Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10762
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2267) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (519) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (834) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (622) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3425) |

Görüş bildirebileceğiniz Eğitim konuları
Milli eğitim stratejimiz ne olmalıdır? (7)
Öğretmenlerimizin durumu nedir? (6)
Üniversitelerimizin durumu nedir ne olmalıdır? (10)
Eğitim ile ilgili diğer konular (68)


Eğitim - Eğitim ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Osman KARA - (Ziyaretci) 12.11.2017 16:50:33

HARF DEVRİMİ VE OKURYAZARLIĞIMIZ(IV-V)


HARF DEVRİMİ VE OKURYAZARLIĞIMIZ(IV)
Osmanlı İmparatorluğu`ndaki kütüphane ve kitap sayıları ve kütüphanelerin fiziki durumu ile arşiv belgelerinin ne anlama geldiğini daha önceki bölümlerde değişik kaynaklardan aktardık. Pek gurur verici, pek iç açıcı rakamlar yoktu. Şimdi bir de olmayan daha doğrusu yok denecek kadar az olan kitapların içeriğine bakalım.
Sadece bir alıntı yapacağım, sadece bir kitaptan birkaç satırlık örnek vereceğim. Mustafa Behçet Efendi son dönem Osmanlı sarayının başhekimidir. Bütün hayatı boyunca Adnan Adıvar`ın ifadesiyle ``eskilerin birtakım saçma sapan ilaçlarını, deneylerini toplamış ve kardeşi yine meşhur bir hekimbaşı olan Abdülhak Molla, bunları bine çıkarmaya çalışmışsa da onun da ömrü kâfi gelmeyince görev onun Avrupa görmüş ve modern tıp tahsil etmiş oğlu Hayrullah Efendi`ye kalmış. Hayrullah Efendi de bu çalışmayı 1279(1862-63) yılında tamamlamış ve ``bin sır´´ 1283(1866-67) yılında basılmıştır.
Bu kitaptan bazı sırları Adnan Adıvar, ``Osmanlı Türklerinde İlim´´, Tahsin Ünal da ``Türk Siyasi Tarihi´´ kitaplarında aktarırlar. Ben Adnan Adıvar`ın aktardığı sırları vermekle yetineceğim:
``Beher sene cüz`i kısrak sütü içirilen sabi nihayet-i seneye kadar çiçek çıkarmaya, çıkarsa az çıkara&8230; Karnabahar tohumu dört sene sonra dikilse bu tohumlardan şalgam ve şalgam tohumu dört sene sonra dikilse karnabahar çıkar&8230; Hıçkırık tutan adamın ağzına kazın ağzı tutulsa hıçkırık kaza geçer ve kaz ölür ve böylece yedinci kaz ölünce hıçkırık insandan da geçer&8230; Suçlu bir kimseye bıldırcın kuşunun dili yedirilirse istintakta bütün sırları ifşa eder&8230;´´ Arada bir kuyruklu yıldız misali Kâtip Çelebi ve daha başkaları çıksa da genel ahval budur.
Osmanlı münevverleri(aydınları) de yakınır okuma yazma bilmeyişimizden. Namık Kemal, 5 Temmuz 1869 tarihli Hürriyet Gazetesi`nde şunları yazar: ``Bizim çocuklar beş altı yaşında mahalle mektebine verilip, iki üç senede bir Hatim indirdikleri ve birkaç sene dahi tecvit ile bu Hatimler tekrar olunduğu ve beş altı yıllar sülüs ve nesh karaladıkları halde, ellerine bir gazete verilse okuyamazlar. İki satır bir teskere kaleme almak nerede&8230; Yazılmış tezkereyi bile çıkaramazlar&8230; Çocuklar da bir tarafa&8230; Onları okutan hoca efendilerin içinde gazete ve tezkere okur ve birkaç satır mektup ve tezkere yazabilir yüzde beş nefer çıkmaz; halbuki Ermeni, Rum ve Yahudi çocukları mahalle mektebine girdikten altı ay sonra kendi lisanınca gazete ve mektup okumaya ve bir sene sonra kendisi mektup yazmaya başlarlar&8230; Şimdi bizim çocukların yaratılışta ve yetenekçe bir eksiklikleri mi vardır ki onlar gibi eğitimden yararlanamıyorlar? Hayır, çocuklarda hiçbir kabahat yoktur; yolsuzluk bilcümle eğitim usulündedir.´´
19`uncu asır Osmanlı münevveri ``halkın okuma yazma bilmemesinden´´ yakınırken 16 asır Fransız düşünür ve yazarı Tebalais sevinir mi, gururlanır mı bilmem ama ``Artık okumayan kalmadı. Hırsızlar, cellatlar, meyhaneciler, seyisler ve halkın aşağı tabakası bile eskinin doktor ve alimlerinden daha bilimli, kadınlar bile okuyor´´ der.
Bir noktanın da altını çizmemiz gerek, Namık Kemal ``cehaletten yakınır´´ ama onun üzerinde durduğu alfabe ya da hurufat değildir, maarif sistemi, daha doğrusu maarifteki sistem yokluğudur. Sanki yüz elli yıl önceden bugünümüzü görmüş gibidir.
Kitap sayısı ve içeriğinden sonra artık okuryazarlığımıza bakabiliriz. Net rakamlar yok elimizde ama konuyla ilgilenen araştırmacıların rakamlarının hiçbirisinde yüzde 10`u aşan bir ifade yok. Büyük kısmı da yüzde 4 ile yüzde 6 arasında bir rakam veriyor. Bu rakam erkeklerde, kadınlarda durum çok daha vahim; binde dörtler söz konusu.
Araştırmacı-Yazar-Tarihçi Orhan Koloğlu, bu okuryazarların önemli bir kısmının devlet bürokrasisi için yetiştirilen bürokratlar ve gayrımüslim tebaadan oluştuğunu belirtiyor ki, çok yabana atılacak bir görüş değil. Gayrımüslümler ülkeyi terk etti, bürokratlar ya da genç öğrenciler cephelerde can verdi, geriye de büyük kısmı yaşlı, yaralı, yorgun ve hasta ve de okuma yazma bilmez on bir milyon Müslüman Türk kaldı. Cumhuriyetin devraldığı üniversite öğrencisi ve akademik kadro ile bazı meslek mensuplarının sayısı, bu kanaati doğrular mahiyettedir.(Devam edecek)
 

10 Kasım 2017
Osman KARA
HARF DEVRİMİ VE OKURYAZARLIĞIMIZ(V ve SON))
Ünlü tarihçi Prof. Dr. Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye adlı eserinde ``Cumhuriyetin İmparatorluktan 328 üniversite hocası, 2.914 de öğrenci devraldığını´´ yazar. Şu rakamlar da Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol`un Cumhuriyet`in 80`inci Yılı Sempozyumu`na sunduğu tebliğde belirttiğine göre ``Cumhuriyetin ilan edildiği 1923`de b ülkede 554 doktor, 69 eczacı,560 sağlık memuru,138 ebe ve sadece 4, evet, sadece 4 hemşire´´ vardır.
Kısacası ne okuryazarımız, ne -istisnaları hariç tutarak söylüyorum- okunacak doğru dürüst kitabımız ne de okuryazar yetiştirecek doğru dürüst bir maarifimiz söz konusudur.
Orhan Koloğlu`nun verdiği bilgilere göre 1910 yılında okuma yazma bilmeyenlerin genel nüfusu oranı Almanya`da 3.12, Çekoslovakya`da 2.38`dir. Japonya`daki durum çok daha dikkat çekicidir. 1850`lerde okum yazma bilenlerin genel nüfus içindeki payı 60 iken bu oran 1910`da 100`e çıkmıştır. Şu anda dünyada en çok kitap ve gazete bu ülkede basılmakta ve okunmaktadır.
Bu rakam, yani okuma yazma bilmeyenlerin genel nüfusa oranı bizde ne yazık ki hiçbir zaman 90`nın altına düşmemiştir. Cumhuriyet`in devraldığı okuma yazma bilmezlerin oranı muhtemelen daha da yüksektir. Zira okuma yazma bile Müslüman Türklerin bir kısmı 1912-1923 arası Balkanlarda başlayıp İzmir`de sona eren 10 yıllık savaşta ya şehit ya kaybolmuş ya da esir düşmüştür. Gayrımüslim okuryazarların büyük kısmı da ülkeyi terk etmiş ya da terk ettirilmiştir. Onun için okuma yazma bilmeyenlerin oranının 90`ı geçtiği iddiası kolay kolay yabana atılacak ya da karşı çıkılacak bir iddia değildir.
``Niye böyle oldu?´´ cevabı bir başka seri yazının konusudur ama kısaca bir cevap istenirse -hiçbir sosyal olayın tek bir sebebe bağlanamayacağı gerçeğini vurgulayarak ``medreselerimizin üniversiteye dönüşememesi´´ diyebiliriz. Bu hüküm sadece dünkü geri kalışımızın değil aynı zamanda bugünkü her geçen gün biraz daha geriye düşüşümüzün de cevabıdır.
Mensup olduğumuz Doğu ya da İslam ilim ve fikir dairesinin bir zamanlar çağının en ileri, en akli bilim dairesi olduğu tartışılmazdır. Bu yönüyle döneminin Hristiyan Batı`sından çok ileridedir. Eğer tarihten ders alacaksak Osmanlı bilim ve fikir hayatını besleyen medreselerin müfredat programlarından müspet bilimlerin çıkarılmasıyla cesaretle yüzleşmemiz gerek. Medreselerden akli ilimlerin dışlanmasının doğal sonucu da hem medreselerin hem de Osmanlı eğitim ve biliminin çağın gerisine düşmesi olmuştur. Bu gerçeği gözden kaçırır ya da bilerek görmezden gelirsek sorunu ne anlayabilir ne de çözebiliriz. Tedavinin ilk şartı teşhisi doğru koymak ve gizlememekten geçer.
Ekmelettin İhsanoğlu ``Osmanlı Bilim Mirası´´ adlı kaynak eserinde açık açık ``Eğitimde fıkıh ilmine bütün ilimlerden fazla önem verildiği ve gelenekçiler galip çıktığı için akli bilimlerin düzenli müfredat programının dışına çıkarıldığını´´ yazar. Akli bilimleri seman medreselerinden kovan fetvanın altında ise ünlü şeyhülislam Ebusuud Efendi`nin mührü vardır.
Adnan ADIVAR ise ``Düşüncenin, vicdanın ve kalemin bağımsız olması ilmin ilerlemesi için elzemdir ve sosyal ilerlemeyi sağlayan tek vasıta ilimdir´´ dedikten sonra şunları ekler: ``Bizim aldığımız devirde Türkiye göklerinde ara sıra görülen hafif parıltılara rağmen, bu aydınlatıcı düsturun, yol gösteren bir yıldız gibi doğduğunu iddia etmek kabil değildir.´´
Üzerinden 89 yıl geçmesine ve artık geri dönüşün söz konusu olmamasına rağmen biz bu konuyu hala tartışıyoruz, üstelik de birbirimizi akıl almaz ithamlarla hırpalayarak. Hilmi Ziya Ülken ``Tanzimat`tan sonra geçen yüzyıl içinde de Doğu ve Batı, eski ve yeni, alaturka ve alafranga karşı karşıya geldiği halde, kafalarda bu hakiki bir dram yaratmadı. Uzun süre bu iki âlem hiçbir senteze ulaşamadan aynı kafanın içinde yan yana yaşadı. Türk toplumunun en buhranlı problemi bir senteze ulaşamayan bu ikici(düaliste) görüşün devamıdır. Problem bu gün de yine karşımızda duruyor ve yine cevap bekliyor&8230;´´ derken sanki bu konuyu ve bu günü anlatmaktadır.
Beş günlük bu yazı serisini Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin kurulmasını sağlayan Milli Mücadele`nin Muzaffer Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ün ``TÜRKİYE BATILI, FAKAT TÜRK BİR TOPLUM OLACAKTIR, ÇÜNKÜ TÜRK ULUSU ÖZGÜRDÜR VE BAĞIMSIZDIR; BU İŞİ O DA BATILILARIN YAPTIĞI GİBİ AKIL VE BİLİMLE YAPACAK, FAKAT ONLARA ÖYKÜNMEYECEKTİR. ÇÜNKÜ TÜRK ULUSU KENDİNE BENZER´´ sözleriyle bitireceğim. Ölümünün yıl dönümünde O`nu ve şanlı silah arkadaşlarını rahmetle anıyorum, mekânları cennet olsun.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.