Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10192
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (422) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (847) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (198)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (278)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1674)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 24.01.2016 20:47:38

ULUSLARARASI İLİŞKİLER (3)


Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
(3)
- AKADEMİK PERSPEKTİF -
II. Dalga (Radikal ve Marksist) Feminizm
İkinci dalga döneminde Radikal ve Marksist akımlar feminist kuramı çeşitlendirmiştir. Radikal feminizm, &8216;kişisel alan politiktir` sloganı ile özel alanda yaşanan eşitsizliklerin, özel alanda kadına uygulanan baskının ataerkil siyasetin temeli olduğunu vurgulamıştır. Ev içinde iş bölümü, cinsellik, aile içi şiddet radikal feminizmin, ataerkil sistemin önemli parçaları olarak gördüğü alanlardır. Bu dönemde evde çalışan kadının ücretine babanın el koyması ve sadece boğaz tokluğuna çalışmasının yarattığı kölelik sistemi, feministlerin en çok tartıştığı konulardan biri olmuştur. Feminist kuramda çok önemli bir etkisi olan Simone de Beauvoir, &8216;kadın doğulmaz, kadın olunur` diyerek ikinci dalga feministlerin yollarını çizmiştir. Beauvoir`in İkinci Cins adlı üç ciltlik eseri dişi cins olarak doğmuş bir insanın, yıllar içinde nasıl eğitilip &8216;kadın` olduğuna ilişkindi. Bütün kitap, cinsiyet rollerinin doğal değil, öğretilmiş olduğunu kanıtlayan bilgi ve deneyimler içeriyordu. Bu teori doğal olan ve doğumla beraber belirlenen cinsiyet (sex) ve doğduktan sonra aile ve toplumun etkisiyle şekillenen toplumsal cinsiyet (gender) kavramlarının birbirlerinden ayrılmasına yol açtı. Ancak feminist teori ilerledikçe, toplumsal cinsiyetin aslında sadece sonuç olduğu görüldü. Radikal Feminizm açısından ikinci önemli yazar Valerie Solanas. Valerie Solanas`ın tek bilinen, basılmış eseri, Erkekleri Doğrama Cemiyeti Manifestosu (Society of Cutting Up Men, S.C.U.M)[14]. Onun fikirlerinde de İkinci Dalga Feminizm`i oluşturan bazı noktalar vardır. Öğrencilik yıllarında biyoloji laboratuarında hayvanların psikolojisi üzerine çalışırken öğrendiklerine dayanarak iddia ettiği bir şey; XY erkek kromozomu bozulmuş bir XX kadın kromozomudur. Dolayısıyla erkek doğuştan bozulmuş bir kadındır; ``Erkek dediğin ayaklı kürtajdır,´´ diye bir ifadesi var, erkeklerin durumunu biyolojik bir eksikliğe bağlıyor. Sadece patriarkayı değil, aynı zamanda kapitalizmi de eleştiriyor; paranın hâkimiyetinden, kapitalizmin sonuçlarından bahsediyor. Solanas S.C.U.M`da, bir toplum ütopyası sunuyor, daha sonra hiçbir feminist herhangi bir ütopya sunmuyor. Ütopyasında, akıllı kadınların başına elektron bağlanıyor, bu kadınlar da erkeklere bağlanıyor ve erkekler ancak böyle düzelebiliyorlar. Tabii ki bu söyledikleri kabul edilebilir şeyler değil. Solanas bu görüşleriyle Radikal Feminizm`in habercilerinden olmuştur.[15] Diğer bir feminist yazar Mary O`Brien`e göre ataerkil bütün toplumsal kurumlar özel/kamusal ayrımı üzerinde gelişir. Erkek, kamu alanında tarih yazarken, kadın evde hizmet eder, erkek başarır, kadın onun başarısını tamamlar. Özel alan siyasi düşünce literatüründeki boyutunu aşarak, bir takım mitler, ideolojiler ve pratikte ataerkiyi kurumlaştıran bir alan olmaktadır. Dolayısıyle özel, erkeğin erkeklik ideolojisinin ve uzantısı olan egemenliğinin sergilendiği bir alandır. Radikal feministlerin kadını kamuya taşımak için geliştirdikleri önerilerden biri lezbiyen yaşam biçimidir. Bununla, erkekle kadın arasındaki cinsel bağı ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Lezbiyenlik bu feministler için kişisel bir tercih olmaktan çok ataerkinin reddini simgeler. Shulamith Firestone 1967`de yazdığı eseri Cinselliğin Diyalektiği`nde[16] biyolojik bir öngörü sunar: ``ileride siber teknik olacak, doğum kadın bedeninin dışına çıkarılacak´´ der. Shulamith Firestone`un birkaç açıdan önemi var. Birincisi: Klasik Marksist Teori`de, proletarya var, burjuvazi var ve bunların arasında burjuvazinin proletaryayı sömürdüğü bir egemenlik ilişkisi var. Firestone bu egemenlik ilişkisi ile kadınlarla erkekler arasındaki ilişki arasında doğrudan analoji kurar. Firestone`a göre kadınlar ile erkekler arasındaki egemenlik ilişkisinin kaynağı, biyolojik farklılıklardır ve bu farklılıkların en önemlisi de kadınların doğum yapabilmeleri, erkeklerin ise yapamamasıdır. Erkekler ile kadınlar arasındaki çatışmaya son vermek için ise başta kadınlar ile erkekler arasındaki bu biyolojik eşitsizlik olmak üzere bunu yaratan bütün sistem ortadan kaldırılmalıdır. Bütün sistemi bu şekilde hedef aldığı için de bunun adı Radikal Feminizm oluyor. Yani radikal feminizm lafı artık 1967`lerde Firestone Cinselliğin Diyalektiği`ni yazdığında kullanılmaya başlanmış bir tanım. Toplumun geneline ve insan biyolojisine yaptığı bu sorgulama önemli çünkü insan biyolojisi biliyorsunuz hiç tartışılmayan bir şey; çünkü nasıl doğduysak öyleyizdir. Bu tartışmayı o yıllarda yapmış olması çok önemli.
Radikal feministlerin ataerkillik anlayışına karşılık, Marksist feministler kadınların ezilmişliğinin analizini üretim biçimlerinin, özellikle de kapitalizmin analizine dâhil etmeye çalıştılar. Marksist Feminizm, &8216;Acaba Marksist kuram &8216;kadın bakışı` ile geliştirilebilirse, kapitalist toplumlarda kadınların alta sıralanmışlığı ve ezilmişliği açıklanabilir mi?` sorusuna cevap arayan bir yaklaşımdır. Marksist feministler için çağdaş toplumun tanımlayıcı özelliği kapitalizmdir ve bu sistem içinde kadınlar özgül bir ezilmişlik ile karşılaşırlar. Bunun nedeni, ücretli emek alanından dışlanmaları ve ev/hane alanında üstlendikleri yeniden üretim, sorumluluklarıyla sınırlandırılmalarıdır. Kadınların, yeniden üretim faaliyetleri, yani yeni nesli (işgücünü) &8216;yaratmak` için tükettikleri karşılığı ödenmeyen emek, kapitalizme yarar sağlamasının ötesinde onun varlığının devamı için gereklidir.[17] Her ne kadar kadınların görünmeyen ve karşılığı ödenmeyen emeğinden erkekler de yarar sağlasalar da esas yarar sağlayıcı, sermaye ve kapitalizmdir. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni`nde, kadının ikincil konumunu kabul etmiş ve bu durumu özel mülkiyet kurumuna atfetmiştir. Engels, burjuva ailelerde kadınların, patronlarına hizmet etmek, tek eşli olmak ve ailenin malını miras edinecek ve bu malları artırmaya devam edecek çocuklar doğurmak zorunda olduklarını öne sürer. Engels, proleterler içinde kadınlara baskı uygulanmadığını, çünkü proleterlerin çocuklarına miras bırakacakları özel mülkiyete sahip olmadıklarını iddia eder. Engels ayrıca, ücretli işin yaygınlaşmasının küçük topraklı köylülüğü yok etmesiyle ve erkeklerin yanı sıra kadınların ve çocukların ücretli iş gücü içinde yer almasıyla, erkeğin hane halkı üzerindeki otoritesinin zayıfladığını ve patriarkal ilişkilerin yok olduğunu iddia eder Marksist feministler, geleneksel Marksist anlayışın, kadınların kamusal yaşamdan neden ve nasıl dışlandıklarını ve neden ev içinde ücretleri ödenmeyen emekçiler olduklarını açıklamakta yetersiz kaldığı görüşündedirler. Marksist kuramın temel sorunu, erkeklerin kadınları ev içinde ezme biçimlerine, onların ücretsiz ev emeklerinden elde ettikleri faydaya yeterince vurgu yapmamasıdır. Marx sivil topluma farklı bir içerik kazandırmasına rağmen onu tümüyle erkek alanı olmaktan kurtaramadı. Marx, sivil toplumu üretimin yapıldığı ve sınıfsal mücadelenin ortaya çıktığı ve sürdüğü alan olarak kabul etti. Marx`ın meşhur formülünde tarihin dinamiğini oluşturan sınıflararası mücadele, kamusal alanda teşekkül eden ``üretim sürecinde´´ meydana gelmektedir. Üretimin kendisi tarihin motorunu oluşturur. Oysa özel alanda gerçekleştirilen ``yeniden üretim´´ tarihin etkinlik alanının dışına çıkmaktadır. Yeniden üretim faaliyetleri arasında yer alan ev işi, çocuk doğurma ve büyütme, erkeğin cinsel ve duygusal hizmeti, üretimin dışında kabul edilmektedir. Kadınlar tarafından gerçekleştirilen bu faaliyetler toplumsal değişme içinde ancak bir yan ürün olarak yerini almaktadır. Marx`ın dikkatini üretim üzerinde yoğunlaştırması ve yeniden üretimi görmemezlikten gelmesi feministlerin yoğun eleştirilerine hedef olmuştur. Ataerkil ilişkilerin ve bu ilişkilerin kapitalizmle iç içe geçmişliğinin öneminin farkına varmakla birlikte, bunları değişmez olarak görürler ve ataerkilliğin çıkarları ile kapitalizm çıkarları arasında gerekli ve kaçınılmaz bir uyum olduğu fikrini de sorunsallaştırmazlar. Michelle Barrett, Marksizm ile feminizm arasındaki ilişkiyi incelerken, kadınların ezilmişliği ile sınıfsal sömürü arasındaki ilişkinin nasıl inşa edildiğini göstermiştir. Kadınların sömürülmesinin ne kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farklılıklarla, ne kapitalist sistemin gereksinimleri ile ne de kadınları eşler ve anneler olarak erkeklerden daha aşağıya sıralayan egemen ideolojiler ile açıklanamayacağını savunmuştur. Kadınların ezilmişliğinin kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçası olduğu iddiası ile savunulan ev içi emek tezini reddeder. Bu nedenle, Marksist kuramın gözden geçirilip geliştirilerek toplumsal cinsiyet ilişkilerinin, analizin merkezine yerleştirilmesini önerir.[18] Marksist feminist yaklaşım, açıklamalarını Marksist kuramın kategorilerine indirgemesi ve kapitalizme içsel ataerkil ilişkileri hesaba katmaması nedeniyle eleştirilir. Marksist feminizmi eleştirenler ayrıca onu, ekonomik indirgemeciliğe dayalı soyut bir analiz olduğu ve bu nedenle de erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü bütün diğer durumları, siyah ve üçüncü dünya kadınlarının konumlarını ve özellikle de radikal feministlerin önemsedikleri cinsellik ilişkilerini ihmal etmiş bir analiz olduğu için eleştirilmişlerdir.[19] Kadınlar ucuz işgücü olarak katıldıkları ekonomik hayatın bütün sıkıntılarına katlandıkları ve devrimsel mücadelede yer aldıkları halde erkeklerle eşit haklara sahip olmadıklarını görünce ``Kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.´´ diyerek toplumsal ve siyasal haklarını savunmuşlardır. DEVAMI 4 DE


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.