Uluslararası toplum ve Filistin’deki acı gerçekler
Uluslararası toplum ve Filistin’deki acı gerçekler Üzülerek ifade etmek zorundayım ki; barış, adalet ve hukukun üstünlüğünü, ‘Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ gibi değerlerin insanlık vicdanında hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır.
‘Uluslararası Toplum’ adına dünya barışı, güvenliği ve huzuru için oluşturulan Birleşmiş Milletler – Güvenlik Konseyi (BM-GK), BM İnsan Hakları Konseyi (İHK) ve UNESCO gibi kuruluşlara duyulan güven tamamen kaybolmuştur.
Çünkü, BM-GK’nın daimi üyeleri olan ‘beşli çete’ ve terör devleti İsrail, bu değerleri hiçe sayarak sistematik olarak etnik, dini ve kültürel temizlik kampanyası yürüttüğü açık ve net olarak görüldüğü halde ‘Uluslararası Toplum’ adına oluşturulan kuruluşlar bu değerleri koruma ve yaşatma adına sorumluluk üstlenmemektedirler.
Eğer, bu kurumlar üzerlerine düşeni yapmış olsalar ve aldıkları kararları uygulayıp, haksız saldırı ve işgallerle insanlığa karşı suç işleyen ülke ve siyasileri cezalandırmış olsalardı, bugün dünya barış, huzur ve güven içinde olurdu.
‘Uluslararası toplum ve temsilci kuruluşları’ asli görevlerini yapmadıkları için bugün dünyada kan ve gözyaşı dinmediği gibi travmalara sebep olan acılar yaşanmaya devam ediyor.
Bunun en bariz örneği Filistin, Yemen, Suriye, Karabağ, Myanmar’daki Arakanlı Müslümanlar, işgal altındaki Keşmir ve Doğu Türkistan’da bitmek bilmeyen insanlık dramıdır.
Hatırlatmak isterim ki, bu durum bir utanç tablosu olduğu gibi insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Eğer, Uluslararası Toplum savunduğu değerlerin insanlık tarafından yeniden benimsenmesini ayrıca temsilcisi olan uluslararası kuruluşlara yeniden bir güven ve saygınlık kazandırılmak isteniyor ise bu kuruluşlar, o değerleri sahiplenme adına Siyonist İsrail’in Filistin’i Yahudileştirme yönündeki kanlı saldırısını derhal durdurmalıdır.
BM’nin İsrail ve Filistin’e yönelik çatışmalara son verme ve iki devletli çözüm için müzakerelere dönme çağrısı, asla yeterli değildir.
Zira bu çağrı ve kınamalar, İsrail’i durdurmayacağı için bir önemi yoktur.
İsrail’i durduracak girişimler başlatma kararları alınmalı ve bu kararlar tavizsiz bir şekilde uygulamalıdır.
Ayrıca işlediği suçları tekrarlamaması için Uluslararası Toplum, Mescid-i Aksa’da ibadet kısıtlamaları, insanların zorla evlerinden edilmeleri gibi insan hakları ihlallerinin yanında Doğu Kudüs, Batı Yaka ve Gazze’de gerginliğin artmasına sebep olan, Siyonist İsrail devleti ve suç ortakları olan ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist ülkeleri cezalandırılmaları için beynelmilel hukukun işletilmesini sağlamalıdır.
Aksi halde savunulan o değerler ile BM-GK başta olmak üzere o uluslararası kuruluşların varlığı hiçbir anlam ve değer ifade etmemeye devam edecektir.
•
Türkiye bir yandan Ümmeti harekete geçirmeye çalışırken, diğer yandan yoğun bir diploması trafiği ile saldırıları durdurup, Filistinlileri korumaya alma yönünde girişimlerini sürdürüyor.
Başkan Sn. Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sn. Çavuşoğlu dünya kamuoyunu ve Uluslararası Toplum’u konu ile ilgilenmeye çağırırken, diğer yandan İslam ülkeleri ve Arap Birliği üyesi ülkeleri harekete geçirmeye çalışıyor.
Ahlaki ve insani değerlerini kaybeden ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist devletler, Türkiye’nin bu girişimlerini engellemeye çalışırken bir yandan da farklı mekanizmaları işleterek Siyonist İsrail’in kanlı saldırılarına ve işgal girişimlerine desteklerini sürdürmekte olmaları gerçekten utanç vericidir.
Ancak İslam ülkeleri ve Arap dünyasının sessiz ve üç maymuna oynuyor olmaları daha büyük bir utançtır.
Bugün, üzerine serpilen ölü toprağından sıyrılıp kendine dönmesi için Ümmeti harekete geçirme, Filistin ve Filistinliler için gereken her adımı atmaya hazır olduğumuzu gösterme zamanıdır.
İslam dünyasının yanında hukukun üstünlüğünü temel esas kabul eden ülkeler ve toplumlar ile ortak tavır alma adına birlik ve kararlılık gösterme vaktidir.
Milliyet ve dini farklılık gözetmeksizin insanlık onurunu koruma ve evrensel insani değerleri sahiplenme adına zalimlere karşı mazlumların yanında yer almak üzere herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Zira, mesele milliyet ve dini olmanın ötesinde bir insanlık sorunudur.
|