GENÇ GİRİŞİMCİLERİN KRİZ DEĞERLENDİRMESİ
Genç girişimcilerin kriz değerlendirmesi
24.10.2008 VELİ SARITOPRAK
-------------------------------------------------------------------------------- HIFZI Kuruşa; Ankara`da marka olmağa çalışan Şençam Et Lokantalarının ortağı ve yöneticisi. Aynı zamanda TÜSİAV Mütevelli Heyet Üyesi, Genç Girişim ve Yönetişim Birliği`nin Genel Başkanı. Hıfzı Başkan vizyon sahibi, ülke meselelerine duyarlı ve çalışkan bir sivil toplum önderi. Küresel krizle ilgili yorumunu istedim. İşte Genç Girişimcilerin patronunun kriz değerlendirmesi: Temkinli olmakta yarar var İTHALATI, ihracatı, yabancı yatırımcısı, Türk işadamlarının yurt dışındaki yatırımları, dövizi, borsası ile Türkiye ekonomisi dünya ile entegre olmuş bir ekonomidir. Küreselleşmenin devam ettiği bu süreçte gerek Avrupa ülkelerinde, gerekse Amerika`da yaşanan krizin Türkiye`de hissedilmemesi mümkün olabilir mi? Özellikle gelişmekte olan ülkelerin daha büyük risk altında oldukları başka bir gerçektir. Bunun bir güven sorunu olduğunu ve hızlı hareket etmemek gerektiğini düşünüyorum. Mevcut pozisyonumuzu iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Dünya devletlerinde yaşanan sorunun şu aşamada direk bankalar ile alakalı olduğunu göz önünde bulundurursak bizde böyle bir problemin henüz gözükmediğini söyleyebiliriz. Ancak bu durum sorunun yaşanmayacağı anlamına da gelmemelidir. Bankalarımızın mali yapılarının sağlam olduğu her defasında hükümet yetkililerince ifade edilmektedir. Eğer bankalar verdiği kredileri geri çağırırlarsa, bu durum sorunu reel sektöre taşır. İşte o zaman tehlike çanları çalmaya başladı demektir. Böyle bir durumda, memurdan-işçiye, köylüden-esnafa, üreticiden-tüketiciye, hatta tabiri caizse mahalle bakkalından dev şirketlere kadar herkes etkisi altında kalabilir. Küresel krizin etkilerinin 2001 krizindeki gibi ciddi etkiler bırakacağını zannetmiyorum. Kriz fırsat demektir ASLINDA bizim iki temel sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi katma değeri yüksek mal ve hizmet üretememek, ikincisi ise sahip olduğumuz şirketlerin bölünerek güçlenebilme ve aynı ürünü üretme sevdasıdır. Ülkemizin birçok bölgesinde gelir kapısı olan hayvancılıktan elde edilen süt ile sınırlı olan kazancımızı, sütü işlemek suretiyle peynir, yoğurt, ayran, süt ve dondurma türevleriyle 7-8 kat artırabileceğimizi söylemek yanlış olmaz. Hele hele bu ürünleri marka haline getirip ihraç edilebilir ürün niteliği kazandırırsak yoksulluğun ve fakirliğin önüne geçmek daha da kolaylaşacaktır. Bu yapılamayacak bir şey değildir. Bugün 5 yıldızlı otel mutfaklarında, büyük marketlerimizin şarküteri reyonlarında Fransızlar`a ait peynir ve şaraplar ile yine Hollandalılar`a ait peynirleri görmek mümkündür. Yapmamız gerekenin bu olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum. Çalışma ve üretme zamanı ÖVÜNMEMİZ gereken konu; sahip olduğumuz şirketlerin çokluğu değil, işlevselliği, güçlü mali yapıları ve kaliteleri olmalıdır. Türkiye`nin omurgası diye nitelendirdiğimiz KOBİ ölçekli işletmelerin bir araya gelerek daha güçlü şirketler olması gerekmektedir. Zira rekabette ciddi daralma ve kayıplar söz konusu olmaktadır. Amacımız ölçeklerimizi büyütmek olmalıdır. Bu konuda hükümetin bir teşvik planı olduğunu biliyorum. Birlikten doğacak güç ile daha müreffeh, daha güçlü, daha etkin bir KOBİ sınıfı yaratılabilir. Biz mal ve hizmet üreten girişimciler olarak eğer başkasının üretemediğini üretir, ürettiğinin daha iyisini, daha kalitelisini, daha ucuzunu, katma değeri yüksek, pazarı ve alıcısı olan mal ve hizmeti üretirsek sorunlarımızı temelinden çözmüş oluruz. Netice olarak, kelebeğin kanatlarını çırpmasından bir kasırga beklemediğimi ifade etmek istiyor, her şeye rağmen umutlarımızı ve hayallerimizi süsleyen büyük Türkiye Cumhuriyeti için şimdi çalışma ve üretme zamanıdır diyorum.
|