Neden Ortadoğu, neden Çin?
Neden Ortadoğu, neden Çin? Çarşamba, 5 Haziran, 2019 - 06:30
Ömer Özkaya Yazar
A
A Çin ve Ortadoğu dışındaki tüm jeopolitik ve jeostratejik gelişmeleri yine bu iki merkeze bağlı olarak okumak, doğru bilgiye ve doğru kavrayışa ulaşmak bakımından zorunludur.
Uzakdoğu`da ve Ortadoğu`da elde edilen zenginliklerin ve güçlerin dünyayı Batı`dan Doğu`ya doğru radikal ve kalıcı biçimde değiştirdiği gerçeği, çok bilinen bir jeopolitik ve jeoekonomik gerçektir. Bu bağlamda ABD ve bileşenlerinin ve Batılı aktörlerin Çin`i ve Ortadoğu`yu hedef alan ve irrasyonel olarak değerlendirilen çok boyutlu politikaları rasyonel bir temel kazanmaktadır.
Bu noktada ilk defa ortaya çıkan orijinal tablo, Çin`in ürettiği ürünleri bizzat dünya piyasalarına arz etme ve bu konuda da rekabet edilemez bir üstünlüğe ulaşmış olmasıdır. Çin`in elde ettiği bu jeoekonomik statü ve akabinde sağladığı finansal derinlik; Çin`i, Orta Asya`yı, Ortadoğu, Afrika ve Uzak Doğu`yu ilk defa aynı tablo içinde ele almayı stratejik bir tutum olarak dayatmaktadır.
Tarih, Çin ve Hint ürünlerini Batı`ya ulaştıran çıkış yolları olan Suriye, Lübnan, Mısır ve Anadolu`yu hedef alan askeri ve ekonomik hareketleri, yani İpek Yolu`nun Batı`ya uzanan kolunu kontrol altına alma savaşlarını ayrıntılı olarak incelemiştir. Tarihteki vizyon önemli oranda kısır sayılabilir.
Başta ABD olmak üzere Batılı önde gelen ülkeleri ilk kez şaşırtan; Çin`in kıtasal bir uçak gemisi gibi çok kapsamlı bir ekonomik, ticari, mali, finansal, teknolojik, diplomatik, jeoekonomik ve jeopolitik bir yaklaşımla tüm dünyayı hedef alıyor olmasıdır. Bu olgu ABD`yi Çin`e karşı alınabilecek önlemler konusunda çaresiz bırakma potansiyeli içermesi açısından da fazlası ile önemlidir.
Bir elektronik devre gibi tüm dünyayı saran Çin`in üretim ve ticaret networku, Batı`nın ekonomik sinir sistemini bloke ve motive edebilmesi özelliği ile de strateji tasarımını imha edebilmektedir.
Çin`in ilk defa tüm dünyada jeoekonomik ve jeopolitik olarak belirmesi ve bunun yol açtığı sorunlar öncelikle ve özellikle Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Rusya ile bileşenlerini de yoğunlaşan bir şekilde mercek altına almayı ve mercek altında tutmayı acil hale getirmektedir.
Önce Süveyş Kanalı`nın garanti altına alınması, Kızıldeniz`in kontrolü bağlamında Sudan, Somali, Etiyopya, Eritre ve Yemen operasyonları ve nihayet Hürmüz Boğazı`nın İran tehdidinden kurtarılması, Doğu Akdeniz`de yeni bir jeopolitik denklemin oluşturulması çabaları, İsrail`in domine etmeye başladığı Yahudi öbekleri, Mynmar, Pakistan ve Afganistan ile Hindistan üçgeninin yeniden stratejize edilmesi, ``Kutsal Savaş´´ yani Armageddon beklentisinin tavan yapması gibi onlarca başlık, Çin`in ekonomik, siyasal, teknolojik, askeri ve diplomatik bir hegemonya tesisi olasılığını ıslah ve sınırlama çabasının rafine bir biçimde askeri bir vizyon ile dolaşıma alındığını göstermektedir.
Bu bağlamda Trump`tan daha iyi aktör de bulunamazdı. ABD`nin ve bileşenlerinin askeri bir vizyonla ve mali ve ticari önlemler içeriği ile öncelikle iç kamuoylarının desteğini alma operasyonları Çin`e ve bileşenlerine karşı çok çeşitli politik savaş süreçlerinin inşa edildiğinin izlerini ortaya koymaktadır.
Çin`in ticari ve ekonomik ordusunun çok uluslu olma niteliği yine öncelikle Batı için bir handikap oluşturmaktadır.
Batı`nın Uzakdoğu ve Ortadoğu algısı açıktır. Doğu`ya ve petrole hâkim olan, Batı`nın ve dünyanın da hâkimi olur. Doğu, yani Çin ve bileşenlerinin Batı`da seçeceği aktörler veya işbirliği yapacağı aktörler ya da birlikte çalışmak zorunda bırakılacağı aktörler, yeni egemenler olacaktır. İran`ın, Kuzey Afrika`nın, Ortadoğu`nun, Akdeniz`in ve Türkiye`nin bu tabloda ne kadar zorlanacağı ve zorlandığı da ortadadır.
ABD ve bileşenlerinin tüm küreyi tek bir cephe olarak ele almaları ve bütünsel bir askeri konsepti öncelikle ekonomik, mali, ticari, diplomatik ve istihbari araçlarla yürütmeleri, Çin olgusunun olağanüstü bir kompleks örgü arz ettiğini de ortaya koymaktadır.
Çin`in askeri teknolojisinin, gücünün, yetenek ve imkânlarının bölgesel ve küresel teste henüz tam anlamıyla tabi tutulmamış olması, Batı için en öngörülemez alanı oluşturmaktadır.
Ancak hem Çin ve bileşenlerinin hem de ABD ve bileşenlerinin şu anda en son tercih etmek isteyecekleri seçenek, askeri teknolojilerinin ve güçlerinin savaşa tutuşması olacaktır. Çünkü sıcak askeri savaşların galibinin hangi devletler olacağı da öngörü alanının flu bölgesindedir.
Böylesi bir tablonun bu ağırlık ve stres ile sürdürülmesi de söz konusu küresel aktörler için birçok pozitif sonuçlar üretmektedir. Yoğun stres ve gerilimler ve sıcak askeri savaşlar tehlikesi; diplomatik, siyasi, askeri ve entelektüel aklın en yoğun şekilde kullanımını gerektirmesi söz konusu devletler için bir nevi gerçek cephaneler ile tatbikat imkânı olarak da değerlendirilebilir.
Doğal olarak dünyadaki gerilimi hafife almak mümkün değildir.
Batı`daki güç ligini hep Doğu`nun belirlemesi, Doğu`daki iktidar ve siyasal yapıları da hep Batı`nın belirlemesi yeni bir olgu olmamakla beraber, Batılı ekonomik aktörlerin Doğu`nun yerel unsurlarına dönüşmesi olgusu Doğu`daki yeni sosyolojinin Batı için algılanması mümkün olmayan içerikler ortaya çıkarması sonucunu doğurmaktadır ki bu da Çin veya genel olarak Doğu olgusunun teşhisini içinden çıkılamaz hale getirmektedir.
Gerçekten de Doğulu yönetici elit önemli oranda yerel unsurlardan oluşurken, ekonomik, ticari ve teknolojik elitlerin de önemli oranda Batılılardan oluşması karşısında Batılı aklın işleyişi bloke olmaktadır. Bu bağlamda İran, Çin, İslam, gümrük bariyerleri, ABD ambargoları, terör, sanal paralar, etnik ve dinsel sorunlar ve öğeler, rakibi belirleme ve homojenleştirme işlevi görmektedir.
Çin üzerinden yazılan mega senaryoların gerçekleşme olasılığını hesaplamak ve öngörmek imkansıza yakın olmakla birlikte hem vanayı hem de hortumun ucunu aynı zamanda kontrol altına alma güdüsü, politikaları ve stratejileri, sorunun ciddiyetini de yeterince sergilemektedir.
Özellikle Dolar ve dünya rezerv para senaryoları da inanılmaz paradokslarla doludur. Dolar ile ilgili yapılan sayısal analizlerin, yorumların ve öngörülerin temenni ile karışıklığı, sorunun objektif olarak algılanmasını engellemektedir.
Kripto ya da sanal paraların ortaya çıkardığı bir başka gerçek, para kavramının klasik anlamını giderek kaybettiğidir. Çin`in de bu bağlamda üretim altyapısı ve gücünün Yuan`ın dışında ürettiği mamulleri de bir bakıma para gibi nitelik kazandırabilmesidir. Dolar`ın basım maliyeti ile ilgili hesapların Çin`in ürettiği ürünler için de geçerli olabileceğini kabul etmek gerekir. Çin`in Yuan`ın değerini dramatik oranda düşürmesi yani devalüe etmesinin sonuçları ile üretim maliyetlerini düşürmesi, hem eşanlamlı hem de birbirini destekleyen bir başka korelasyon içermektedir.
Çin`in Rusya, İran ve başka Avrasya ülkelerini de içine alan ``Dolarsız kıtalar´´ oluşturmak isteyip istemeyeceği de bir başka bilinmezdir. Bunca Çin ve Ortadoğu senaryosu arasında AB`nin para birimi Euro ile ilgili sıkıntılar olduğunun piyasaya sürülmesi, küresel rezerv para olgusunun gerçekten 1929 Buhranı`nın bin misli bir buhrana sebep olacağını da hesaba katmak zorunluluğuna gönderme yapmayı mecburi kılmaktadır.
Sonuç olarak, büyük aktörlerin ellerindeki simülasyonlar, stratejiler ve senaryolar; mutlak veya kesin bir sonucu henüz hiç bir aktöre vaat etmemektedir. SSCB`nin dağılması sürecini göz önüne alırsak bazı mega sorunların çözümünün zamana bırakılması ve yayılması stratejisi, tüm aktörlere cazip gelebilecek gibi görünmektedir. Dayanma gücü olan aktörler, yüksek maliyetli olmayan ``ben dayanırım o dayanamaz" hesabı ile rakiplerini zamanın yenmesini sağlamaya yönelebilirler.
|