Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (275)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1673)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mehmet KOÇAK - (Ziyaretci) 4.10.2023 12:43:25

MEHMET KOÇAK’IN DİĞER YAZILARI

MEHMET KOÇAK’IN DİĞER YAZILARI:
Kafkasya jeopolitiğinde yeni oyunlar ve Zengezur Koridoru
16 Eylül 2023
A


Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.co

Güney Kafkasya, 30 yıllık Ermeni işgalinin 2020’de 44 gün süren ve Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri almasıyla sonuçlanan Dağlık Karabağ savaşının ardından en gergin dönemini yaşıyor.
Gerilimin artmasındaki en büyük neden Bakü ve Erivan arasında imzalanan ateşkes anlaşması sonrasında kapsamlı bir barış anlaşmasının hâlâ imzalanamamış olmasıdır.
Ateşkesin barış anlaşmasına dönüştürülememesinin en önemli sebebi Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasının 9. maddesi gereğince Azerbaycan ile eksklav parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı kuracak olan Zengezur Koridorudur.
Koridorun açılması Ermenistan’a önemli kazanımlar sağlayacak olmasına rağmen barış anlaşmasına yanaşmamasının nedeni bir yandan ABD ve Fransa’nın başını çektiği Batılı emperyalist ülkelerin Ermenistan’a baskıları diğer yandan ise Rusya’nın bölge üzerindeki hakimiyetini sürdürme adına farklı çıkar hesaplarıdır.
Önemli bir bilgi notu:
Kars-Gümrü demiryolu aracılığı ile gerçekleştirilmesi planlanmakta olan Zengezur Koridoru projesi, Kars-Gümrü-Nahçıvan-Megri-Bakü demiryolu projesinin gerçekleşmesi durumunda güzergâh üzerinde kargo taşıma kapasitesi 13 yıl içerisinde 10 milyon tona ulaşabilir.
Kısacası, sadece Türkiye, Nahcivan ile Azerbaycan için değil, Zengezur Koridoru’nun açılması, bölgedeki ülkelerarası ilişkilerin iyileşmesine katkı sağlayacağı gibi Ermenistan’ın Türkiye ile gerçekleştirdiği ticaret hacmini toplam ticaretinin içerisinde 3’ten 13’e çıkarabilir. Aynı zamanda, Zengezur Koridoru, Azerbaycan’ın yanı sıra Çin ve Orta Asya’yı, hatta Ermenistan ve Avrupa’yı birbirine daha rahat bağlama potansiyeline sahip sosyal, ekonomik, jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemli bir proje olacaktır.

Şimdi asıl soru şu!
ABD, Fransa’nın başını çektiği Batılı ülkelerin yanında Ermenistan, Rusya ve hatta İran’ın, büyük bir öneme sahip olan Zengezur koridorunun açılmasını istememeleri ve barış anlaşmasını engelleme girişimlerinde bulunmalarının asıl sebebi nedir?
Çünkü Zengezur Koridoru, Ermenistan toprakları üzerinden geçmesine rağmen, anlaşma temelinde, Azerbaycan yönetimi Nahçıvan arasındaki ulaşım ve demiryolu bağlantılarını yeniden kuracağı gibi bu koridor açıldığında Anadolu ve Nahçıvan, Azerbaycan ve Hazar Denizi üzerinden Orta Asya’ya (Türkistan’a) bağlanacaktır. Yani ‘Dünya Türk Birliği’nin kurulmasına açılacak kapı olacak olmasıdır.
İstenmemesi ve sürekli engellenmesinin asıl sebebi işte budur.

Barıştan kaçan Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın son zamanlardaki provokatif girişimlerinin bir savaş çığırtkanlığı olduğu açıktır.
Güney Kafkasya ülkelerinden her biri günümüzde kendi bağımsızlıklarını koruyabilmek için kendilerine yakın gördükleri güçlü ülkelerle işbirliği içinde olmayı benimsemiştir. Örneğin Gürcistan Amerika’ya; Ermenistan Rusya’ya; Azerbaycan ise Türkiye’ye yakın durmaktadır.
Yakın zamana kadar Rusya’nın desteğini alan Ermenistan’ın, bölgede istikrarsızlık kaynağı haline gelmesi ile sorunlar daha da artmıştır. Ancak son yıllarda Ermenistan’ın Rusya’dan uzaklaşarak ABD ve Fransa’ya yakınlaşmaya başladığı gözlenmektedir.
Ermenistan’ın ABD ile ilişkilerini askeri ve siyasi alanda ileri bir seviyeye taşıması bağlamında ABD ile ortak askeri tatbikat gerçekleştirmesi, Rusya’yı ciddi anlamda rahatsız etti.
Söz konusu tatbikatın, komşusu Azerbaycan ile gerginliğin arttığı ve Rusya ile ilişkilerde açık bir sürtüşme yaşandığı dönemde gerçekleşiyor olması, bölgede yeni bir savaşın hazırlanıldığı şüphesine sebep olmaktadır.
Ermenistan, komşularını rahatsız edecek girişimlerden sakınmalı, biran evvel Zengezur Koridoru’nun açılışına destek sağlayacak Azerbaycan ile uluslararası hukukun evrensel norm ve ilkelerine dayalı, barış anlaşmasının sağlanması için üzerine düşeni yapmalıdır.
Aksi takdirde bölgede barış, huzur ve güvenden söz edilemez.



G20 Zirvesinde denge politikası ve Türkiye
13 Eylül 2023
A


Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de gerçekleşen G20 Liderler Zirvesinde katılan liderler arasındaki fikir ayrılıkları ve güçlü bir mesajın verilememesi, dünyanın içinde bulunduğu durumu bir kez daha gözler önüne serdi.
Zirvenin ana gündemini oluşturan ekonomi, ticaret, güvenlik ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal savaşı ile tahıl koridorunun açılması konusunda maalesef bir arpa boyu yol alınamadı.
Zirvede seslendirilen “Tek dünya, tek aile, tek gelecek” ifadesi gerçeği yansıtmadığı gibi bu değerlerin sıralandığı o cümlenin sadece slogandan ibaret olduğu görülmüştür.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in katılmadığı ‘Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirisinde sadece tavsiye niteliğinde uyarılar yapılırken, fay hatlarını hareketlendireceği endişesiyle bağlayıcı bir kararlar alınamamasının sebebi de yaşanan sıkıntılı sürecin bir sonucudur.
Katılanlardan daha çok katılmayan liderlerin damgasını vurduğu 18’inci G20 Liderler Zirvesi’nde geçtiğimiz ağustos ayının sonunda Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde BRICS grubunun farklı görüşleri ve 6 yeni üyenin katılımıyla alternatif bir güç olarak yükselişte olması G20’ler oluşumunu dengeli politikalara yönelmeye mecbur etti.
Batılı ülkeler Rusya aleyhinde karar çıkması veya baskı olacak kınama yapılması yönünde yoğun bir diplomasi yürütmelerine rağmen, Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaş nedeniyle Rusya’yı doğrudan eleştirmekten kaçınıldı. Geçen yılki Bali Deklarasyonu’nda Rusya ağır ifadelerle eleştirilirken bu seneki metinde Rusya’nın ismi verilmeden Ukrayna’da toprak kazanımı için güç kullanılması kınandı ve “her iki taraf aynı sorumluluktadır” denilerek geçiştirilmesi Rusya tarafını memnun ederken, Kiev’de hayal kırıklığına sebep oldu.
Rusya ve Ukrayna’ya tahıl, gıda maddeleri ve gübrenin derhal ve engellenmeden Rusya ve Ukrayna’dan teslimatının sağlanması çağrısının yapılmasında Başkan Erdoğan’ın “Tahıl meselesinde Rusya’yı dışlayan bir sürecin sürdürülebilir olma ihtimali çok düşüktür” görüşü ve uyarısı etkili oldu.
Böylece Erdoğan ile Putin’in Soçi buluşmasında Putin’in “Daha önce üzerinde anlaştığımız tüm koşullar yerine getirilirse derhal bu anlaşmaya geri döneriz” önerisi karşılık bulmuş oldu.
Sonuç bildirisinde Türkiye’ye teşekkür
Türkiye’yi temsilen G20 Liderler Zirvesine katılan Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a diğer ülke liderlerinin yakınlığı ve saygısı ile gösterdikleri ilgi kadar yaptığı konuşması ile “çatışmaların barışçıl çözümü ile diyalog ve diplomasi yoluyla krizlerin çözülmesi, insani değerleri savunan, insan hak ve hürriyetlerine önem verilmeli”, çağrı içerikli konuşması, zirveye katılan diğer liderler tarafından takdirle karşılanması dikkat çekti.
Zirvenin sonuç bildirisinde, Rusya ve Ukrayna arasındaki barışçıl girişimleri ve Karadeniz tahıl anlaşması sürecinde Türkiye’ninçabalarına teşekkür edilmesi, Türkiye’nin insani değerler ve barış odaklı şahsiyetli dış politika hamlelerinin etkili olduğunun bir göstergesidir.
Başkan Erdoğan’ın sergilediği ilkeli tavırdan taviz vermeden zirvede ikili görüşmeler kapsamında Türkiye’nin âli menfaatleri adına ABD Başkanı Joe Biden, AB Konseyi Başkanı Charles Michel Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile yaptığı görüşmenin bir benzerini Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile gerçekleştirerek, ikili ilişkileri, ticaret hacminin artırılması, enerji alanındaki yeni işbirlikleriyle bölgesel ve küresel meseleler de ele alınması, hem önemli hem de anlamlı olmuştur.
En çok dikkat çeken ise Erdoğan- es-Sisi buluşması oldu.
Çünkü Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı rahmetli Muhammed Mursi’ye 2013 yılında yapılan darbe sonrasında Mısır’da yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle iki ülke ilişkilerinin bozulmasından sonra Erdoğan ve es-Sisi, Kasım 2022’de Katar’daki Dünya Kupası açılışında sadece tokalaşmıştı.
Bu buluşmada ise ikili ilişkileri bağlamında Erdoğan ile es Sisi görüşmesinde, karşılıklı büyükelçi atamalarıyla ilişkilerin yeni bir döneme başlanması suretiyle, ikili münasebetlerin hak ettiği seviyeye en kısa zamanda ulaşacağına olan inancın karşılıklı teyit edilmesi ve LNG, nükleer enerji, kültür ve eğitim alanlarındaki işbirliğinin canlandırılması ortak görüş olarak benimsendi.
Kısacası iİki cumhurbaşkanının uzun bir aradan sonra yüz yüze görüşmesi Türkiye ile Mısır arasındaki buzların erimesi vesile olacağı gibi normalleşmeyi hızlandıracak önemli bir gelişmedir.


BM kürsüsünden derin, cesur ve sorumlu mesajlar
23 Eylül 2023
A


Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Sömürgeci emperyal hayat tarzının ve güç olma tutkusunun bütün dünyayı sarmakta olduğu bir Emperyalizm Çağında yaşıyoruz.
Bu dönemde, sömürü ve yayılma adına şiddet, saldırı ve işgallerin belirgin bir şekilde artmış ve dünyada hızlı bir ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal değişim yaşanmaktadır.
…Ve maalesef, insani değerlerden uzaklaştıran, toplumların siyasî güç ve prestij arzuları ile ekonomik kâr ihtirası gibi sadece çıkarların öncelendiği, adalet ve hakkaniyet, insani ve de vicdani duygular yerine güç ve güçlünün kazandığı belli dönüşümler üzerine bina edilen bir dönemin insanlığı esir aldığına şahit oluyoruz.
ABD ve AB öncülüğündeki Batı emperyalizmi ve onun izini süren Çin ve Rus emperyalizmi, zengin madenler ve enerji kaynaklarına sömürme adına çılgın bir işgal sürecine girdikleri bu dönemde ise uluslararası toplum adına dünyada barış, güven ve huzuru tesis etme sorumluluğundaki Birleşmiş Milletler (BM)’nin yetersiz kaldığı gerçeği ile karşı karşıyayız.
Tüm bu gerçekleri yorumlayarak kısa bir özetlemeyle tarihsel öneme sahip bir konuşma yapan Başkan Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu’nda dünyaya tarihi mesajlar vermiş oldu.

Sadece dünyanın dört bir yanından BM genel kuruluna katılan liderlere değil, aynı zamanda dünya genelinde aktif olan sivil toplum kuruluşları ve siyasiler ile televizyon ekranlarından izleyen tüm insanlığa, artan küresel zorluklar ve jeopolitik gerilimler nedeniyle dünyada yaşanan insanlık trajedisini hatırlatan Başkan Erdoğan, “BM-GK’nın daimi üyesi 5 ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir” uyarısı aslında tarihi bir tespittir.
Elbette bu gerçeği gören ve bilen birçok devlet adamı vardır, ancak küresel baronların oluşturduğu çetelere rağmen bu gerçekleri BM Genel Kurulundaki kürsüden tüm dünyaya haykırmak sessiz yığınların sesi olmak ve dünyadaki ezilen mazlum halklarının düşünce ve duygularına tercüman olmak cesaret isteyen bir çıkıştır.
BM - Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesini kast ederek, “Dünya 5’den büyüktür” uyarısıyla o cesareti gösteren lider Başkan Erdoğan oldu.
O, BM kürsüsünden sadece eleştiren ve suçluların yüzüne suçlarını haykıran olmanın yanında, sorguladığı ve eleştirdiği konular hakkında alternatif fikirleriyle de dikkat çeken bir lider oldu.
Zira, küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran, ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden, barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten, etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı velhasıl tüm insanlığın hayrına bir uluslararası sistemin tesis edilmesi çağrısı genel kurulda alkışlanması, sorgulayan, eleştiren tavırlarının yanında gelecek adına düşüncelerinin özeti olan önerilerinin takdir edildiğinin bir ifadesiydi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in genel kurulu açılış konuşmasında Başkan Sayın Erdoğan’ın yeni bir dünya nizami inşası görüşüne katıldığını ima etmiş olması ve yine Guterres’in, Ukrayna savaşı, Afrika gerilimi, ayrıca ‘Büyük Güçler’ arası rekabet ve siyasi gerilimi gibi konuların çözümsüzlüğü aslında BM’nin öne çıkardığı “yeniden güven” ve “küresel dayanışma” iddiasının karşılığının kalmadığını gösteriyor.

Çok değerli dostum rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle “Firavuna karşı olmak yetmez , Musa’nın yanında olmak gerekir” ifadesinin gereğini yerine getirme adına zalimlere karşı mazlumu korumayı kendine ilke edinen Başkan Erdoğan, BM kürsüsünden “Karabağ Azerbaycan toprağıdır. Haklı davasında Azerbaycan’ın yanındayız” diyerek açık desteği küresel çetelere açık bir ikazdı.
Terör örgütleri, DEAŞ, Boko Haram ve El-Kaide gibi örgütler debuna dahil. Emperyalist ülkelerin kendi çıkarları uğruna kurdurdukları ve silahlandırıp, paravan olarak kullandıklarına dikkat çekmesi ise çok anlamlı oldu.
Kıbrıs konusunda da uluslararası toplumu “KKTC’yi tanımaya davet ediyoruz” ifadeleriyle dünyaya çağrıda bulunması aslında KKTC’ye haksız bir tavır güden ABD ve AB’ye karşı Kıbrıs davasından taviz verilmeyeceği mesajı verilmiş oldu.
Kısacası BM Genel Kurulunda ikili görüşmeler ve Başkan Erdoğan’ın konuşması sadece Türkiye için değil, tüm insanlık için anlamlı olduğu gibi aynı zamanda önemli bir kazanım olmuştur.


Karabağ’da küçük bir ihmal, milli davaya ihanettir
27 Eylül 2023
A


Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Azerbaycan, Dağlık Karabağ’da Ermeni güçlere teslim olmaları ve “yasa dışı rejime” son vermeleri çağrı ve uyarısında bulunmuştu.
Bu çağrının asıl amacı, Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Azerbaycan vatandaşı olan sivil Ermenilerin zarar görmelerini önlemekti.
Ancak, Karabağlı Ermeni Çeteleri çağrı ve uyarılara rağmen saldırılarını sürdürmesi üzerine Azerbaycan, ülke sınırları içinde ‘anayasal düzeni yeniden sağlamak amacıyla’ Karabağ’da başlattığı terörle mücadele operasyonunu başlatıp ve 24 saat içinde Çetelerin mevzilerini ve saldırı potansiyelini yerle bir ederek teslim olmaya mecbur etti.
Önemle altını çizmek isterim ki, Karabağ’da yapılan asla bir “etnik temizlik” değildir.
Azerbaycan kendi topraklarındaki silahlı çetelerin, kendi başlarına Dağlık Karabağ’ın bir bölümünü ilan eden sözde devlet ve yönetimine karşı başlatılan bir operasyondur.
Azerbaycan’ın hedefi, çeteleri silahsızlandırma ve Dağlık Karabağ’da yaşayan “Ermenilerin yeniden entegrasyonu”nu sağlamaktır.
Karabağ’da başlatılan terörle mücadele operasyonunun ardından Ermeni Çetelerinin bölgeden çekmek için Bakü yönetimi ile müzakerelerde bulunmaları ve şartların önemli bir kısmını kabul etmeleri önemli bir gelişmedir.
Ancak, Ermenistan verdiği sözlere rağmen barış anlaşmasını imzalamadığı gibi Dağlık Karabağ Ermeni Çetelerinin de silahlarını teslim etme ve sözde devlet yönetimini lağvetme taahhütlerini yerine getirmeyip, zaman kazanıp yeniden güçlerini toparladığı yeni bir saldırı başlatabilmeleri de ihtimal dahilinde olduğu mutlaka hesaba katılmalı.
Çünkü mevzilerini de terk eden Karabağlı Ermeni Çetelerinin, ‘Rus Barış Gücü’ kontrolünde bugüne kadar 800’den fazla silah, el bombası, teslim ettikleri açıklandı.
Ancak yasa dışı Ermeni güçlerin, teslim ettikleri silah ve mühimmatlar semboliktir.
Ermeni Çetelerin elinde Ermenistan ordusu yenilgiye uğrayıp geri çekilirken bıraktığı yüzbinlerce mühimmat, havan topu, tanksavar ve uçaksavar füzesi, opus, topçu ve uçaksavar sistemleri, çok sayıda zırhlı taşıyıcıları ve tankları bulunmaktadır.
Bu silah ve sistemleri ile milyonlarca mühimmatı hâlâ teslim etmiş değiller.
Dağlık Karabağ Ermeni Ordusu olarak adlandırılan çeteye mensup 10 bin militan dağ ve ormanlık bölgede ağır silah ve depolarıyla beklemektedirler.
Ermeni Çetelerinin, uzlaşma ve Azerbaycan’a entegrasyonu anlaşmasına karşı açık gizli bir oyalama taktiği başlattıkları anlaşılmaktadır.
Bu oyalama girişimlerinde Ermenistan ve Dağlık Karabağlı Ermenilerin amacı zaman kazanmak, ABD ve Fransa öncülüğündeki Ermeni dostlarından gelebilecek bir yardımı beklemektedirler.
Eğer, silahlarını teslim eder ve Azerbaycan’a entegrasyonu kabul ederlerse, Ermenistan ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin bir asrı aşan ve son 35 yıldır ağırlık kazanan “Hai-Taht” doktrininin, yani “Büyük Ermenistan” ideolojisinin son bulacağı gibi Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermenilerin “kendi kaderlerini tayin etme hakkı” (self determination) son bulmuş olacak.
Tüm bu oyun ve taktiksel girişimler, Azerbaycan devleti tarafından çok ciddi anlamda takip edilmeli ve oynanmak istenen oyunları bozulmalıdır.
En kısa zamanda teslim anlaşmasını Ermeni çetelerine imzalatıp tüm silahların teslim alınması sağlanmalıdır.
Aksi halde devlet olmanın gereğini yapmalı ve ne pahasına olursa olsun yeni bir operasyon başlatarak kendi topraklarındaki terörist çete yapılanmaları devre dışı bırakmalıdır.
‘Keşke’ veya ‘Eyvah’ dememek için Azerbaycan haklı davasında var olan fırsatları kaçırmamalı.
Bu konuda en küçük ihmal ve rehavetin milli davaya ihanet derecesinde suç olacağı gerçeğini unutmamalı…


UCM’nin Dağlık Karabağ raporu hukuki değil, siyasidir
30 Eylül 2023
A


Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Sınırların çizilmesi, ticaret koridorlarının açılması ve nihai bir barış anlaşmasının imzalanması, Erivan ile Bakü arasında çözülmeyi bekleyen en önemli konulardır.
Bu sorunların çatışmaya dönüşmesi ve ilan edilen ateşkesin barış antlaşmasına dönüştürülememesinin asıl müsebbibi ise dış güçlerin müdahaleleridir.
30 yıllık Ermeni işgaline oyalayıcı ve seyirci kalan Emperyalist ülkeler, Azerbaycan’ın işgal topraklarını Ermenistan’dan kurtarması ve Dağlık Karabağ’daki Ermeni Çetelerinin saldırıları karşısında Azerbaycan’ın “antiterör operasyonu” sonucu elde ettiği zafer, Batılı emperyalist ülkeler ve onların oluşturduğu güç odaklarını ciddi anlamda rahatsız ettiği görülmektedir.
Azerbaycan’ın önemli kazanımlar elde etmesiyle Dağlık Karabağ’da yeni aşamaya geçilmesinden sonra bir yandan siyasi baskılar sürdürülürken, diğer yandan ise Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) üzerinden başlatılan tehditlerle bölgede hedeflenen normalleşme emperyalist ülkeler tarafından engellenmeye çalışılıyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Rusya’nın desteğiyle saldırıya geçen Ermenistan’dan ve Dağlık Karabağlı Ermeni Çeteleri ile Azerbaycan arasında 1987-1994 ve 2020 yıllarında iki kez savaş yaşandı.
Ermenistan Ordusu ve Dağlık Karadağlı Ermeni Çeteleri, Ağdam, Şuşa, Hankendi, Askeran, şehir ve kasabalarında gerçekleştirdikleri toplu katliamlarının finalini ise 1992’de 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, bölgede bulunan 366’ncı Rus alayı ile birlikte Dağlık Karabağ’ın Hocalı kasabasında gerçekleştirmişlerdi.
Hocalı Soykırımında Ermenilerin katlettiği Azerbaycan Türklerinin sayısı, resmi bilgilere göre, 613’tür.
1.275 kişi de esir alındı ve bunlardan 800’ü daha sonra serbest bırakıldı. Ancak, 500’e yakın Azerbaycan Türkü halen kayıp.
Hocalı ’da yaşanan bu insanlık faciası, yakın tarihin en acımasız Soykırımlarından biridir.
Kısacası, ‘Hocalı Soykırımı’ başta olmak üzere Dağlık Karabağ Bölgesinde “Büyük Ermenistan” hayali uğruna 1987 yılından itibaren toplu katliamlar gerçekleştirildi. 2020’de 44 gün süren savaş sonrası Azerbaycan, bölgede önemli kazanımlar elde etmesi üzerine çıldıran Ermeni Çeteleri kaçarken tüm yerleşim yerlerini ateşe verdikleri gibi şehir ve kasabaların alt yapılarını da yerle bir etmişlerdi.
Azerbaycan’ın 20 toprağı yaklaşık 30 yıl Ermenilerin işgali altında kaldı. 1.5 milyon silahsız ve savunmasız Karadağlı Azeri Türkü canlarını kurtarabilmekiçin Azerbaycan’ıniç bölgelerine sığınmak zorunda kalarak zorunlu göç yaşamıştır.
Azerbaycan’ın Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Ceza Mahkemesine defalarca başvurmuş olmasına rağmen ne işgal ne de sebep oldukları vahşet nedeniyle Ermeniler cezalandırılmamıştır.

…Ve şimdi; Azerbaycan Ordusunun zaferi ve Dağlık Karabağ’da Ermeni Çetelerinin bertaraf edilmesinden telaşlanan ABD ve Fransa’nın yönlendirmeleriyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) devreye sokulmaya çalışılıyor.
Geçmişten günümüze saldırı, işgal ve soykırıma varan toplu katliamlarla sonuçlanan büyük trajediyi sadece oyalayıcı politikalarla seyreden sözde barışçı girişim olarak görevlendirilen AGİT-MİNSK Grubu, eş başkanlarından ABD ve Fransa’nın girişimleriyle Ermeni Çetelerinin hamiliği adına girişimler başlatmaları aslında bir siyasi ve hukuki bir skandaldır.
Egemenliğini savunma adına devlet olmanın gereğini Uluslararası hukuk çerçevesinde yerine getiren Azerbaycan cezalandırmak isteniyor.
Hukuki değil, siyasi kararlarıyla bilinen Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) ABD ve Fransa’nın yönlendirmesiyle devreye giriyor olması AGİT-AGİT Minsk Grubu adına bir utanç tablosudur.
UCM’nın eski başsavcısı Luis Moreno Ocampo, bu ayki raporunda Azerbaycan’ın Ermenilere karşı “soykırım” hazırlığında olduğunu iddia etmesi tarafgirliğin en bariz örneğidir.
Dağlı Karabağ’daki son gelişmeler Birleşmiş Milletler - Güvenlik Konseyi’ne (BMGK), Luis Moreno Ocampo’nun “asılsız” iddialar içeren raporuyla taşındı.
(UCM)’nin girişimleri ve hazırlanan bu rapor, Azerbaycan’ın egemenliği ve bölgesel bütünlüğü hedef alan provokatif bir siyasi kampanya olduğu açıktır. Rapor, hem Azerbaycan ve de hem Türkiye tarafı için yok hükmündedir.




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.