70 yaşına giren NATO`nun geleceği ve Türkiye ilişkileri
70 yaşına giren NATO`nun geleceği ve Türkiye ilişkileri
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) 1949 yılında kurulmuş. Türkiye bu örgüte 67 yıl önce NATO`ya ilk genişlemede 1952 yılında üye olmuştu. NATO`nun kuruluşunun 70`inci yıldönümünde üye ülkelerin savunma için ayırdığı bütçelerle ilgili olduğu kadar, ittifakın yapısı, ilkeleri ve geleceği tartışılmaya devam ediyor. Çünkü NATO kuruluş sırasındaki siyasi, askeri ve stratejik şartlar bugün yok. NATO, İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra oluşan siyasi ve askeri dengeler çerçevesinde Sovyetler Birliği tehdidine karşı &8216;güvenlik ve özgürlük` politikaları esas alınarak kurulmuştu.
Bugün ise kuruluş misyonuna uygun görevler ifa etmekten uzaklaşmıştır. 1990`da Varşova Paktının çöküşü ve devamında Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası NATO`nun içi boşaltıldı ve ABD`nin güdümüne sokuldu. NATO, bugün ABD`nin işgal ve sömürü politikalarının bekçisi durumundadır. ABD, NATO harcamalarını müttefik ülkelere paylaştırıp askeri gücünü kendi kontrolünde tutmayı hedefliyor. Böylece devasa harcamalardan kurtulacağı gibi NATO`yu silahlandırmak için kendi silah sanayisini daha güçlü hale getirmeyi planlıyor. Trump`ın Amerika`sı, ittifakı ya tam kontrolüne alma veya dağıtılması yönünde müttefikleriyle görüş ayrılığı yaşıyor. Almanya, Washington`ın dayatmacı ve dışlayıcı politikalarına rağmen, Avrupa ve Almanya`nın güvenliği için ittifak değerlerinin korumasında ısrarlı. Ancak Almanya, tüm AB üyesi ülkeleri içinde NATO, harcamalarına en büyük payı ayıran ülke olmayı daha fazla sürdürmek istemiyor.
Bugün NATO içinde, savunma harcamaları, savunduğu değerler, üye ülkelerin çıkarları ve risklerden oluşan birçok soru işaretlerine cevap aranıyor. Avrupa Birliği, tartışmalarda NATO`nun temsil kabiliyeti çerçevesinde Avrupa Savunma Ordusu`nun kurulması için çalışmalar başlatılması ABD`nin sert müdahaleleriyle durduruldu. NATO NEYİ VE KİMİ TEMSİL EDİYOR? Türkiye, NATO içinde sorumluluklarını yerine getiren ülkelerin başında gelmektedir. Ancak NATO ve müttefiklerimiz olan NATO üyesi ülkeler, Türkiye`ye karşı sorumluluklarını yerine getirdiklerini söylemek ise maalesef mümkün değildir. NATO&8216;nun antlaşma metninin 4. maddesine göre ``üyelerden herhangi birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraf üyeler birlikte dayanışma içinde olur ve tehdit edilen üye ülkeyi koruma adına tehditkâr ülke veya örgüt unsurlarına karşı ortak mücadele edilir´´ ibaresi yer almaktadır.
Türkiye, zaman zaman dış ülkelerin hatta NATO içinde müttefikimiz olan üye ülkelerin tehdidiyle karşı karşıya geldiği dönemler olmuştur. Türkiye`nin yarım asra yakındır mücadele ettiği bölücü terör örgütleri yine müttefiklerimiz olan ülkeler tarafından himaye edilerek, silahlandırılıp desteklenmiştir ve halen de desteklenmektedir. En son olarak NATO ve müttefiklerimiz olan devletler, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üzerinden &8216;15 Temmuz 2016` tarihinde, ülkemize karşı bir işgal kalkışması ihanetinde bulunmuşlardır. Tüm bu saldırı, tehdit ve işgal kalkışmalarına rağmen NATO, 4. maddeyi devreye sokmamış ve üyesi olan Türkiye`ye sahip çıkmamıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine ilişkin soruşturmada NATO`da görevli TSK mensubu 462 subaydan 3`ü general olmak üzere 237`si hakkında &8216;FETÖ`den adli ve idari işlem yapıldı. Bu subaylar arasında 200`ünün ``Geri dön´´ çağrısına uymadığı gibi NATO üyesi ülkelere iltica etmeleri sağlanmıştır. Türkiye`de NATO üyesi ülkelerin desteğiyle bir işgal gerçekleşeceğini bildiği halde hiçbir istihbari paylaşımında bulunmaması NATO`nun bu suçun ortağı olduğunu gösteriyor. AŞILAMAYAN HUSUMET Türkiye şimdiye kadar NATO`ya dengeleyici ve güven artırıcı bir katılım sağlamış olmasına rağmen, bugün Türkiye ile NATO arasında bir güven bunalımını beraberinde getirmiştir. Bunun asıl sebebi, 1990 sonrası NATO kuruluş amaçları doğrultusunda hareket etmediği gibi ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist güç odaklarının yönettiği ve yönlendirdiği bir örgüt haline gelmiş olmasıdır. Türkiye, sözde müttefik ancak gerçekte ise mekanizmanın dışına itilmiş bir ülke durumundadır. NATO içinde ikinci sınıf muamelesi gören Türkiye`de zorunlu olarak farklı arayışlar ve ilişkilere yönelmek zorunda kalmıştır. Türkiye, bir yandan kendi savunma sanayisini geliştirmeye çalışırken, diğer taraftan da Rusya, Japonya ve Çin ile savunma sanayi konularında ilişkilerini geliştirmiştir. ABD`nin ısrarla karşı çıktığı halde Türkiye Rusya`dan S-400 Füzeleri almaktan vazgeçmedi. Çünkü Türkiye, gelinen noktada NATO ve müttefik ülkelere güvenmemektedir. Türkiye, NATO ve müttefik ülkeler ile yaşadığı güven bunalımının bir benzerini Rusya ve Çin ile ilişkilerinde yaşamak istemediği için teslimiyetçi bir politikayı izlememekte de kararlıdır. Bugün, NATO ile Türkiye arasındaki husumet devam etmektedir. ABD ve Avrupa Birliği (AB), Türkiye`nin Rusya ve Çin ile ilişkilerinden rahatsız, ancak Türkiye`nin de karşı güçlere terk edilmemesi konusunda bir çıkış yolu aramaktadır. Bu konuda giderilemeyen bir belirsizlik ve güven bunalımı söz konusudur.
|