Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Ekonomi konuları
Türkiye’nin ekonomisi iyiye mi gidiyor? (66)
Bankacılık sistemimiz nereye gidiyor? (3)
Vergiler adil mi? Hangi vergiler değişmelidir? (6)
Küçük işletmelerin ve esnafların temel sorunları nelerdir? (3)
Ekonomi ile ilgili diğer konular (156)


Ekonomi - Türkiye’nin ekonomisi iyiye mi gidiyor? konusu hakkında görüşler
Mustafa TURANCI - (Ziyaretci) 24.03.2008 14:28:56

EKONOMİMİZİN DURUMU İYİ Mİ?

Ekonominin Durumu İyi mi?



Mustafa TURANCI - 24.03.2008



Başbakan ve ilgili bakanlar her fırsatta ekonominin ne kadar iyi durumda olduğunu anlatıyor. Söylenenlere bakılırsa Türk milleti bir gece yattı, sabah kalktığında baktı ki millî geliri artırmış ve cebine 7.500 dolar girmiş. AKP hükümeti, artık rakamlara da söz geçirerek istediği sonucu elde etmenin yolunu bulmuş gözüküyor. Üstelik millî gelir hesaplanırken AB ölçülerinin esas alındığı belirtiliyor. Acaba hükümetin açıkladığı rakamlar gerçekçi mi? Bu çerçevede ekonominin iyi durumda mı yoksa kötü durumda mı olduğuna ilişkin birkaç örnek vermek istiyoruz:

İktidar çevreleri, Türkiye`deki ekonomik yapının son derece sağlam olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla Türkiye`ye krizin gelemeyeceğini vurguluyorlar. Evet, doğrudur, kriz Türkiye`ye gelemez, çünkü şu anda zaten var. Türk dil bilgisi bakımından, olan bir şeyin yeniden gelmesi beklenemez. Türkiye`deki emekli, işçi, köylü, memur, esnaf ve sanatkârlarla ticaret erbabı krizi zaten her gün yaşıyor. Türkiye`yi yönetenler nüfusu akşam yatarken sayıyorlar 73 milyon 800 bin kişi, sabah kalkıyorlar 70 milyona düşmüş. Bir gecede 3 milyon 800 bin kişi yok olmuş. Sonra birileri alelacele gayri safi millî hâsılayı, millî geliri bölüyor, çarpıyor, topluyor ve sevindirici bir haber verdi. Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK, millî gelir rakamlarını biz yanlış hesaplamışız diyerek, millî gelirin kişi başına 31.12.2007 itibariyle 9 bin dolar olmasında karar kıldı. Yani bir gecede milletin cebine fert başına 3`er bin dolar para koydu. Buna göre Başbakan`ın dediği gibi kişi başına düşen millî gelir 10 bin dolar psikolojik sınırına erişmiş oldu.



Şimdi bir de şu yönden bakalım: Türk-İş, DİSK, TİSK, Türkiye Kamu-Sen gibi kuruluşların asgari geçim indirimine göre 4 kişilik bir ailenin eline geçmesi gereken rakam yılda 36 bin dolardır, çarpı 1.25, bölü 12, eşittir, 3 milyar 750 milyon lira. Yani bir ailenin insanca yaşayabilmesi için gereken para budur. Bunu biraz daha açalım, Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Bingöl gibi bölgelerde aile nüfusu ortalaması 10`ar kişidir. Bazısının bir-iki eşi ve sekiz-on çocuğu var. Bunların aylık gelirinin en az 12 milyar 250 milyon lira olması lazım. Bu kandırmaca nasıl oluyor derseniz şöyle söyleyebiliriz: Diyelim ki Rahmi Koç`un yıllık geliri 1 milyon dolar, sizinki de bin dolar olsun. Hükümet yetkililerinin hesaplamalarına göre, bir milyon dolar, artı bin dolar, bölü iki, eşittir (sizin geliriniz de böylece) 500 bin dolar oluyor. Sizin 500 bin dolarınız var mı, elbette yok.

Türkiye`deki 17 ailenin geliri ülke nüfusunun 60`ının gelirine eşit. Geçtiğimiz günlerde Türkiye`nin en zengin 100 kişisi açıklanmıştı. Ankara Ticaret Odası`nın hesaplamalarına göre Türkiye`deki bu 100 ailenin nüfusu 110 bin kişi ve bunların toplam geliri de 110 milyar doları aşmış. Millî gelir hesaplanırken bu 100 bin kişi ile mesela Orta Anadolu`da Sivas, Çorum ve Yozgat`taki 110 bin kişiyi birlikte ele alıyorsunuz, topluyorsunuz, çarpıyorsunuz, bölüyorsunuz ve böylece kişi başına millî gelirin 9 bin dolar olduğunu ilan ediyorsunuz. Bu nedir? Bunun adı büyük bir kandırmaca, büyük bir yalan değil midir? Rakamlarla oynayarak insanlara bir şey anlatmak mümkün mü?

Türk-İş, DİSK, TİSK, Türkiye Kamu-Sen gibi kuruluşların açıklamasına göre 4 kişilik bir ailenin kıt kanaat geçinebilmesi için gereken para, en az 2 milyar 250 milyon liradır. Şimdi soralım, 25 yıllık bir öğretmen, polis memuru, hemşire, öğretim üyesi, işçi ve memur emeklisi, ticaret erbabı veya esnaf cebine baksın, bu kadar aylık geliri var mı? Bir hata var ama nerede, yoksa Türk-İş, DİSK, TİSK, Türkiye Kamu-Sen gibi kuruluşlar hesap kitap yapmayı bilmiyorlar mı?



Türkiye büyüdü, ihracat patladı diyorlar. TOBB Başkanı`nın açıklamasına göre ihracatımız 107 milyar dolara çıkmış. Bu rakamın içindeki yabancı menşeli ürünlerin oranı 69 seviyesindedir. Bizim gerçek ihracatımız ise 32 milyar dolar. İthalata bakıyorsunuz 167 milyar dolar. Abartmıyoruz, bir örnek verelim:

Çarşıdan pazardan aldığınız zeytinyağı Yunanistan veya İtalya`dan tankerlerle geliyor, yine Fransa`dan getirilen plastik şişelere dolduruluyor. Üstüne yapıştırılan kâğıtta ise Türk markası var. Üstelik o kâğıt da ithal malı. Şimdi evinize Türk malı olduğu için aldığınızı sandığınız bu zeytinyağı veya ayçiçeği yağı yerli mi ithal malı mı? Şunu demek istiyoruz, Türkiye bir harikalar diyarında, sanal bir cennette yaşıyor.



Türk ekonomisine Cumhuriyet`in ilanından itibaren bakıldığı zaman bazı rakamları hatırlamakta fayda var. 1923-1980 ve 1980-2001 yılları arasındaki petrol fiyatları hiçbir zaman 38-40 doların üzerine çıkmamıştır. ABD siyasi yönetimi ve çok uluslu şirketlerin bir düzenlemesi olan 11 Eylül 2001 tarihindeki ikiz kuleler saldırılarından sonra dünyadaki tehdidin tanımı değişti. O tarihten itibaren petrol fiyatları tırmanışa geçti ve Mart 2008 tarihinde 100 dolara çıktı. Petrolün fiyatındaki bu yükseliş, ortaya fazla paranın çıkmasına yol açtı. Bu paranın bir yerlere yatırılması ve değerlendirmesi gerekiyordu. Dünyanın pek çok ülkesine gittiği gibi Türkiye`ye de geldi. Devlet yetkilileri 23 Nisan`da koltuklara ilkokul öğrencilerini oturturlar. 2003-2007 yılları arasında Türkiye`nin yönetiminde 23 Nisan çocukları bulunsaydı, dünyadaki para Türkiye`ye yine gelecekti. AKP hükümetinin övündüğü kâğıt üstündeki ekonomik gelişme yine olacaktı. Bu bir abartı değildir, tamamen matematik hesaplara dayanmaktadır.

Bu genişleme dönemi, yani yüksek petrol fiyatının sağladığı marjinal faydanın dünyanın çeşitli ülkelerine akması sonucu Brezilya borsasındaki rakamlar 10 binden 60 bine çıktı. Fransa, İngiltere, Japon ve Türkiye`de borsa endeksleri de aynı şekilde yükseldi. Türkiye de bundan hissesine düşeni aldı. Fakat Merkez Bankası nominal faizi 17`lerin altına bir türlü çekemedi. Dünya piyasalarındaki bu genleşme 2007 yılının Kasım ayına kadar sürdü. Dünya ekonomi piyasaları Kasım 2007 tarihinden bu yana çöküş sürecine girdi. Türkiye ise bu çöküşü öteki dünya ülkelerinden daha fazla yaşamaktadır.

Hükümet yetkilileri, ekonominin iyi durumda olduğunu söylüyorlar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı`nın AKP hakkında kapatma davası açtığı 14 Mart 2008 tarihinde borsa endeksi 41 bin ile 45 bin arasında dolaşıyordu. Kasım 2007 tarihinde ise 58 bin civarındaydı. Borsadaki rakamlar 58 binden 41 bine nasıl düştü, bunu hiç kimse sorgulamıyor. Dolayısıyla çöküş zaten vardı ve devam ediyor.

Dünyada gökten para yağdı, bu para Türkiye`ye de geldi. Bu paralar bir gün elbette gidecek. Hükümet zaman zaman Arap sermayesini Türkiye`ye getirdikleri için övünür. Bu Araplar bizi çok evsiyorlarsa niçin şimdiye kadar KKTC`yi tanımadılar veya Lefkoşa Ercan Havalimanına bir uçak indirmediler. Bu gelen sermaye, gerçekten Araplara mı ait? Peki, bu paralar niçin Türkiye`ye geliyor?

1 Ocak 2007- 1 Ocak 2008 tarihleri arasında dolar bazında sıcak paranın Türkiye`de kazandığı para 56`yı buldu. Dünyanın hiçbir ülkesinde dolara 56 faiz veren ülke yoktur. Yabancı sermaye bunun için geldi. Türkiye`de bir üçkâğıt ekonomisi uygulanıyor. Bu üçkâğıt döviz, borsa ve faiz ekonomisidir. Bu üçkâğıt ile Türk milletinin hiçbir ilişkisi yoktur. Nüfusun 69 milyonunun borsayla, dövizle ya da faizle bir ilgisi bulunmamaktadır. Bunların tamamı kandırmacadır. Bir konuyu yeri gelmişken hatırlatalım, Türkiye`de borsa faaliyete geçtiği zaman kumarhaneler yasaklanmıştı. Kumarhaneleri kapattılar yerine borsayı açtılar. İnanmayan gazete arşivlerine baksın.



Buna benzer birtakım rakamlar ortaya konulduğu zaman Başbakan dâhil, herkes kızıyor, öfkeleniyor. Bu ülkede yaşayan herkesin düşmanı, bu faizi Türk milletinden alanlardır. Türkiye, şu anda 5.500 kişiye çalışmaktadır. 70 milyon insan dünyadaki 5.500 kişiye çalışır. Bunlara bir yıllık faizi ödemek için çalışır. Türkiye, 2004 yılı konsolide bütçeden faize verdiği rakam tam 70 katrilyondur. Bu bir Cumhuriyet tarihi rekorudur. 140 katrilyonluk bütçenin tam yarısını faize vermiştir.



Başbakan yerleşik düzene karşı savaş açtığını söylüyor. Bu iktidar eğer yerleşik düzene karşı savaş açtıysa, o zaman bu faiz yükünü milletin omuzlarından alması ve halkı kurtarması gerekir. Bir anonim şirket düşünün, 70 milyon kişi çalışanı var. Bunlar sürekli çalışıp didiniyorlar ve diyelim ki yılda 140 milyar dolarlık bir mal üretiyorlar. Daha birinci gün kapı çalınıyor ve kara elbiseli kara gözlüklü bir adam geliyor diyor ki beni baba gönderdi, 70 milyar dolar rica edeyim. 72 milyon insan 140 milyar dolarlık katma değer üretiyor, daha birinci gün yarısını faiz ödemesi diye elinden alıyorlar. Bundan sonra geri kalanı da sağlık, eğitim, personel vs. diye istediğiniz kadar kalemlere bölebilirsiniz. Böyle bir sistem olamaz.



Kemal Derviş`in Türkiye`ye niçin gönderildiğini bir kere daha hatırlayalım: Türkiye`nin başına faiz çuvalı geçirilmişti ve Ankara bundan kurtulmak istiyordu. Şayet faiz çuvalını başından çıkarıp atarsa, Türkiye bir daha ele avuca alınamazdı. Onun için Kemal Derviş`i apar topar Türkiye`ye gönderdiler ve ülkenin borç verenlerin elinden kurtulmasını önlediler. Daha uçaktan iner inmez ne demişti sürdürülebilir borç dinamiği Türkiye için esastır. Sürdürülebilir borç dinamiği demek, bir ülkede insanların çalışıp faiz giderlerine para ödemeye devam etmesi ve var oluşunu ertelemesi demektir. Yani Türk milletinin ayağa kalkmasını ve ben de varım demesini ötelemektir. Faize çalışan bir milletir ayağa kalktığını gören var mı?



Türkiye`deki yerleşik güç odaklarına karşı mücadele ettiğini ve hiçbir şekilde temsil edilemeyen ezilmiş ve dışlanmışların temsilcisi olduğunu söyleyen Başbakan`ın ve hükümetin, bu durumda faizi konsolide etmesi gerekmez mi? Başbakan`ın herkesin temsilcisi olabilmesi için Türkiye`nin ödediği faizi konsolide etmesi gerekir. Kemal Derviş (dönemin gazeteci yaftalı kesimi, bu kişinin çok önemli bir sosyalisti, hatta çağın düşünürü bile olduğunu yazıp çizmişlerdi), 2001 yılında, Türkiye borcunu konsolide etmesin, faiz tuzağından kurtulmasın diye gönderilmişti. Türkiye`nin 2008 yılındaki Başbakanı ve hükümeti, söyledikleri gibi kimsesizlerin kimsesi iseler Türkiye`nin ödediği faizi bir an önce kesmeleri gerekmez mi?



Yoksa Kemal Derviş`in yerine şimdi de (Türkiye`de iç savaş var diyen) Mehmet Şimşek mi gönderildi?




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.