Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (4)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (275)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1671)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 27.11.2021 14:44:50

Kore Savaşı’nda Kunuri Zaferi (27 Kasım 1950) 27 Kasım 2021

Kore Savaşı’nda Kunuri Zaferi (27 Kasım 1950)
27 Kasım 2021

Halit Kanak İletişim:


Seul’de kalkan uçağımız, Güney Kore’nin Japon Denizine bakan en uç kısımda bulunan Busan şehrine indiğinde içimi tarif edilemez bir heyecan sarmıştı. 1928, 1929, 1930 doğumlu babalarımız, dedelerimiz konumundaki büyüklerimiz, az önce üzerinden süzülerek geçtiğimiz Busan Limanında karaya çıkmışlar, dünyanın başına bela olan komünist Çin ve Rusya’nın saldırısına/işgâline uğrayan binlerce km. uzaktaki Kore’ye yardıma koşmuşlardı.

Busan’daki oldukça bakımlı ve düzgün şehitliğimize duâlarla girmiş, hepsine ayrı ayrı fâtihalar yollamıştık. Sonrada, kabristanın girişindeki müzeyi gezerek, bizlere minnet ve şükranla bakan müze görevlisinden bilgi almıştık.

Ayrıca, daha kapsamlı savaş müzesini Seul’de gezerek, savaşta kullanılan askeri araçları, uçakları, silahları görmüş, pek çok malzemenin sergilendiği salonları, odaları gezmiş, senaryosuz gerçek filmleri izlemiş, savaşı iliklerime kadar hissetmiş, vatan toprağından uzak yatan şehitlerimizi ve gâzilerimizi minnetle bir kez daha anmıştım.

Japonya, 1895 savaşında Çin’i, 1904-1905 savaşında Rusya’yı yenilgiye uğrattıktan sonra etkisi altına aldığı Kore’yi 1910 yılında işgâl ederek Japonya’nın bir eyaleti haline getirmişti.

Japonya’nın 2.Dünya Savaşı sonunda teslim olmasından sonra, Sovyetler Birliği ile ABD aralarında Kore’yi paylaşmışlar, buna göre 38’inci Paralel sınır kabûl edilerek, Kore yarımadasının kuzeyini Sovyetler Birliği, güneyini de ABD işgal etmişti. Sovyetler Birliği ve ABD işgal ettikleri bölgelerde kendilerine bağlı idare kurdular.

Birleşmiş Milletler’in çabaları iki Kore’nin birleşmesini sağlayamadı. 1948 yılında, güneyde Kore Cumhuriyeti, kuzeyde komünist rejimle yönetilen Kore Halk Cumhuriyeti adı altında, iki ayrı devlet kuruldu.İki yıl sonrada Komünist Çin ve Sovyet Rusya’nın kışkırtmasıyla 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore’nin güneye saldırmasıyla savaş başladı.

Bütün dünyanın çağrılarını dikkate almayan Kuzey Kore, saldırılarına devam edince, Birleşmiş Milletler 27 Haziran 1950 tarihinde, Kuzey Kore’nin saldırısına son verilerek, bölgede barış ve güvenliğin tekrar sağlanması için Kore’ye asker gönderme çağrısında bulundu.

Fakat bu arada 29 Haziran’da Güney Kore’nin başkenti Seul düştü. Yetmedi ülkenin güneyindeki Busan şehrine kadar olan büyük bir bölge komünistlerin işgâline uğradı.

Türkiyede bu çağrıya kayıtsız kalmadı. Birleşmiş Milletler’in Kore’ye yardım çağrısına ABD’den sonra olumlu cevap veren ikinci ülke olarak 25 Temmuz 1950’de Bakanlar Kurulu’nun Güney Kore’ye kuvvet gönderme kararı vermesi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı tugay seviyesinde bir birliği Kore’ye gönderilmek üzere görevlendirdi. Gönüllülerden oluşturulan Kore Tugayı’nın komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı, 241’inci Piyade Alay komutanlığına ise Albay Celal Dora atandı.

25 Eylül 1950 tarihinde İskenderun limanından hareket eden 5083 kişilik 1’inci Türk Tugayını, General J.H.Mc.Rae, General W.G.Haan, PrivateE.H.Jhonson isimli gemiler taşımış, La FayetteVictory ile Cornell Victorry şilepleride malzemeleri götürmüştü. Tugayımız, 23 günlük bir deniz yolculuğundan sonra 18 Ekim 1950 tarihinde, Kore’nin güneyindeki Busan Limanına ulaştı.

“North Star-Kuzey Yıldızı” kod adı verilen Türk Tugayı, iki gün sonrada Busan’dan trenle hareket ederek kuzeydeki Taegu şehrine ulaşmıştı. Burada 8’inci Amerikan Ordusu 25’inci Tümeni’nin emrinde hazırlıklarını tamamlayarak savaşa dahil oldu. Türk Tugayı’nın görevi, gerilla savaşıda verebilen çok iyi eğitilmiş Çin Ordusu içerisindeki özel kuvvetlerle mücadele etmek, yolların ve köprülerin güvenliğini sağlamaktı.

Türk Tugayı, 27-30 Kasım 1950’de girdiği ve dört gün süreyle gece gündüz tam manasıyla boğaz boğaza devam eden kanlı Kunuri savaşlarında 8’inci Amerikan Kolordusunu kuşatılmaktan ve yok edilmekten kurtarır. Türk askerinin cephedeki bu kahramanlığı ve üstün başarısı, bütün dünyada ve Türkiye’de büyük yankı uyandırır.

Kunuri Savaşının en şiddetli anlarından birinde bomba, top ve makinalı tüfek sesleri arasında zaman zaman boğulan gür sesli biri sürekli olarak “Karargah bölüğü ben buradayım, toplanın...” diye bağırıyordu. Bu Karargâh Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Yüzbaşı Esat Nadir Öztüzün’den başkası değildi. Uzun zaman geçmesine rağmen, ancak üç subay, bir gedikli başçavuş ile çavuş ve erlerden oluşan 22 kişi bu çağrıdan haberdar olarak gece yarısına doğru biraraya gelebildiler.

Bu arada taburunu kaybeden 1. Tabur İrtibat subayı İsmail Aknas, “1. Taburu bulalım onlarla birleşelim” deyince gece boyunca 1. Tabur’u ararlar, fakat bulamazlar. Bir tepenin doğu eteklerinde mola vererek burada yorgunluklarını giderip etrafı dinlerler. Fecir vaktinde bulundukları yerden ayrılmadan önce Esat Yüzbaşı kısık bir sesle; “Arkadaşlar, etrafımız düşman kaynıyor. Onlarla mutlaka temasımız olacak. Bu durumda sakın savunma tertibi almayın sürekli taarruz halinde olacağız. Hatları yarıp geçeceğiz. Anlaşıldımı?” Herkes “tamam anlaşıldı” manasına kafalarını sallayınca harekete geçtiler.

Nitekim daha ortalık tam aydınlanmadan Kızıl Çin askerleriyle karşılaştılar. İlk ateşi açan Çinli gerillalar öyle bir karşı ateşle cevap aldılarki neye uğradıklarını şaşırdılar. Oluşan bu panikte düşmanı yarıp, yarı orman, yarı fundalık alandan geçerek güvenli bölgeye çıktılar. Bundan sonra ise yollarına, ellerindeki tek pusulayla güneye doğru devam ettiler.

Öğleden önce, bir şose ve bir patika yolun birleştiği kavşağa rastladılar. Şose yol tehlikeli olabilir diye önlerine çıkardıkları iki gözcüyle patikadan gitmeye karar verdiler. Yorgunluk ve açlıklarına aldırmadan yürürken gözcüler, ileride bir köy olduğunu köyde 60 kadar askerin yaktıkları ateşte ısındıklarını, fakat askerlerin dostmu düşmanmı olduklarını seçemediklerini, ama tip itibarıyla Kore askerlerine benzettiklerini söylediler.

Esat Yüzbaşı, “bir bakalım anlarız” dedi. Elleri tetikte köye yaklaşınca köydeki gözcüler tarafından farkedildiler. Bir kaç dakika sonrada yağmur gibi kurşuna yakalandılar. Şiddetle karşı koymalarına rağmen mermileri bitince daralan çemberden çıkamadılar ve esir düştüler.

Bir saat kadar sonra, bir Çin bölüğünün arkasında, anayol boyunca kuzeye doğru birerli kolda yürütülmeye başlatıldılar. En arkada makineli tüfekli bir asker vardı. Yüzbaşı Esat ile Üsteğmen Ömer Köklü, düşmanın kendilerini eninde sonunda öldüreceğini ve ilk fırsatta hep beraber kaçmaya teşebbüs etmelerinin faydalı olacağını konuşup, silah arkadaşlarına bu hususu anlatarak tetikte olmalarını söylediler.

Çok geçmeden bu fırsat çıktı. Dağların arasında giderken bir virajı döndüklerinde karşıdan gelen bir Amerikan kamyonu ile burun buruna geldiler. Kamyon şoförü, Çin askerlerini aniden görünce panikleyip virajı alamamış ve kamyonu devirmişti. Bu durum Çinli askerlerde kargaşalığa sebebiyet verince, en geriden yürüyen Üsteğmen Ömer Köklü arkalarındaki Çinli muhafızı tüfeğiyle birlikte dereye fırlatarak “haydi arkadaşlar” diye bağırdı.

Ters istikamete doğru hep birlikte kaçış başlamıştı. Ancak çabuk toparlanan Çinlilerin açtığı ateşten beş kişi kurtulabilmişti. Kurtulanların temennisi, geride kalanların esir düşmüş olmalarından yanadır. Fakat ateşkes sonrası Mütareke Komisyonu’na verilen Türk esirleri listesinde ne Esat Yüzbaşının, nede diğerlerin ismine rastlanmaz.

Üç yıl süren Kore Savaşı’nda, her yıl değiştirilmek suretiyle ve tam mevcutla katılan Türk Birliği, yukarıda anlatılan olayların benzerini tekrar tekrar yaşanmasına rağmen ateş hattındaki bütün çarpışmalarda yer alır ve savaşın kaderini dört kez değiştirmeyi başarır.

Önce, sırasıyla Kunuri ve Kumyangjang-ni muharebeleri ile yenilmez diye nitelenen Kızıl Çin Ordularını yenerek BM kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış ve BM ordularının Kore’yi terk etme düşüncesinden vazgeçmesini sağlamıştır. (8’inci Ordu Komutanı Korgeneral Walker, KunuriMuharebeleri’nden sonra Türk askeri hakkında şunları söyledi: “Türklerin en keskin silah olduğunu çabuk öğrendik. Bugün burada sizlere 8’inci Ordu Komutanı sıfatı ile hitap edebiliyorsam bunu Türk Tugayı’na borçluyum.)

Sonra, Taegyewovni (Seul) savunması ile başkent Seul’ün düşman eline geçmesine mani olmuş, daha sonra da Vegas Muharebesi ile ateşkes anlaşmasının yapılmasını sağlamıştır. Kısaca, ölmeye programlanmış Çin askerine muharebe meydanlarını dar etmiştir. Türk süngüsü, 1949’da Doğu Türkistan’ı işgâl eden Çinlilerin kâbusu olmuştur.

Savaş bittikten sonra asker sayısı kademeli olarak azaltılmıştır. 1960’da askeri birliğimiz 200 kişilik bir bölük gücüne düşürülmüş, 1965’te sembolik olarak manga düzeyine indirilmiş, 1971’de ise Türk askeri tamamen geri çekilmiştir. Kutup Yıldızı, Kore Savaşı’nda toplam 721 şehit verdi. Yaralı asker sayısı 2 bin 147’ydi. 175 askerden ise bir daha haber alınamadı. Ruhları şâd olsun. Rabbim Türk Ordusunu ebediyyen korusun ve yolundan ayırmasın..


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.