YOKSULLUK
19 Ocak 2023, PERŞEMBE Hasan Yakup Cangüven
Yoksulluk ve yoksullukla mücadele; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çözüm bulmakta en çok zorlandığı kamu harcamaları ve sosyal yardım hizmet kalemlerinin başında yer alıyor. Yoksulluk; her geçen gün şekil, tür, anlayış, zihniyet, tarz olarak sürekli kabuk değiştirerek toplumda hızla yayılıyor. Gözardı edilemeyecek sosyolojik bir gerçek olan, diğer bir adıyla fakirlik ve fakir sayılarının sürekli artması ve bu insanlara yapılan sosyal amaçlı yardımların artan maliyetleri, Yerel ve Kamu Yönetimlerin yoksullukla çok zor şartlarda mücadele etmelerine neden oluyor. Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı, alım gücünün sürekli düşmesi, geçim şartlarının zorlaşması, asgari geçim haddinin paralel olarak artması, günlük yaşam içerisinde beslenme, barınma, ısınma, giyim-kuşam-kıyafet, sağlık, güvenlik, seyahat, eğitim gibi fiziksel, ruhsal, sosyal ve kültürel birçok ihtiyaca yeter ölçüde ulaşılamaması, yeterli geçim kaynaklarına sahip olunamaması, insanların maddi ve manevi tatmin duygusundan yoksul ve yoksun kalmalarına, fakirliğin, fukaralığın, yoksulluğun derinleşerek artmasına yol açıyor.
Baba ve oğlu arasında geçen şu kısa diyalog yoksulluğun kalıcı bir hayat tarzına dönüşümünü hicveden önemli bir repliktir… Çocuk : Yoksulluk kaç gün sürer baba? Baba : 40 gün oğlum. Çocuk : 40 günden sonra zengin olur muyuz? Baba : Hayır oğlum, alışırız… Fransız Edebiyatının tanınmış yazarı Victor Hugo yoksullukla mücadele konusunda şunu söyler. “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz. Biz ise, ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz.”
Yoksulluk, yerel ve kamu yönetimlerin üretecekleri etkin-kalıcı politikalarla bitirilebilir, ortadan kaldırılabilir mi? YOKSULLUK 19 Ocak 2023, PERŞEMBE Hasan Yakup Cangüven Yoksulların, gerçek ihtiyaç sahibi kişilerin ya da diğer bir ifadeyle fakir insan sayısının toplumda giderek artması, buralara yapılan sosyal amaçlı yardımların fotoğraf, imaj ve görsellerin Sosyal Medya Hesaplarında paylaşılması, bu yardımların sportif bir faaliyetmiş gibi etkili bir dille haberleştirilmeleri, kısa, orta ve uzun vadede yoksulluğa kalıcı bir çözüm üretilmemesi vb., yerel ve kamu yönetimleri daha uzun süre işbaşında tutacak bir hizmet ve politika malzemesi olarak değerlendirmek doğru olur mu?
Seçmenin siyasi tercih ve kanaatini etkilemek için yapılan kampanyalar, açık oturumlar, grup toplantıları, toplu açılış programları, Tv programlarında (cevap hakkı doğuracak şekilde) rakipleri aleyhlerine iddialarda bulunurken kullanılan dilin giderek kabalaştığı, söylemlerin sertleştiği, nezaketin yok olduğu, toleransın kalmadığı, siyasetin rant aracı haline getirildiği, adalete olan güven bunalımının pik yaptığı, hukukun tanınmadığı, uygulanan yanlış yatırım programlarıyla, verilen hasta, yolcu, araç garantileriyle, ülkemizin, milletimizin geleceğimizin hortumlandığı, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin alıp başını gittiği, işini iyi yap(a)mayan, kendi siyasi menfaatlerini milletin menfaatlerinin önüne koyan siyasetçilerin, verilen emaneti istismar eden bürokratların, ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hortumlayan haramzade işadamlarının, işçisinin zihni ve bedeni emeğinin karşılığını vermeyen işverenlerin sayıca arttığı bir zamanda; “Kirli ellerle yoksullukla, fakirlikle, fukaralıkla mücadele edilebilir mi?”, ya da “Bozuk zihniyetlilerle, kötü niyetlilerle, yapılan suiistimallerle, edilen israfla yoksulluk, fakirlik, fukaralık bitirilebilir, sosyal refah seviyesi artırılabilir mi?”
Sanki yoksulluk yokmuş gibi yaşamak… Sanki yolsuzluk yokmuş gibi davranmak… Sanki herşey güllük gülistanlıkmış gibi safa yatmak… Sorunları, meseleleri, problemleri ortadan kaldırmıyor, aksine derinleştiriyor. Şurası muhakkak ki; heterojen bir toplum yaratmak mümkün değil. Ve şurası muhakkak ki; homojen bir toplum yaratmak da mümkün değil. Ve yine şurası muhakkak ki her bir ferdin, her bir bireyin, her bir vatandaşın; kabul edilebilir bir hayat standardına erişim sağlamak, kaliteli bir yaşam seviyesine ulaşmaları için, Kamu kaynaklarından, kamu imkânlarından daha fazla oranda, daha fazla miktarda, daha fazla ölçüde yararlanmaları, hayatı daha iyi şartlarda yaşamaları için, Kendilerini ve yakın çevrelerini siyasal, sosyal ve kültürel dışlanmadan korumaları için, Fakirliğin ya da yoksulluğun duygularında yapacağı tahribatı ve bırakacağı izleri nesilden nesile taşımamaları için, Hayata karşı verdikleri amansız mücadele ve gösterdikleri çaba durmaksızın devam ederken… Şartları taşıyan ihtiyaç sahibi kişilere tahsis edilen sosyal yardımlar, işbaşına gelmek veya iktidarlarını sürdürmek isteyen bütün yerel ve kamu yönetimlerin (hükümetlerin ve siyasi partilerin) üretecekleri politikaların ve bulunacakları vaatlerin önemli bir hizmet kalemi olmaya ve seçim kampanyalarında propaganda malzemesi olarak kullanılmaya devam edecek... Aslında asıl sorun şu… Balık vermeyi sürdürmek mi, balık tutmayı öğretmek mi? Muhtarlıklardan ya da bazı kurumlardan “Fakirlik Belgesi” alan vatandaşlarımıza ya da ülkemizde sosyal yardım talebinde bulunan yabancılara, hiçbir şey talep etmeden yardımda bulunmak ne ölçüde doğru? Onlara yapılan karşılıksız yardımlarla iyilik mi yapılıyor, kötülük mü? Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bir hadisinde; “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”, buyuruyor. Her insan bir işe yarayacak ölçüde mutlaka bir yeteneğe, bir beceriye ve bir kabiliyete sahiptir. Her bir ferdin, her bir bireyin, her bir şahsın, her bir kişinin önce kendine, sonra ailesine ve sonra da yaşadığı çevreye, topluma, devletine, milletine ve yaşamını sürdürdüğü ülkeye faydalı olmak, katkıda bulunmak, çalışmak ve üretmek gibi bir görevi vardır. Başta kendi vatandaşlarımız olmak üzere düzenli bir iş bulana kadar, yabancı ülke vatandaşları da yapılan “sosyal uyum yardımı” karşılığında başta yerel yönetimler olmak üzere haftanın belirli günlerinde, belirli saatlerinde kamuya açık alanlarda çalışma şartı getirilmesi hem yoksullukla mücadelede ve hem de sosyal hayata entegre olmalarında etkin ve doğru bir yöntem olmaz mı
|