerika`nın vermiş olduğu silahları
Kıbrıs`ta kullanamaz. Çünkü bu silahlar Türkiye`ye savunma amacıyla
verilmiştir." Amerika`nın Türkiye`yi Rus tehditi ile korkutmasına rağmen
Türkiye ve o zaman ki SSCB arasında bir yakınlaşma başladı. Dışişleri Bakanı
Feridun Cemal Erkin 30 Ekim - 6 Kasım 1964`te Moskova`ya resmi ziyaretlerde
bulundu. İki ülke arasındaki görüşmelerden sonra yayımlanan bildiri ile
Sovyetler Birliği, Kıbrıs`ta Türk ve Rum topluluklarını kabul ederek Türk
tezlerini kabul etmiş oldu.
 

 

 

 
9. Türkiye`nin Kıbrıs müdahalesi
 

 
1974 yılına gelindiğinde Kıbrıs adasında çözüm hala bulunamamıştı. Nikos
Sampson yaptığı darbeyle Rum Kesimi`nde yönetimi ele geçirmiş ve ardından
Makarios İngiltere`ye kaçmıştı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit Atina ve
Londra`ya giderek adaya müşterek müdahale teklifi götürmüş ama kabul
görmemişti. Bunun üzerine Türkiye garantörlük hakkına dayanarak Temmuz ve
Ağustos 1974`de Kıbrıs`a asker çıkardı. 1975 yılında Rum yanlısı politika
izleyen ABD Kıbrıs Barış Harekatı`nı gerekçe göstererek Türkiye`ye ambargo
kararı aldı. Türkiye bu karara misilleme yaparak bütün Amerikan üslerini
kapattı. 1978 yılında Türkiye`nin Rusya`ya yakınlaşmasından korkan ABD silah
ambargosunu kaldırdı.
 

 

 

 
10. PKK kamplarındaki Amerikan cesetleri
 

 
ABD 17 Ocak 1991 tarihinde, Irak`ın Kuveyt`e girmesini bahane ederek, Irak`a
savaş açtı. Büyük bir uluslararası koalisyon desteği ile Irak yenildi ve
Kuveyt`ten çıkmak zorunda kaldı. 1. Körfez Savaşı olarak isimlendirilen bu
saldırı, 3 Mart 1991 günü imzalanan ateşkes anlaşması ile sona erdi. Daha
sonra ABD, Kuzey Irak`ta Kürtlerin güvenliğini sağlamak bahanesi ile kurmak
istediği kukla Kürt devleti için 36. paralelin kuzeyini uçuşlara yasaklı
hale getirdi ve bu alanı korumak için "Çekiç Güç" adı altında askeri bir güç
kurdu. 12 Temmuz 1991 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilen Çekiç
Güç, 77 uçak ve helikopter ile 1862 personele sahipti. Yer olarak İncilik ve
Pirinçlik üsleri kullanılıyordu. "Çekiç Güç" ABD`nin Kürdistan Projesi için
vakit kaybetmeksizin örtülü operasyonlara başladı. Bu durumdan önce sadece
şüphe duyan Türk yetkililer, Türk ordusunun operasyonları sonucu bombalanan
PKK terör örgütü kamplarını ele geçirdiğinde, İncirlik`ten kalkan uçaklar
veya Diyarbakır`dan havalanan helikopterler vasıtasıyla, paraşütle atılmış
malzeme yardımlarının yanı sıra Amerikalı ve İsrailli uzmanların cesetleri
ile karşılaştı. Bu durum ABD yönetimine çeşitli kanallarla bildirilse de ABD
konuyu sürekli inkar etti.
 

 

 

 
11. Muavenet`in vurulması
 

 
Türkiye`nin çekiç gücün örtülü eylemlerini engellemek için yaptıkları ve
soğuk savaş bitiminde ABD rotasından çıkma belirtileri vermesi ABD`yi son
derece rahatsız ediyordu. 2 Ekim 1992`de Display Determination-92
(Kararlılık Gösterisi-92) adlı NATO tatbikatı sırasında Ege`de Muavenet
muhribimiz ABD uçak gemisi Saratoga`nın ateşlediği 2 adet SeaSparrow hava
savunma füzesiyle vuruldu. Füzeler geminin kalbi sayılabilecek köprü üstü ve
SHM (Savaş Harekat Merkezi) gibi yerlerin yakınına isabet etti. Füzelerin
isabeti sonucunda geminin komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör dahil
olmak üzere 5 şehit ve 22 yaralı verdik.Dönemin ABD Dışişleri Bakanı
Lawrence Eagleburger haberi Washington Büyükelçimiz Nüzhet Kandemir`e
"geminizi batırdık özür dileriz" diye iletti. Amerika`nın Türkiye`yi hizaya
getirme girişimleri bu olaydan sonra da devam edecekti.
 

 

 

 
12. Eşref Bitlis suikasti
 

 
Amerikalılar 90`lı yılların başında PKK atakları karşısında başlarda
bocalayan Türk Ordusunu gördükçe Kürdistan devleti için oldukça
umutlanmışlardı. Ancak çok kısa sürede toparlanan Türk Ordusu, doğru
komutanlar ve eylemlerle PKK varlığını yok etmeye başladı. Aynı zamanda
"Çekiç Güç" varlığına ve ABD Ortadoğu ajandasına karşı ordu içinden
itirazlar artmaya başlamıştı. Bu durumdan rahatsız olan Amerikalılar
Muavenet Muhribimizi vurduktan iki ay sonra, 17 Aralık 1992 yılında, yapılan
başarılı bir operasyonla ilgili Barzani ile görüşmeye giden Orgenaraller,
Necati Özgen ve Eşref Bitlis`in içinde bulunduğu helikopteri bile düşürmeye
çalıştılar. Necati Özgen olayı şöyle anlatmıştı: " 1992`de Orgeneral Eşref
Bitlis`le birlikte Barzani`nin karargahına gidiyorduk. Zaho`yu geçtik...
Birdenbire 1.500 metre yüksekte iki Amerikan F15`i belirdi. Biri aşağıdan
diğeri de yukarıdan helikopterimizi yalayarak geçti. Motorlarımız durmak
üzereydi ki aynı sahne ikinci kez yaşandı. Kaptan pilot Jandarma Yarbay Öner
Yaktuğ`a ne olduğunu sorduğumuzda `Komutanım jetlerin egsoz gazı
helikopterin motorlarını dolduruyor. Bu yüzden motorlar oksijensiz kalıyor
ve güç kaybediyoruz. Neredeyse durma noktasına geldik` dedi." Ne yazık ki
ilk denemede başarılı olamayan güçler, 17 Şubat 1993 yılında Orgeneral Eşref
Bitlis`in uçağına sabotaj yaparak düşürdüler. Orgenaral Bitlis Ağustos
1992`de dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal`a ABD - PKK ilişkisini belgeleyen
bir rapor sunmuş, raporda Kürt sorununa yönelik çözüm önerilerini de
sıralamıştı. Bitlis`in planı MGK gündemine gelmiş, 27 Ağustos 1992 MGK
bildirisi Bitlis`in planından esinlenmişti. Orgeneral Bitlis 7 Şubat 1993`de
ABD`nin PKK`ya yardım ettiğini açıkladı, bu tarihten on gün sonra ise uçağı
sabotajla düşürüldü. Eşref Bitlis`in şehit edilmesinden sonra Türk
kamuoyunda ABD karşıtlığı hızlı bir şekilde arttı.
 

 

 

 
13. Çelik Harekatı
 

 
ABD`nin Kuzey Irak`ta PKK`ya verdiği örtülü desteğin Türk topraklarına
sürekli ve yoğun saldırılar şeklinde dönmesi üzerine, dönemin askeri
otoriteleri Kuzey Irak`a geniş kapsamlı bir harekat planı yaptılar. Plan
dönemin başbakanlığı tarafından da onaylandı ve uygulamaya konuldu. Bu plan
doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak topraklarında `Çelik` adı
verilen sınır ötesi operasyonu 21 Mart 1995 tarihinde düzenledi ve 43 gün
sürdü. 35 bin asker, tankların eşliğinde 4 koldan Kuzey Irak`a girerek, PKK
kamplarını hedef aldı. Türkiye 64 askerini kaybederken, PKK`nın kayıp sayısı
568 olarak açıklandı. Harekat PKK güçlerinin ağır bir yenilgi alıp dağılması
ile sonuçlandı. Emekli tüm general Osman Pamukoğlu operasyon sırasında doğu
yönünde, Hakkari altındaki kamplar olan Hakurk ve Basyan kampında çatışmayı
yürütürken, batıda ise yani Çukurca`nın altındaki Zap kampındaki çatışmayı o
zaman Tümgeneral olan eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ yönetti. Bu
bölgelerde 37 gün süren sıcak çatışmaların içinde yer alan İlker Başbuğ, bir
keresinde de emir subayı sayesinde ölmekten kurtuldu.
 

 

 

 
14. ABD`nin Irak`ı ikinci işgali
 

 
ABD`nin Irak`ı ikinci işgali 2001 yılında, ABD Irak`a ikinci kez saldırmaya
karar verdi. Çünkü Washington, Çekiç Güç gibi sınırlı yapılarla, bölgeye
yönelik "Büyük Ortadoğu Planı"nı gerçekleştiremezdi. İlk taslağı 2001
yılının sonunda hazırlanan "OPLAN-1003-98" kod adlı Pentagon`un askeri
harekât planında, "ABD`nin Türkiye üzerinden bir kuzey cephesi açması"
konusu da yer almıştı. Kuzey Cephesi`yle ilgili ilk resmi temas, ABD Başkan
Yardımcısı Dick Cheney`in 19 Mart 2002 tarihli Ankara ziyareti sırasında
oldu. Hem Başbakan Ecevit`le hem de Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin
Kıvrıkoğlu ile görüşen Cheney istediği desteği alamadı. ABD Savunma Bakan
Yardımcısı Wolfowitz ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman`ın 17 Temmuz
2002 tarihli Ankara ziyaretinde, Washington`un talebi daha da somut olarak
dile getirildi. Talebe direnen Ecevit-Kıvrıkoğlu ikilisi, Türkiye ile ABD
arasında "siyasi-askeri danışma kanalı" açılmasını kabul ederek, zaman
kazanmaya çalıştı.
 

 

 

 
15. Binyılın meydan okuması
 

 
ABD`nin Büyük Orta Doğu Projesi`ni Türk Silahlı Kuvvetleri anlamış ve çoktan
direnişe geçmişti. 1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral
Kıvrıkoğlu, ABD`nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu "açık bir
dille" belirtti. Kıvrıkoğlu, Washington ziyaretini iptal etti ve NATO
döneminde "ABD`yi ziyaret etmeyen ilk ve


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.