Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10290
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2281) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (523) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (846) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (545) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Gençlik konuları
Gençliğin temel sorunları nelerdir? (7)
Nasıl bir gençlik istiyoruz? (4)
Gençlik ülke sorunlarıyla hangi derecede ilgilenmelidir? (2)
Gençlik ile ilgili diğer konular (14)


Gençlik - Gençlik ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 11.02.2024 22:32:39

GENÇLİĞİMİZİ ATEŞE ATIYORLAR UYANIN.!

GENÇLİĞİMİZİ ATEŞE

ATIYORLAR UYANIN.!



TEHLİKELİ GİDİŞE DUR DEMEK İÇİN DİKKATLE OKUYUN. “Gençler bizim geleceğimizdir. Yarınlarımızın umududur. Büyüklerin elinden bayrağı alıp hakkı insanlara yayacak, sonraki nesillere yol gösterecek ve örnek olacak kimselerdir.”



Bu cümleleri çok defa duymuşsunuzdur. Zira içinde yaşadığımız toplum dâhil tüm toplumların genç nesillere bakış açısı aynıdır. Fakat ne acıdır ki günümüzde böyle bir nesil bulmak imkânsız. Fertler bazında ise bu tür gençlerin sayıları parmak ile sayılacak kadar azdır.



Herkes şikâyetçi… Gençlerin otobüste yer vermediğinden, saygısız olduklarından, ahlaksız olduklarından, sosyal medyanın esiri olduklarından şikâyetçi. Onlara hak vermemek imkânsız.



Elbette şikâyet edilecek çok şey var ama gençliğin neden bu hâlde olduğunu tespit etmeden yapılan şikâyetler yakınmadan öteye geçmeyecektir. Öyleyse şikâyeti bırakıp gençliğin neden bu hâle düştüğünü doğru tespit etmek kaçınılmazdır.



Zira doğru teşhis doğru tedaviyi beraberinde getirir. Yanlış teşhis ise hastanızı kaybetmenize yol açar.



Çocuklar ilk eğitimi, ahlakî değerleri kısacası temel bilgileri ailesinden öğrenir. Okul yaşına geldiğinde ise eğitim işini devlet üstlenir ve sahip olduğu temel fikirleri, değer yargılarını, doğruyu ve yanlış, iyiyi ve kötüyü, kahraman ile haini devlet belirler. Bu hakikate binaen gençliği mevcut kötü duruma düşüren iki temel etken olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.



1. Çocuklarına kendilerince iyi bir hayat sunma uğruna, onları harcayan ve kendi elleriyle ateşe atan Anne-Babalar.



2. Gençlere her fırsatta özgürlüğü, bencilliği, asi ve merhametsiz olmayı aşılayan devlet, dolayısıyla kapitalist düzen.



Gençleri Ateşe Atan Anne-Babalar:

Bu maddede büyük bir çelişki varmış gibi görünüyor değil mi? Zira hiçbir anne-baba yaratılışı gereği evladını ateşe atmaz. Öyle ki anne, kendisini ateşe atar ama evladını atmaz. Öyleyse nasıl oluyor da ahiret, hesap günü, cennet ve cehennemin varlığına inanan bir anne-baba evlatlarını o can yakan ateşe gönderiyor? Üstelik Rabbimiz çocuklarımızı korumayı emrettiği hâlde…



Rabbimiz Tahrim Suresi 6. ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:



EY İMAN EDENLER .. İLAHİ ÇAĞRI



“Ey iman edenler! Hem kendinizi hem de ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o müthiş cehennem ateşinden koruyun! Onun başında, Allah’ın emirlerine asla karşı gelmeyen ve kendilerine verilen her emri eksiksiz yerine getiren son derece acımasız, güçlü ve sert tabiatlı melekler vardır.”



Rabbimiz ayet-i kerimede sadece kendimizi değil kendimiz ile birlikte ehlimizi, çocuklarımızı da korumamızı emretmekte. Üstelik emir ile birlikte bizleri yakıtı insanlar ve taşlar olan çok çetin bir azapla uyarmaktadır.



Şimdi tekrar aynı soruyu soralım: Nasıl oluyor da Allah’a, cennet ve cehennemin varlığına iman eden bir ebeveyn evlatlarını ateşe atabiliyor? Sanırım bu soru karşısında hepinizde bir cevap oluşmuştur. Laik Kemalist, ateist kesimi bir kenara bırakarak Müslüman aileler üzerinden bu soruyu cevapladığımda şer’î hükümlere tabi olmada yaşanan istikrarsızlık ön plana çıkmaktadır.



Şer’an çocukların eğitimi anneye verilmiştir. Kuşkusuz bu taksim, babanın sorumluluktan uzak olduğu anlamına gelmez. Zira ailesinden asıl sorumlu babadır. Allah ailesi hakkında babayı sorumlu tutacaktır. Anne-Baba, ikisinin birlikte çocuklarını en güzel şekilde eğitmeleri, yetiştirmeleri gerekmektedir. Ancak anne, görev dağılımında çocukların terbiyesini ve eğitimini üstlenmiştir. Çocuklarına eğitim verirken anne ve babanın söyledikleriyle yaptıkları birbirinden farklı olursa çocuk bu çelişkiyi hemen yakalayacaktır. Çocuklarının İslâm’a bağlı yetişmesini, haram işlememelerini telkin ve tavsiye eden ebeveyn, ev almak için kredi çekiyorsa ya da ağır çalışma şartlarını bahane ederek namazlarını aksatıyorsa çocuk bu çelişkileri not edecek ve bir gün kendi hayatında kullanacaktır. O da tıpkı anne-babası gibi şer’î hükümlere bağlanma noktasında istikrarsız bir yaşam sürecektir.



Çocuğunun açık-seçik giyinmesine şiddetle karşı olan ebeveynleri mutlaka görmüşsünüzdür. Ancak aynı ebeveynlerin diğer birçok şer’î hükümde taviz verdiklerini de görmüşsünüzdür. Örneğin; kız çocuklarının açık-seçik bir şekilde sokağa çıkmasına karşı çıkarken, çocuğunun yalan söylemesine, çalışılması caiz olmayan bir işyerinde çalışmasına, namaz kılmamasına bu kadar takılmazlar. Çocuklarının başörtüsü takıp altına pantolon giyerek dışarı çıkmasına rıza gösterirken şer’î tesettüre uygun giyinmelerini “Araplar gibi mi olacaksın?” diyerek karşı çıkabilirler. Ya da erkek çocukların kız arkadaş edinmesi övünç kaynağı olurken kız çocukların erkek arkadaş edinmesi “namus meselesi” olarak görülebilir. Her nasıl olursa olsun, bu istikrarsız tavırlar çocukların eğitiminde önemli bir rol oynamaktadır.



Oysa İslâm bize her şeyi öğrettiği gibi çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi de öğretmiştir. Tahrim Suresi’nin 6. ayet-i kerimenin tefsiri hakkında Zeyd bin Eslem şunu söyler:



“Bu ayet nazil olduğunda ashap, ‘Ya RasulAllah! Kendimizi koruyabiliriz, ya ehlimizi nasıl koruyacağız?’ diye sordu. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de ‘Onlara Allah’a kul olmayı, tâat ve ibadeti emredersiniz. Allah’a isyan etmekten ve günah işlemekten de nehyedersiniz, işte bu onları korumak demektir.’ buyurdu.”



Rivayette de anlatıldığı gibi her şeyden önce çocuklarımızı Allah’a kul olmaları için eğitmeliyiz. Yani “Amcası, dayısı, dedesi ne der?”den ziyade “Allah ne der?” düşüncesi ile eğitmeliyiz. Ölçü olarak ayıplar, kurallar yerine haram ve helali ölçü edinmeleri doğrultusunda eğitmeliyiz. Şahsiyetleri oluşana kadar hata işleyeceklerdir, bu durumda da en güzel üslup ile onlara nasihatlerde bulunmalıyız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. İşte ancak bu şekilde çocuklarımızı korumuş oluruz. Kendi nefsimize, menfaatlerimize göre eğitirsek; Allah’ın azabından korkmadan insanların görüşlerini önemser ve bu doğrultuda eğitirsek işte o zaman ateşe atmış oluruz geleceğimizi.



Şimdi gelelim diğer maddeyi yani konunun can alıcı maddesini açıklamaya…

Gençleri ateşe atan kapitalist laik düzen:



Büyük İslâm âlimi İbni Haldun “Mukkaddime” adlı eserinde “mağlupların galipleri taklit ettiğini” sosyal bir gerçeklik olarak aktarmaktadır. İbni Haldun’u doğrulayan en önemli delil, laik Cumhuriyetin ilk çeyrek asrıdır. Bu asırda Cumhuriyetin elit kadrosu halka rağmen halk için katı bir modernleşme siyaseti yürütmüştür. Onlara göre; “modernleşme” demek “Batılılaşma” demekti. Batı’nın sanayisini, teknolojisini almanın yeterli olmadığını düşünen bu elit kadro, her anlamıyla topyekûn Batılılar gibi olmak gerektiğini düşünüyorlardı. Hatta -Kazım Karabekir’in hatıratında anlattığı üzere- içlerinden bazıları İslâm’ı terk edip Batılılar gibi Hıristiyan olmayı dahi önermişti. Bu öneri ciddi ciddi tartışıldı.



Cumhuriyet döneminde uygulamaya konulan modernleşme projesinin üç ayağı bulunmaktadır: Modernliğin Batılılaşarak gerçekleştirilmesi, Batılılaşmanın topyekûn olması, halk istemese bile tepeden inmeci ve aniden gerçekleşmesi gerektiği.



“Modernlik” adı altına İslâm’a savaş açıldı. Kökü İslâm olan tüm değerler “geleneksel” olarak adlandırıldı ve aşağılandı. Çeyrek asır boyunca okullarda İslâm adına tek bir kelime öğretilmedi. Tek parti döneminden sonra başlatılan din eğitimi ise tahmin edeceğiniz şekilde devlet kontrolündeydi ve sadece ibadet boyutuna indirgenmişti.



Kuruluşundan bugüne kadar laik sistem tüm organları ve imkânlarıyla İslâm’ı silmeye çalıştı. Ahlaksızlık teşvik edilip özendirildi. En nihayetinde Batı hayranı bir nesil inşasında kısmen de olsa başarıya ulaşıldı. Bugün şahit olduğumuz Batı hayranlığının temelleri Cumhuriyetin ilk yıllarında atılmış sonra da bu temel üzerine diğer sütunlar dikilmiştir.



Geldiğimiz noktada Türkiye’de gün geçtikçe artan bir Batı hayranlığı ve korkunç bir şekilde ilerleyen bir özenti varsa; Batılıların yaşam tarzını kendilerine örnek alan gençlerimiz artık onlar gibi giyiniyor, onlar gibi konuşuyor ve birebir onlara benziyorlarsa; bunun başlıca sebebi laik demokratik sistemdir.



Geçmişte olduğu gibi bugün de Batılılara benzemek çağdaşlık, modernlik fakat İslâm’a göre yaşamak gericilik, yobazlık şeklinde bir algı oluşturuldu. Sözüm ona geri kalmamak ve modern olmak uğruna tüm İslâmî değerler çiğnendi.



Bir yarışmada kendisine; “1980`lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?” sorusu sorulduğunda, şıklarda sadece Avrupa ülkelerinin olması Batı hayranı olan yarışmacıyı şoke etmiş ve “Ama bunlar Avrupa ülkesi. Bana şöyle Orta Doğu, Uzak Doğu`dan cevaplar gelmiş olsaydı ‘tamam’ diyecektim.” tepkisini vermesine neden olmuştu. Doğru cevabın “İsviçre” çıkması üzerine de yarışmacı daha büyük bir şokla sukutuhayale uğramıştı.





Yarışmacının verdiği bu tepki aslında modernleşme sürecinde inşa edilen nesillerin zihin dünyasını yansıtmaktadır. Bu zihin dünyasında her güzel Batı’ya aitken her kötü Doğu’ya yani Müslümanlara aittir.





Batı’nın rezilliğini, ahlaksızlığını, merhametsizliğini Ortadoğu’ya yani Müslümanlara yakıştıran bu bayan aslında yalnız değil. Onun gibi düşünenler de birkaç kişi ile sınırlı değil ne yazık ki.



Cumhuriyetin kurulması ile birlikte birçok değerimizi kaybettiğimiz gibi gençlerimizi de o zamandan bu yana yavaş yavaş kaybettik. Bugün ise bu durum, hızla ilerleyen tüm toplumu kuşatan ahlaki bir kriz haline geldi. Gençlerimizde hayâ, saygı, edep, sevgi gibi İslâm’ın çok önem verdiği duygular tamamen yok olmuş durumda.





Gençlerimiz, okulda aldıkları eğitim, internet ortamında öğrendikleri veya toplumdan etkilendikleri fikirlerden dolayı Rablerini unutmuş, ateizm bataklığına saplanmış vaziyetteler.



Şer’î hükümlerden uzaklaşmaktan bahsetmiyorum; dinden dönmekten yani Allah’ı inkâr etmekten bahsediyorum. Eskiden “ateizm” ne demek kimse bilmezken, ateist bir kişi delirmiş biri olarak görülürken bugün 20 yaş altı ve “Z Kuşağı” diye adlandırılan gençlerin 28,5’i kendisini “inançsız” olarak tarif etmektedir.





Gençler üzerine yapılan bir araştırmada 2006 yılında Müslümanların sayısı 98,3 iken dinsizlerin sayısı 1,5 idi. 2020’de yani 14 sene sonra Müslümanların nüfusu 71,5’e düşerken dinsizlerin sayısı 28,5 yükseldi.



Artık 99’u Müslüman bir ülkemiz yok maalesef. Her üç gençten biri “ateist” yani “dinsiz” yani “Allah diye bir şey yok!” diyor. “Ahiret, cennet cehennem diye bir şey yok!” diyor. HAŞA HAŞA



Bu rakamlar durumun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Böyle dinsiz, imansız yetişen gençler için uyuşturucu, kumar, eşcinsellik artık normal karşılanmakta ve yaygınlaşmaktadır.





Cerrah Paşa Tıp Fakültesi’ne 5 bin kişinin cinsiyet değiştirmek için başvurduğunu biliyor muydunuz? Türkiye’de, yani bizim topraklarımızda yılda bin kişi cinsiyet değiştiriyor. Cinsiyet değiştiren insanlar mesleklerine devam etmekteler. Öğretmen ise öğretmenliğe, doktorsa doktorluğa devam etmekteler. Bu insanlar bizim içimizde, bizimle birlikte yaşamaktalar. Kim bilebilir çocuğumuzun öğretmeni eşcinsel olabilir ya da cinsiyet değiştirmiş olabilir. Ne kadar korkunç bir durum değil mi? Daha da korkuncu bu ahlaksızlığın normalleşmesi ve her geçen gün daha da artmasıdır.



Hakeza uyuşturucu da ayrı bir beladır. Uyuşturucu kullanım yaşının ilkokul sevilerine düştüğü belirtilmektedir. Uyuşturucu o kadar yaygınlaşmıştır ki artık güvenlik güçleri bile bununla baş edememektedir. Dini hassasiyeti en yüksek şehirlerimizden Konya’nın Emniyet Müdürü bunu açık bir şekilde itiraf etmiştir. Düşünün; Konya Emniyet Müdürü birçok polisi narkotik şubeye aldıkları hâlde Konya’da uyuşturucu ile mücadele edemeyecek bir konuma geldiklerini söylemekteyken diğer illerimiz kim bilir nasıldır?



Yine giyim-kuşamda da aynı sorun mevcut. Başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakıldığından bu yana, istatistiklere göre başını örtenlerin sayısı arttı. Fakat bu örtü sadece “saçlarını” örtmekten ibaret. Başında başörtüsü, yüzünde tonla makyaj, altında daracık taytlar, bedenini saran ve tüm hatları sergileyen kıyafetler...



Gençlerin en çok ilgi alanları şarkılar, diziler, filmler, oyunlardır. Aslında bunlar bir genç için oldukça masum ilgi alanlarıdır. Bunlara ilgi duymalarında hiçbir sakınca yok fakat tüm bunlar mevcut sisteme hizmet eden tehlikeli alanlardır. Gençlerin ilgi duyduğu tüm alanlara kapitalizm zehrini aşılamıştır. Gençleri bozmak için özellikle gençlerin ilgi duydukları alanlara saldırmıştır, batıl sistem.



Sonuç olarak; gençliği içinde bulunduğu durumdan kurtaracak olan yegâne güç devlettir. Bireylerin gayretleri neticesinde bazı aileler evlatlarını ateşten kurtarabilir elbet ancak bu durum, istisnai bir durumdur. Zira çocukları yetiştiren anne-babayı da en nihayetinde bu devlet eğitecektir. Mevcut devlet laik kapitalist sistem üzerine bina edilmiştir. Öyleyse bugün yakinen hissettiğimiz tüm kötülüklerin kaynağı, bu laik kapitalist sistemdir.



Şikayetlerimizde samimi isek yapmamız gereken; lokal çözümlerle enerjimizi ve vaktimizi harcamak olmamalı bilakis köklü çözümler üretmeliyiz. Tarih şahittir ki; İslâm’ın en kötü tatbik edildiği dönemlerde dahi nesiller, bu kadar kötü yetişmemiştir. Hiçbir şey bu kadar kötü olmamıştır. Her akıl sahibi bu gerçekliği tasdik edecektir. Bu gerçeklik ışığında yapılması gereken; İslâm’ın hayata hâkim olması için çalışmak gerekir.



GENÇLİĞİN VEBALİNİ ÜSTLENMESİ ZOR …

Yönetimdekilerin özellikle dikkatlerine, bulunmaz bu gençliği heder etmeyin. Vebalini unutmayın.

Bu satırları “DEĞERLİ YAYIN ORGANLARIMIZ adına yüce Türk milletine ve değerli yöneticilerimize özellikle uyanın artık diye hazırladım. Lütfen GENÇLİĞİMİZE KIYMAYIN HEDER ETMEYİN VEBALDESİNİZ.

GENÇLİĞİMİZE BAŞARI, SELAM ve DUALARIMLA…


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.