Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10189
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (545) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (275)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1673)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan AYTAR - (Ziyaretci) 29.04.2015 10:37:42

KIBRIS YAVRU VATANDIR


KIBRIS YAVRU VATANDIR







KKTC` de cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Mustafa Akıncı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile "yavru vatan" polemiği yaşadı.

Erdoğan,Türkiye ile ana-yavru ilişkisinin sona ermesi gerektiğini savunan Akıncı`ya, "Burada `İki kardeş ülkeyiz` dediğiniz zaman ortaya çok farklı tablolar çıkar. Sayın Cumhurbaşkanı`nın ağzından çıkanı kulağından duyması gerekir" dedi.

Akıncı yaşanan krizle ilgili "Türkiye bu yavrunun büyümesini istemiyor mu? Biz hep yavru mu kalalım? Ben sadece kulaklarımla duymuyorum, vicdanımla da hissediyorum" karşılığını verdi...






Mustafa Akıncı`nın, Kıbrıs sorununda kesik olan müzakere sürecinin BM girişimiyle Mayıs ayında yeniden başlayacağı bir zamanda Cumhurbaşkanı koltuğuna oturması sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ayara çekilmek istenmesi ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında " yeni fikirler getirmek, değişim yönünde cesur adımlar atmak" vaadinde bulunan Mustafa Akıncı ile birlikte artık Kıbrıs` ta "yeni bir milat, yeni bir dönem" mi başlıyor?






Yanıt için önce Kıbrıs Sorununu şöyle bir gözden geçirmek gerekiyor...

BM girişimiyle 2014` te başlatılan ve verimsiz, ucu açık devam eden müzakerelerde;

Anlaşma`nın siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olması,

Birleşik Kıbrıs`ın BM ve AB üyesi olarak tek uluslararası hukuki kimliğe ve Kıbrıslı Türkler ile Rumların eşit ve tek egemenliğe sahip olması,

Birleşik Kıbrıs Federasyonunun iki tarafta eşzamanlı yer alacak referandumda onaylanması sonucu ortaya çıkması,

Federal Anayasa`nın Birleşik Kıbrıs`ın iki eşit statüye sahip iki kurucu devletten oluşacağını belirtmesi ve bunu güvence altına alması esas alınıyordu.






Müzakere süreci;

Ağustos 2014`te "al-ver" sürecinin başlaması,

Kıbrıs`taki tarafların yanı sıra garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan`ın da yer alacağı dörtlü bir konferans düzenlenmesi,

Toprak, harita, güvenlik ve garantilerin bu konferansta karara bağlanması,

Konferansta liderler uzlaşı sağlarsa, çözümün iki halkın ayrı ayrı ancak eşzamanlı onayına sunulacağı referandumun tarihinin kesinleştirilmesi,

Kıbrıs`ta referandum yapılması, "Evet" çıkması halinde yeni ortaklık devletinin ilan edilmesi, "Hayır "çıkması halinde Kıbrıs`ta çözüm bulunamadığının dünyaya ilan edilmesini öngören bir planlama aşamasına gelmişti ki;






Kıbrıs Rum Yönetimi`nin doğalgaz arama faaliyetleri için çalışmalara başlamasına Türkiye`nin kayıtsız kalmaması, doğalgaz arama faaliyetleri yürütülen bölgeye bir sismik araştırma gemisi göndermesi üzerine Rumlar barış müzakerelerinden çekildi.

Rumlar, doğrusu uluslararası tanınmışlığı kullanarak avantaj elde etmek için müzakere sürecinde kabul edilemez şartlardan biri olan kendi egemenliğini kabul ettirme konusunda diretiyordu...

İddia ettikleri egemenliği kabul etmek ise "Kıbrıs sorununun" ortadan kalkması demekti.






Çünkü;

Birincisi; Kıbrıs`ta taraflar arasında sorun, "Kıbrıs Halkı" anlayışından ya da 1960 Ankara Anlaşmasına rağmen 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarından doğuyor.

Ankara Anlaşması Kıbrıs`ta Türklerin siyasi eşitliğini, idareye etkin katılımını, aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletini garantiliyor.

Akritas Planı ise Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs`ın Yunanistan`a birleştirilmesini amaçlıyor...






İkincisi;1968`den beri süren iki kesimin müzakerelerinde ortak devlet, toprak, mülkiyet hakları ve askeri düzenlemelerle ilgili hiç bir uzlaşma sağlanamamıştır.

Rumlar, BM ve AB`de Kıbrıs`ın yasal hükümeti ve temsilcisi olduklarını kabul ettirirken, Türkler azınlık konumuna itilmiş, üstelik 2004` te Kıbrıs adına Kıbrıs Rum Yönetimi AB`ye katılmıştır.






Üçüncüsü; Kıbrıs, NATO`nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir stratejik merkezdir.

Hem Türkiye, hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs; Stratejik Konsept Belgesinde "AB üyesi olmayan NATO ülkesi" olarak anılıyor,o yüzden bu durum NATO için sorun teşkil ediyor.

Türkiye, NATO`nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.

Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye`nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini, Türkiye de Kıbrıs`ın NATO`ya girmesini engelliyor...

Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin NATO`ya ,Türkiye`nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla çözülecektir...






Dördüncüsü; Şimdi BM örgütünün müzakerelerden sonuç alınması yönündeki ısrarına neden olan Doğu Akdeniz doğalgaz rezervlerinin Avrupa`ya transferi ihtiyacıdır.

Bu noktada Türkiye adanın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğunu savunuyor.

Nitekim, Türkiye ve KKTC Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail`in teşvikiyle Doğu Akdeniz`de doğalgaz sondajına başlaması ardından "Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması"nı imzalamış, bu suretle;

Türkiye, Rumların Ada`nın güneyinde başlattığı çalışmaları fırkateynler ve savaş uçaklarıyla uzaktan izlerken, benzer arama çalışmaları yapması önündeki engeli de kaldırmış sayılıyor...






Halbuki İsrail 2009`da Doğu Akdeniz`de Tamar, 2011`de Leviathan`da doğalgaz bulmasıyla birlikte, enerji açısından bağımsız hale gelirken, dünyanın önemli enerji oyuncuları arasındadır.

Güney Kıbrıs` ta da ön araştırmalar 2022`den itibaren çıkarılmak istenen, Rumlar için çok önemli yaklaşık 50 milyar dolar brüt gelirli ciddi bir rezerv olduğu gösteriyor.

Ama doğalgazın büyük ekonomisi için az maliyet ile hızlı getiri sağlamak üzere İsrail`in doğalgazını dünyaya satabilmesi için komşu ülkelerin mevcut boru hatlarını kullanması gerekiyor.






İki ülkenin boru hatları konuşuluyor.

Birincisi, Güney Kıbrıs`ın Vasilikos Likid Doğalgaz (LNG) Terminalidir ama bu hattın Avrupa`ya bağlanması için Güney Kıbrıs`ta yeterli LNG bulunmuyor.

İsrail`in Mısır`ın LNG tesislerinde sıvılaştıracağı doğalgaza ihtiyaç vardır ki, bu da maliyetlerin rekabet edecek düzeyden uzak olması anlamına geliyor.

Üstelik Güney Kıbrıs`ın Türkiye ile KKTC sorunu bulunuyor.

İkincisi,Türkiye`deki boru hatlarından faydalanılmasıdır, ancak işte bu konjonktürde mümkün görünmüyor.






O nedenle, Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyetini kendilerinin temsil ettiği iddiasında, "Akdeniz`de bulunan doğal gazı Kıbrıslı Türklerle paylaşmaya hazır olduğunu" açıklamıştır.

Türkiye ve Kıbrıs Türk Yönetimine "Bir an önce çözüm bulun, ancak çözüme ulaşılmadan önce bile rezervlerimizi iki toplumun da kazanç sağlayabileceği şekilde göreceğiz" garantisini verirken, egemenlik taslaması Türkiye`yi rahatsız ediyor.






Geriye Rum gazını İsrail gazı ile birleştirerek İsrail üzerinden veya gemilerle nakliyatını sağlamak alternatifi kalıyor.

Türkiye devre dışı bırakılmaya çalışılıyor ama Türkiye`nin dahil olmadığı hiçbir denklemin ekonomik anlamda istenilen sonuçları getirmeyeceği gerçeği bu kez taraflar arasında sorun oluşturuyor.






Türkiye açısından sorun; Ankara Anlaşmasıyla Kıbrıs`ta Türklerin siyasi eşitliğinden idareye etkin katılımı,aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlüklerinden,

Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesinden,

Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletinin garantilenmesi,mülkiyet, toprak gibi konularda zarara uğramak tedirginliğidir.






O yüzden 23-24 Ekim`de Brüksel`de toplanan AB liderler zirvesinin sonuç bildirgesinde,

Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin AB`ye "Kıbrıs Adası " olarak girmesi hâlâ tartışmalı bir konu iken, Türkiye`ye "Kıbrıs`ın karasularındaki ve münhasır ekonomik bölgesindeki egemenlik haklarına saygı göstermeye" çağırması,

Türkiye`nin AB`ye katılımın şartlarından birinin de AB üyesi ülkelerin tamamının tanınması olduğunu belirtmesinin de bir anlamı bulunmuyor.






Türkiye`nin yukarıdaki gerçekleri uğruna "Yavru Vatan" ın "Yavru" kalmasından başka yol görünmüyor.

Cumhurbaşkanı M.Akıncı, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın samimiyetini sınamak isterse ya da "Afacan bir Yavru" olmanın peşinde ise fiili bir durum yaratabilir ve bağımsız KKTC`yi Türkiye`ye birleştirme kararı alabilir!






Bu yüzden de Kıbrıs "Yavru Vatan" dır...





29.4.2015









Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.