Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (278)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1674)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan AYTAR - (Ziyaretci) 8.06.2014 09:57:06

ORTADOĞU`DAN TÜRKİYE JEOPOLİTİĞİNE BAKIŞ

ORTADOĞU`DAN TÜRKİYE JEOPOLİTİĞİNE BAKIŞ

ABD ve Rusya`nın,Ortadoğu`daKİ kutupları arasındaki ülkelerin ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmesi, istikrara ve büyümeye fırsat tanınması süreci tıkandı.
Şimdi,iki ülkenin çıkarları yalnızca Ortadoğu`daki çekişmeyi radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesinde kesişiyor.
Bunun ötesinde ABD ve Rusya; merkezde İsrail-Filistin arasında barış, Suriye iç savaşının önlenmesi, yeni Suriye`nin kurulması, İran`ın nükleer programının engellenmesi, Sünni-Şii ekseninde yumuşama gibi konularda müşterek değildir, aksine birbirlerinin bölge jeopolitiklerini yıkmanın gayretindedir...


Savaşı radikal boyuta taşıyan unsurlarla mücadelede müştereklik sürüyor.
Çünkü ABD`nin Ortadoğu`da güvenlikli bir bölge oluşturmak amacıyla Osmanlı`nın pan-islamist resmi ideolojisi doğrultusunda,Türkiye`de ve Arap Baharı ile sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerde genişleyen, İslam`ın Birliği çatısında ortak vatan oluşturmak hareketine verdiği destek,sonuçta;
Dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan taassubî sosyal yapılara ve İslami Cihad`a neden olmuştur.
Bölge karışmış, İsrail`in güvenliği beklemeye girmiş, İslami Cihad`ı besleyen İslamcılık; ABD ve Rusya`dan giderek dünyanın en büyük tehditlerinden biri
haline gelmiştir.
Bu tehditin dehşetini, gelecek tasavvurunu Osmanlı`nın medeniyet havzası Balkanlar,Kafkasya,Orta Doğu,Kuzey Afrika,Batı Asya bölgesi çerçevesi ve tarihi organik bağlarının yüklediği sorumluluk ve İslam Birliği bileşkesinde ütopyasını kuran Dışişleri Bakanı A.Davutoğlu`nun "Eğer milli egemenlik hakim kılınırsa,yeniden bir cihan devleti kurmamıza kimse engel olamaz " ifadesinde görebilirsiniz...


Nitekim,Mısır`da "Müminler,kendi sorunlarını ancak İslami bir ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir" düşüncesiyle tam bir şeriat devleti oluşturulmaya yönelinmişti ki;
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry`nin "Mursi ve Müslüman Kardeşler, Mısırlı gençlerin Tahrir meydanında başlattığı ve tüm Ortadoğu ülkelerine Arap Baharı olarak yansıyan devrimi çaldı.Bu çocuklar oraya herhangi dini ve siyasi ideolojinin peşinden koşarak gitmediler. Orada gösteri yapan kalabalıkların tek arzusu ülkelerindeki yolsuzluklara bulaşmış iktidarlardan bir an evvel kurtulmak ve çalışan bir ekonominin parçası olmaktı" ifadesi doğrultusunda iktidardan düşürüldüler, Rusya da darbeyi zımnen destekledi.
Mısır darbesi, İslami bir gündem ile devlet idaresi arasına engel konulmasının miladı oldu.
Türkiye`de İslamcı AKP`nin devletleştiği rejime paralelleşen cemaat bu yüzden tasfiye oluyor,siyasi liderlik sırasını bekliyor...


Suriye rejimi anayasal, kanuni ve meşru sorumluluk olarak güvenliğin tesis edilmesinden birinci derecede sorumlu olduğunu savlıyor,ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı güçlere her türlü desteği veren devletlerin desteklerini kesmesini,sonra ulusal bir misak çerçevesinde toplumun tüm bileşenlerinin temsil olacağı genişletilmiş bir hükümetle yeni Suriye`nin siyasi geleceğinin resmedilmesini savunuyordu.
Karşısındaki Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu`nun tek hedefi ise Esad`ı sallandırmak ve rejimi değiştirmekti.
Ulusal Koalisyon`un rejime karşı bir araya getirilen ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşan,o yüzden her bir grubun diğer gruplardan ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil eden yapısının müzakere performansının çok zayıf olduğu görüldü,üstelik Özgür Suriye Ordusu da çatışmalarda, gerek hükümet birliklerine,gerekse radikal İslamcılara karşı yenilgiye uğramaktaydı.
Bölgesel çıkarları ezilen ABD; Ulusal Koalisyonu`nun yapısının değiştirilmesinin ötesinde, Rusya destekli Esad`ın avantajlı bir konumda olduğu sürece Suriye ile ilgili siyasi bir uzlaşının pek mümkün olmadığını düşündü.
Savaş kışkırtıcısı İngiltere, Fransa, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, İtalya, Almanya, Mısır ve bunların güdümündeki Suriye Ulusal Koalisyonu ortaklaşa Suriye`de Esad rejiminin yıkımına,o sırada Rusya`nın Suriye`den gelişen jeopolitiğinin yıkımına karar verdiler.
Az önce El Kaide bağlantılı radikal örgütlere verdikleri desteği kaldıran Mısır,Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye`nin Suriye`de ılımlı muhalefete, ulusal koordinasyona, koalisyonun askeri konseyine ve ılımlı silahlı gruplarına desteklerini arttırmaları öngörüldü...
Fakat,Suriye`de yapılan seçimlerden çıkan sonuçlar, herhangi bir rejim değişikliğinin bu ülkede gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ve Esad`ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu kanıtlıyor.

Türkiye,El Kaide bağlantılı örgütlerin hedefidir...


Irak`ta 30 Nisan Parlamento seçimleri ardından Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani, Sünni gruplarla birlikte Şii lider Nuri el Maliki`nin başbakanlığa seçimine taş koymaya yönlendirilmiştir.
"Maliki üçüncü kez de başbakan olursa, Kürdistan`da halk referandumuna gidilecek ve Bağdat`la ilişkilerimize yeni formül bulacağız" diyor ve Ortadoğu`da Sünni-Şii ekseni ve onun üzerinde Rusya`nın jeopolitikasını sarsıyor...
ABD`nin müttefiği Barzani, Suriye`de PKK yanlısı ve demokratik özerklik siyaseti yürüten Demokratik Birlik Partisi ile aralarındaki gerilimi de yükseltiyor.
Rojava`da uyguladıkları politikalarıyla PKK ve PYD`i Kürt sorununa ihanetle suçluyor ve etnik terörizm ile itham ediyor.
Rusya`nın bölgedeki jeostratejisini yıkmayı öngören güçler adına Rojava Kürtlerini Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu güçlerinin, PKK`yı Türkiye`nin önüne atıyor.
Türkiye çok yakın ekonomik ilişkilerinden hareketle Irak Kürt Bölgesi Yönetiminin ve Kuzey Suriye zengin kaynaklarına uzanma olanağı yakalamanın hayaline uzanıyor...


20 Temmuz`a kadar 5+1 grubu ile İran`ın, nükleer programın barışçı karakterini garantileyecek ve Tahran`a karşı uygulanan yaptırımları kaldıracak kapsamlı bir antlaşmanın imzalanması konusunda iyimserlik korunuyor.
Yine de, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu`nun,"İran`daki nükleer araştırmalarının askeri yönünü tam olarak anlamak gereklidir.Her şeyin incelenmesi zaman ister" açıklamasıyla Batı ülkelerinin sadece nükleer yaptırımları görüşmeye yönlenmesi,
İran`ın ise uygulanan yaptırımların insan haklarına aykırı olanlarından başlayarak tümünün kaldırılmasını istemesi, şimdi Sünni-Şii ekseninde yeni gelişmeler de ilerleme önünde engel oluşturuyor.
Ortadoğu`nun güvenliğinin ötesinde, "Nükleer Silahların Yayılmaması Antlaşması" tehlikeye giriyor...


İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti`nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi konularla barış görüşmeleri tıkanmıştır.
Bu sırada Filistin Özerk Yönetimi Cenevre Konvansiyonu`na katılmış, Batı Şeria`nın İsrail tarafından sömürge statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukuki işlemler başlatabilecek hukuka erişmiştir.
Bir yandan da Türkiye`nin de çabasıyla Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS aralarındaki sorunları çözmek için başlatılan görüşmeler ertesinde, Batı Şeria ile Gazze arasındaki coğrafi bölünmüşlüğe eşlik eden bir siyasal bölünmüşlükle karşı karşıya bulunan Filistin`de ulusal birlik yeniden sağlanmış bulunuyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı "Geleneksel Rus-Filistin ilişkilerinin çeşitli alanlarda gelişmeye ve güçlenmeye devam etmesi için Filistin hükümetiyle aktif işbirliği yapacağını" açıklıyor.



Şimdi, kendini mütemadiyen çevrelenmiş hisseden bir ülke konumunda olan İsrail, bu durumu gidermek için klasik "çevreleyenleri çevrelemek" politikasıyla başta Suriye, Irak`ın yeterince bölünmesini ivmelerken,
Kürt topluluklarının yaşadığı İran, Irak,Suriye ve Türkiye`nin birbirleriyle iyi olmayan ilişkilerinden bir araya gelip direnememelerinden faydalanıyor...





8.6.2015








Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.