Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (278)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1674)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan Aytar - (Ziyaretci) 5.08.2019 22:33:20

İRAN GERGİNLİĞİ

İRAN GERGİNLİĞİ


ABD, son olarak İran rejiminin Yüksek Lider adına hareket eden Dışişleri Bakanı Mohammad Javad Zarif`e yaptırım uygulamaya başladı.
İran Dışişleri Bakanlığı, yalnızca İran İslam Cumhuriyeti`nin diplomatik değil,
Aynı zamanda Yüksek Lider`in istikrarsızlaştırıcı politikalarının çoğunu ilerletmenin bir kurumudur.
Dışişleri Bakanı Zarif, Ayetullah Hamaney`in bölge ve dünyadaki politikalarının kilit bir etkinleştiricisidir.


Zorlayıcı diplomasi, ulusal güvenlik karar alma işleminin meşru bir parçasıdır.
Trump yönetiminin "Maksimum baskı" politikası İran`ı aşırı baskıda tutuyor.
Amaç, İran`ın acısına neden olmak değil, politikasında bir değişikliği zorlamaktır.
Ama bu henüz gerçekleşmemiştir!


Bununla birlikte Trump`ın yaklaşımı doğru şekilde yönetilirse,
İran nükleer anlaşması olarak bilinen Ortak Kapsamlı Eylem Planının (JCPOA) eksikliklerini ele almak için yeni olanaklar açılabilir...


İran`ın büyüyen stratejik kısıtlamalardan kaçma çabası, şaşırtıcı bir şekilde "maksimal"e kıyasla "minimum direnç"le sınırlıdır.
Dahası İran JCPOA hakkındaki son ihlallerinin geri döndürülebilir olduğunu,
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı`nın Ek Protokolüne katılımını hızlandırmaya istekli olduğunun, diplomatik bir çözüme ilgi duyduğunun işaretlerini veriyor..


Çünkü Trump yönetiminin maksimum baskı kampanyası, İran rejimi tarafından keskin bir şekilde hissediliyor.
Son aylarda İran Basra Körfezi`nde ve Ortak Kapsamlı Eylem Planına (JCPOA) göre nükleer taahhütleriyle ilgili olarak direnç gösteriyor.
Ama rejimin mesajları ve eylemleri esas olarak Avrupa güçlerini hedef alıyor.
Böylece Avrupa durumun ne kadar kötüye gidebileceğinin ipuçlarıyla korkutulmak,
Yaptırımların kaldırılmasını sağlamak için daha aktif olmaya itilmek isteniyor..
Şu ana kadar İran provokasyonlarının ABD`ye savaş için hazırlanıldığını belirten bir mesaj olarak verilmediği açıkça görünüyor.


Ancak durumun yanlışlıkla Körfez`de ciddi askeri çatışmalara yol açabileceğine dikkat çekiliyor.
İki taraf da savaşı istemese de artan gerilimleri hafife almamaları gerekiyor...


Gerilimlerin etkisiz hale getirileceğini düşünmenin ilk adımı, kaynaklarını doğru tanımlamaktır.
Halen baskın düşünce gerginliklerin Başkan Trump`ın geçen Mayıs ayında JCPOA`yı terk etmesiyle başlamış olmasıdır.
Buna göre Trump`ın anlaşmadan çekilmesi herhangi bir endişeden kaynaklanmıyordu.
Çünkü İran JCPOA taahhütlerini üç aylık Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) gözetiminde sürdürüyor,
Meşru hayal kırıklığını göstermeye başlamadan önce 14 ay boyunca anlaşmayı sürdürmeye devam ediyordu...


Şimdi İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı`nın ek protokolüne katılımını hızlandırmaya istekli olduğunu, diplomatik bir çözüme ilgi duyduğunu hissettiriyor.
Doğrusu bu açılış oyunları, İran`ın krizlerin ritmine ve zamanlamasına sahip olduğunu,
İstenmeyen acele bir partizan düşünceye ya da abartılı ve spontan caydırıcı korkuyla tahrik olmadığını gösteriyor.


Ancak rejim, yaşanan krizde süratle sorunun çözülmesi isteyen kamuoyunun huzursuzluğu ve baskının altına giriyor.
Rejimin istikrarına tehdit giderek büyüyor.
İran gibi İslam devrimcisi, teokratik bir devlette rejime yönelik bir tehdit algısı çok tehlikelidir.


ABD`nin JCPOA`dan çekilmesine rağmen, diğer imzacı ülkeler İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya hâlâ anlaşmanın ısrarlı tarafıdırlar.
Bu ülkeler İran`a ekonomik rahatlama sağlamak için bir mekanizmanın kurulması çabasında başarısız olmuşlardır.
Bu noktada İran rejimi daha fazla taviz vermediği sürece Avrupalılar Amerika`ya daha çok yaklaşıyor.
Nitekim Tahran için daha kötüsü Başkan Trump`ın Avrupalıların protestolarına karşı uyguladığı baskıda çıldırtıcı bir artış sergilemesidir.


Her ne kadar Trump`ın kısıtlaması gerçekte bir çözme eksikliğini yansıtmış olsa da akıllı bir harekettir.
Çünkü zaman ABD`nin lehinde işliyor.
ABD; İran`ı sert bir şekilde yutmayı, nakliyeyi korumak için önlemler almayı, yükselmekten kaçınmayı ve yaptırımların başarıya ulaşmasını sabırla bekliyor..
Tersine, İran`ın vakti yoktur.
Görünüşe göre Trump`ı aşmak için tasarlanan "direniş ekonomisinin" sürdürülebilir olmadığı artık ciddi biçimde hissediliyor.
Tahran giderek kabus senaryosunu sürdüremeyeceğini anlıyor.


Trump`ın yeniden seçilmesi ve ikinci döneminde rejim değişikliğinin peşinde koşması olasılığı,
İran`ın başarılı kriz yönetimine kesin bir el ve net hedefler vermiyor.
Bu yüzden İran müzakerelerin kapanması ve akışına son verilmesi ihtimaline karşı duyarlılık gösteriyor.


Bu bağlamda iyimser olmaya yer yoktur.
Trump, askeri güç kullanmak konusunda net bir isteksizlik göstermiş olsa da durum her zaman yeniden sorgulanabilir.


İran radikal bir devlet olmaya devam ediyor.
Onlarca yıldır radikal hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik dikkatli bir şekilde hesaplanan bir yaklaşım ortaya koyuyor.
En azından eşik bir nükleer kapasiteye ulaşma hedefinden vazgeçmiyor.
Ama ABD ile büyük bir askeri çatışmayı da istemiyor, çünkü bu tür bir çatışmanın sonucunu açıkça görüyor.


Sınırlı askeri harekât ile savaş arasında çok büyük fark vardır.
Ancak bu iki terim yükselişin tehlikelerini göstermek için basitçe birleştiriliyor.
Washington her halükarda hiç bir ülke ile savaş yapmayı düşünmediğini belirtirken ve İran kesinlikle savaştan kaçınmak için her türlü güveni verirken;
Elbette, karşılıklı olarak birkaç askeri harekat olabilir.
Bununla birlikte, sağduyulu bir değerlendirme İran`ın ABD`yle savaşa girmesi ya da ABD koalisyonunun İran ile savaşa girmesi ihtimaline yer vermiyor.


Amacın sabırla uygulanan zorlayıcı bir diplomasi ile daha iyi bir anlaşma yapabilmek olduğu anlaşılmıştır.
Tek sorun, bugün hüküm süren koşullarda İran`ın nükleer hale gelmesinin en iyi nasıl önleneceğidir.
Bu noktadaki zorluk ise hem ABD`nin İran`a ekonomik faydalardan faydalanması vaadinin,
Hem de İran`ın kimlik politikası ve partizanlığının iç politikada karşılaşacağı sorunlardır...


2.8.2019








Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.