ORTADOĞU STRATEJİK İTTİFAKI KURULUYOR
ORTADOĞU STRATEJİK İTTİFAKI KURULUYOR
ABD ve İsrail, İran İslam Cumhuriyetini; Barış zamanında büyükelçilik ve askeri tesislere saldıran: Vekil terörist güçleri besleyen ve onlara sığınak olan: İsrail`in yıkılması için diğer ülkelere çağrıda bulunan: Vekil terörist güçlere füze teknolojisi sağlayan: Başka ülkelerde suikastler düzenleyen, onların vatandaşlarını rehin tutan: Vatandaşlarının meşru taleplerini şiddetle bastıran : Özgürlüklere ciddi baskı ve kısıtlamalar getiren : Nükleer programının devam eden tehdidiyle endişe yaratan bir terör devleti olarak kabul ediyor...
Bu yüzden İsrail, son iki yılda Suriye`deki İran hedeflerine karşı 200` den fazla hava saldırısı düzenlemiştir. Saldırılar İran`ın Suriye`deki askeri varlığına karşı sıfır toleranslı bir savunma duruşuna işaret ediyor. Nitekim İsrail`in bölgesindeki İran varlığına yönelik güvenlik stratejisi de; 1- ABD`nin İran`ı Suriye`de ele alma konusundaki istekliliğine ve İsrail`in çıkarlarını güvence altına almakta Rusya`ya güvenmemek: 2- Suriye`deki İran askeri varlığına karşı bölgeye başta Suudi Arabistan ve BAE gibi Sünni Arap bloğu ile yakınlaşmak: 3- İsrail Güvenlik Teşkilatının, İran revizyonizmi ve genişlemeciliğine karşı her an teyakkuzda olunması esasına dayanıyor.
Bu çerçevede İsrail, "Suudi Arabistan ve Sünni Arap Dünyası" ile ilişkileri geliştirmektedir. 1- İsrail`in yakın gelecekte HAMAS, sonra İran`la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınıyor. 2- Suudi Arabistan ile işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail`i bir Yahudi devleti olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması amaçlanıyor. 3- Suudi Kral Abdullah`ın 2002`de Beyrut`ta Arap Birliği zirvesinde sunduğu Arap Barış Girişimi doğrultusunda, a- Arap Ligi himayesinde, Suudi Arabistan kumandasında ve NATO uzantısı ortak bir "Arap Savunma Ordusu", b- Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında "Savunma Paktı" benzeri bir koalisyon kurulmasını öngörüyor.
Arap Savunma Ordusu`nun felsefesi 1969 Nixon Doktrini`nden şekilleniyor. O tarihteki Nixon Doktrini Körfez güvenliğini Suudi Arabistan ve İran`a emanet ediyor, İsrail ise bu eksenin gizli ayağını oluşturuyordu. 1979 Devrimi ardından yaşanan gelişmelerden sonra bugün Ortadoğu`da ki güç mücadelesinde; "Tahran- Bağdat- Şam -Beyrut- Sana" eksenine karşı "Riyad- Körfez ülkeleri- Kahire" Sünni ekseni oluşturulmaya çalışılıyor...
Perşembe günü, Başkan D.Trump ABD`nin İran`a ve radikal terör örgütlerine baskısını daha da arttıran yeni bir Terörle Mücadele Strateji Belgesi yayınladı. Ulusal Güvenlik Danışmanı J.Bolton tarafından ortaya konulan stratejide İran`a öncelik veriliyor. Strateji Belgesi, ABD`nin Ortadoğu`daki nufuzunu korumak: İran`ın balistik füze programını kısıtlamak : İran`ın Lübnan Hizbullah, HAMAS ve Filistin İslami Cihad gibi aşırılıkçı gruplara desteğini kesmek: Yaptırımlarla İran`ı müzakere masasına zorlamak : İslamcı terörün ideolojisini oluşturan kaynakların tasfiyesini amaçlıyor.
Nitekim Ortadoğu Stratejik İttifakı adı verilen Arap Savunma Ordusu`nun ya da Arap NATO`sunun temelleri , 18 Eylül`de New York` ta BM 73. Genel Kurul Toplantısına gelen Körfez İşbirliği Teşkilatı üyesi; Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Bahreyn, Ürdün, Umman, Küveyt dışişleri bakanlarıyla bir araya gelen ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile birlikte atılmış, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü H.Nauert, " Bölgede refah, güvenlik ve istikrarın sağlanması için Ortadoğu Stratejik İttifakı`nın inşa süreci konuşuldu" açıklamasında bulunmuştur.
Aslında bu proje 2017`de Suudi Arabistan önderliğinde 34 Arap ülkesi ve Arap olmayan Türkiye ve Pakistan ordularının da katılımı ile, İslam coğrafyasında operasyonlar yürütmek amacıyla "İslam Ordusu" adıyla hayata geçmişti. Ancak Mayıs 2017`de Başkan Trump`ın İslamcı Cihad Örgütleri ve İslamcı ideolojiyle mücadele etmek üzere Riyad`da, Suudi Arabistan önderliğinde 50 Arap ülkesiyle aldığı; 1- Mücadelenin Cihadçı grupları kuşatıp, kaçmalarına imkan vermeden yok etmeye dayanan bir stratejiyle yürütülmesi, 2- Bölgedeki tüm ülkelerin aşırılıkları atmak amacını paylaşan bir uluslar birliği haline gelmelerinin sağlanması, 3- Mısır, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam`ın doğru öğretilerini yayma konusunda lider ülke olması, 4- ABD`nin, Suudi liderliğinde İran`a karşı bir Sünni-Arap askeri koalisyon oluşturma planını desteklemesi, 5- İslami Cihadçi örgütlere Katar`ın finansman, Türkiye`nin ideolojik desteğini kesilmesi kararları ardından; Suudi Arabistan ve BAE`nin Türkiye ile ilişkilerini zayıflatması, Türkiye ve Pakistan`ın "İslam Ordusu"nun arka planını oluşturan mezhebi yapısına itirazları, Türkiye`nin Ortadoğu`da , Pakistan`ın Asya`da farklı politik tavır sergilemesi sonucunda "İslam Ordusu" projesi hızla çökmüştü.
Şimdi ABD ve İsrail, Ortadoğu Stratejik İttifakı adı verilen Arap NATO`su ile Ortadoğu`daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturuyor; İran ile cepheleşme istenmiyor, İran sorunsalı durgunluğa, Ortadoğu politikası Soğuk Savaş çerçevesine taşınıyor.
Bu, 1955` te Sovyetler Birliği`nin Ortadoğu`ya nüfuz etmesini önlemeye yönelik olarak NATO`nun bir uzantısı olarak kurulan"Bağdat Paktı"nın yeni bir açılımıdır. Bu kez İran; hem SSCB`nin o dönemki rolünü üstleniyor hem de Ortadoğu`da nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu NATO`nun uzantısı bir savunma örgütü bulmuş olacaktır...
Ne ki, Bağdat Paktı temelleri Türkiye ile Irak arasında 24 Şubat 1955` te yapılan anlaşma ile atılmış, İran, Pakistan ve İngiltere Pakta sonradan katılmıştı. Arap Birliği`ne üye devletlere ve işbirliği yapmak isteyen Ortadoğu devletlerine açık tutulan bu anlaşmaya Irak`tan başka hiçbir Arap devleti katılmamıştı. Çünkü özellikle Mısır, bu Paktı Arap Birliği` ne karşı en ağır darbe sayıyor ve şiddetle karşı çıkıyordu. Nitekim Türk-İngiliz birlikteliği Arapların Türkiye`ye karşı tedirginliğini arttırdı, Türk-Arap dostluğu sarsıldı... Batı karşıtı kamp güçlenirken, gereksiz bir şekilde Bağdat Paktı üyesi olan Türkiye bölgeye yabancılaştı ve çok daha fazla Batı`ya bağlandı. Arap ülkeleri ise Sovyetler Birliği ile uyumlarını hızlandırdı ve Sovyetlerin bölgeye girmesine olanak sağlarken, Türk-Sovyet ilişkilerine de gölge düştü...
Şimdi, ABD bir süredir Ortadoğu`nun bölüşümünde Suudi Arabistan ve İran arasında kalan İsrail`in güvenliği için öngördüğü bir mekanizmayı yeniden ileri sürüyor. Bağdat Paktı`nın yeni bir açılımıyla Ortadoğu`da Suudi Arabistan-İran ekseninde Araplar Suudi Arabistan liderliğinde NATO`nun bölgedeki oluşumu anlamında "Ordulaşma"yı sağlarken, Hem İsrail`in müttefiki Arap`ların `Milli Güvenliği`, hem de İsrail`in İran Şii Ordusuna karşı güvenliği teminata alınıyor.
Üstelik ABD, Hürmüz Boğazı`nda İran`ı caydırmak ve Körfez ülkelerini korumak için donanmalarına yüklediği ve operasyonel hale getirdiği Füze Savunma sistemiyle birlikte konuşlandırdığı tüm serilerinde Patriot bataryalarını, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Küveyt ve Umman`a sağladığı veri bağlantılarıyla birleştirilen, İsrail`de konuşlandırılan füze savunma sistemleri ve patriot sistemleriyle "tek tetik" oluşturan, Bölgedeki kendi sistemine entegre ettiği füze kalkanını Rusya`ya yönlendirmede daha güvenilir ve işlevsel hale getirebilecektir.
Erdoğan NATO ile de sorun yaşıyor...
8. 10. 2018
Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
|