Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (278)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1674)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan AYTAR - (Ziyaretci) 11.01.2015 12:16:30

ALT ALTA SAVAŞ VE BARIŞ

ALT ALTA SAVAŞ VE BARIŞ



Charlie Hedbo saldırısı sonuçlarının, Ortadoğu`da petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının bölgesel su yollarından serbest olarak yapılması, başta İsrail-Filistin arasında olmak üzere küresel istikrar,güven, barışa engel oluşturan Suriye krizi çözümünde kullanılıp kullanılmayacağı henüz bilinmiyor.
Dolayısıyla İslamcı ideoloji ve terörle mücadele için kara harekâtına destek vermeyen Avrupa kamuoyunu ikna edip etmeyeceği de şüphelidir.
Bu konuda belli olanlar;


Birincisi, Cumhurbaşkanı Esad`ın, "ABD/Batı ve İsrail Arap dünyasında egemenlik kurmak için Araplık ve İslam uyumluluğundan oluşan bir ideoloji üzerine oturan Suriye`ye ideoloji değiştirterek lağvetme savaşı açmıştır.
İlk aşamada Suriye devletini birkaç hafta ya da birkaç ay içinde düşürmeyi planladılar.
İkinci aşamada terörü desteklediler.
Erdoğan ve Davutoğlu bölgede Osmanlı hülyalarıyla terörün gerçek babasını temsil ediyor.
Türkiye`de "Suriye muhalefeti" adı altında kurulan bütün örgütler Erdoğan ve hükümetin kanatları altında eğitiliyor, barındırılıyor, silahlandırılıyor ve Türk askeri teşkilatının bir bölümü haline geliyor.
Daha sonra da IŞİD ve Nusra gibi terör örgütlerinin teşkilatlarının bir bölümüne dönüşüyor.
Terörle mücadele sona ermeden zaferden söz etmek mümkün değildir" ifadesinde kristalleşen Ortadoğu`dur.


İkincisi;Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın ABD desteği ve İslamcı vizyonuyla Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir strateji izlemesi; sonuçta "bölgeyi kazanan petrolü ve Misak`ı Milli topraklarını da kazanır" hayalini sürükleyerek Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesi`ni petrolüyle birlikte Misak`ı Milli topraklarına katma hevesidir.
Bu uğurda gözünü budaktan esirgemiyor, son olarak Suriye Krizi ve İslamcı terör örgütleriyle yapılan mücadelede Ortadoğu pazarlarından hisse kapmanın peşinde, fakat destekçisi olduğu Suriye muhalifleriyle bağlantısı giderek Halep merkezinde dar bir koridorda devam eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande`a, "Uçuşa Yasak Bölge;Güvenli Bölge:Eğit-Donat" üçlemesiyle belirlediği stratejisi doğrultusunda "Suriye`de 36.paralelin üstünün güvenli ilan edilmesi gerekir" teklifidir.


Üçüncüsü; Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov`un, "Suriye krizi ile ilgili olarak Batılı ortaklarımıza terör sorununu ilk sıraya koyup savaş gücü olan hükümet ve yurtsever muhalefet birliği oluşturulmasını söylüyoruz.
Birlik, leziz bir parçaya gelir gibi tüm dünyadan Suriye`ye gelen ve zararlı planlarını gerçekleştirmek isteyen teröristlere karşı olacaktır.
Tüm Suriyeli yurtsever güçlerin neyin önemli olduğunu anlamaları için şartlar gelişiyor;Suriye`yi bir İslam devletine dönüştürmek isteyenlerin yanında mı savaşacaklar yoksa her şeye rağmen birleşip ülkelerini, yüzyıllar boyunca vatanlarına şan veren bir şekle mi dönüştürecekler, yani herkesin rahat olacağı çok mezhepli, farklı etnik yapılardan oluşan laik bir devlet.
Bu konu Suriye Barışı`nın esas konularından biridir" ifadesinden gelişen sağduyu!


Dördüncüsü; ABD, İsrail ve Türkiye`nin Kuzey Irak`ta Kürtlerin kendi kaderlerini belirlemek üzere bağımsız ve liberal bir Kürt Devletine ışık yakması,
Ardında IŞİD`in yarattığı tehlikeler karşısında Kuzey Irak`tan bağımsızlıkçı Kürt hareketinin silahlı birimi Peşmerge güçlerinin,
Türkiye`den PKK`nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri`nin ve Suriye`de Demokratik Birlik Partisi Halkçı Koruma Birliklerinin ortaklık temeli atarak, "Kürt Savunma Güçleri" olarak bilinen ortak silahlı kuvvetlerini pekiştirmiş olmalarıdır.
Kürt Savunma Güçleri,elbette başta TSK olmak üzere ABD`nin 2011`de çekildiği Irak`a yeniden dönmesinin sözkonusu olmadığı bir durumda Kürt bölgesi ve enerji kaynaklarını riske atacak hamlelere karşı arkasında bırakacağı bir kuvvet olarak düşünülüyor...


Beşincisi; NATO eski Genel Sekreteri A.Fogh Rasmussen`in Suriye`ye çözüm için önerdiği Bosna modelinin hayata geçirilmek istendiğine ilişkin kaygıdır.
Bosna modelinin 1995`te Dayton Anlaşmasıyla Bosna savaşını bitiren ve ülkeyi Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki entiteye ve Brçko adında küçük bir özerk bölgeye ayrılmasına yol açan sistem olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Anlaşma temelinde yapılan anayasaya göre bir karar ya da yasanın çıkabilmesi için her üç etnik grubun da onayı gerekiyor, ancak entitelerin siyasi çıkarlarının farklılığından dolayı ülkenin hayati meselelerinde bile ortak karara varılamıyor!
Bu modelin Suriye uygulaması halinde; Rusya,İran,Irak tarafından desteklenirken rejime ait güçlere yönelik bir harekât olmaksızın Esad`ın masaya oturmaya nasıl razı edileceği sorusu karşısında; ılımlı muhalefete yardım etmek,onların organize olmalarına ve silahlanmalarına destek vermek, bu yolla mevcut rejimi masaya oturtmaya razı etmek gibi son derecede ahmakça bir beklenti bulunuyor...


Altıncısı; BM Suriye Özel Temsilcisi Stefan De Mistura`nın Cenevre referansı çerçevesinde Suriye, bölgesel ve uluslararası bütün taraflara çağrısı ve Rusya-İran`ın rolüne sıcak baktıklarını açıklaması üzerinden gelişen,
Rusya`nın akan kanı en kısa sürede durdurmak,Suriye halkının acılarını hafifletmek amacıyla hükümet ve bir dizi muhalif grup ve örgütle yakından çalışıp Suriyeli taraflar arasında Moskova`da yapılması planlanan görüşmenin Ocak ayının sonlarında yapılacağına ilişkin açıklamadır.
Rusya girişimin başarılı olması için Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu`nun ötesinde Cenevre toplantıları ve türlü girişimde yok sayılan Suriye`nin kadim partileri ve dinamiklerinin oluşturduğu iç muhalefete davetiye çıkardığını duyuruyor.



Yedincisi;Suriye krizi etrafında oluşan taraflar Rusya`nın Suriye iç savaşında işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin,varsa bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri talebinde ayrılık yaşıyor.
Rusya, Suriye de savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden bireyleri cezalandırmanın ve söz konusu suçların detaylı ve esaslı bir biçimde kategorize edilmesinin öneminden yanadır.
Bunun hem hukukun üstünlüğü, hem de savaş hukukunun geçerliliği ve gelişmesini açısından önemine vurgu yapıyor.
Yeni Suriye`nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın bu bileşkeden çıkarılması, bu sistematik hukukun BM merkezinden yeni bir dünya statüsünün oluşmasına yol açmasını umud ediyor.



Sekizincisi; ABD`nin Moskova Görüşmeleri sırasında, kendi önderliğinde küresel ve bölgesel oyuncularla rejime karşı bir araya getirdiği Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ve Recep Tayyip Erdoğan`ın desteklediği "geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır, muhalefetin temsilini Ulusal Koalisyon yapmalı, seçimi geçiş yönetimi ve uluslararası gözlemcilerce yapmalıdır" tezi yanında olduğu biliniyor.


Yoksa ABD`nin, Moskova görüşmelerini bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirdiği,sonuçlarıyla Ortadoğu`nun bölünmesine yol açarken kan ve gözyaşının kıyamete kadar akmasına neden olabilecek, Türkiye`nin önerdiği ve Fransa`nın desteklediği "güvenli bölge, uçuşa yasak bölge, eğit-donat " başlıklarını içeren üç aşamalı bir plana destek sağlamak yönünde tavır geliştireceğini mi beklemek gerekiyor?


11.1.2015




Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.