Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10388
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (643) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Ekonomi konuları
Türkiye’nin ekonomisi iyiye mi gidiyor? (66)
Bankacılık sistemimiz nereye gidiyor? (3)
Vergiler adil mi? Hangi vergiler değişmelidir? (6)
Küçük işletmelerin ve esnafların temel sorunları nelerdir? (3)
Ekonomi ile ilgili diğer konular (156)


Ekonomi - Türkiye’nin ekonomisi iyiye mi gidiyor? konusu hakkında görüşler
Nurullah Aydın - (Ziyaretci) 19.04.2010 12:15:29

ekonomik kriz mi yoksa emek sömürüsü mü?

Nurullah AYDIN

19 Nisan 2010



EKONOMİK KRİZ Mİ YOKSA EMEK SÖMÜRÜSÜ MÜ!



Türkiye`de, dünyada olduğu gibi sıkça kullanılan kavram sömürü kelimesidir. Peki kim neden niçin sömürüyor?



İşsizlik yapısal bir sorundur. Aynı zamanda bunun doğal sonucu olarak da sanal ve insani bir sorundur. Daha çok kâr etmeyi düşünen işverenin, çalışanın hakkını vermeyerek emek sömürüsü yapması kapitalist anlayışın doğal bir sonucudur.



İşsizliği çözmek konusunda hemen her ülke kendine göre arayış içindedir.



Dünyanın her yerinde işveren, parasal çıkar noktasındaki adımlarını birinci derecede ön plana çıkarıyor. `Ben nasıl daha fazla kazanırım` derken, insan sömürüsü yapılıyor, emek sömürüsü yapılıyor. Ve sosyal güvencesi noktasında bile bu tür acımasız davranışların olduğu görülüyor.



Sınırlı ekonomik olanaklarla seçilerek ülkeyi yönetme durumuna gelenler başta kendileri yakınları ve yandaşları olmak üzere nemalanmayı doğal bir hak olarak görmektedirler.



Daha öncekiler de öyleydi savunmasına sığınarak, iktidarı yeni zenginleşme aracı kabul ediyorlar.



Değişim, dönüşümden bahsedenler, halkın talebini öncelikli olarak düşünmemektedirler.



Oysa bakın; Kapitalizmin gerçekten çöküp çökmediği tartışması yapılıyor.

Dünya piyasalarında risk algılaması Amerikan Merkez Bankası kararıyla artarken Türk ekonomisinin notu artıyor! İşte bu noktada akla şu soru geliyor: Liberalizmin doğduğu, daha doğrusu yaratıldığı ülkelerde durum kötüyken´´ nasıl oluyor da tam bir küresel kapitalizme ancak 2001 krizi sonrası zorla geçirilen, teslim edilmek istenen Türkiye`de durum onlara göre daha iyi?



Oysa sorgulanması gereken liberalizm-risk alma-gelişme-çöküş olmalıdır. Doğru tespit yapılmaması halinde her ses, kafa karışıklığı yaratmaya devam eder, durur...



Bugünün AB, ABD ve Türkiye modellerini sorgulayanlar, ideolojik yaklaşımdan kurtulamıyorlar. Girişimin ve siyasi-ekonomik liberalizmin dünya üzerindeki en iyi modeli olan AB ülkelerinde, vatandaşlar neden sokakları ateşe vererek sisteme başkaldırıyor? AB modelinin özüne, Anayasa`ya hayır diyerek neden dinamit koyuyorlar? Hayır denilen, daha özgür ve sınırsız bir hayat mı? Yoksa bu tepkinin sebebi Yeni Dünya Düzenine göre kurulmamış halkına gerçek bir sosyal-ekonomik yaşam şansı tanıyan bir sistemin, zorlamalar karşısında kendini koruma içgüdüsü mü?



Ekonomide genel anlamda kabul edilen iki farklı tez vardır...

Tez 1: Günümüzün zengin ülkeleri, serbest piyasaya kararlı bir bağlılık göstererek, bireysel girişimi destekleyerek başarıya ulaşmışlardır. ABD ve İngiltere, serbest piyasaya tavizsiz bağlılıklarıyla dünya lideri olmuşlardır. 19. yüzyılda Fransa, İngiltere`ye karşı üstünlüğünü aşırı devlet müdahaleciliği yüzünden yitirmiştir. Serbest ticaret 1870-1913 arasında eşi görülmemiş bir büyüme yaratmış, 1. Dünya Savaşı ile son bulunca büyüme duraklamıştır. Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sıkıntısı, yerel makamların müdahale etme isteği ve yaptırımlarıdır. 1980`lerde bu ülkeleri saran krizler, o politikaların sonucudur.



Tez 2: İngiltere ve ABD, kalkınma dönemlerinde serbestleşmeye değil tam tersine, aşırı düzenlemelere yer vermişlerdir. 18. yüzyılda İngiltere; Hollanda ve Belçika`nın sanayideki üstünlüğüne meydan okumak için ithalatı kısıtlayıcı, ihracatı zorlayıcı önlemler almıştır. 19. yüzyılda özellikle 1945`lere kadar dünyanın en çok korunan ve en kapalı ekonomisi, ABD ekonomisidir ve aynı zamanda bebek sanayileri koruma stratejisinin de anavatanıdır. Gelişmekte olan ülkelere gelince... Neredeyse tamamı 1980 öncesi korumacı dönemde daha başarılı olmuş, iddia edildiğinin tam aksine 1980 sonrası dayatılan neoliberal uygulamalarla devam eden bir kriz döngüsüne girmişlerdir.



İki ana tez bu. Sorulması gereken konu şudur: 2007 Kasım ayından itibaren dünya piyasaları kötüye giderken, Türkiye nasıl oldu da diğerlerinden ayrıştı? Bu ayrışma liberal küresel yapıya tam entegre olmamasından mı kaynaklanıyor? Yoksa son dönemde aşırı liberalleşen yapımız mı bizi kurtardı?



Düşünün, yorumlayın, tartışmaya devam edin. Sonuç var mı? Yok. Okumayan, düşünmeyen, anlamayan bir toplumda ne denirse densin bazıları bildiğini okumaya devam ediyor.



GüNüN SöZü: Maddi durumunu olan ve olacaklara göre değerlendir, pişman olmazsın.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.